GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, İZMİR MİLLETVEKİLİ RAHMİ AŞKIN TÜRELİ VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN TARIMSAL DESTEKLEME SİSTEMİNİN İNCELENEREK YETERSİZLİKLERİN ORTAYA KONULMASI VE DESTEKLERİN ARTIRILMASINA YÖNELİK POLİTİKALARIN OLUŞTURULMASI AMACIYLA 17/4/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 28 ŞUBAT 2014 CUMA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:70
Tarih:28.02.2014

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu tarımsal destekleme sisteminin incelenmesi, tarımsal desteklerin yetersizliğinin ortaya konulması ve tarımsal desteklerin artırılmasına ilişkin önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım sektörü önemli bir sektör, aynı zamanda da stratejik bir sektör. Özellikle, bu nüfus artış hızının devam edeceğini düşündüğümüzde ve gıda talebindeki artışın da devam edeceği varsayımı altında, gelecekte de bugünkünden daha fazla önem arz edeceği üzerinde bütün ulusal ve uluslararası otoriteler birleşmiş durumda. Tabii, bu sektörün ekonomi içinde, sadece tarım sektörü içinde değil, diğer sektörler üzerinde de çok ciddi etkileşmesi, onlar üzerinde yansımaları var.

Bir kere, şunu söyleyelim: Tarım sektörü öncelikle nüfusun gıda ihtiyacını karşılayan bir sektör. Sadece bu ülkede yaşayan insanlar da değil değerli milletvekilleri; turizm yoluyla gelen, ülkemize gelen turistlerin de beslenmesi açısından tarım sektörü stratejik bir sektör. Diğer taraftan, ihracat yaparak döviz kazandıran bir sektör. İstihdam sağlayan bir sektör. Hâlâ, çalışan nüfusumuzun yüzde 25'i tarım sektöründe istihdam ediliyor. Son olarak da sanayi sektörüne ham madde sağlayan bir sektör. Yani, tekstil sanayimiz gibi ihracatımız içinde önemli bir payı olan bir sektörün pamuk üretimine bağlı olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde, şeker sanayisinin şeker pancarı üretimine bağlı olduğunu biliyoruz. Bu yüzden de tarıma, başka diğer tarımsal alanlara, üretime ve sanayi sektörüne de ham madde sağlayan bir sektör.

Tabii, bu sektör aynı zamanda da hava koşullarına bağlı olan bir sektör, iklim koşullarına çok bağımlı. O yüzden de değerli milletvekilleri, dünyanın her yerinde tarım sektörü desteklenir. Bugün, az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere, hangisine bakarsanız bakın, tarım sektörüne özel bir önem verildiği, tarım sektörünün farklı programlarla, politikalarla desteklendiğini görmekteyiz. Şimdi, tabii, sanayi sektöründe iş kolaydır. Bir fabrika kurarsınız, bir bina yaparsınız, içine makineleri koyarsınız, gerektiğinde yirmi dört saat üretim yaparsınız, üç vardiya, sekizer saatten aralıksız üretim yapabilirsiniz ama tarım sektörü öyle değil. Tarım sektörü hava koşullarına bağımlı bir sektör. Bunun kuraklığı var, aşırı yağışı var, tarımsal zararlı dediğimiz hastalıklar var. Bütün bunlar tarımda oluşacak olan üretimin, rekoltenin ciddi anlamda belirlenmesine neden oluyor. Bu açıdan da bu sektörün özel olarak desteklenmesine ihtiyaç var.

Şimdi, Türkiye açısından baktığımızda, tarımın ekonomi içindeki göreli payı nedir diye baktığımızda şunu görüyoruz: Tarım sektörünün millî gelirden aldığı pay yüzde 8'dir değerli arkadaşlar ama tarımsal istihdamın toplam istihdam içindeki payı yüzde 25'tir. Yani, çalışanların yüzde 25'i çalışıyor ama ancak millî gelirin yüzde 8'ini üretiyor. Bu da aslında çok çarpık bir duruma işaret etmektedir; tarım sektörünün ciddi sorunları olduğuna, tarım sektörünün yoksulluk sorununun çok yaygın ve derin olduğuna işaret etmektedir. Nitekim, TÜİK'in rakamları da bunu göstermektedir. Bakın, TÜİK, 2009 yılına kadar gıda ve gıda artı gıda dışı yoksulluk sınırlarını belirliyordu; 2009'da birden bıraktı bunu, şimdi devam etmiyor. Buna ilişkin eleştirilerimizi her ortamda söylüyoruz. Buna göre, 2002 yılında -Türkiye için söylüyorum, ki bu yoksulluk sınırlarının düşük olduğunu söylüyoruz- yoksulluk oranı yani gıda artı gıda dışı yüzde 27'ymiş, 2009'da yüzde 18'e düşmüş ama aynı dönemler itibarıyla, kırda yüzde 34'müş, yüzde 39'a çıkmış. Yani, kırda yoksulluk azalmıyor, aksine artıyor. 2009 yılında -tekrar veriyorum rakamları- Türkiye'de kent ve kırın ortalaması alındığında kentte yüzde 18'miş, kırda yüzde 39; 2 katından fazla. Bu da aslında kırda nasıl ciddi bir yoksulluk olduğunu ortaya koyuyor. Tabii bunun nedenleri var: Girdi fiyatlarının bu kadar arttığı ama ürün fiyatlarının artmadığı bir yerde çiftçinin ve hayvancının yoksullaşması doğaldır.

Şimdi, bakın, gene 2002-2013 kıyaslaması yapacağım. 2002 yılı mazot ortalamasını söylüyorum: 1 lira 10 kuruşmuş, 2013 yılında 4,5 lirayı geçmiş, şu anda 4,65'ler civarında. Mazottaki fiyat artışı 4,5 kat arkadaşlar.

Aynı şekilde, ton başına üre gübresi olarak baktığımızda 4,2 katlık bir artış var. Gene aynı şekilde, DAP gübrede 3,5 kat. Yani, ortalamada girdi fiyatlarının 4-4,5 kat arttığını görüyoruz. Peki, fiyatlar bu oranda artmış mı? Ne yazık ki artmamış.

Buğday fiyatlarındaki artış sadece 2,5 kat, şeker pancarında 1,6 kat, kütlü pamukta 2,2 kat. Yani, girdilerin 4-4,5 kat arttığı bir ortamda eğer ürün fiyatları, tarımsal ürünlerin fiyatları 2-2,5 kat artıyorsa burada ciddi problem var demektir.

Gene aynı şekilde, bakın, biliyorsunuz, en son, Ulusal Süt Konseyi çiğ süt fiyatlarını belirledi. 1 liraydı, 1 lira 5 kuruşa çıkardı; 5 kuruş zam yaptı arkadaşlar. Oysa hepimiz biliyoruz ki süt üreticisinin maliyeti 1,20 kuruş. Bu ne demektir? Çiftçiye, hayvancıya verilen süt fiyatları yem fiyatlarını bile karşılamaz duruma gelmiştir yani süt-yem paritesi 1'in altına düşmüştür. Oysa biz biliyoruz ki dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde bu parite 1,5'tur, hatta bazı ülkelerde, tarımı destekleyen ülkelerde, Avrupa ülkelerinde 2'lerin üzerindedir. Ama Türkiye'de görüyoruz ki fiyatların maliyetleri karşılamadığı bir ortam vardır ve Süt Konseyinin fiyatları açıklayacağı zaman bütün beklentiler de 1,20'nin üzerineydi ama ne yazık ki, gördük ki sadece 5 kuruşluk bir artış oldu, 1,05 kuruş olarak belirlendi.

Tabii, hep söylüyoruz arkadaşlar, bakın "AKP Hükûmeti döneminde çıkardığınız yasalara uymuyorsunuz." diye. 2006 tarihli 5488 sayılı Yasa'nın, Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesinde diyor ki: Tarımsal desteklemelere ayrılan para millî gelir içinde yüzde 1'den az olamaz. Yani millî gelirin yüzde 1'inden daha yüksek bir destekleme vereceksin. Oysa ben rakamları söyleyeyim: 2007'den itibaren 2013'e kadar -devletin resmî rakamlarını söylüyorum, Kalkınma Bakanlığının hazırladığı program rakamlarıdır bunlar- binde 5, bin 6 civarındadır yani yüzde 1 değil, yüzde yarımdır.

Tabii, bu, aslında böyle bir eksiklik olduğu bilindiği için, AKP Hükûmeti tarafından, bakanlar tarafından, bizim bütçe görüşmeleri sırasında hem Plan Bütçede hem de Genel Kurulda her bakan kendine göre bir hesap yapıyor arkadaşlar. Mesela Maliye Bakanı ne yaptı? Gelip, devletin resmî rakamının, açıklanan rakamların üzerine tarımsal kredi sübvansiyonunu koyduğu, müdahale alımlarını ve tarımsal KİT'lerin finansmanlarını, hepsini dâhil ettiği zaman rakam gene yüzde 1 değil arkadaşlar; binde 7,7. Bu yetmemiş, Tarım Bakanı hızını alamamış olacak ki bu harcamaların, bu rakamların üzerine, Maliye Bakanının yaptığı hesabın üzerine DSİ'nin sulama yatırımlarını koymuş, arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetlerini koymuş ve rakamı nihayet yüzde 1'in üzerine çıkarmış. İyi ama değerli arkadaşlar, bunlar tarımsal yatırımların içinde zaten kapsanıyor, bunu burada tekrar sayamazsınız. O zaman iki kere saymış olursunuz. Eğer burada sayacaksanız -yüzde 1'in üzerine çıkartıyorsanız- gideceksiniz tarımsal yatırımlara, tarımsal yatırımların içinden bu rakamı çıkartacaksınız. Ben öyle yaptım. Gidip rakamı çıkardığım zaman bir baktım ki 2012 yılında kamu tarımsal yatırımları 6,4 milyar liraymış, 2013 yılında 2,8 milyar liraya düşüyor yani yüzde 57'lik-yüzde 60'lık bir azalma var. O yüzden lütfen hesapları düzgün yapalım. Çiftçiyi, hayvancıyı aldatmaya hiç kimsenin hakkı yok. Yüzde 1'i vermek zorundasınız, veremiyorsanız da çıkın, bunun gerçekçi bahanelerini söyleyin ama bu şekilde "Şöyle oldu, böyle oldu, biz veremedik, aslında rakam bu değildi." Artık o şekildeki polemiklere bu milletin karnı tok.

Tarım Bakanı gene hızını alamıyor -bir de OECD hesabı var- OECD hesabını işin içine koyuyor ve OECD hesabına göre diyor ki: "Türkiye'de tarımsal destek yüzde 2,1'dir ve OECD ortalamasının üzerindedir." İyi ama arkadaşlar, bu başka bir hesap. OECD bunu şöyle yapıyor: Belli başlı ürünler için dünya fiyatlarını, bir de yurt içi fiyatlarını alıyor, bunlar arasındaki farkı sanki çiftçiye verilmiş gibi varsayıyor. Bu verilen bir destek değil, bu nakdî bir destek değil; bu, kâğıt üzerinde bir destek, hesabi bir şey bu. Aynı şekilde bu ürün fiyatını alıyor ama girdi fiyatlarındaki farkları da ortaya, bu şekilde, bu hesaplamanın içine koymuyor. Nitekim, Türkiye girdide, mazotta, gübrede dünyanın en pahalı ülkeleri arasında. Gene bu hesaba göre de söyleyeyim: "2012 yılında OECD hesabı 2,1." diyor ya Sayın Bakan, 2002 yılında yüzde 3,6'ymış. Şimdi ben soruyorum: OECD hesabına göre de yüzde 3,6'dan yüzde 2,1'e neden düşürdünüz? Bunun gerekçesi nedir? Bu gerekçenin burada açıklanmasına ihtiyaç var.

Durum özet olarak şunu gösteriyor ki arkadaşlar, Türkiye'de çiftçi ve hayvancı perişan, ürettiği üretimin maliyetini bile karşılayamayacak bir durumda, borçlarını ödeyemiyor, en temel üretim araçları olan tarlasına, traktörüne haciz gelmiş durumda. Böyle bir durumda çiftçinin, derdine derman olunmasını beklemesinden daha doğal ne olabilir? Ama ne yazık ki AKP hükûmetleri, AKP iktidarı ona, çiftçinin, hayvancının taleplerine kulaklarını tıkamış durumdadır.

Bu konuda bir Meclis araştırması açılmasının önemli olduğunu ve bu konunun tartışılmasını ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) - ...hem miktarların artırılması hem yeni bir modelin ortaya konulması gerektiğini düşünüyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)