GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:66
Tarih:21.02.2014

CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 561 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, değerli milletvekilleri, yine bir tartışmayla, usul tartışmasıyla başladık. Aslında, bizim Plan ve Bütçenin çalışma takvimi, oraya gelen yasaların arka arkaya, birbirini izleyen biçimde gelmesi, birçok usul bizi ciddi anlamda bu usul tartışmalarını açmaya zorluyor. Şimdi, tabii, tek başına usul değil, bu esas önemli elbette ama usul de esasın yanındadır, birleşiktir. Yani, usul olmadan esas olmaz. Usul de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun yapma yöntemlerini, tekniklerini belirleyen ve buna dayalı olarak da nasıl nitelikli kanun çıkartılabileceğini çözümlemeye çalışan bir yaklaşımdır.

Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen bir kanun Genel Kurulda görüşülürken yeni bir kanunun Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmesi artık en sık karşılaştığımız olgulardan biridir. Böyle bir şeyi kabul etmiyoruz. Yani, şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonu anayasal bir komisyon, 40 üyesi var ama bunun 25 üyesi iktidar partisine verilmiş. E, ona baktığınız zaman, muhalefet partilerinin buradaki sayısı fazla değil. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim 9 üyemiz var. E bu 9 üye, onların bir kısmının da olamadığını, değişik nedenle mazeretli olduğunu düşündüğümüzde, biz ne yapacağız? Yani, burada, Genel Kurulda, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen yasayla ilgili burada mı bulunacağız, burada muhalefet mi yapacağız, konuşacağız, söz isteyeceğiz, maddeler üzerinde konuşacağız, önergeler üzerinde konuşacağız ya da aşağıda Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen tasarı ya da teklif üzerinde mi konuşacağız? Bir kere bu hiçbir şekilde tasvip ettiğimiz bir usul değil ama artık vakayı adiyeden oldu.

Yine, başka bir husus, bakın, artık neredeyse Plan ve Bütçe Komisyonuna "torba kanun" diye adlandırdığımız bazı kanunlarda değişiklik yapan kanun teklifi ve tasarıları dışında kanun gelmez oldu. Torba kanun elbette belli bir ihtiyaç olduğu zaman, birbirinden çok özel durumlarda, birbiriyle ilişkili olmasa da belli bir bütünlük içinde, birkaç kanun bir arada gelebilir ama öyle olmuyor değerli arkadaşlar.

Bakın, en son görüştüğümüz, şu anda burada üzerinde görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle ilgili söyleyeyim: Önce 12 madde olarak gelmiş, bir milletvekillimizin ve arkadaşlarının imzasıyla -Süreyya Sadi Bilgiç- arkadan, gene başka bir milletvekilimiz -AKP milletvekili- 16 maddelik bir kanun teklifi vermiş; 12 maddesi aynı arkadaşlar, aynı, kanun metnindeki maddeler de aynı, gerekçe de aynı, yazı karakteri de aynı, her şey birbirinin aynı, yalnızca 4 tane madde eklenmiş. Ondan sonra, başka bir milletvekili arkadaşımızın -AKP milletvekili- kanun teklifi gelmiş, 20 madde; burada da 16 madde aynı, kanun metni aynı, gerekçeler aynı, yazı karakteri aynı, satır boşlukları aynı. E böyle bir şey olabilir mi? Yani, herhâlde bir kanun teklifi üretme yeri var, bir merkez kurulmuş, herhâlde orada, merkezden geliyor, bu şekilde, tıkır tıkır, üzerine bir biçimde... Çünkü, normalde bir kanunu görüşürken, İç Tüzük'e göre, bunların birbiriyle ilişkili olması gerekir. O zaman ne oluyor? "Ben zaten görüşülen kanunla ilgili bir kısım maddeleri vereyim; ondan sonra, onun üzerine 3 tane, 4 tane, 5 tane madde ekleyeyim..." Ve ondan sonra geldi, 20'ye çıkmıştı, şimdi de 26 madde oldu arkadaşlar.

Bakın, 26 maddenin yürürlük ve yürütme maddesini çıkartayım, 24 madde. Kaç farklı kanun var biliyor musunuz? 14 arkadaşlar. 24 maddede 14 farklı kanunda değişiklik yapıyor bu torba kanunda. Bakın, bu torbayı biz bulduk. Bu torba, aslında dünyanın hiçbir parlamentosunda olan bir uygulama değil, adı da "torba" değil bunun ama "torba" diyoruz. Torba tabii bazen yetmiyor, işte, çuval, bunun üzerine değişik isimler buluyoruz.

Böyle bir çalışma sistemi olmaz. Pratiklik her şey değildir arkadaşlar. Meclisin yaptığı işi ciddi biçimde yapmasına ihtiyaç var. Plan ve Bütçe Komisyonuna -yükü ağırdır ama- birçok kanun tasarısı, teklifi gelebilir, itirazımız yok. Bizim görevimiz burada, ülkenin var olan sorunlarının çözülmesi, bunlara ilişkin kanunların çıkartılmasıdır ama konu sadece nicelik sorunu değildir beyler, bayanlar; konu, aynı zamanda, nitelik sorunudur. Nitelikli kanunları çıkarmak zorundayız, toplumun ihtiyaçlarına cevap veren kanunları çıkarmak zorundayız. Bugün çıkartıp aradan bir ay geçmeden yeniden değiştirdiğimiz, aradan bir ay geçmeden yeniden değiştirdiğimiz kanun yapma tekniğinin Türkiye Büyük Millet Meclisine hiçbir yararı yoktur, aynı zamanda da Türkiye Büyük Millet Meclisini itibarsızlaştıran bir uygulamadır.

Yine, yakındığımız, en çok eleştirdiğimiz başka bir husus, önümüze gelen bu torba kanunların teklif olarak gelmesi, tasarı olarak gelmemesi. Ama biz biliyoruz ki -orada konuştuğumuz zaman arkadaşlarımızla- bürokrasinin hazırladığı, belli bir ihtiyaç olduğu... İlgili bürokratların hazırladığına ilişkin görüş alıyoruz onlardan, öyle söylüyorlar bize. O zaman niye tasarı olarak gelmiyor?

Bakın, tasarı olarak gelmesinin avantajları var: Tasarı olarak gelmesi demek, o konuların bürokraside ayrıntılı bir biçimde tartışılması demek, farklı kurumlardan görüş alınması demek, düzenleyici etki analizleri yapılabilme imkânı demek. Ne demek düzenleyici etki analizi? 5018 sayılı Kanun'un 14'üncü maddesinde var, bir kanun geldiği zaman, o kanunun devlet bütçesine ekonomik anlamda ne getirip ne götürdüğünün bilinmesi demektir. Yani giderleri arttırıyorsa nasıl arttırıyor, ne anlamda; gelirleri mi azaltıyor, borçlanmada bir değişiklik mi yapacak bunları görmeye ihtiyacımız var değerli milletvekilleri. Ve bunları yalnızca kısa dönemde değil, uzun dönemde görmeye ihtiyacımız var. Yani bugün, biraz sonra geleceğim, kamu-özel iş birliği modelinde bunun örneklerini vereceğim...

Bakın, Maliye literatürünün bir kavramı vardır "Kuşaklar arası bütçeleme" diye. Bu, şu demektir: Bugün verdiğiniz bir kararın gelecek kuşaklara ne getirip ne götüreceğini bilme ihtiyacımız var. Bugün verdiğiniz yanlış kararlar, koşullu yükümlülükler, gelecekte bu ülkede bütçe açıklarını arttıracaksa, kamu açıklarını arttıracaksa, borçlanmayı arttıracaksa, bu, gelecek kuşakların daha yüksek bir vergi yükü altında yaşaması demektir. Bunların hepsini düşünerek, bilerek, hesaplayarak kanun yapmaya ihtiyacımız var. Ama ne yazık ki, ısrarla söylememize rağmen, teklif olarak önümüze gelmeye devam ediyor.

Yine, başka bir husus, bu torba yasaların burada, Genel Kurulda temel kanun olarak görüşülmesi. Arkadaşlar, lütfen elinizi vicdanınıza koyun, torba yasa -biraz önce söyledim- 26 madde; 2'sini çıkardım, yürürlük, yürütme, 24 madde; 14 ayrı kanunda değişiklik var. Biz burada bunu temel kanun olarak nasıl görüşüyoruz? Şimdi ben tümü üzerinde konuşuyorum, hangisinden bahsedeyim? Şimdi, birinci bölüm, ikinci bölüm olacak; birinci bölümdekilerin, arkadaşlar, hangisinden bahsedecek?

ENGİN ALTAY (Sinop) - Ayakkabı kutusundan bahset Sayın Vekilim, ayakkabı kutusundan bahset.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) - Evet, bahsedeceğiz.

İkinci bölüme geliyoruz, ikinci bölümde de gene aynı şeyler söz konusu. Yani böyle bir sistem yok arkadaşlar. "Temel kanun" demek, bakın, İç Tüzük'ün 91'inci maddesinde diyor ki: "Düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün ve maddeler arasındaki bağlantıların korunması zorunluluğunun bulunması..." Yani birbiriyle ilişkili olacak. Birbiriyle ilişkili olmayan konuları getirip buraya temel kanun olarak görüşemezsiniz. Görüşmemeniz gerekir çünkü maddeler üzerinde gerekli tartışmanın yapılmadan bu sürecin işlemesi söz konusu.

Bakın, artık hemen hemen her çıktığımızda buraya bunları konuşmak zorunda kalıyoruz. Başka şeyleri konuşmamız gerekirken, hep bu usul tartışmaları üzerinden gidiyoruz. Biraz önce de gene bir usul tartışması oldu, Komisyonda kırk sekiz saat kuralına uyulmaması ortaya... Gerçekten de kırk sekiz saat kuralına uyulmadı. Yani bunları neden usulüne uygun yapmadığınızı anlamış değilim. Yani bu kurallara uyalım, Meclisin çalışmasının bir yöntemi olsun, bir metodu olsun. Yani etkinliği, verimliliği böyle sağlayabiliriz yani boşu boşuna birçok milletvekilini almanın, buraya getirmenin, komisyonda ve Genel Kurulda onları çalıştırmanın bir anlamı yok. Daha verimli bir çalışmanın kurulmasına ihtiyaç var. Bugünkü mevcut çalışma sistemi Türkiye Büyük Millet Meclisine itibar getiren değil, itibarsızlaştıran bir çalışma yöntemidir.

Şimdi birkaç konuyu, önemli bulduğum birkaç konuyu burada vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunların birisi kamu-özel ortaklık modelidir. Geçmişte yap-işlet ve yap-işlet-devret diye başlayan, sonra sağlık alanının da dâhil edildiği ve yap-kirala-devret modelinin de kapsandığı bir model var ortada, kamu-özel ortaklık modeli. Konuştuğumuz zaman, sayın bakanlar konuyla ilgili olarak hep şöyle söylüyorlar, diyorlar ki: "Bu, bir zorunluluk. Kamunun, özel sektörün de ülkenin gelişmesine elbette katkıda bulunması gerekir..." Buna ilişkin şeyler söylüyorlar. Şimdi bakın, ben size iki tane rakam vereyim, olayın ne olduğu çıksın: Kamu sabit sermaye yatırımları içinde sağlık yatırımlarının payı 2002 yılında -AKP iktidara gelmeden bir önceki yılı koyuyorum- yüzde 5,1'miş değerli arkadaşlar. 2013 yılında kaç? Gene yüzde 5,1 yani kamu sağlık yatırımlarında hiçbir artış yok. Yani, toplamına 100 dediğinizde kamunun yatırımlarının içinde sağlık yatırımlarının payı ancak yüzde 5, yani yirmide 1. Peki, kamu sağlık yatırımlarının millî gelir yani gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payına bakıyoruz, 2002 yılında binde 3'müş, 2013 yılında binde 2'ye gerilemiş, binde 2 arkadaşlar, binde 2, el insaf! Bu mudur kamunun kaynağının olması? Kamunun sağlık yatırımlarına ayırdığı pay binde 2'dir. Biz de hep bunu söylüyoruz, diyoruz ki arkadaşlar: Bunları kamu-özel ortaklık modeliyle yapmayın, bunları kamu yatırım programına alın, kamu yapsın. Neden? Bu modelin tabii şöyle bir kolaylığı var: Şu anda cebinizden para çıkmıyor. Gidiyorsunuz, ihale ediyorsunuz, dışarıdan geliyor bir yüklenici, alıyor bunu -sağlık için konuşuyorum özellikle burada- ama ondan sonra ne oluyor biliyor musunuz? Otuz yıla kadar ona kira ödüyor devlet, otuz yıla kadar kira ödüyor. O kira bedelleri artırılıyor. Ayrıca, bunlara hazine garantileri veriliyor çünkü, tabii, şahıs bunu alıyor, sağlık alanı. Sağlık alanına ilişkin finansman ihtiyacı olduğunda dışarıdan borçlandı. Dışarıdan belki ithal edecek sağlıkla ilgili makineler, MR cihazları, başka cihazlar. Dışarıdan borçlanıyor, hazine buna garanti veriyor değerli arkadaşlar. Yarın öbür gün bir biçimde sözleşmede problem çıktığında bütün bu yük kamunun üzerinde kalıyor. Buna "koşullu yükümlülük" diyorlar, şu anda gözükmüyor ama gelecekte bu ortaya çıktığı zaman bütün kamu kesimi dengelerinin hepsinin bir anda yerle bir olması anlamına gelecek.

Şimdi, bakın, sağlıkta kamu-özel iş birliği modeli yap-kirala modelinde... Bu kanun teklifi getirilen en büyük özellik, en büyük farklılık şu arkadaşlar; yeni getirilen bir özellik, daha önce hiçbirinde yoktu bu, yap-işlette de yoktu, yap-işlet-devrette de yoktu, yap-kiralada da yoktu: Sözleşmelerde değişiklik yapma yetkisi getiriliyor. Tekrarlıyorum daha iyi duyulsun diye: Sözleşmelerde değişiklik yapma yetkisi getiriliyor. Sözleşme yapılmış, bitmiş, geriye giderek sözleşmeleri değiştirebiliyorsunuz. Böyle bir şey, bir kere, ihale hukukunun en temel ilkeleri olan rekabete, bir işin uygun koşullarla, uygun şartlarla sağlanmasına, kişilere, piyasa aktörleri karşısında onlara eşit muamele edilmesine, tarafsız kalma ilkelerine temelden aykırıdır.

Bakın, ne diyor kanun teklifi: "Mücbir sebepler, olağanüstü hâller veya sözleşme ve eklerinin uygulanmasını etkileyen bir durumun ortaya çıkması veya sözleşme ve eklerindeki hükümlerin ihtilaf içermesi hâllerinde sözleşme ve eklerinde değişiklik yapılabilmesi mümkün hâle gelmiştir." Bu ne demek arkadaşlar? Mevzuatımız, ülkemizdeki genel mevzuat zaten mücbir sebepleri ve olağanüstü hâlleri sayıyor. Olağanüstü hâller bazı kanunlarda "beklenmeyen hâller, beklenmeyen durumlar" diye yer alıyor. Ama "Sözleşme ve eklerinin uygulanmasını etkileyen bir durumun ortaya çıkması." Ne demek bu durum, nasıl bir durum? Kanunda tanımlanmayan bir şey olabilir mi? Veya "Sözleşme ve eklerindeki hükümlerin ihtilaf içermesi hâlinde." Bu hâller açık hâller değil. Bu şekilde bunları kanuna koyamazsınız, kanuna bu şekilde hüküm koyamazsınız. Bunların ne olduğu belirlenmeyen bir madde, kanuna konulmaz. Kanunlarda genellikle soyutluk ilkesi olur. Bunlar daha ikincil mevzuatta düzenlenmesi gereken ve esas itibarıyla sözleşme ve eklerinde düzenlenmesi gereken hususlardır. Nitekim, eğer sağlıkta yapılmış olan bu "yap-kirala-devret"le ilgili projelere bakarsanız bunu görürsünüz. Bütün sözleşmelerin hepsinde aslında, ne olduğu, yani böyle bir durum ortaya çıktığı zaman ne yapılacağı bellidir. Yani sözleşmede yer alan, zaten yer alması gereken bir hususu -tarafların arasında anlaşması durumunda ne zamanlar sözleşme feshedilir, ne zamanlar tadilat yapılır- siz alıyorsunuz şimdi, kanuna getirip kanuna taşıyorsunuz. Böyle bir şey kabul edilebilir değildir.

Diğer taraftan, birinci cümlede -23'üncü maddeden bahsediyorum, kanun teklifinin- "Sözleşme bedelini değiştirmemek kaydıyla" diyorsunuz ama ikinci cümlede... Yani birinci ve ikinci cümleler arasında ciddi bir çelişki var. Orada ise aslında sözleşmenin bedelini değiştiriyorsunuz. İlk paragrafın ilk iki cümlesi arasında ciddi bir sorun söz konusudur.

Gene aynı şekilde, YPK kararlarında da problem vardır. Bakın, Türkiye'de kamu-özel ortaklık modeline ilişkin yapım işlerinde YPK'nın kararları aranır ama YPK'nın verdiği bir ön izindir, ön karardır. Ön fizibilite raporu, bir de ön proje, ön fizibilite gibi raporu ve projeyle ilgili dokümanlar YPK'ya sunulur, YPK bunları görüşür, izin verir, ondan sonra ihale süreci başlar. Fizibilite raporu hazırlanır, diğer, işte, şartnameler varsa onlar hazırlanır ve diğer bütün ihaleyle ilgili... İhale yapılır ve sözleşmeye, imzalanmasına kadar giden süreç başlar. Ama burada öyle değil. Şimdi, siz ne getiriyorsunuz bununla? YPK'ya -diyelim ki ihale yapıldı, bitme aşamasında ya da sözleşme imzalanmış- geriye dönerek diyorsunuz ki: "Şartlarda bir değişiklik oldu, biz bunu yeniden alacağız, yeniden gündeme getireceğiz." Tekrar geriye doğru götürüp yeniden YPK onayına sunuyorsunuz. YPK bunu onaylayamaz çünkü bunu yaparken, kanun teklifindeki maddede bunu sözleşmeyi tadil etmek için kullanıyorsunuz ama bunu kullanamazsınız değerli arkadaşlar, bunu kullanamazsınız, bunu yapamazsınız. Çünkü hukukun, idare hukukunun en temel ilkelerinden biri "usulde paralellik" ilkesidir. YPK'nın imzalamadığı sözleşmeleri YPK'nın değiştirme, tadil etme ya da tadil edilmesine imkân sağlayacak bir biçimde karar verme yetkisi yoktur. Bu, hukukun en temel ilkelerine aykırıdır. Ya o zaman hepsini YPK'yla görüştüreceksiniz ya da bunu YPK'ya götürmeyeceksiniz. Tabii, zaten burada esas sıkıntılı olan kısım bunların değişmemesinin sağlanması.

Gene başka bir husus: Değerli milletvekilleri, sözleşmelerde değişiklik yapma yetkisi sadece ihale süreci ve sözleşmenin imzalanmasına kadar geçen süreyi kapsamıyor, bütün kira süresini de kapsıyor. Eğer maddeyi dikkatli okursanız göreceksiniz ki, hayretle göreceksiniz ki, otuz yıllık bir süreç olacak kira süresi boyunca, bu maddeye göre istediğiniz anda sözleşmeyi değiştirebilirsiniz. Ve kaç defa yapacağınız da sınırlanmamış; 1 kere, 2 kere, 5 kere, 10 kere, 20 kere, 100 kere değiştirebilirsiniz. Böyle bir şey olabilir mi? Yapılmış, bitmiş, iş bitmiş. İhaleye çağırmışsınız. İhalenin temel unsurlarında bir değişiklik yapamazsınız. Bunun adı "ihaleye fesat karıştırmak"tır.

OKTAY VURAL (İzmir) - Aynen öyle.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) - Böyle bir şey hiçbir şekilde kabul edilebilir değil. Zaten biz kamu-özel ortaklık modelinin ciddi anlamda devlete yükler getirdiğini söylüyoruz, hem bugün hem de gelecekte yükler getireceğini. Şimdi, bir de sözleşmeyi değiştirme yetkisi tanıdığınız zaman önümüze çıkacak olan portreyi, mali portreyi ben açıkçası tahmin bile edemiyorum. Yani bu sözleşmeleri kim değiştirecek, idare mi değiştirecek? Hayır, tabii ki yüklenici şahıs, müteahhit değiştirecek, müteahhidin isteği üzerine olacak. E, o zaman siz, bunu, baştan hepsini planlayacaksınız, hepsini en ince ayrıntısına kadar gözden geçireceksiniz.

Gene 24'üncü maddede üst hakkı tanınıyor. Üst hakkı demek, tesislerle ilgili ya da ticari hizmet alanlarıyla ilgili, hazineye ait bir yerin o yüklenici firmaya, ihaleye bedelsiz olarak verilmesi demektir. İhalede varsa problem yok. Çünkü ihale şartnameleri konuşulduğu zaman, ortaya konulduğu zaman tartışırsınız, kira da ona göre belirlenir, bedel ona göre belirlenir, bütün şartlarda bu da hesaplamaların içinde bir unsur olarak yer alır. Ama öyle yok, sözleşmesi tamamlanmış olan işlerde bile siz geriye doğru gidiyorsunuz. Bitmiş artık, iş yapılmış, geriye doğru gidip üst hakkı verdiğiniz zaman ne yaparsınız? Bunun adı, kamu kaynaklarının birtakım insanlara açık ve net biçimde peşkeş çekilmesidir. Bunu kabul etmek hiçbir şekilde mümkün değildir, bunu yapamazsınız ve ortaya çıkacak olan hazine zararı, kamu zararı zaten bu işi yapan sorumluların da, bu işi onaylayan, bütün bunun altında imzası olan bakanın da, hepsinin de yargılanmalarına, gelecekte Yüce Divan'da yargılanmalarına yol açacak bir usuldür, bu yanlıştır. Bunu değiştirmemiz gerekiyor, bunu bir an önce değiştirin.

OKTAY VURAL (İzmir) - Daha önce de öyle oldu, Yüce Divan'da yargılananlar oldu.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) - Komisyonda söyledik bunu, değiştirmediniz ama Genel Kurulda yeniden söylüyorum.

Şimdi, gene bakın, bir jeotermal kurul kurulmuş. Bu kurul işleri... Böyle ha bire yeni kurullar kuruluyor yani böyle bir bakıyorsunuz, demek ki bir ihtiyaç doğuyor, öyle düşünüyorlar. Burada da gene en az 3 kişilik bir kurul var, bu jeotermal kaynaklarla ilgili olarak. Maden ruhsatlarıyla, altyapı yatırımlarıyla ve kültür ve turizm bölgeleriyle, onlara ilişkin çizilmiş imar planlarıyla herhangi bir çatışma olursa bu kurul devreye girecek ve kararı verecek, kamu yararı kararı verecek ve kararları oy çokluğuyla alacak. Böyle bir şey olabilir mi? Yani, bakın, 3 kişilik bir kurul diyorsunuz, Kalkınma Bakanının başkanlığında, bunun içinde Enerji Bakanı var, diğer bakanlar da var. Böyle bir şey olmaz. Bu kurul, bir kere, kamu yararı kararı verdiği zaman bu nasıl, neye göre verecek, hangisine öncelik verecek, onu bilmeye ihtiyacımız var. Her şeyi kurula bırakamazsınız. Kurul bilecek, neye göre karar vereceğini, diyecek ki orada: "Şu, şu öncelikler varsa buna göre karar veririm." Ülkenin kalkınma planı ya da başka birtakım programlar tanımlanacak, buna göre gidecek.

Gene aynı şekilde -zamanım kalmadı- bu İnternet düzenlemesini, bakın, Cumhurbaşkanının veto etmesi gerekiyordu, veto etmedi, önümüze geldi ve değişiklikler yapıldı ama yapılan değişiklikle de değişen hiçbir yok. Onu açık ve net görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) - "Siber güvenlik" adı altında böyle bir şeyle, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının İnternet'te var olan trafik bilgilerine, hem de diğer bütün bilgilere ulaşabilmesinin imkânı açılmıştır. Bu, hiçbir şekilde kabul edilebilir değildir. Çağdaş demokrasilerde özgürlük ve güvenlik dengesi özgürlükten yanadır. Özgürlük hiçbir şekilde güvenliğe tercih edilmez, güvenlik için ondan vazgeçilmez. Elbette güvenlik de sağlanacaktır ama öncelik özgürlüktür. Özgürlüğü sağlayacak temel hak ve hürriyetlerin bir ülkede en iyi biçimde, en özgür biçimde uygulandığı bir rejime ihtiyaç vardır diyorum.

İşte, dediğim gibi, torba kanunun zararı bu, konuşmamın yarısı bu torba, usulle harcayınca diğer konulara da konuşacak çok fazla zamanım kalmadı.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)