| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 14.02.2014 |
FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kez daha yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun teklifinin 26'ncı maddesi tam bir korkunun, tam bir telaşın eseri olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üç tane dairesinden, öncelikle 1. Dairede, olabilirse 2. Dairede bir kurtarılmış bölge yaratılmak suretiyle ortaya çıkmış olan yolsuzlukları, ortaya çıkmış olan usulsüzlükleri, rüşveti, kara parayı bastırabilmek için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tepesine AKP şapkası geçirilmek amacıyla yapılmıştır. Dolayısıyla kurulun 1. Dairesi 7 kişiyken her ne hikmettense 5 kişiye indirilmek suretiyle, 2. Dairesi 7 kişiyken her ne hikmettense bunu da 5 kişiye indirmek suretiyle ve 11. Daireye de buradan zülfüyâre dokunulan, beğenilmeyen üyeleri oraya aktarmak suretiyle bir kurtarılmış bölge, kurtarılmış alan yaratıp, şu badireli, şu netameli süreci Kurulun nüfuzunu yargı üzerinde kullanmak suretiyle geçiştirmek istenilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu, yargının siyasallaştırılmasının nasıl milimetrik sayı hesaplarına dönüştürüldüğünün en güzel örneğidir. Bu örnekle ortaya çıkmıştır ki Adalet ve Kalkınma Partisinin ortaya çıkan yolsuzluklarla ilgili olarak kapıldığı korkunun ve telaşın ciddiyeti ve cesameti son derecede büyüktür. Bu üyelerin aynı zamanda Adalet Bakanının yetkisi ile daireler arasında değişiklik yapılması ve daireler arasındaki iş bölümünün de ya da ortaya çıkan yoğun iş durumunda bir daireden diğer daireye iş aktarımı da Adalet Bakanının yetkisine verildiğine göre, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 3 dairesine de bu şekilde Adalet Bakanlığının nüfuzu, Adalet Bakanlığının otoritesi etkili olacaktır. Bu etki doğrudan yargı organlarının üzerinde bir nüfuz oluşturacak, oluşturulan nüfuz da yürütülen soruşturmalarda Deniz Feneri davasında olduğu gibi, bu davaları sulandırmak, bu davaları ortadan kaldırmak, bu davalarda bakan yakınlarının, Başbakan yakınlarının ve AKP'nin ileri gelenlerinin herhangi bir şekilde kılına zarar gelmeden kurtarma amacına yönelik. Bunu nereden anlıyoruz? Değerli arkadaşlarım, tape kayıtlarına düştü, tape kayıtlarına düştü ki İzmir'deki emniyet müdürü "Bu valinin talimatıdır, vali de biliyor, Ankara böyle istiyor." şeklindeki dayatmaları ve sopanın ucunu göstererek soruşturmayla görevli olan emniyetin alt birimlerindeki kaçakçılık, organize, mali şube, istihbarat birimlerinde operasyon yapacak olan alt derecedeki emniyet görevlilerine "Savcının talimatını yerine getirmeyin, savcıyı 'Talimata hazırlanıyoruz, operasyona hazırlanıyoruz.' diyerek kandırın ama katiyen operasyona başlamayın. Operasyona başlamamanızı Ankara istiyor." şeklindeki talimatlara dönüşmüştür. Bu talimatlar Ankara'dan gittiğine göre ve biraz önceki soru üzerine Sayın Bakan da "Ben böyle bir talimat vermedim." diyerek tamamen ve külliyen reddedip namus ve şeref meselesini de ortaya koyduğuna göre Ankara'dan bu talimatı İzmir'e kim vermiştir? Bu talimatın verildiği ses kayıtlarıyla tespit edildiğine göre ve bu kayıtlar da doğrudan yargıyla ilgili bir işlemle ilişkili olduğuna göre, Adalet Bakanı olarak, bu talimatı verenlere ve talimata aracı kılanlara ne gibi bir işlem yapacaktır? Eğer böyle bir işlem yapılmıyor ise -ki ben inanıyorum ki yapılmadı şimdiye kadar- bundan sonra yapılacağını da zannetmiyorum. O takdirde bu yasanın niçin getirildiğinin gerçek sebebi İzmir'deki soruşturmaları durdurmak isteyen iradenin aynısı olduğu, ortaya çıkmaktadır.
OKTAY VURAL (İzmir) - Şeref ve haysiyet iddiasını PKK'yla görüşmede kaybedenler de belli zaten!
FARUK BAL (Devamla) - Evet.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, hepimiz aklıselim sahibiyiz, hakkın ziyanına, hakkın teslimine alet olabilecek, bunu engelleyebilecek işlemlerden vazgeçmemiz gerekiyor diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.