GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:63
Tarih:18.02.2014

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 546 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 32'nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü, 2014 Dünya İfade Özgürlüğü Endeksi'ni açıkladı. Buna göre Türkiye 180 ülke arasında 154'üncü sırada yer aldı.

Yine bildiğiz gibi geçtiğimiz ay içinde yayımlanan Uluslararası İnsan Hakları ve Basın Özgürlüğü kuruluşu Freedom House'un Dünya Özgürlükler Raporu'nda, Türkiye baş aşağı giden ülkeler arasında sayıldı maalesef. Daha geçen gün, Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi "Türkiye eleştirel haber ve yorum yapan gazetecilere baskı yapmaya devam ediyor" dedi ve bu raporlara, bu değerlendirmelere kimse şaşırmadı. Medya mensupları yaptıkları haberler nedeniyle işten çıkarıldı, bazı yazarlar yazama hâle getirildi, kimse şaşırmadı. Ses kayıtları ortaya döküldü, bizzat Hükûmetin medya üzerindeki ağır baskısı ortaya çıktı, kimse şaşırmadı. Sayın Başbakan soru soran gazetecilere soruyu beğenmediği için fırça attı, buna da kimse şaşırmadı.

Şimdi soruyorum size: İlerisinden geçtim, sıradan bir demokraside bunlar olağan durumlar mıdır? İnsanın bunu içine sindirmesi mümkün müdür? Türkiye'nin özgürlük çıtası bu mudur? Halkımıza layık gördüğümüz demokrasi böyle bir şey midir? Bu ülkeye demokrasi, İnternet'i yasaklayarak, basına açık ya da örtülü sansür uygulayarak mı gelecek? Bu raporların da, bu soruların da göz ardı edilmemesi gerekir çünkü bunlar, nasıl bir ülkede yaşadığımızı ortaya koymaktadır,. Çünkü, ihtiyacımız olan, eleştiri yapmayan, yolsuzlukları ve haksızlıkları görmezden gelen, sahibinin sesi bir medya değil; ihtiyacımız olan, şamar oğlanına dönmüş cici gazeteciler değil; ihtiyacımız olan, sansüre boyun eğen, hatta ne olur ne olmaz diye kendi kendine sansür uygulayan bir medya hiç değil; ihtiyacımız olan, her şeye rağmen doğrulara sadakatle bağlı, meslek ahlakını savunan özgür medya. Demokrasi çıtasını yükseltmek istiyorsak, evrensel insan hakları konusunda hakikaten samimiysek, halkın haber alma, gerçekleri öğrenme hakkına saygı duyuyorsak basın özgürlüğüne de saygı duymamız gerekir çünkü basının özgür olmadığı bir ülkede özgür olan yolsuzluklardır, yalandır, talandır.

Değerli milletvekilleri, penguen medyasıyla varacağımız yer özgürlükler değildir. Medyaya baskıyı hoş görerek "Canım, geçmişte de böyleydi, ne yapalım." diyerek varılacak yer, demokrasi değildir. "Sizi tasmalarınızdan biz kurtardık." denilip, şimdilerde ise talimatlarla hizaya sokulan bir medya yaratarak, Meclis televizyonunu muhalefete kapattırarak varılacak yer, olsa olsa otoriter bir yönetimdir, suskun bir toplumdur. Böyle bir yönetim anlayışına karşı hepimizin cesaretle direnmesi gerekiyor ama önce medyanın direnmesi gerekiyor. Muhabirinden yayın yönetmenine kadar her gazetecinin eleştirinin bir hak ve özgürlük olduğunu ve kamu adına soru sorma hakkının engellenemeyeceğini ortaya koyması gerekiyor. Her gazetecinin Abdi İpekçi'nin, Uğur Mumcu'nun, Çetin Emeç'in onurlu mirasını taşıdığını unutmaması gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tablo aydınlık bir tablo değildir. Gezi olaylarından bu yana medya maalesef iyi bir sınav vermemiştir. Bunun elbette birçok nedeni olduğu ileri sürülebilir ama bu nedenlerin hiçbiri, olanları haklı çıkarmaz, hiçbir gerekçe yapılanları masum kılmaz ve hiç kuşkusuz, medyası kontrol edilen, sansüre uğrayan, otosansüre zorlanan, İnternet özgürlüğü boğulan bir ülkede demokrasinin de, hukuk devletinin de esamesi okunamaz.

Eninde sonunda, bu yapı değişmek zorunda kalacaktır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)