GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:4
Birleşim:61
Tarih:13.02.2014

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, kooperatifler küçük ekonomilerin birleşerek büyük girişimlere dönüştürüldüğü, küçük emeklerin hakkının daha iyi alınabildiği mekanizmalardır, bu bakımdan şirketlerden farklıdır. Kooperatif modelini az çok taklit ederek kurulan birtakım halka açık şirketler de olmamış değildir. Eğer bu halka açık şirketler ahlaki bir biçimde, doğru düzgün uygulanırsa onların da birtakım birikimleri büyük projelere yönlendirmesi mümkündür.

Fakat Türkiye'de biliyorsunuz bu konunun da istismarı yapılmıştır. 2005 yılında burada bir komisyon kuruldu, bu İslami Holdingleri Araştırma Komisyonunun içinde ben de yer aldım. Bu komisyon, 5 milyar avroluk bir kaynağı, işçilerimizin alın terinin nasıl dolandırıldığını bu Meclisin arşivlerine not etti. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunun 5 milyar değil, 10 milyar avrodan az olamayacağını bildirmiş idik. Şimdi, bunun arkasına gönüllülük bağı yoktu, bunun arkasında dolandırıcılık vardı ve bu, resmen tescil edilmiştir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu tür kooperatiflerin nasıl din istismarı yaptığını da zaten biliyorsunuz. Mesela, size bir örnek: Bu komisyona ifade verenlerden biri, Kombassan Yönetim Kurulu Başkanı Haşim Bayram 7 Mayıs 1993'te Hannover Camisi'nde şöyle bir konuşma yapıyor -Kanal 7'nin kurulması için teşvik- diyor ki: "Kendi çizgimizde Cenab-ı Hakk'ın yarattığı bir TV olacak, reklamdan çok kazanacağız. İnsanları yaratılış gayesi çizgisine getirmeye çalışacağız." Ve namaz vakti olduğu için "Bu mesele namazdan daha önemli." diyerek, "Paralar ceplere" diyerek konuşmasını sürdürüyor. Kanal 7 böyle kuruluyor, Yeni Şafak böyle. Bu, din istismarı üzerinden, Allah ile aldatmak üzerinden sürdürülen bir olay hâline geliyor yani halka açık şirketlerin nasıl kötü bir şekilde istismar edildiğini, milletin sürekli olarak kandırıldığını bu örnekte görüyorsunuz.

Daha sonra Deniz Feneri örneği var. Daha küçük çapta bir şey aslında parasal olarak ama ucu Başbakana kadar gittiği için ve bu dönemde olduğu için çok önemli bir olaydır ve bu örtbas edildi bildiğiniz gibi. Yani bugün Türkiye'deki tek kişilik iktidar, bir muhafazakâr demokrat değil, muhafazakâr otokrat kişi döneminde bütün bunlar örtbas edildi, yargı baskı altına alındı, yargıçlar, savcılar yargılanıyor. Yani bir taraftan alın terinin buluştuğu kooperatifler, öbür taraftan alın teri hırsızları. Bu ikisi arasındaki farka bakarsanız nasıl bir yönetimi Türkiye'ye getirdiğinizi daha iyi görürsünüz.

Ben, burada aslında zaman zaman kendime soruyorum: Burada bizim yasa yapmamızın kıymetiharbiyesi nedir? Biz burada bir yasa yapıyoruz. Bu yasa Ceza Yasası olabilir, başka şey de olabilir. Peki, bu yasalar uygulanıyor mu? Türkiye'de bugün Türk Ceza Kanunu uygulanabiliyor mu? Türkiye'de bugün yargı çalıştırılıyor mu? Eğer bugün Türkiye'de bizim yaptığımız yasaların uygulanmasına bizzat Başbakanlık katından, bizzat yürütmeden engel olunuyorsa, o zaman yasama organı olarak biz ne yapıyoruz, onu kendi kendinize bir sorar mısınız ara sıra. Yani bizim değerimiz nedir?

Burada bir olağanüstü yönetim dönemi sergileniyor. Bu olağanüstü yönetim döneminde 1980'lerin, 1970'lerin o sıkıyönetim dönemlerinden çok daha kötüsünü görüyoruz çünkü askerî cunta dönemlerinde insanların bu dönemin biteceğine dair bir umudu vardı; geçicidir, bitecektir ve önümüz açıktır. Ve bir de bir şey daha vardı, sıkıyönetim dönemlerinde bile yasalara uyuluyordu. Şimdi, AKP'nin bu sivil sıkıyönetim döneminde, sivil darbe yönetiminde yasalara da uyulmuyor. Bu nasıl bir demokrasi, bu nasıl bir Adalet ve Kalkınma Partisi, adaleti nerede bunun? Dolayısıyla, burada, gerçekten, Türkiye'nin üzerine kâbus gibi çöken, hukuksuzluğu temel şiarı hâline getirmiş olan bir iktidardan bahsediyoruz. Bu iktidarın hukuk zorbalığı, bu iktidarın yargı zorbalığı, polis şiddeti kesinlikle demokrasilere değil, Türkiye'yi artık seçimli otokrasiye sokmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar aslında Yüce Divanlık suçlardır. "Paralel devlet" dediğiniz yapıyla on bir yıldır birlikte hareket etmek, dolayısıyla Anayasa'nın 6'ncı maddesini, egemenlik ilkesini çiğnemiş durumdasınız. Bugün bunu itiraf ediyorsunuz, bu sizi doğrudan doğruya Yüce Divana götürecek bir suçtur. (CHP sıralarından alkışlar)