| Konu: | MİLLİ EĞİTİM TEMEL KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 27.02.2014 |
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 562 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 2'nci maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kanımca şu soruyla başlamak en doğrusu olacaktır: Dershaneler neden var? İyi bir eğitim ve adil bir sınav sisteminde dershanelere ihtiyaç duyulmayacağı açıktır. İnsanlar herhâlde bizim paramız çok, gidip de birazını dershanelere aktaralım demiyorlar. Çocukları üniversitelere girebilsin, kendilerine bir gelecek kurabilsin diye çabalıyorlar.
Peki, Türkiye'de eğitim sistemi iyi midir? Hepimizin bildiği gibi, iyiyi bırakın, vasat bile olmayan bir eğitim sistemimiz var. Sınav biçimi, eğitim yöntemi neredeyse her yıl değiştirilmekte. Son on iki yılda her yeni gelen bakan "reform" yapacağım diye sistemi, maalesef, daha beter edip gitmekte. Yani dershaneler eğitim sistemindeki çarpıklığın ve başarısızlığın nedeni değil, sonucudur.
Elbette hepimiz, dershanelere ihtiyaç duyulmayacak, öğrencilerin dershanelere mahkûm olmadığı bir sistemi arzu ederiz. Elbette hepimiz, okullarımızdan öğrencilerimizin tam donanımlı olarak mezun olmalarını isteriz. Ama gel gelelim ki gerçekler böyle değil. Eğitim sistemlerinin öğrencileri ne kadar iyi yetiştirdiğini ölçmek için yapılan PISA araştırmasına göre, Türkiye matematik, okuma-anlama becerisi ve fen bilgisinde son sıralardadır. Ortadaki gerçek işte budur.
Değerli milletvekilleri, peki, hâlihazırda olanlar ne? Dershaneler neden kapatılmak istenmekte? Çünkü dershaneler bir siyasi hesaplaşmanın ortasında kalmıştır. Çünkü filler tepişmektedir. Şunun bilinmesini isterim ki biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kavgada tarafız, ancak biz fillerin tarafında değiliz, biz çimenlerin tarafındayız, biz öğrencilerin tarafındayız, dershaneleri kapatıldığında işsiz kalacak öğretmenlerin tarafındayız ve kantincisinden tutun, temizlikçisine kadar işini kaybedecek on binlerce çalışanın tarafındayız.
Değerli milletvekilleri, eğitim sisteminde sorun yalnızca dershaneler veya ortaöğretim değildir, üniversitelerimizin hâli de ortadadır. Suskun, konuşamayan, yazamayan bir üniversite sistemi yaratılmıştır. Gezi protestolarına katıldı diye, iktidarı eleştiren "tweet" attı diye, sınavda sorduğu soru sakıncalı bulundu diye haklarında soruşturma açılan öğretim üyelerinin olduğu bir sistem yaratılmıştır.
Bakın, bu ay içinde YÖK öğretim elemanlarının disiplin yönetmeliğinde değişiklik yaptı ve kendi uzmanlık alanları dışında görüş veren öğretim üyelerine cezalar getirdi. Anayasa tarafından güvenceye alınan haklar hiçe sayılarak grev, iş yavaşlatma ve boykot gibi eylemler suç sayıldı. Daha önce de YÖK Öğrenci Disiplin Yönetmeliği'ni değiştirerek afiş asılmasını bile cezalandırılır hâle getirmişti.
12 Eylül yönetimini aratmayacak bu düzenlemeler ne yazık ki artık hiç kimseyi şaşırtmıyor. Giderek otoriter hâle gelen, basına sansür uygulayan, muhalefet lideri televizyona çıktı diye ekran karartan bir yönetim anlayışından da zaten daha fazlası beklenemezdi. Ancak şunun iyi bilinmesi gerekir ki bunlar çare değildir. Ne kadar baskı yapılırsa yapılsın ne kadar ekran karartılırsa karartılsın ne kadar çok gazeteye sansür uygulanırsa uygulansın yolsuzluk iddialarının üstünün örtülmesi mümkün değildir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Tarih bize gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğunu göstermektedir.
Bütün bu baskı ve sindirme politikaları kendi gölgesinden bile korkar hâle gelen bir iktidar anlayışının yansımalarıdır. Son iki ayda Meclise dayatılan yasaların ortak bir özelliği vardır, hemen hepsi antidemokratik, özgürlükleri askıya almaya yönelik yasalardır. Türkiye'nin bu zihniyetle bir adım bile ilerleyemeyeceği aşikârdır.
Bu anlayış sonucunda ortaya çıkacak tek şey toplumsal gerilimlerin daha da artma tehlikesi diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)