GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:65
Tarih:20.02.2014

MHP GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Terörle Mücadele Kanununun 10'uncu Maddesi Uyarınca Kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin Kaldırılmasına ve Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, devletin hukuk ve adalet ilkesine bağlılığı anlamında hukuk devleti anlayışı, tarihsel olarak sırasıyla mülk devleti ve polis devleti anlayışlarının ardından ortaya çıkmıştır. Mülk devletinde hükümdar kendi yetkilerini kendi sağlar ve hiçbir kuralla bağlı olmaksızın onu kullanır. Başka bir ifadeyle, mülk devletinde tam bir keyfî rejim hâkimdir.

Polis devleti anlayışında da hükümdar hiçbir kuralla bağlı değildir. Polis devletinde hukuk kaideleri, hiçbir şekilde yönetimi bağlamasa da yönetilenler için kayıtsız şartsız uyulması gereken kurallar anlamına gelir. Polis devleti anlayışı tabii ki Fransız İhtilali'yle sarsılmış ve yerini hukuk devleti anlayışına bırakmıştır.

Hukuk devletinde, devletin bütün organlarının işlemleri, anayasa ve kanunlara uygun olduğu ve onların çerçevesinde düzenlendiği sürece kabul edilirler. Bu nedenle de devlet organlarının tasarrufları, hukukilik denetimine tabi olmak durumundadırlar. Devlet iktidarını teşkil eden organların keyfî uygulamalarını önleyebilecek başlıca iki demokratik oluşumdan söz etmek mümkündür. Bunlardan ilki, kamuoyu, basın yayın organları ve seçmen duyarlılığıdır. Siyasi ve manevi garantiler olarak belirlenen bu güç, ülkenin demokratikleşme seviyesiyle doğrudan ilgilidir. İkincisi ise, yargısal usullerle devlet organlarının anayasaya yani hukuka uygunluğunu sağlamaya yönelik tedbirlerdir. Hukuki garantiler olarak beyan edilen bu güvence, devlet organlarının anayasaya aykırı tasarruflar ihdasını önleyen etkin bir teminat meydana getirmektedir.

Bu tespitler ışığında, ülkemizin bugün gerçek manada bir hukuk devleti olduğunu söylemek mümkün değildir. Ne yazık ki son zamanlarda Hükûmet tarafından hukuk devleti ilkesinin ağır şekilde ihlal edildiğini görmekteyiz. Maalesef, ülkemizde basın, siyasi iktidarın ağır baskısı altında. Başbakan televizyonlardaki alt yazılara dahi müdahale eder hâle gelmiş, Hükûmet yandaşlığı yapmayan gazeteciler işlerinden edilmiştir. "Alo Fatih" Türk demokrasisi için âdeta utanç verici bir sembol hâline gelmiştir. Bunun yanında, yapılan birçok yasal düzenlemenin tamamen AKP iktidarını korumaya ve devamını sağlamaya yönelik olduğu açıktır. Nitekim, AKP iktidarı döneminde birçok yasal düzenleme yapılmasına rağmen yargı teşkilatının sorunları çözülememiş, ancak, bunun yanında yargı âdeta Hükûmet otoritesinin sağlanması aracı hâline gelmiştir.

2010 referandumundan sonra Hükûmet iradesiyle oluşturulan HSYK, işlerine gelmeyince yeniden değiştirilme akıbetiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Ayakkabı kutuları ile para sayma makineleri ortaya çıkınca, Hükûmet çareyi sosyal medyayı kontrol altına almakta bulmuş, İnternet Yasası'nı çıkarmıştır.

Şu an görüşülmekte olan yasa teklifi de Hükûmetin kendisini koruma saikiyle yapmak istediği yasal bir düzenlemeden başka bir şey değildir. Su yerine para dolu havuzlar ortaya çıkınca, Hükûmet çareyi kanun değişikliğinde görmüştür ancak bunların hiçbirisi hukuk devleti ilkesiyle bağdaşacak şeyler değildir.

Hükûmet olarak kanunları değiştirebilirsiniz, mahkemeleri kapatabilirsiniz, HSYK'yı kendinize bağlayabilirsiniz, polisleri sürebilirsiniz, hâkim ve savcıları azarlayabilirsiniz, valileri AKP teşkilatlarına bağlayabilirsiniz, sosyal medyayı kontrol altına alabilirsiniz, televizyonları karartabilir, gazeteleri tehdit edebilirsiniz. Burada "darbe" tabirini kullanan milletvekilinin kulakları çınlasın, bu memlekette ihtilal olduğu vakit de aynen bunlar yapılmıştı. "Darbeci" lafını kullanırken biraz geriye durup ya da kendi hâlimize bakmak gerekiyor.

Bütün bunları yapabilirsiniz ancak ne "Alo Fatih"leri ne kovdurduğunuz gazetecileri ne kamuoyu yoklaması manipülasyonlarını ne ayakkabı kutularını ne para sayma makinelerini ne içi su yerine para dolu havuzları ne de kaçak villaları bu milletin gözünden kaçıramazsınız, unutturamazsınız.

Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifinin elbette ki zamanlaması da -moda tabiriyle diyelim- gene manidar. Hükûmet daha on sekiz ay önce kurulmuş olan, Terörle Mücadele Kanunu'nun 10'uncu maddesiyle görevli mahkemeleri neden birdenbire kaldırma ihtiyacı hissetti? Acaba, düzenleme 17 Aralık sonrasında başlatılan operasyonları durdurmak ya da kontrol altına almak amacını mı taşıyor? Çocuklar bile biliyor ki, bu sorunun cevabı da "evet"tir. Hükûmetin, 17 Aralık sonrasında başlatılan operasyonları akamete uğratmak istediği açıktır. Düzenlemeyle bu mahkemeler kapatılıyor ve bunların ellerindeki dosyalar, ülke sathında yer bakımından yetkili normal ağır ceza mahkemelerine dağıtılıyor. Bu suretle, birçok dosya görev ve yetki uyuşmazlıkları, yeniden delil toplama ve yargılama gibi sebeplerle uzun bir sürece tabi olacaktır ancak sürecin uzamasının bir kısım mağduriyetlerin doğumuna sebep olabileceği de unutulmamalıdır.

Ayrıca, ülkemizde ÖYM'lere ihtiyacın devam ettiği de bir gerçektir. Öyle ki bu yargı paketinde dahi bir yandan bu mahkemeler kaldırılırken, diğer yandan özel yetki içeren kimi hükümler kanunlara serpiştirilmiş vaziyettedir. Böylece, bütün ağır ceza mahkemeleri zamanla artacak oranda özel yetkilerle donatılabiliyor. Bu durum, bir anlamda bütün ağır ceza mahkemelerinin ÖYM hâline getirilmesi sonucunu doğuracaktır. Özellikle, HSYK'da yapılan değişiklikle birlikte değerlendirildiğinde, doğrudan Adalet Bakanına, dolayısıyla Hükûmete bağlı ÖYM'ler kurulmuş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifi birçok garabeti de barındırmaktadır. Teklif yasalaştığında, taşınmazlara hak ve alacaklar bakımından el koyma işleminin uygulanabilmesi için, ilgisine göre BDDK, SPK, MASAK, Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan el konulacak taşınmaz hak ve alacağın suçtan elde edildiğine ve suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınması zorunlu olacaktır. Bu düzenlemeyle yürütme, soruşturmanın ve yargının içine sokulmaktadır. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu, el koyma, iletişimin tespiti, teknik araçlarla izleme tedbirlerinin uygulanabileceği suçlar kapsamının dışına çıkarılıyor. Ayrıca, bu tedbirlere ağır ceza mahkemesince oy birliğiyle karar verilmesi, itiraz üzerine de bu tedbirlere karar verilebilmesi için de oy birliği aranması öngörülmektedir. Saydığımız bu tedbirlere karar verilebilmesi için ağır ceza mahkemesi heyetinin oy birliğinin gerekmesi ne ceza muhakemesinin temel kurallarına ne akla ne de mantığa uygun bir düzenleme değildir. Heyet hâlinde çalışan mahkemelerin, ağırlaştırılmış müebbet cezası dâhil tüm kararlarını oy çokluğuyla alabilmelerine rağmen, dinleme kararı için oy birliği aranmasını izah etmek de mümkün değildir.

Yürürlükteki CMK'nın 161/5'inci maddesine göre "Kanun tarafından kendilerine verilen veya kanun dairesinde kendilerinden istenen adliye ile ilgili görev veya işlerde kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kamu görevlileri ile Cumhuriyet savcılarının sözlü veya yazılı istem ve emirlerini yapmakta kötüye kullanma veya ihmalleri görülen kolluk amir ve memurları hakkında Cumhuriyet savcılarınca doğrudan doğruya soruşturma yapılır." iken, teklifle savcıların en üst dereceli kolluk amirleri yani polis müdürleri ile jandarma komutanları hakkında, bu tür eylemleri nedeniyle izinsiz soruşturma açmaları imkânsız hâle gelmektedir. MİT mensupları için soruşturma iznini Başbakan verirken, polis müdürleri için bu yetki Adalet Bakanına tanınıyor. Adalet Bakanının izni olmadan en üst düzey adli kolluk amiri hakkında savcılar soruşturma başlatamayacak.

Kanun yürürlüğe girdiğinde devam etmekte olan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması, gizli soruşturmacı görevlendirilmesi ve teknik araçlarla takip yapılmasına dair tedbir kararlarının geçerliliğini devam ettirebilmesi için, on beş gün içinde -bu kanun hükümleri uyarınca- yeniden karar alınması zorunluluğu getirilmektedir. Taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma tedbirleri açısından bu süre otuz gün olarak uygulanacak. Bu süreler içerisinde yeniden karar alınmaması durumunda önceki kararlar hükümsüz kalacak.

Görev yeri değiştirilen devlet memurları hakkındaki işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemler dışında bırakılmaktadır. Hukukta, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemler hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilebiliyorken, yapılacak yasa değişikliğiyle, başta polis görev yeri değişiklikleri olmak üzere tüm devlet memurlarının görev yeri değişiklikleri için Danıştay ya da ilgili mahkemeler artık yürütmeyi durdurma kararı veremeyecek.

Değerli milletvekilleri, bütün bu düzenlemelerin 17 Aralık soruşturmasının yansımaları olduğu açık seçik ortadadır ve bunlar tamamen diktatörlük belirtileridir. Unutmayın ki diktatörler de istedikleri her konuda yasal düzenleme yapardı ve yaptıkları işler de yasalara uygundu ancak yaptıkları hukuka uygun değildi ve her şeye rağmen bu yönetimlere koyacağımız ad "diktatörlük"tü.

Bugün Meclis çoğunluğunu elinde bulunduranların, geçmişte yaşanan bu yönetimlerdeki, idarelerdeki aksaklıkları hatırlayarak tarihten bir nebze olsun ders çıkarmalarını tavsiye ediyorum. Unutmayınız ki, bugün istediğiniz kalıba soktuğunuz hukuk yarın sizlere de lazım olabilir.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)