| Konu: | ANTALYA MİLLETVEKİLİ HÜSEYİN SAMANİ'NİN MHP GRUP ÖNERİSİ ÜZERİNDE YAPTIĞI KONUŞMASI SIRASINDA ŞAHSINA SATAŞMASI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 21.02.2014 |
VAHAP SEÇER (Mersin) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de Milliyetçi Hareket Partisinin narenciye üreticilerinin sorunlarıyla ilgili vermiş olduğu araştırma önergesinin lehinde söz aldım ancak bir konuyu değerlendirerek başlamak istiyorum.
Bugün günlerden Cuma. Normalde, Parlamento cuma günleri mesai yapmıyor ancak seçim öncesi ivedilikle çıkması gereken yasalardan dolayı mesai yapıyoruz, buna rağmen, milletvekilleri bu işe pek ilgi göstermiyor. Özellikle iktidar milletvekillerinin karar yeter sayısı bulmakta zorlandığını düşünürsek, bugün Parlamento çalışmalarının çok faydalı olduğunu söylemek herhâlde doğru olmaz.
Grup önerilerinden sonra torba yasa gelecek. Torba yasada da birçok değişik konuyu ilgilendiren önemli düzenlemeler var ama yine herhâlde o düzenlemeler konuşulurken boş koltuklara hitap etmek zorunda kalacak hatipler, karar yeter sayısı bulmakta zorlanacağız.
Değerli arkadaşlarım, narenciye üretimi, Türkiye'nin içinde bulunduğu iklim kuşağı, coğrafyası düşünüldüğünde üretim potansiyeli açısından, hem miktarı hem de parasal değeri açısından ve sosyolojik faydaları açısından önemli bir üretim kalemi. Benden önce söz alan milletvekili arkadaşlarım -Sayın Ali Halaman, Sayın Hüseyin Samani- narenciye üretiminin yoğun yaşandığı bölgelerin milletvekilleri; biri Antalya, biri Adana, ben de Mersin Milletvekiliyim. İşte bu hinterlantta gerçekten büyük sorunların yaşandığı hem AKP milletvekili hem MHP milletvekili hem de CHP milletvekili olarak çok net gördüğümüz konular ve bu Meclis kürsüsünden de bunları anlatmaya çalışacağız.
Türkiye'de yaklaşık 30 binin üzerinde çiftçi narenciye üretimiyle uğraşıyor. Türkiye'nin diğer üretim kalemlerini de düşündüğünüz zaman yaklaşık 1,3 milyon dekar alanda bu üretim yapılıyor, fena bir rakam değil dünya üretimine de baktığınız zaman. Bunun tabii parasal karşılığı da önemli. Türkiye yılda yaklaşık olarak 4 milyon ton narenciye üretiyor ancak bunun 1,5 milyon tonunu ihraç edebiliyor -yıllara göre değişmek kaydıyla- ve toplamda yaş sebze meyve ihracatımızı 3,5 milyar dolar olarak düşünürsek 1 milyar doları da narenciye üretimine tekabül ediyor. İşte, baktığınız zaman, bu işin ekonomik boyutu da var sosyal boyutu da var. Dolayısıyla, özellikle bu işi sevk ve idare eden Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının narenciye üretimi konusunda önemli projeler ortaya koyması gerekiyor. Sadece onunla da kalmamak lazım, özellikle Ekonomi Bakanlığının, Dış Ticaret Müsteşarlığının ihracata yönelik bazı tedbirler alması gerekiyor. Niye bunu yapması gerekiyor? 4 kilo üretim yapıyorsunuz, bunun 1-1,5 kilosunu ihraç ediyorsunuz, 1-1,5 kilosunu da iç tüketimde kendi yurttaşlarınız tüketiyor ama 1 kilogramını sokağa dökmek zorunda kalıyorsunuz. Sayın Bakan da burada, hallerden sorumlu kendisi, Gümrük ve Ticaret Bakanlığına bağlı sebze hallerindeki bu sorunları da biliyor. Yani Türkiye'nin yaş sebze meyve üretiminin yüzde 30'unun heba olduğunu, çöpe gittiğini en az benim kadar biliyor. Dolayısıyla, bir bütün olarak bu konuları değerlendirmek lazım.
Şimdi, sorunlara bir yapısal olarak bakmak lazım, bir de konjonktürel olarak bakmak lazım. Ben ikinci söylediğimden bahsetmek istiyorum. En azından dönemsel bu sektör neler yaşıyor, bu sorunlar nelerdir, nerelere parmak basmamız gerekiyor ve Hükûmetin ivedi olarak hangi konularda tedbir alması gerekiyor? Bakın, özellikle 2013-2014 yılı içerisinde o yapısal sorunların ortaya çıkardığı olumsuzlukların yanı sıra bir de iklimsel faktörler var. İşte, aşırı soğuklar önemli zararlar verdi. Şimdi, yine, iklimde kuraklık var. Sadece narenciye üreticileri değil, aslında, her anlamda tarımsal üretim yapan üreticiler bundan sıkıntı duyuyor.
Ben Orman ve Su İşleri Bakanını anlamakta da zorluk çekiyorum. Diyor ki: "Eğer bu böyle devam edecek olursa yani yağış ortalamalarımız geçtiğimiz yılların altında kalmaya devam ederse, yağış almazsak hiç kimse merak etmesin, B planı var, C planı var, D planı var." Ancak bu planlar nedir, duymuş değiliz. Duyan varsa çıksın burada anlatsın.
Üreticilerin, bu doğal afetlerin ya da olumsuz hava koşullarının getirdiği zararlarını karşılayacak sigorta mekanizmasında da sorunlar var. Örneğin; bir narenciye üreticisi ürününe sigorta yaptırmak istiyor. Neye karşı sigorta yapmak istiyor? Aşırı yağışlara karşı, dona karşı, dolu hasarına karşı ya da diğer afet zararlarına karşı sigorta yaptırmak istiyor. Yapısal sorunu var, miras hukukunda problem var, onları çözememişiz. Bir tapuda on tane hak sahibi var, dolayısıyla sigorta yapamıyor, dolayısıyla meydana çıkan zararları da sigorta karşılamıyor. Yine, işte, son dönemlerde kuraklık olayından dolayı insanlar sigorta yapmakta sorun yaşadı. Bunların, bir an önce yapılacak yeni düzenlemelerle, miras hukukunda yapılacak düzenlemelerle ya da TARSİM tarım sigortalarında yapılacak düzenlemelerle bir şekle sokulması gerekiyor.
Girdi maliyetleri her dönem olduğu gibi bu dönemde de üreticilerin temel kaygıları, temel şikâyetleri: Akaryakıt fiyatları, gübre fiyatları, ilaç fiyatları, bunların üzerindeki vergiler... Tarımla ilgili her konuşmamızda bunları dile getiriyoruz, bıkmadan usanmadan bunları sizlerin önüne getirmek durumundayız. Akaryakıttan çok önemli vergiler alınıyor, ÖTV alınıyor, KDV alınıyor. Akaryakıtın rafineri çıkış fiyatı ile üreticinin pompasına girdiği andaki fiyatı 4 kat farklı. Bunları ortadan kaldırmak gerekiyor. Ne yapmak gerekiyor? ÖTV'de, KDV'de düzenleme yapmak gerekiyor. Bunu sürekli söylüyoruz.
Şimdi, az önce, Sayın Samani tarıma ilişkin genel değerlendirmeler yaparken faiz oranlarından bahsetti, dedi ki: "2002 yılından önce yani AKP hükûmetleri döneminden önce tarımsal faiz oranları yüzde 59, yüzde 60 seviyelerindeydi; bugün yüzde 7 seviyelerinde." Hatta sıfır ile yüzde 7 seviyelerinde olduğunu söyledi.
O günkü ekonomik dengeler ile bugünkü ekonomik dengeler bir kere farklı. Bakın, üretici, narenciye üreticisi, o dönemde -az önce Sayın Halaman da söyledi- 1 kilo portakal üretiyordu, 1 kilo limon ya da mandalina üretiyordu; 40 kuruşa satıyordu, 50 kuruşa satıyordu bundan 11 yıl önce. Bugün aynı fiyatlara satıyor. Yüzde 7 tarımsal faiz oranı ama üretici para kazanamıyor. Ama on bir yıl önce, bırakın yüzde 50'yi, yüzde 60'ı; yüzde 70-80 kredi faiz oranı olmasına rağmen üretici, sadece narenciye üreticisi değil, hayvancılıkla iştigal eden, buğday üreten, mısır üreten, tarımın her sektörü para kazanabiliyordu. Bugün öyle bir denge oluşturdunuz ki, tarımsal üretimde dengeleri o kadar altüst hâle getirdiniz ki bakın, hayvancılık kredisi verdiniz, sıfır faizli kredi verdiniz ama hayvancılık üretimi yapan, süt üretimi yapan, et üretimi yapan insanlar hayvancılık yapmaktan vazgeçiyor, yüzde sıfır faiz oranında kredi verdiğiniz hâlde üretimini sürdürme şansına sahip değil. Demek ki sadece düşük faiz oranlarıyla kredi sağlamak hayvansal üretime ya da tarım üretimine devam anlamına gelmiyor ya da üreticilerin para kazanması anlamına gelmiyor.
Rakamları bizler ortaya koyarız, sizler ortaya koyarsınız. Avrupa'da Türkiye tarımının 1'inci sırada olduğunu söylüyor sayın hatip, işte, dünyada 5'inci sırada olduğunu söylüyor. Ama bakıyorsunuz, uygulamada, hayvancılık yapan da feryat ediyor, narenciye üretimi yapan da feryat ediyor, tarımın her alanında üretim yapan çiftçi feryat ediyor, "Para kazanamıyoruz kardeşim. İşte süt üretiyoruz, sütü pazarlıyoruz, yem borcumuzu ödeyemiyoruz, kredi borcumuzu ödeyemiyoruz, çoluğumuza çocuğumuza nafakasını götüremiyoruz." diyor.
Verilen önerge yerinde bir önergedir. Türkiye'nin önemli bir üretim kalemi, 30 binden fazla üreticiyi ilgilendiren, Türkiye'nin yıllık 1 milyar dolar ihracatının olduğu bir sektörde sorunların araştırılması gerekiyor. Bunun için de bu önergeye olumlu oy vereceğimizi bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)