| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 14.02.2014 |
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Grubumuzun vermiş olduğu önerge üzerine söz aldım.
Değerli arkadaşlar, tarihin her döneminde güçlü ile güçlüye gücü yetmeyen iktidarlar, hep güçlüden yana taraf olarak çalışanların haklarını budamışlar, onları köleleştirmek için ellerinden geleni yapmışlardır. Bu hep böyle olageldi. Ülkemizde de özellikle on bir yıllık AKP iktidarında çalışma yaşamı çalışanlar açısından, ücretliler, işsizler, yoksullar açısından tam bir kâbusa dönüştü. Bunun da en büyük etmenlerinden biri... Ucuz iş gücü yaratmak ve giderek doymak bilmeyen, kâr hırsına kapılmış patronları himaye ederek gerektiğinde onlarla iş birliği yapan iktidarların hem patronları zengin ederken hem de yandaşlarını zengin etme arzuları hep emeğin sömürülmesi üzerine kurulmuş. Gerçekten Türkiye'de... (Gürültüler)
Sayın Başkan, birazcık bir sükûnet sağlarsanız...
BAŞKAN - Haklısınız.
Sayın milletvekilleri, lütfen telefon görüşmelerini kulislerde yapalım, sayın hatibin sözü anlaşılmıyor.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Bakınız, 3 Kasım 2002'de iktidara geldiğinizde kamuda taşeron sistem kısmen de olsa başlamış olmasına rağmen, sayıları on binlerle ifade edilecek düzeye varmayan bir istihdam biçimiyken taşeron çalıştırma, özel kesimde bu sayı 350 bin civarındaydı. Tabii, ta 3008 sayılı İş Kanunu'ndan bu yana, taşeron sistemle iş gördürme, bazı işlerin doğası gereği var. Nitekim bizim 4857 sayılı İş Yasası'nın 2'nci maddesinde de buna ilişkin alt işveren uygulamasının nasıl olacağı, hangi işlerin alt işverene devredilebileceği düzenlenmiş fakat bu, uygulamaya ne yazık ki sokulamamış. AKP'nin bir bakıma çalışanları... Özellikle işçileri köleleştirme, Türkiye'de antisendikal yapıyı oluşturabilme, ücretleri bastırırken kâr hırsına kapılmış işverenlerin maliyet unsuru olarak gördüğü sözleşmeli işçiliği yok ederek sendikaları ve toplu sözleşme düzenini devre dışı bırakma arzuları AKP iktidarları döneminde tam olarak gerçekleşmeye başladı.
Şimdiki Çalışma Bakanımız Sayın Faruk Çelik hem daha önceki döneminde hem de şimdiki döneminde "Taşeron sistemle işçi çalıştırmak, çalışmak köleliktir, kaldırılması gerekir." dedi ama tabii, bunu söylemde böyle yaparken icraata baktığınız zaman hiç de öyle yaklaşmadı. Taşeron sistemini yasalaştırmaya kalkarak onu ana çalışma biçimine dönüştürmeye kalkıştı.
Şimdi, elimizde sendikalara gönderdiği bir sunum planı var. Alt işverenlikle ilgili gerekçeler sıralamış, diyor ki: "Kamu ve özel sektörde sayıları gittikçe artan alt işverenliğin şu, şu, şu nedenlerle sorunlarını çözümlemek gerekir." Okuduğunuz zaman tam bir aciz belgesi. Sanki Bakanın, Bakanlığın elinden tutan var, yasayı uygulamaktan âciz. İşverenler kuralsız çalıştırmayı kural hâline getirdikleri için onlara ister istemez borçlusunuz ve dediklerini yapmak zorundasınız çünkü -firma adı vermek istemiyorum ama- havuzunuza para akıtan işverenler size para verdiğine göre onların dediklerini yapmak zorundasınız. Onlar da diyorlar ki size: "Yani, sizin havuzunuza bir sürü para veriyoruz, bir de işçilere kıdem tazminatı verirsek bu iş olmaz. Onun için ne yapalım? Taşeron sistemini siz kural hâline getirin, size verdiğimi emekçilerin üzerinden çıkarayım ben." Nitekim, Karayollarında 8 bine yakın işçi ana işverenin yani Karayollarının işini yapıyor ama müteahhit işçisi olarak gözüküyor. Yargıya gidiyorlar, kazanıyorlar, yargı kararını Çalışma Bakanlığı uygulamıyor, Maliye Bakanlığı uygulamıyor, Ulaştırma Bakanlığı uygulamıyor. Neden? Çünkü, havuzunuza para atanlar "Uygulamayın." emri veriyorlar. Onun için de, orada 8 bine yakın işçi, asıl işçi statüsüne geçirilmesi gerekirken kadro gerekçesiyle hâlen taşeron sistemde tutuluyor. Diğer taraftan, sayıları bugün 1,5 milyonu aşan taşeron işçi hâlâ -seçim zamanı geldi diye- kapınızda "Bakanlık bize kadro verecek." diye bekliyor. Getirin değerli arkadaşlar, eğer, gerçekten samimiyseniz, Meclis dâhil kamu kurumlarında çalışan 4/C'lilerin sorununu birlikte çözelim. Getirin, taşeron sistem diye bir sistem olmaz. İşin doğasında vardır, özel sektörde ihaleyle iş alan müteahhidin işin bitimine kadar çalıştırdığı işçi için söyleyecek bir sözümüz yok. Onun hakları, yetkileri İş Kanunu'nda düzenlenmiş, ona İş Kanunu hükümlerini uygulayın, sendikalaşmasına engel olmayın, yıllık izin hakkını kullanmasına engel olmayın. Kıdem tazminatı bir yıldan fazla çalışan işçiye veriliyor, eğer istiyorsanız, işçinin alın terinin kutsallığına inanıyorsanız, verirsiniz ve işçiler de mutluluk içerisinde çalışır.
Değerli arkadaşlar, tabii, çok açık söyleyeyim: Taşeron sistem, örgütlü yapıları tehdit ettiği için sizin gibi yaptığından korkan siyasal iktidarların işine geliyor. Eğer taşeron sistemde sendikalar olursa, işçiler sendikalaşırsa onların, örgütleri kanalıyla hak aramaları kolaylaşacak ve o zaman size "Ya, toplu sözleşme düzeninin olduğu iş yerlerinde, işletmelerde biz hırsızlığa, yolsuzluğa, rüşvete fırsat vermeyiz." diyen sendikacıya rastlarsınız diye onların bu şekilde çalıştırılması sizin işinize geliyor.
Değerli arkadaşlar, bakınız, 94 sayılı ILO Sözleşmesi'ni Türkiye Cumhuriyeti devleti 1960 yılında imzaladı. Elinizi tutan yok, 94 sayılı Sözleşme kamu kuruluşları tarafından yaptırılacak işlerde alt işveren tarafından çalıştırılacak işçilere ödenecek ücret ve sosyal hakların alt sınırlarını belirleme hakkını zaten tanımış. Sizin iktidarınıza kadar bu konuda Türkiye'de bir sıkıntı yoktu ama on iki yıldan bu yana, kamuda giderek taşeron sistemde işçi çalıştırma yaygınlaştı; sadece Sağlık Bakanlığına bağlı kurumlarda, hastanelerde bugün, sayıları 150 bini geçti yani tutunuz... Hem bir taraftan Sağlık Bakanlığı "Personel açığım var. Doktor, hemşire, kadro şartı bile aranmaksızın, müracaat eden herkesi alacağız." diyor, Diyanet Vakfının hastanelerini devralırken "Orada çalışan doktorları, hemşireleri sınavsız alacağız." diyor, diğer taraftan da taşeron sistemden "ucuz" diye doktor istihdam etmeye, hemşire, hastabakıcı, biyolog ve sair istihdam yoluna gidiyor. Değerli arkadaşlar, buna hakkınız olmaması gerekir. Bu bir insanlık dramı.
Gerçekten, bugün, havuzunuza para akıtan patronların acımasız, Orta Çağ'ın çalışma koşullarında işçi çalıştırarak zenginleşmiş, emek sömürüsü yapan işverenlerin isteklerine boyun eğeceğinize, biraz da iktidar oluşunuzun felsefesini açıklarken önce "Emeğin hakkı alın teri kurumadan verilecek." demiştiniz; o sözünüze uyarak hiç olmazsa bu taşeron sistemde çalışanların, örgütsüz çalışanların ve haklarını alamayıp yarım ekmeğe, karın tokluğuna çalışanların haklarına bir göz atın. Biraz evvel rakamlar veriyor konuşmacı arkadaş burada, "Kamunun borç miktarı, kamu kesimi ağırlığının en az olduğu birkaç ülkeden biri biziz." diyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye şu anda üretimden koptu, borçla dönüyor, borçla çevriliyor. O borcu da ne yazık ki çalışanların sırtından ödemeye kalkıyorsunuz; diğer taraftan da, o çalışanların birikimlerini sömürterek işverenlerle ortaklık yapıyorsunuz. Bir gün bu ortaklığınız mutlak suretle değerlendirilecek ve yaptıklarınızın hesabı sorulacaktır.
Bu önergemizin işleme alınarak taşeron sistemine bir an evvel çözüm bulunması bu Meclisin görevi olması gerekir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)