GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MİLLİ EĞİTİM TEMEL KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:68
Tarih:26.02.2014

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bugün bizim burada konuşabileceğimiz tek mesele erken genel seçimler olmalıydı. Yani düşününüz, eğer bir ülkede büyük bir yolsuzluk olursa hükûmetin ve yargının yapması gereken şey nedir? Üstüne gitmek. Peki, hükûmetin karıştığı, başbakanın karıştığı bir yolsuzluk olursa yapılması gereken şey nedir demokrasilerde? İstifa etmek ve yargının önünü açmaktır. 4 bakanın istifa etmesi yetmez. 4 bakanın birden istifa etmesi -ki başkaları da var- doğrudan doğruya Hükûmetin başının sorumluluğunu gösterir. (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, burada bizim bir erken seçimi konuşuyor olmamız gerekirdi. İstifa etmiş bir Hükûmet, geçici bir hükûmetin kurulmuş olması ve bunu konuşuyor olmamız gerekirdi. Yani bugün burada Başbakanın...

İSMET UÇMA (İstanbul) - Az kaldı, az.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Hayır, istifaen seçimlere gitmek... Öyle hiçbir şey olmamış gibi burada biz yasa yapamayız, hiçbir şey olmamış gibi burada böyle düzenlemeleri konuşamayız.

Değerli arkadaşlarım, Başbakan kendisi ile oğlu arasındaki görüşmeleri inkâr etmiyor. Başbakan ses kayıtlarına "dublaj" demiyor, dikkatinizi çekerim. Dublaj yani "Başkası benim sesimi taklit etmiştir." demiyor. "Montaj" diyor, "dublaj" demiyor. Başka bir şey daha söylüyor -ikrardır, dolaylı ikrardır hukukta- diyor ki: "Kriptolu konuşmalar bile dinlenmiş." Kripto, iki kriptolu telefona sahip, kaydına sahip iki kişi arasında yapılır. Eğer Başbakan oğluna kriptolu telefon verdiyse bir kere suç işlemiştir. Bu ancak Başbakanda, Genelkurmay Başkanında, Cumhurbaşkanında olabilir. Bir kriptolu telefonla konuştuğu güvencesiyle konuşmuş ve bu ikrardır. Diyor ki: "Yani nasıl olur?" Burada bütün meseleyi şuna getiriyor: "Usulsüz dinleme var, izinsiz dinleme var. Kriptolu telefon bile dinlenmiş." İtiraftır bu. Bu, itiraftır değerli arkadaşlarım. Bunun üzerine gitmek gerekiyor. Bugün Sayın Adalet Bakanı çıkmış diyor ki: "Teknik analize gerek yok, biz zaten onun montaj olduğunu biliyoruz." Ee ne güzel, karşıdan bakarak anlayan bir hukukçu arkadaşımız, delillere bakmayan bir hukukçu, nasıl diploma aldıysa, nasıl Adalet Bakanıysa?

Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olamaz. Bunun kanıtlanması gerekiyor, yargı önünde aklanması gerekiyor. Türkiye İletişim Başkanlığından kayıtların istenmesi gerekiyor. O gün, Başbakanın İstanbul'daki evinin önündeki hareketin görüntülerinin buraya sunulması gerekiyor. Yani o telefon gittikten sonra, "çıkarın" komutu verildikten sonra hangi kamyonlarla neler çıkarıldı? Bu görüntüleri biz ve yargı görmek zorundadır değerli arkadaşlarım. Bundan aklanamazsınız, bundan aklanamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Başbakan bugün kendisiyle birlikte sizin partinizi de aşağı çekiyor. İtibar ve irtifa kaybettirdiği sadece partiniz değildir.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Ya bir olaydan bu kadar emin konuşulabilir mi?

OĞUZ OYAN (Devamla) - Türkiye'ye itibar ve irtifa kaybettiriyorsunuz, Türkiye'yi aşağı çekiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Buna biz üzülüyoruz değerli arkadaşlarım, Türkiye adına üzülüyoruz sizin adınıza değil ama Türkiye'yi de çukura çekiyorsunuz.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Siz kaseti çıkaranlarla ortak çalışıyorsunuz herhâlde Hocam.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Başbakan ve Hükûmet meşruiyetini yitirmiştir değerli arkadaşlarım. Bugün, ona destek vermeyi sürdürürseniz AKP Grubu olarak bütün sorumluluğun paydaşı hâline gelirsiniz.

Dolayısıyla, bugün burada bu iktidarı konsolide edecek birtakım yasalarla, üstelik de iktidarın gene, sadece bu değil işte yarın MİT Yasası, dün HSYK, İnternet... Bütün bu örneklerle gördüğümüz gibi zorbalık rejiminin inşasına dönük, kendisini korumaya dönük yasal düzenlemeleri alan, 17 Aralıkta delil karartmayla yetinmeyip bütün bir polis teşkilatını altüst eden, 6 bin emniyet mensubunu yerinden eden, yargıyı altüst eden, yetmeyip yetinmeyip bütün bir hukuki düzenlemelerle koruma zırhlarını kendine ören bir iktidarla karşı karşıyayız. Böyle bir iktidarı mı savunacaksınız? Demokrasilerde, partiler kendi genel başkanlarını istifaya davet ederler, demokrasinin asgari gereği budur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, ama emin olun bu dönem bitmiştir. Bunu yeniden ayağa kaldırmaya hiç kimsenin gücü yetmez. Burada AKP dönemi bütün günahlarıyla tarihe karışmıştır, hukuken değil henüz ama fiilen son bulmuştur. Bundan sonrası zorlamadır, zorlama.

Bakın, şimdi bir başka konuya değineyim. Mecliste, dün, bizim Genel Başkanımızın konuşması kesildi burada yani kapalı devrede bile kesildi bırakın dışa yayını. Bugün Meclis Başkanı açıklama yapıyor, diyor ki: "Meclis saati 15.00 ile 19.00 arasında dışa yayın yapıyor, onun dışında yapmıyor." Doğru söylemiyor. Dün, Başbakanın konuşmasını ben çıkmadan -evimdeydim- evimde görüyordum, TRT 3'te izliyorduk. Yalan bir Meclis Başkanına yakışır mı?

Bir başka şey daha söyleyeyim, Meclis Başkanı diyor ki: "Anayasa'nın 28'inci maddesi basın hürriyetidir. İşte Genel Başkanınızın konuşmasını, zaten, bakın, Meclis TV dışında sadece iki tane televizyon vermiş; demek ki itibar görmüyor." Acaba itibar görmediği için mi, yoksa havuz medyasıyla, ihale medyasıyla, sindirilmiş medyayla bu iktidarın medyayı oyuncak hâline getirmesi, sustalı maymun hâline getirmesi midir? Bunu bilmemek bu ülkede yaşayan bir Meclis Başkanının işi olabilir mi? Utanç verici bir yorumdur.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada jet hızıyla yasalaştırmaya çalıştığınız düzenlemeye gelelim. Burada, bu tasarı, bir kere dershaneleri kapatma adına büyük bir tasfiye yazısıdır. Burada benden önce konuşanlar dediler ki: "On iki yıldır iktidardayız, tasfiye etseydik... Yaptık şimdiye kadar." O zaman soruyorum, 2 kişi dışında bütün bir Bakanlık personelini, on binlerce kişiyi niye yer ve unvan değişikliğine götürüyorsunuz?

Şimdi, yeni atamalar yapacaksınız, liyakat dışı yapacaksınız. Okul müdürlerini, devletin değil, artık iktidarın valisi olmuş mülki amirlere tayin ettireceksiniz. Üstelik, denetimi il müdürlüklerine bırakacaksınız yani kendin pişir kendin ye, dikensiz gül bahçesi.

Keyfîlik ve haksızlık... Biraz önce söylendi, dershane öğretmenlerini KPSS'ye girmeden sözlü sınava... İki türlü haksızlık var: Bir: KPSS'den muaf tutarak KPSS'ye soktuğunuz o öğretmenlere haksızlık. İki: Kendi aralarında haksızlık. Çünkü sözlü sınava aldığınız andan itibaren keyfîliğin bütün yolları açılmıştır. Yazılı sınav yok, sadece sözlü sınav burada dershane öğretmenlerine yani "Sözlü sınavla bizim oğlanları, bizim kızları alalım, öbürlerini almayalım." tavrıdır bu. Bu, bir hukuk devletine yakışan bir uygulama olamaz.

Başka bir şey söyleyeyim, 1416 sayılı Kanun'la yurt dışına öğrenci gönderme... Ben de o programla yurt dışına gittim ve doktora yaptım. Biz yazılı sınavla gittik, sadece yazılı sınavla, şimdi buna da yazılı ve sözlü getiriyorsunuz. Bu da yazılının yanında sözlüyü getirip onun ağırlığını da koymadığınız zaman açık kayırmadır yani kayırma kapılarının açılmış olması. Güvenilecek bir iktidar olsanız amenna, şimdiye kadarki bütün kadrolaşma çabalarınız güvenilmez olduğunuzu gösteriyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Millet güveniyor, millet; millet güveniyor bize.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Onu Moğultay'a sor, Moğultay'a! Ona sor, ona!

OĞUZ OYAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Meclis iktidarın intikam operasyonlarının aracı yapılamaz. Siz burada bu dershane kapatma işiyle Meclisi bir intikam aracı hâline getiriyorsunuz, yasama organını böyle bir şeye alet edemezsiniz, alet edemezsiniz.

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Biz her türlü darbeleri püskürttük.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Bu tasarı, bir kere, ortaöğretime ve yükseköğretime giriş sınavları korunurken, hatta AKP iktidarı döneminde bu sınavların sayısı olağanüstü artırılmışken, ki bu dershanelerin sayısını da olağanüstü artırdı; burada rakamlar verildi, "yüzde 100" dendi, başka rakamlar, "yüzde 80", en düşük rakam yüzde 80... Bu arada, tabii, şeyi katmadan, yasal olmayıp da çalışan dershaneler var, onları da katmadan bu rakamlar.

Değerli arkadaşlarım, siz bu sınavları sürekli arttırıyorsunuz bir taraftan, öbür taraftan "Dershane kapatacağım..." Ya, böyle bir şey olabilir mi? Sınavsız bir sistem mümkündür. Biz 2007 seçimlerinden başlayarak sınavsız bir üniversiteye giriş sisteminin nasıl olabileceğinin programını verdik. Sınavsız sistem mümkündür ama bunu yapacaksınız önce, zaten o zaman "dershane kapatmak" diye Anayasa'ya da aykırı olan bir süreç karşımıza gelmez. Siz zaten bu sınavları ortadan kaldırdığınız zaman kendiliğinden ihtiyaç azalır, piyasa kanunu, arz-talep ve bunlar zaten kapanır. Bunu yapmamak... Bugün Anayasa'ya dayanaktan yoksun bir şeyle, bilimsel gerekçelerden yoksun bir şeyle, bütünüyle haklılıktan yoksun bir tasarıyla karşımıza gelemezsiniz. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, burada ancak dershanelere olan ihtiyacı yok ederek bundan kurtulmak mümkündür.

Öbür taraftan, dönüşüm şartı olarak, mülkiyet tahsisi şartı olarak Millî Eğitim Bakanlığı dava açma ve şeylere gitmeliyiz... Bunlar tamamen hukuk sistemi dışındadır, bütün bir keyfîlik manzumesidir. Dolayısıyla, burada emek sömürüsünün de yolunu açan, özel dershanelerde -şimdi eğitim şeyi özel okula dönüşecekler- asgari ücret düzeyinde ücretlere getirilmesi işin, tamamen yeni bir sömürü sisteminin de oluşturulmasıyla ilişkilidir. Yani, bu, cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan eğitim sistemini tarumar eden, öğretim birliğinin içini boşaltan, Talim ve Terbiye Kurulunun yetkilerini daraltan iktidarın sadece kendi kimliğini ve gerici kimliğini gösterir. Bu nedenle, buna "dur" demek zorundayız. (CHP sıralarından alkışlar)