| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 14.02.2014 |
FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 25'inci maddesi üzerinde söz aldım. Yüce heyeti bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, her kurumda teftiş kurulunun önemi vardır, ehemmiyeti vardır ve o kurumun kuruluş amacına uygun olarak faaliyette bulunması, o faaliyet kapsamında yasa dışına çıkmış iş ve işlemler varsa onların gereğinin yerine getirilmesi amacına uygun olarak teftiş kurulları görev yaparlar. Adalet Bakanlığındaki teftiş kurulu da aynı şekilde, hâkim ve savcıların önlerindeki, vatandaşlarla ilgili davalarda, vatandaşın devletle ilgili davasında ve diğer davalarda kanunları bihakkın yerine getirecek şekilde uygulama yapıp yapmadıklarını, yalan yanlış yollara girip girmediklerini ve usulsüz karar verip vermediklerini denetlerler. Bu, aynı zamanda, hukukun iyi bir şekilde hizmet olarak vatandaşlara sunulabilmesi için doğru ve iyi bir yöntemdir ancak teftiş kurulunun bu özelliğinin yanı sıra, yargı mensupları üzerinde kötüye kullanıldığı takdirde çok vahim, çok vahşi sonuçlar doğurabilecek bir özelliği de vardır. O özelliği 2010 Anayasa değişikliğinden sonra çok acı bir şekilde Türkiye yaşadı. Nasıl yaşadı? Cebine müfettiş mührünü koyup adliyeye gittiğinde 2010 yılının müfettişleri, hâkim ve savcılar ne yapacaklarını şaşırıyorlardı. Müfettiş sıfatıyla vermiş oldukları bir dilekçeyi okumadan, talep ettikleri yönde karar verecek kadar bu korkunun hâkimlere yansıdığını görüyoruz. Nitekim bir hâkim böyle bir olayda talep edilen telefonların tamamının dinlenmesine karar verirken, kendi telefonunun da dinlenilmesine kendisi karar vermiş oldu. İş bu kadar vahimdir.
Bizim kültürümüzde, hukukumuzda, belki dünyada tek olarak, hâkim, çok doğru bir şekilde tanımlanmaktadır. Biz, kültür ve medeniyetimizin ürünü olarak hâkime; hakim, müstakim, metîn, mekîn gibi sıfatları veriyoruz. Yani, korkusuz, metanetli, dayanıklı, cesaretli, kendisine karşı güveni olan bir kişilik ve kimlik atfediyoruz. Niçin? Peygamber postunda oturduğu için. Niçin? Kul hakkını kuyumcu terazisiyle tartması için. İşte, böyle bir ortamda bu hâle getirilmiş olan, perişan edilmiş olan yargıya bu teklifle Adalet ve Kalkınma Partisinin şapkası geçirilmekte, Sayın Bakana Teftiş Kurulu Başkanını doğrudan atama yetkisi verilmektedir. Sayın Bakana Teftiş Kurulu başkan yardımcılarını doğrudan atama yetkisi verilmektedir. Sayın Bakana müfettişleri tayinde en etkili güç hâline getirme yetkisi verilmektedir. Sayın Bakanı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun seçilmiş olan 20 tane üyesinin dışında, tamamını kanunla tasfiye ederek, yerlerine yenilerini, ya doğrudan atama veya atanacak kişileri belirlemede en etkin güç hâline getirmektedir. Dolayısıyla, yargının en önemli organı olan hâkim ve savcıların usul ve kanuna uygun olmayan iş ve işlemlerini denetleyecek olan müfettişlerin Sayın Bakanın emrine havale edilmiş olması yargıya verilebilecek olan en büyük zarardır, yargının siyasallaştırılması için en büyük sebep olacaktır. Bunu, siz, bugün 17 Aralık operasyonlarından korunabilmek için, yargıyı baskı altına alabilmek için, kendi korkunuzu yargıyı korkutarak giderebilmek, kendi telaşınızı yargının teftişle telaşa düşürülmesi suretiyle giderebileceğinizi zannediyorsunuz. Bu bir zan, yanlış bir zandır. Çok geçmeden, bir yıl içerisinde, iki yıl içerisinde bunun ne kadar yanlış olduğunu bizzat kendiniz göreceksiniz. Nasıl? 2010'da yaratmış olduğunuz yargıda gördüğünüz gibi, bu sistem de eğer dilediğiniz gibi kanunlaşırsa, o takdirde de başınıza büyük belalar geleceğini göreceksiniz. (MHP sıralarından alkışlar)