| Konu: | CHP GRUBU ADINA, GRUP BAŞKAN VEKİLLERİ İSTANBUL MİLLETVEKİLİ MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ, SİNOP MİLLETVEKİLİ ENGİN ALTAY VE YALOVA MİLLETVEKİLİ MUHARREM İNCE'NİN, BAZI ESKİ BAKANLAR HAKKINDA HAZIRLANAN FEZLEKELERİN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE İNTİKALİNE VE MİLLETVEKİLLERİNİN BİLGİSİNE SUNULMASINA İLİŞKİN İŞLEMLER KONUSUNDA GENEL GÖRÜŞME AÇILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 72 |
| Tarih: | 19.03.2014 |
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiş olan genel görüşme üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Parlamento tarihinde önemli bir olaya şahit oluyoruz ve bu önemli olayın değerlendirmesini yapıyoruz. 61'inci cumhuriyet Hükûmetinin 4 tane Bakanı rüşvet, suç işlemek için örgüt kurmak, uluslararası kaçakçılık, altın kaçakçılığı, nüfuz suistimali, vatandaşlıkla ilgili rüşvet alarak vatandaşlığı satmak, imar planlarında yolsuzluk, sit alanında yolsuzluk gibi vahim suçlarla karşı karşıyadır. Böyle bir durumun hem milletimiz nezdinde hem yargı nezdinde ve hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi nezdinde karşılık bulması gerekmektedir çünkü hepimiz biliyoruz ki ortaya çıkmış olan son durum tüyü bitmedik yetim hakkına el atmaktır, haram sofrasından nemalanmaktır ve bu durum dinen hem günahtır hem haramdır. Aynı zamanda, saydığım suçlar, Türk Ceza Kanunu açısından suçtur, örfümüz açısından da ayıptır. Bu iddialarla ilgili olmak üzere bunun değerini Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel görüşmeyle karşılığını verebilecek miyiz, bundan şüpheliyim. Çünkü Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın milletvekilleri parmaklarında akılla değil, vicdanlarına göre değil, biat kültürünün gereği olarak genel merkezlerinden aldıkları talimat gereğince oylarını kullanacaklardır.
Hikâyeyi ben size baştan anlatmak istiyorum: Hikâye 17 Aralık günü başladı ve 17 Aralık günü büyük yolsuzluk operasyonu çerçevesi içerisinde bu huzurunuzda bulunan sayın bakanların çocukları gözaltına alındı. Onların gözaltına alınmalarıyla birlikte kamuoyuna İnternet marifetiyle, televizyonlar marifetiyle şu vahim tablolar yansıtılmaya başlandı. Ayakkabı kutuları içerisinde...
Sayın Başkan, sayın milletvekillerini uyarır mısınız lütfen, uğultu oluyor. Bunu dinlemeyecekler de neyi dinleyecekler, merak ediyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
Ama gayet de anlaşılır bir durumdur Sayın Bal.
Buyurun.
FARUK BAL (Devamla) - Vahim tablo karşımıza şöyle çıkıyor: Ayakkabı kutusu içerisinde milyon dolarları saklayan bir banka genel müdürü, oğlunun yatak odasında 7 tane para kasası bulunan bir bakan, 700 bin liralık saati rüşvet olarak isteyen bir bakan, "Ben Sayın Başbakan ne dediyse onu yaptım." deyip "Başbakanın da istifa etmesi gerekir." diyen bir sayın bakan, bavulla taşınan milyon dolarlar sığmamış ki havaalanı girişinde, kontrollerde sırt çantalarında milyon dolarlar, alışveriş merkezlerinde örgüt kapsamı içerisinde rüşvet vermek için yapılan toplantılar, bazı hatırı sayılır AKP'li kişilerin çocuklarının, bu arada Sayın Başbakanın oğlu Bilal'in katılmış olduğu örgütsel toplantılar ve böyle bir haram sofrası içerisinde oluşan vahim bir durum.
Değerli arkadaşlarım, bu durumu takip etmek için devletin güvenlik güçleri var. Şu, devletin düştüğü hâle hep beraber bir bakalım: Teknik takipte bulunan İstanbul Kaçakçılık ve Organize Suçlarla ilgili polis memurları ve ekibi bu rüşvete, yolsuzluğa, hırsızlığa bulaşmış olan kişileri araçlarıyla takip ediyor. Takip edildiklerini öğrendikleri için -şimdi huzurunuzda bulunan İçişleri Bakanının- eski İçişleri Bakanının talimatıyla Emniyet İstihbaratı suçluları takip eden polisi takip ediyor, Emniyet İstihbaratını da suçluları takip eden polis takip ediyor; Dalton kardeşler gibi. Türkiye Cumhuriyeti devleti 61'inci Hükûmet döneminde adli zabıta görevi gören kolluk kuvvetleri birbirini takip eden ve 3 ayrı etapta, 3 ayrı boyutta birbirini takip eden böyle bir vahim duruma düşmüştür.
Böyle bir durum ortaya çıkınca Adalet ve Kalkınma Partisinden beklenen şudur: "Biz ak bir partiyiz -öyle diyorsunuz- beşer şaşar, bu 4 sayın bakan yanlış iş yapmış olabilir, meseleye yargı karar verecektir. Ben bunların anında görevine son veriyorum. Yargı dilediği yere kadar bunları araştırsın ve sonucu her ne ise hukuk gereğini yapsın." Böyle bir beklenti içerisindeydi kamuoyu ve doğrusu, biz Milliyetçi Hareket Partisi geleneğinden geldiğimiz için, geçmişte bunun örneğini aynen verdiğimiz için bu beklentide haklıydık. Lakin öyle olmadı; büyük bir korku, büyük bir telaşla önce Emniyette bulunan, bu işleri takip etmiş adli zabıta görevlileri müthiş bir hışımla çil bülücü gibi dağıtıldı. İstanbul'da 200 küsur tane polis memuru, Türkiye'de 17 tane ilin il emniyet müdürleri ve binlerce polis memuru; bunlar yetmiyormuş gibi, bu işleri tahkik eden, bu işleri soruşturan "Peygamber postunda oturur." diye inandığımız, güvendiğimiz ya da inanmamız, güvenmemiz gereken hâkimler ve savcıların ellerinden dosyalar alındı, hırsızlığı soruşturmakla ilgili yetkilerinden alındılar, değişik yerlere... Cumhuriyet tarihinde ilk olarak, Sayın Adalet Bakanının icraatıyla, yargının kalbi olan HSYK'nın 1. Dairesinin 2 üyesi değiştirilerek takip eden üç kararnameyle hâkimler, savcılar görevlerinden alındılar. Adli Zabıta Yönetmeliği değiştirildi, kanunlarda değişiklikler yapıldı, HSYK'nın içi boşaltıldı, Sayın Bakan en etkili güç hâline getirildi ama en mühimi, bu teknik takiplerle ortaya çıkan, kamuoyunun gördüğü, milyon dolarları ortaya koyan "tape"leri, görüntüleri hukuken delil olmaktan çıkaracak kanunlar çıkarıldı. Bu kadar ahlaksız, bu kadar izansız, bu kadar ölçüsüz bir kanunlaştırma hareketi, bu Mecliste Adalet ve Kalkınma Partisinin oylarıyla gerçekleşti.
KAMER GENÇ (Tunceli) - O kadar fazla iltifat etme onlara!
FARUK BAL (Devamla) - Bu korkunun, bu telaşın, bu paniğin ne olduğunu fark edemedik ama anladık ki mesele belliymiş, büyük balık geriden geliyormuş.
Değerli arkadaşlarım, işte, o büyük balığın geriden gelmesinden önce, yolsuzlukla ilgili olmak üzere Halk Bankası Genel Müdürü ve ekonomiden sorumlu Sayın Bakanın milyon dolarlarla ifade edilen ve müteaddit defalar alınan İran kara parasının aklanmasıyla ilgili olmak üzere binde 5 rüşvet aldığına, değerli taşları rüşvet olarak kabul ettiğine, değerli saatleri rüşvet olarak kabul ettiğine ve milyonlarca doları müteaddit defalar rüşvet aldığına ilişkin Meclise intikal etmiş bir fezleke bulunmaktadır.
Süleyman Aslan bir banka müdürü; bankacı, vatandaşa "Mevduatınızı bankaya getirin." diye ifade eder ama Süleyman Aslan vatandaşa böyle bir talepte bulunurken kendisi paraları, 4,5 milyon doları ayakkabı kutusunda saklar. Haram değil de bu para nedir?
Muammer Güler, İçişleri Bakanı yani bu "tape"leri, görüntüleri alan polislerin arkasına istihbaratı takan İçişleri Bakanının tam 15 defa rüşvet aldığına ilişkin Excel kayıtlarına göre yapılmış tespit var. Bu tespite göre 5 milyon 800 bin dolar ve artı danışmanlık ücreti çerçevesi içerisinde müteakip defalar rüşvet aldığı iddiası var.
Egemen Bağış bugünlerde bolca hadis ve ayet yayınlıyor Twitter'ından, vaizliğe başlamış Sayın Bakan. O da "Çikolata kutularında getirin, elbise kutularında getirin." diyerek, milyon dolarları çikolata kutusu ve elbise paketleri, poşetleri içerisinde getirttiriyor.
Değerli milletvekilleri, bu vahim tabloyla Türkiye ilk defa karşılaşmıştır. Karşılaşılan bu vahim tablo, milletin vicdanında makes bulmuştur; Türkiye Büyük Millet Meclisinin vekillerinin vicdanında da elbette makes bulacaktır.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin kendisinden beklenilen, "Bu haramdır, bu günahtır, bu suçtur, bu ayıptır." diyerek 4 bakan hakkında gereğini yapması gerekirken Sayın Başbakan, meselenin kendisine kadar uzanacağının farkında ki 17 Aralık-18 Aralık tarihlerinde oğlu Bilal'e telefon ediyor: "Sende ne var." diyor. Bilal, biraz saf bir genç, anlamıyor "Benim bir şeyim yok baba." diyor. "Oğlum, para filan, bak Muammer'in oğlu, Zafer'in oğlu filan içeri alındı." "Benim bir şeyim yok, senin paraların kasada." diyor. "Onları sıfırla." talimatını alıyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Evin altı para deposu.
FARUK BAL (Devamla) - Günlerce, Başbakanın oğlu Bilal'in ikrarı ile kendisine ait paralar sıfırlanamıyor. En sonunda, küçük bir miktar kalıyor, 30 milyon euro. O küçük 30 milyon euroyla da küçücük evler alıyor.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Yanlış bunlar.
FARUK BAL (Devamla) - Bu Sayın Başbakan, değerli milletvekilleri, ayakkabısının altı delik diye, arabasının tamponu telle bağlı diye, gecekonduda oturuyor diye, bu millet tarafından, inançları vardır, sağlamdır diye bu makamlara getirildi. Şimdi bunun hesabını vermek yerine, hesaptan kaçmak için devletin polisini, milletin hâkimini, savcısını ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini kullanarak bundan sıyrılmaya çalışıyor ancak sıyrılamıyor.
Değerli arkadaşlarım, ortaya çıkan durum cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal krizi hâline gelmiştir. Vatandaş, bu meselenin üzerinde en ciddi şekilde durmakta ve bunun hesabını sormak için beklemektedir.
Bu, cumhuriyet tarihinin en ciddi siyasi krizidir, cumhuriyet tarihinde hiçbir başbakan, hiçbir hükûmet, hiçbir kamu yetkilisi, bu kadar aşikâr olan yolsuzluğun, hırsızlığın, rüşvetin gizlenmesi, üstünün kapatılması için hâkim, savcı, polis tayin etmemiş, kanunları değiştirmemiş, Meclisin iradesini eğip bükmemiştir.
Bu, cumhuriyet tarihinin en büyük yargı krizidir. Şimdiye kadar, cumhuriyetin ilk yılları dâhil olmak üzere, tek parti dönemi dâhil olmak üzere, Demokrat Parti ve ondan sonraki ihtilal dönemleri dâhil olmak üzere hiçbirisi, yolsuzluğun üstünü kapatmak için yargının bu kadar eğilip büküldüğü, yargının bu kadar siyasallaştırıldığı, yargının bu kadar yolsuzluk için araç olarak kullanıldığı bir dönemi görmemiştir.
Bu, cumhuriyet tarihinde yürütme organının en büyük siyasi krizidir. Yürütme organı, bugün dünyada Kırım konuşulurken, Esed rejimi meşrulaşmak üzereyken, Kıbrıs'ta doğal gaz ve petrol yatakları paylaşılırken, Türkiye'de sadece yolsuzluk operasyonlarını kapatabilmek için "montaj", "dublaj", "ihanet", "Haşhaşi" ve "istiklal mücadelesi" gibi kavramlarla Hükûmetin başındaki Başbakan meşgul olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir istiklal savaşından sonra kurulmuştur. Bu İstiklal Savaşı doğuda Ruslara, Ermeni çetecilerine, Pontus Rumlarına karşı verilmiştir; bu İstiklal Savaşı Ege'de Yunanistan'a karşı verilmiştir; Sevr'in mimarı olan İngilizlere, Fransızlara ve İtalyanlara karşı verilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin İstiklal Savaşı, yolsuzluğu, hırsızlığı, rüşveti kapatmak için, ele alınmayacak, ağza alınmayacak kadar düşük bir şekilde Sayın Başbakan tarafından şimdiye kadar kullanılmaktadır. Şimdiye kadar da hiçbir başbakan kendi yolsuzluğunu korumak için İstiklal Savaşı'na sığınmamıştır. (MHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, eğer bu bir istiklal savaşı ise, eğer bu paralel devlet ise, bu paralel devleti inşa eden Başbakanın ta kendisidir, İstiklal Savaşı şartlarını Türkiye'ye getiren Başbakanın ta kendisidir. (MHP sıralarından alkışlar) O zaman, İstiklal Savaşı şartlarını getiren Başbakanın bizatihi bu sebeple yargılanması gerekmektedir. İşte bu şekilde polisi dağıtan, peygamber postunda oturan, hâkimi, savcıyı yerle bir eden ve kanunları eğip büküp değiştiren, sonuç olarak da oğlu Bilal'i, 2 Ocak tarihinde savcı soruşturmaya davet ettiği hâlde 23 Şubat tarihine kadar, polislerin değiştirilmesi, hâkimin, savcının değiştirilmesi, kanunların düzeltilerek işin rayına oturtulmasına kadar soruşturmaya göndermiyor, 23 Şubat tarihinde Bilal Bey'in avukatı "Biz soruşturmaya gitmeye hazırız." diyor. Niye? Mesele hallolmuştur. Nasıl? İşte böyle hâkimler bulunmuştur. Ne demiş? "Allah uzun ömür versin uzun adam." Kim bu adam? Yanında Adalet Bakanlığının logosu, hâkim. Bu arkadaş siyasi kanaatini Facebook'a yansıtacak kadar subjektif anlamda tarafsızlığını kaybetmiş, tam anlamıyla, biraz sonra ifade edeceğim kararları vermeye kendi içinde karar vermiş olan bir kişidir. Bu kişi, netice itibarıyla, içeriden Başbakana "Beni serbest bıraktırmazsanız gerekli açıklamaları yaparım." diye haber gönderdiğine ilişkin kamuoyuna bilgi sızdırılan Zerrab'ı, eski bakanların çocuklarını ve diğer tutuklu olan kişileri 28 Mart tarihinde tahliye etmiştir. İşte yargının ortaya çıkan durumu budur, Sayın Adalet Bakanı da muhtemelen bunu bu şekilde hazırlayabilmek için elinden gelen gayreti göstermiş, elinden gelen talimatları vermiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Tahliye ettirdi zaten.
FARUK BAL (Devamla) - Değerli milletvekilleri, önümüze gelen fezleke dosyası, daha önce Sayın Bakanın uzun uzun anlatmaya çalıştığı, eline ilk geldiğinde "incelemedim" dedi, incelediği basına "Bu dosyaları inceliyoruz." diye ikrar ettiği ve bir aya yakın bir süre inceleyerek delilleri, suç faillerini öğrenip, bulup, becerip, buna göre hangi suç nerede çıkacaksa 17 ildeki il emniyet müdürlerinin tayin edildiği, 17 küsur ilde hâkimi, savcıyı tayin ettiği ve netice itibarıyla da meseleyi yargıda halledebileceği bir noktaya getirdiği süreçte eline ilk gelen fezleke değil, bu fezleke değişmiş.
Şimdi soruyorum Sayın Bakana: Bu fezlekenin hacmi, sanıkları ve içindeki deliller, sizin otuz güne yakın bir süre incelediğiniz fezlekeyle aynı mıdır, değil midir? Değilse bunun sebebi nedir ve sizin bunda bir katkınız var mıdır?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ortaya dökülmüş, saçılmış olan bilgiler, belgeler, "tape"ler, görüntüler, bunun hepsi bir şeyi ifade ediyor. İfade ettiği şey gayet açıktır: Haram sofrası kurulmuştur. Haram sofrasından nemalananlar vardır. Bu nemalananların içerisinde bakanlar var, bakan çocukları var, eğer iş derinliğe giderse Sayın Başbakana kadar ulaşacak işler var.
O zaman, bu haram sofrasından nimetlenmek haksızlık mıdır, değil midir? Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri beni dinlemiyor ama elbette ki bu konularda bilgileri vardır; haksızlık mı, değil mi onu göreceğiz ve biraz sonra onun müeyyidesini kendilerine hatırlatacağım.
İkinci olarak, bütün bu ortaya çıkmış olanlar, şu fezlekeler incelenip görüşüldüğü takdirde suç mudur, değil midir?
Üçüncü olarak, bizim örfümüzde, milletin yetkisini almış, bakanlık gibi önemli makamlara gelmiş, genel müdürlük gibi önemli görevlere ulaşmış olan kişilerin, milletin iradesini, milletin verdiği yetkiyi şahsi çıkarları çerçevesi içerisinde suistimal etmesi millete karşı örfen, hukuken ayıp mıdır, değil midir?
Tekrar soruyorum: Haram mıdır, suç mudur, ayıp mıdır?
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hepsi var, hepsi.
FARUK BAL (Devamla) - Bunun hepsi "evet" olduğuna göre, bütün bunlar haksızlıktır. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Bunu, bizim inancımız, itikadımız böyle söylüyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin genel merkezinden ne talimat geldiğini bilemeyiz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Allah'ın ayetleriyle dalga geçen, Bakara Suresi'ne "makara" diyenleri koruyacaklar mı göreceğiz!
FARUK BAL (Devamla) - Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Bu haksızlığa karşı eliyle, diliyle, kalbiyle mücadele etmek bir vecibedir. Bunun yerine getirileceğine ilişkin ümidi hâlâ muhafaza etmek istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)