| Konu: | TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN GELİŞTİRİLMESİ AMACIYLA ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 71 |
| Tarih: | 01.03.2014 |
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 559 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 4'üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddeyle siyasi partilere yapılacak hazine yardımıyla ilgili özel hükümler getirilmektedir. Ülkemizde 200 civarında yasal olarak kurulmuş parti bulunmaktadır. Bunlardan yaklaşık 20 tanesi seçimlere girme hakkı elde etmektedir. Bu getirilen maddeyle de adalet nasıl sağlanacak o da ayrı bir konu.
Değerli milletvekilleri, Mithat Paşa hazırladıkları anayasaya da imparatorluktaki her milletin kendi dillerini resmen kullanabileceklerini koydurtmak istemiştir. Mithat Paşa'nın hazırladığı Kanun-i Esasi'nin dil konusundaki hükmü şöyleydi: "Osmanlı ülkesinde yaşayan unsurların her biri kendilerine ait dil ile eğitim ve öğretimde muhtardır fakat devlet hizmetinde bulunmak için devletin resmî dili olan Türkçeyi bilmek şarttır." Bu metne sadece Eğinli Sait Paşa itiraz eder ve Sultan Abdülhamit'e bir rapor verir. Durumdan haberdar olan Sultan Abdülhamit Mithat Paşa'yı çağırtıp şu uyarıda bulunur: "Bilmeliydiler Paşa, nasıl Kur'an-ı Kerim'i Arapça okumaktan vazgeçmezsem devletimin toprakları üzerinde de Türkçe konuşulmasından ve Türk lisanından başkasını kabul edemem. Böyle bir maddenin yer almayacağı Kanun-i Esasi'yi bana getirmeyin." der. Böylece Teşkilat-ı Esasi'ye Türkçenin tek resmî dil olduğu hususu konulur.
Başbakan Erdoğan ana dilde eğitim konusunda ne dedi ve ne yaptı, şimdi bunlara bir bakmak lazım.
Millî birlik ve beraberliğimizi yavaş yavaş, sindire sindire bölüp parçalama politikası öyle vahim noktalara ulaştı ki iktidar partisinin hukukçu bir milletvekili şunları söylüyor, yetkili bir makamda: "Bana sorarsan ana dilde eğitim doğru olmaz. Ana dilde eğitim ülkeyi de, huzuru da bozar. Bu ülkede 18 etnik grubun olduğu varsayılır. Bir tek Kürt'ün anası yok ki, 18 tane etnik grup anasını alıp gelirse ne olacak? 'Ben de anamı getirdim, ben de dilimi istiyorum.' derse ne yapacağız? Bunları iyi düşünmek gerek. Sonra diyorlar ki: 'Biz bölünmek istemiyoruz, böyle bir niyet yok.' Ya, yok da sonu oraya gider." Bunu siz diyorsunuz. Tayyip Erdoğan ne diyor? Özel okulların yasalarla ya da Anayasa'yla bağlı olmadığını düşünüyor olacak ki Anayasa'ya aykırı, bölücü ve ayrıştırıcı işlemleri önce oradan başlatıyor. Tayyip Erdoğan ana dilde eğitimin ülkeyi bölecek dinamikleri tetikleyeceğini söyleyen muhalefete karşı şunları söylüyor: "'Türkiye bölünüyor, parçalanıyor, dağılıyor.' iddiasını dile getiriyorlar. Göreceksiniz, bunlar bugün de aynı şeyleri söyleyeceklerdir." Hâlbuki, Tayyip Erdoğan, Türkmenistan dönüşü, uçakta, "Ana dilde eğitim pakette yer alıyor mu?" şeklindeki soruya "Hayır, yok, özel okullarda da yok. O konu bizim için şu anda ele alınacak durum değil. Biz, ülkemizi bölecek konular üzerinde AK PARTİ olarak adım atamayız. Biz, zaten, okullarda ana dili öğrenme imkânı sağladık. Ama ana dille eğitimin önünü açarsanız resmî dili zedelersiniz." diye yanıt vermişti. Demek ki Tayyip Erdoğan'ın kendisi de, özel ya da kamu okulunda ana dilde eğitimi ülkemizi bölecek bir süreç olarak görüyor ve "Bu konuda adım atmayız." diyordu. Şimdi ne oldu? Bunu bir düşünmek lazım.
Etnik değil millet temelinde, bölgesel değil ulus temelinde, farklılıkları kutsayarak değil farklılıklar içinde birlik temeline bakış;
Türk milliyetçiliği için demokrasi ve özgürlükler bir yönetim biçiminden daha fazlasını anlatır. Demokrasi, millet iradesi, temel hak ve özgürlükler, Türk milleti için aynı zamanda bir millî güvenlik sorunudur. Milletiyle bütünleşmiş siyaset ve düşünceler, milletin de, devletin de geleceğinin teminatıdır. Milletine, onun rızasına, gerçekleri ve değerleri üzerine bina edilmeyen bir düşünce ya da siyaset her şeyden önce demokrasiye ihanettir. Bizim anlayışımız, etnisiteler, mezhepler, bölgeler, cinsiyetler arasını açmayı değil bütünleştirmeyi, uzaklaştırmayı değil yakınlaştırmayı, çatıştırmayı değil uzlaştırmayı esas alır. Toplumun tamamını ve bu tamamiyet içindeki bütün farklılıkları müktesebatı olarak kabul eder. Bizim anlayışımız milletini bütünüyle, etnik, mezhep, bölge ya da cinsiyet ayrımı yapmadan kapsar; Alevi'yi Sünni'siz, Doğu'yu Batı'sız, kadını erkeksiz, milliyeti maneviyatsız ya da Türk'ü Kürt'süz düşünmeyi yanlış görür, farklılıkları ne kutsar ne de yok sayarız.
Hayırlı akşamlar. (MHP sıralarından alkışlar)