| Konu: | BDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 19.02.2014 |
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de ortalama on yılda bir görülen kuraklık dönemi, son yıllarda beş yıllık dönemlerde görülmeye başlanmıştır. 2012 yılında başlayan bu son kuraklık dönemi 2014'ün ilk aylarının da yağışsız geçmesi nedeniyle etkisini artırmış ve özellikle birçok ilimiz de kuraklıkla karşı karşıya kalmıştır. Bu temelde Türkiye'de kuraklığın artmasına neden olan uygulamaların tespit edilmesi, kuraklığın zararlarının en aza indirilmesi ve kapsamlı bir su politikasının geliştirmesi için neler yapılması yönünde Meclisin ve kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzük'ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince verilen Meclis araştırma önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu kuraklığa neyin neden olduğunu belirlemek için yıllardır dünyada yapılan tespitleri, Türkiye'de yapılan tespitleri dikkate almak gerekiyor. "Bugün dünyayı tehdit eden en önemli unsur nedir?" dediğimizde küresel ısınma ve iklim değişikliği ile çevresel faktörleri ön plana almamız gerekiyor. Bugün küresel ısınma ve iklim değişikliği terörden, ekonomik krizden daha önceliklidir. G7 ülkelerinin liderleri bir araya geldiğinde dünyanın en önemli birinci sorununun bu olduğunu ortaya koyuyor. Peki, dünya bu noktaya nereden geldi? İşte, 1800'lü yıllarda özellikle Avrupa'da ve daha sonra Amerika'da sanayileşmenin artması, hızlı nüfus artışı ve özellikle fosil yakıtları ve enerjinin yoğun bir şekilde kullanılmasıyla beraber karbon ve metan gazının atmosferdeki birikimi küresel ısınmayı beraberinde dünyanın gündemine sokmuştur. Bu küresel ısınma ve iklim değişikliği, 1800'lü yıllarda başlayan bu hızlı nüfus artışının ve sanayideki birtakım gelişmelerin, fosil yakıtların dünyaya getirdiği sıkıntılarla ilgili ne gibi tedbirler alınacağı noktasını da ortaya koyduğumuzda, işte, Kyoto Protokolü devreye giriyor hepinizin bildiği gibi.
Kyoto Protokolü'nü ortaya koyanlar burada karbondioksit salınımının azaltılmasını hedefliyor. Karbondioksit salınımının azaltılmasını hedeflerken de bununla ilgili neler yapılması gerekiyor? Yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlığın verilmesi, ormansızlaşmanın hızla azaltılması ve orman varlığımızın artırılması, sulak alanlarımızın artırılması ve karbondioksit salınımının azaltılmasıyla ilgili milyar dolarlara varan birtakım tedbirlerin alınmasını ortaya çıkarıyor. Bugün, baktığımızda, dünyada karbondioksit salınımının yaklaşık yüzde 20-25'ini tek başına Amerika yapıyor ama ne yazık ki Amerika bu Kyoto Protokolü'nü imzalamıyor. Türkiye bu Kyoto Protokolü'nü imzaladı. Bu Kyoto Protokolü'nün şartlarının yerine getirilebilmesi için milyarlarca dolarlık bir yatırımın yapılması gerekiyor. Peki, bu Kyoto Protokolü'nü imzaladık. Sayın Bakan, çıkıyor burada "Kyoto Protokolü'nü imzaladık, şunu yaptık, bunu yaptık." falan filan birçok masalı anlatıyor, birçok istatistikleri, değerleri alıyor, burada tablolar gösteriyor ama tablonun böyle olmadığını Durban Konferansı ortaya koyuyor. Kyoto Protokolü'nü imzaladıktan sonra Durban'da yapılan konferansta Türkiye'nin bu noktada İran gibi birtakım ülkelerle sondan 3'üncü sırada olduğunu söylüyor uygulamalar noktasında. Onun için, Sayın Bakanın burada söylemlerine, ifadelerine, istatistiki değerlerine hiçbir önem vermeyin, bunları belirleyen kriterler uluslararası kriterlerdir. Durban Konferansı'ndaki sonuç bildirgesini okuduğumuzda, Türkiye'nin bu alınan tedbirlerde sınıfta kaldığını hep beraber görürüz.
Değerli arkadaşlar, bu küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle ilgili, yine Kyoto Protokolü'ndeki karbondioksit salımının azaltılması ve karbon yutaklarının sağlanması açısından ormancılığa çok önemli görevler düşüyor. Bugün, Türkiye, orman varlığı açısından fakir bir ülkedir. Türkiye yüz ölçümünün yüzde 27'si ormanlarla kaplı ve bunun da ne yazık ki yüzde 50'si verimsiz ormanlardan ibarettir. Türkiye'nin çok acil bir şekilde verimsiz ormanları verimli hâle getirmesi lazım. Hepimiz biliyoruz ki 1 hektar bozuk alanda 1,3 ton karbondioksit absorbe edilirken 1 hektar verimli ormanda 4,5-5 ton karbondioksit absorbe ediliyor. O zaman bizim ne yapmamız lazım? Çok süratli bir şekilde, uygulanan -son yıllarda- rehabilitasyon projeleriyle bozuk ormanlarımızın verimli hâle getirilmesi lazım. Yine, Türkiye ormanlarının 5 milyon hektarına yakını genç ormanlarla kaplı. Bu genç ormanların her yıl 1,2 milyon hektar alanının bakımlarının yapılması gerekiyor. Onun için Orman Bakanına burada defalarca diyorum ki: Şov yapmayın; gelin, genç, yeni yetişmiş dinamik beyinler var, 5 bin-6 bine yakın kadro bekleyen orman mühendisleri var, bu işleri sağa, sola verene kadar şu orman mühendislerini alın, işlendirin ve bu genç ormanların bakımlarını çok süratli bir şekilde gerçekleştirelim. Verimsiz ormanların verimli hâle gelmesi için kaynaklarımızı, bu mühendislerimizi oraya aktaralım.
Yine geçici, 5 ay 29 gün çalıştırıyorsunuz yangın mevsiminde. Bugün, 5 ay 29 gün çalışan geçici işçiler 6 ay 1 gün ne yiyip ne içiyor, bunu sorgulamıyoruz. Başka yerlere kaynak aktarırken, hırsızlığı, yolsuzluğu yapanlara kaynak aktarırken, Türkiye'nin milyar dolarlarını soyanları kurtarmak için burada yasalar çıkarırken, bir çırpıda 630 milyon doları Sabah-ATV grubuna toplamasını bilirken, bakan çocuklarının evlerinin kasalarından milyon dolarlar çıkarken, ayakkabı kutularından 4,5 milyon dolar çıkarken, Başbakanın da sahip olduğu 2 tane villanın sit alanını 1. dereceden 3. dereceye çevirerek rant sağlarken, başka yerlerdeki 1. derecedeki sit alanını 3. dereceye çevirerek rant sağlarken, yine birçok AVM'ler yapıp birilerine rant sağlarken kaynakları buralara aktarmamız gerekiyor, kaynakları doğru yere aktarmamız gerekiyor. Şu 6 ay 1 gün ne yiyip ne içeceğini sormak zorunda olduğumuz bu işçileri mutlaka kadroya almamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, yine, ülkemiz, su açısından su fakiri bir ülkedir, su zengini değil. Bir ülkenin su zengini olabilmesi için kişi başına düşen su miktarının 8 bin ile 10 bin metreküp arasında olması lazım. Ne yazık ki Türkiye'de kişi başına düşen su miktarı 1.500 metreküptür.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - 1.453 metreküp.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - 1.453. Tam olarak Haydar Bey söyledi, ben yaklaşığını söyledim.
Şimdi, bu kaynaklarımızın ne yapılması lazım? Doğru kullanılması lazım ama son yıllarda -özellikle HES projeleriyle- neyin ne olduğunu bilmeden eline ruhsatı alanın, eline izni alanın ortaya geçtiği, kaynaklarımızın üzerine kurulan bu HES'lerin doğru planlanması lazım.
Biz de, açık olarak, Türkiye'nin enerji açığının kapatılması noktasındaki politikaları destekliyoruz. Mutlaka Türkiye'deki enerji açığının kapatılması lazım ve bu enerji açığının kapatılması için de yenilenebilir enerji kaynaklarıyla bunun sağlanması lazım. Ama bunu, bir plan çerçevesinde, bir havza bazında yapılacak doğru politikalarla yapmak zorundayız. Ama biz ne yapıyoruz? Bir ırmağın üzerine -8-9 tane- nehir santralleri dediğimiz irili ufaklı, plansız programsız HES'leri yapıyoruz.
Yaptığımız her HES, orada iklim değişikliğine neden oluyor. Orada yaptığımız her HES, oradaki ekolojik yapıya, ağaçlara, kuşlara, böceklere kadar tüm yaşam alanını yani ekosistemi kökten değiştiriyor. Bunların mutlaka yapılması gerekiyor ama -burada biraz önceki konuşmacı da söyledi- Sayın Bakanın çıkıp "İşte, su akıp Türk bakıyordu. Şimdi biz şöyle yapıyoruz, böyle yapıyoruz." demesiyle olmaz bu işler. Bu işlerin yüzyıllık planlar çerçevesinde yapılması gerekiyor. Eğer plansız yaparsanız, doğada telafisi olmayan olaylarla karşılaşırız. Türkiye şu anda su sıkıntısı yaşıyor. Bakın, barajlarımız yüzde 30 doluluk oranına sahip, yazın susuzluk çekme riskimiz çok yüksek. Siz diyordunuz ya -ben size hep söyledim, bir şey söylediğiniz zaman Cenab-ı Allah sizi yaptığınızla karşı karşıya getirir- bir iktidarı eleştirirken "Bunlar o kadar uğursuz ki yağmur bile yağmıyor, kuraklık başladı." İşte, sizde de yağmur yağmıyor, kuraklık başladı. Bu da, sizin, artık bu ülkenin başında sıkıntı olduğunuzun göstergesidir. Bu da, sizin, bu ülkeden gideceğinizin göstergesidir. Bunu da on bir yıl önce nasıl söylemişseniz, işte karşılığını hep beraber görüyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Allah veriyordu on bir yıl önce temiz diye, yolsuzluklar nedeniyle kesti sularını!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Şimdi, bu kuraklıkla beraber, Adana'da özellikle çiftçilerimiz perişan. Zaten çiftçilerimiz birçok sıkıntıyla karşı karşıyayken, Ziraat Bankasına borçlarını ödeyemez durumdayken bir de üzerine kuraklık özellikle buğday rekoltesinin düşmesine neden oldu, sebze ve meyvelerde ciddi sıkıntılara neden oldu. İki üç yılları ipotek altında olan bu çiftçilerimiz, kuraklıktan da ciddi manada etkileniyorlar.
Bunların sorunlarının bir an önce araştırılarak çözüme kavuşturulması dileklerimle saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)