| Konu: | DEVLET İSTİHBARAT HİZMETLERİ VE MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR (2/2011) (S. SAYISI: 563) |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 10.04.2014 |
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun teklifi iki ana başlık altında, demokratik toplum gereklerine ve parlamenter demokratik sistemin özüne aykırıdır. Bu iki ana değeri ifade ederken üzerinde yükselmiş olduğu hukuk devleti ve piyasa ekonomisi ilkelerinden kısaca bahsetmek istiyorum.
Hukuk devleti, idarenin yapmış olduğu her iş ve işlemin yargı denetimine tabi olduğu bir devlettir. Hukuk devleti, yasama organının vermiş olduğu kararlarda ve çıkarmış olduğu kanunlarda denge ve denetim mekanizmalarına tabi olan devlettir; yürütme organının tek adam iradesiyle değil, millî iradeyle teşekkül ettiği bir devlettir. Hukuk devletinde yargı, yasama ve yürütmeyi düzenleyen, dengeleyen ve denetleyen bir güce sahiptir.
Adalet ve Kalkınma Partisinin on iki yıllık iktidarında, yasama organı tek adam iradesine tabi kılınmış, biat kültürü gereği "parmakmatik demokratik" diye bir tabir ortaya çıkmış ve dolayısıyla yasama gücünün almış olduğu kararlar ve çıkardığı kanunlar AKP iradesi hâline dönüşmüştür. Bu, hukuk devletiyle bağdaşmaz. Yürütme organı, olduğu gibi, Başbakanından, bakanlarından, müsteşarından ta alta kadar, kaymakamına kadar tek iradeye tabi olmuş, hatta seçimlerin sonucuna etki edebilecek kadar siyasallaşmıştır. Yargı organı da 17 Aralık operasyonlarıyla birlikte bir kargaşaya girmekle birlikte tamamen AKP'nin siyasi kontrolü açısına girmiştir.
Diğer taraftan, hukuk devletinin yanında parlamenter demokrasinin en önemli özelliği, piyasa ekonomisine dayanır olmasıdır. AKP'nin on iki yıllık iktidarında yandaş sermaye, var olanlar artırılmış, yenileri türetilmiş; yolsuzluklarla, özelleştirmelerle, ihalelerle ekonomi AKP'nin kontrolüne girmiş ve demokratik bir sistemin içinde barındırılması gereken hür teşebbüse dayalı, serbest rekabete dayalı bir piyasa ekonomisi olmaktan çıkmıştır.
Şimdi, sıra, hukuk devletinin yasama, yürütme ve yargı organlarıyla dengelenmiş mekanizmasının üzerine yeni bir güç, yeni bir kudret inşa edilmekte ve piyasa ekonomisinin üzerine de MİT'in gücünü ortaya koyarak birleştirip yeni, yepyeni bir bilinmeze doğru Türkiye sürüklenmek istenmektedir.
Bu süreç içerinde, halkın bilgi alabilme kaynakları siyasallaştırılmış, görsel basın "Alo Fatih"lerle, yazılı basın köşe yazarlarının kovulmasıyla, sanal basın da "Twitter mivittır, YouTube mutup" diyerek kapatılmakla Türkiye tam bir antidemokratik süreç içerisine sokulmuştur.
Şimdi, bu şekilde kurum ve kuruluşlarıyla oynanmış, değerleriyle oynanmış olan Türkiye'de bir sorunla karşı karşıya bulunmaktayız, o da Adalet ve Kalkınma Partisinin, boyutunu, ebadını bilemediğimiz, müthiş bir korkunun esiri olarak kendisini koruma refleksine dayalı olarak getirmiş olduğu bu MİT Yasası'dır. Bu MİT Yasası'nın aslını feslini biz biliyoruz.
17 Aralık, 25 Aralık operasyonları çerçevesi içerisinde ortaya çıkmış olan yolsuzlukları, hırsızlıkları, kara para aklamalarını, altın kaçakçılıklarını örtbas edebilmek, onun delillerini yok edebilmek ve onları bulan polisleri, onları bulan savcıları bir çete şekline dönüştürüp "paralel devlet" yaftasıyla onlara karşı bir istiklal mücadelesi verirken silahlı kuvvet çerçevesi içerisinde MİT'i de burada bir misyonla görevlendirmek; birinci amaç budur bu MİT Yasası'yla. İkinci amaç ise Oslo ve İmralı görüşmeleriyle birlikte ortaya çıkan vahim duruma bir kılıf uydurmak, bir kapak uydurmak ve bu şekilde Yüce Divandan kurtulmak.
Değerli arkadaşlarım, Oslo ve İmralı görüşmelerinin...
Sayın İyimaya, dinleyici bir milletvekili olarak beni de dinlerseniz sevinirim.
Oslo ve İmralı görüşmelerinin -burayı iyi dinleyin- ortaya çıkarmış olduğu tabii sonuç şu, "Türkiye'de analar ağlamasın." aldatmacasıyla, "PKK yurt dışına çıkacak." aldatmasıyla çıkmış olan fotoğraf şu: PKK silahıyla birlikte Türkiye'nin Güneydoğu Bölgesi'ndeki bazı yerlere, mezralara indi, silahıyla birlikte köye indi, ilçeye indi, beldeye indi, ile indi. Bunlar gece silahlı, gündüz külahlı; gece tehdit ediyor, gündüz külahıyla hükmediyor. Neye hükmediyor?
1) Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarından vergi topluyor.
2) Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarını "Askere alma." söylemi adı altında dağa gönderiyor, PKK'ya gönderiyor.
3) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına asayiş birlikleri "öz yönetim" adı altında kimlik kontrolü yapıyor ve şehitlikler kuruyor.
4) "Bu bölgelerde adayları ben belirlerim." diyerek milletin iradesini hâkim olmaktan çıkarıyor, terör örgütünün iradesini oraya hükümran olarak kılıyor.
Bunun adı belli; bunun adını BDP'nin yetkilileri ilan etti:
1) "Son seçimler belirlenmiş olan bu bölgenin sınırının çizilmesi seçimidir." dedi.
2) "Son seçimler buralarda özerkliğin ilanı seçimi, özerkliğin referandumudur." dedi.
3) "Buralara hâkim kılınan, AKP'nin meşrulaştırdığı müzakerelerle masasına oturduğu İmralı'daki ağır hapis mahkûmuna liderlik ve özgürlük seçimidir." dedi.
Bu kapsam içerisinde gideceğiniz yer, elbette ki mevcut Anayasa ve hukuk düzeni içerisinde Yüce Divandır. Abdullah Öcalan sizi uyardı, "Yüce Divana gidiyorsunuz, ben sizi kurtaracağım." dedi, bu kanunu getirdiniz Türkiye Cumhuriyeti devletinin gazi Meclisinin huzuruna.
Bu kanunla sadece bunlarla yetinmiyorsunuz. Bu kanunla vatandaşın çekirdek hak dediğimiz, hiçbir şart altında, savaş hâlinde dahi ilişemeyeceğiniz, giremeyeceğiniz alanlara MİT'i sokuyorsunuz, özel hayatın gizliliğini ihlal ediyorsunuz, kişinin temel hak ve hürriyetlerini ihlal ediyorsunuz, vatandaşlar arasındaki eşitlik hukukunu bozuyorsunuz, konut dokunulmazlığına MİT'i sokuyorsunuz, ifade hürriyetini kısıtlıyorsunuz, haberleşme hürriyetini kısıtlıyorsunuz, basın hürriyetini kısıtlıyorsunuz, halkın haber alma hürriyetini kısıtlıyorsunuz, hak arama hürriyetini kısıtlıyorsunuz, mahkemelerin bağımsızlığını tehdit altına sokuyorsunuz ve bu kadar sayılan anayasal değeri ortadan kaldırdıktan sonra bir tek cümleyle meseleyi açıklamak gerekecektir, o da "Hukuk devletinin ruhuna Fatiha ve leddâllîn âmin."
Şimdi, bu kanunla bu kadar özel hayata giren, temel hak ve hürriyetlere MİT'i sokan bir anlayış, aynı zamanda MİT'e şu yetkileri de veriyor: Dilediği belgeleri, dilediği bilgileri istediği kurum ve kuruluştan alacak; kendi özel kanunlarını gerekçe göstererek vermeyenlere dahi üç ila dört yıldan başlayarak on iki yıla kadar hapis cezası. Dilediği kurumların, kuruluşların, özel kuruluşların kayıtlarına, bilgisayarlarına, elektronik bilgilerine ulaşabilecek, girebilecek; engel olanlara üç ila dört yıldan başlayan hapis, on iki yıla kadar hapis tehdidi. Dilediği kurum ve kuruluşlardan dilediği teknik cihazları isteyebilecek; vermeyene üç ila dört yıl hapis, on iki yıla kadar varan hapis.
Peki, bu MİT teknik cihaz olarak ordudan uçak istese, ordudan tank istese, ordudan füze istese bunlarla ne yapacak? Bunlarla operasyon yapacak. Bunlarla operasyonu nasıl yapacak? İç ve dış operasyon olarak yapacak.
Değerli arkadaşlarım, işte, bu hâliyle MİT gerek ulusal hukukun gerek uluslararası hukukun tanımış olduğu iki tane legal kuruluşun yanında bir üçüncü kuruluş hâline geliyor.
Meşru iç güvenlik hizmetlerini devletin polisi yapar. Neye göre? Anayasa'ya göre, elindeki mevzuata göre. Anayasa ve mevzuatın dışına çıktığı zaman hukuk devletinde yargılanır.
Ordu, yine, verilen görevleri uluslararası mevzuata ve yerli mevzuata göre yapar, gerekirse savaş yapar. Savaşı neye göre yapar? Savaş hukukuna göre yapar. Savaşı neye göre yapar? Hükûmetin vermiş olduğu hedeflere ulaşabilmek adına o sınırlara tabi olarak yapar. Aykırı yaparsa ne yapar? Aykırı yaparsa gerek yerli hukukta gerek uluslararası hukukta yargılanır.
Bu MİT ise bunların dışında bu tasarıya göre. MİT her şeyi yapabilir; iç operasyon yapar, dış operasyon yapar, ordudan tank ister, top ister, uçak ister, füze ister, gerekirse kafasına eserse dış operasyonda birtakım işleri yapar. Yargılama? Yargılama yok. "Bu MİT'in görevi." dediğiniz zaman akan sular duruldu. Bu, Türkiye'ye göre duruldu beyler de, uluslararası hukuka göre durulur mu? Hayır. Uluslararası hukuka göre durulmaz bu.
Sizin 2 bin tırla sevk ettiğiniz silahlarla ilgili olmak üzere Türkiye'yi muaheze ettireceksiniz Sayın Bakan; muhakeme ettireceksiniz Sayın Bakan; murakabe ettireceksiniz Sayın Bakan. Bu kanun sizi kurtarmaz. Siz bu kanunla, Türkiye'nin uluslararası alanda muahezesi için, murakabesi için, muhakemesi için delil yaratıyorsunuz. Hiçbir ülkenin MİT yasasında böyle bir açıklık yoktur. Evet, her ülkenin gizli operasyon yapan teşkilatı vardır. Buna uluslararası hukukta -öğrenin- "...."(*) denilir. Gizlidir bu operasyon, kanunla açıklanmaz bu operasyon. Siz kanunla operasyon yetkisini vererek "Ben bu sorumlulukları Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak üstleniyorum." diyorsunuz ve bir tek Türk vatandaşlarına değil, dünyaya ilan ediyorsunuz.
Siz kendinizi kurtarmak için böyle bir uçurumdan aşağı atlayabilirsiniz ama Türkiye'yi bir uçurumun içine sürükleyemezsiniz. Bununla Türkiye'yi, önümüzdeki süreçte, uyguladığınız İran ambargosuna karşı politikalarda, uyguladığınız Suriye politikalarında kenara itilecek, murakabe edilecek, muaheze edilecek ve sonunda da muhakeme edilecek bir ülke hâline sokacaksınız.
Gelin, Yüce Divanda yargılanın, Türkiye'nin, hiç olmazsa iç hukukunda bu meseleyi halletmiş bir ülke olarak, hukuk devleti olarak dışarıya söyleyebileceği bir sözü olsun.
Değerli arkadaşlarım, işte bu çerçeve içerisinde MİT, sadece bu risklerle beraber değil, aynı zamanda MİT'e verilen bu yetkilerle birlikte Türkiye'de AKP'nin ayağına dolanan herkes risk altına girmiştir. Bu herkesin içerisinde... Sadece ilk etapta Başbakanın Bakanlar Kurulu marifetiyle vereceği ilk görev, 17 Aralık operasyonunda ortaya çıkan delilleri bertaraf etme: "Bunları değersizleştir, itibarsızlaştır, bunları yok et; artı, bunları sen de bir çete yap, bir terör örgütü yap, adına 'casus' de, 'paralel devlet' de, bunlara karşı bir istiklal savaşı yap, onları hâk ile yeksan et." Ama o yetmez, ayağına dokunanları da bertaraf edecek.
Bir iktidarın, otoriter eğilimli bir iktidarın, dikta anlayışlı bir iktidarın ayağına dokunanlar nelerdir?
1) Basındır, dördüncü kuvvet olarak basındır. Basın tehdit altındadır. Basın, devletin organı olan MİT'in tehdidi altına girecektir bu tasarıyla.
2) Diğer taraftan, siyasi partilerdir. Her siyasi partinin inine gireceksiniz -sizin tabirinizle- ve siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsuru olmaktan çıkacak, hastalıklı bir demokrasinin üzerinde operasyon yapan kuruluşları hâline gelecek.
3) Sivil toplum örgütlerinin inine gireceksiniz sizin ifadenizle. Ne bulacaksınız orada? Bir kudret bulacaksınız, iktidara karşı muhalefet kudreti; onu yok etmek için gireceksiniz.
4) Giremediğiniz şirketlerin içine gireceksiniz. Paranın kokusunu çok güzel alıyorsunuz. Paralı şirketlerin içerisine girerek onları ya yandaş hâle getireceksiniz ya candaş hâline getireceksiniz ya da onların içerisindeki varlıkları bir şekilde ortadan kaldırmaya teşebbüs edeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, bu hâlin özeti: Türkiye demokratik parlamenter sistemden çıkıyor, Türkiye bir istibdat devleti oluyor. Bunun da örneğini Sayın Başbakan "Esad" dediği zamanki devrinde Suriye'den almış, daha sonra "Esed" olarak niteleyip kardeşini düşman ilan ettikten sonra da uygulamasını öğrenmiş. İşte Türkiye'nin gittiği yol El Muhaberat devletinin yoludur, istihbarat devletinin yoludur. Gazi Meclisin böyle bir yolu açması demek, cumhuriyet tarihinde edinilmiş demokratik hakların tamamından vazgeçmesi demektir. Bu kadar ciddidir mesele, bu kadar önemlidir bu mesele ve bu kadar değerlidir bu mesele.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, yüce Meclisten parmaklara değil, akla dayalı bir iradenin tecelli etmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)