| Konu: | CHP GRUBUNUN, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU VE 37 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN ADALET ÇALIŞANLARININ SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 13/12/2012 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN BİLGİSİNE SUNULMAK ÜZERE BEKLEYEN DİĞER ÖNERGELERİN ÖNÜNE ALINARAK 5 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 05.02.2014 |
FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesi amacıyla verilen önergede Milliyetçi Hareket Partisi görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Adalet hizmetleri, kamu hizmetleri içerisinde emsalsiz değerde, vatandaşlarımızın hakkını ve hukukunu ortaya koyan, haklıyı haksızı ayıran, suçluyu suçsuzu ayıran en önemli hizmet. Bu hizmetin yapılmasında adalet çalışanları çok büyük bir emek, gayret ve çaba içerisindeler. Adalet çalışanlarından "hizmetli" diye tanımladıklarımız sadece odacılık hizmetlerini değil, aynı zamanda, mübaşir hizmetlerini ve zabıt kâtibi hizmetlerini de görürler. Mübaşirlerimiz sadece mübaşir hizmetlerini değil, aynı zamanda, kâtiplik, yazı işleri görevlerini de yerine getirirler. Kâtiplerimiz sadece duruşmaya çıkmaz, onlar da yazı işleri müdürlerinin görevlerini yerine getirirler. Başkâtipler sadece kendi işlerini yapmazlar, yargının yargılama makamındaki hâkime yardımcı olabilecek -karar yazma dâhil- işlerini yaparlar. İnfaz koruma memurları korudukları kişilerin hayatlarına ortak olurlar, cezaevlerinde mahkûm gibi yaşarlar. Aynı şekilde, savcılıklarda, mahkemelerde, icra dairelerinde, seçim işlerinde görev yapan adliye mensupları milyonlarca dosya yükü altında preslenerek, ezilerek hayatı geçirmeye çalışır. Bu çalışanların ekonomik ve sosyal durumları diğer kesimlere göre perperişandır. Emsali kamu hizmeti verenlerin altında bir hayat standardına sahiptirler ve emsalsiz iş yapan, adaletin dağıtılmasına hizmet eden adalet çalışanları iş yükü altında boğulurken zamanlarını kendilerine ayıramamakta, eşlerine, çocuklarına, anasına, babasına ayıramamakta, mesai saatleri dışında, dosyalarla karanlık alanlarda ciddi bir gayret içerisinde bulunmaktadırlar. Dolayısıyla, bu çalışanların sorunlarının on bir yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti zamanında iyileştirilmesi beklenirdi; maalesef, on bir yıl içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi havanda su dövdü, adalet çalışanlarının hiçbir sorununa çözüm getiremedi.
TÜRK BÜRO-SEN'in çok değerli genel merkez yöneticileriyle birlikte yaptığımız çalışmanın sonunda ve benim de mesleki olarak içinde bulunduğum hizmet süresi içerisinde adalet çalışanlarının sorunlarını şu başlıklar altında değerlendirdik ve çözüm bekleyen sorunlara da bu araştırma önergesi çerçevesi içerisinde çözüm bulunmasını arzu ettik.
Bunlardan bir tanesi, adalet çalışanlarının ücretleri emsallerine göre yetersizdir.
İki: Adalet çalışanlarının ücretleri emsallerine göre eşit değildir.
Üç: Adalet çalışanları nöbet tutarlar, nöbet ücreti alamazlar.
Dört: Adalet mensupları fazla çalışma yaparlar, çoğu mesai saatinden sonra gecenin geç vaktine kadar çalışır ancak fazla mesai ücreti alamaz.
Adalet çalışanları yargıya hizmet eder, yargı ödeneğinden yararlanamaz. Adalet çalışanlarının riski vardır, iş riski tazminatından yararlanamaz Adalet çalışanları adalete hizmet eder, "adalet hizmet tazminatı" adı altında gelirlerinde iyileştirici bir çalışmaya ve bunun neticesine maalesef kavuşamaz. Adalet hizmeti görenlerin ek göstergeleri düşüktür. Adalet hizmeti görenlerin teknik hizmet destek tazminatı yoktur. Yine, adalet çalışanları kreş, servis, yiyecek ve giyecek yardımlarından yararlanamamaktadırlar. Bu kapsam içerisinde adalet hizmeti gören 4/C ve 4/B gibi, sanki ömürlerini kamu hizmetinde belirli bir kürek mahkûmu gibi çekmeye mahkûm olan insanların sorunlarına da AKP on bir yıl boyunca bir çare getirememiştir. Mübaşirlere hâlâ genel hizmetler sınıfından bir kadro tahsisi imkânı olmamıştır.
Adalet çalışanlarının hizmetleri böyle iken, diğer taraftan adaletin diğer kanadını teşkil eden hâkim ve savcılar siyasi rejimin rengini ortaya koyan bir görev ifa etmektedirler yani hâkim ve savcıların demokrasi var mı yok mu sorusuna cevap verebilecek, yürütme organını dengeleyen, denetleyen, yasama organını dengeleyen, denetleyen görevleri var. İşte bu görevlerinde AKP on bir yıl boyunca yaratmış olduğu, Türkiye'deki iş adamlarında, basında, esnafta ve diğer alanlarda yarattığı korkunun benzerini ve daha vahimini yargı üzerinde gerçekleştirmiştir. Teftiş korkusuyla hâkimler üzerinde çok büyük bir baskı oluşturulmuş, hâkimler kendi telefonlarını dinleme kararını kendileri verecek kadar korkutulmuştur.
Değerli arkadaşlarım, bu, tuzun koktuğu yerdir. Bu, demokratik bir ülkede yasamayı ve yürütmeyi denetleyecek olan yargının artık işinin bitmiş olduğu demektir. Dolayısıyla, hâkimi bölücü teröristin Habur'da ayağına götürtecek kadar alçaltan, kurduğu çadır mahkemesinde bölücü terörist alınmasın diye Türk Bayrağı'nı indirecek kadar alçak bir davranışı sergileyen AKP, aynı zamanda, yapılan birtakım soruşturmalarda da bir tarafta ana muhalefetin genel başkanının avukatlığını, diğer tarafta Sayın Başbakanın savcılığını yürüttüğü davada yargıyı iki taraftan preslenen bir sandviç hâline getirmiş ve siyasallaştırmıştır. Bu görüntü kamuoyu tarafından takip edilen pek çok önemli davada ortaya çıkmış ve yargıya artık güven dibe çökmüştür. Bu hem Adalet Bakanlığının, bizzat AKP adalet bakanlığının yaptığı çalışmalarla ortaya çıkmış hem de HSYK'nın çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır.
Yargının siyasallaştırılması ile... Bizim hukukumuzda, kültürümüzde, inancımızda, itikadımızda hâkime verdiğimiz değer şuydu: Hâkim hakimdi yani üstündü; hâkim fehimdi yani zekiydi; hâkim müstakimdi yani dayanıklıydı; hâkim emindi yani korkusuzdu; hâkim mekîndi yani vakarlıydı, güçlüydü; hâkim metindi yani metanetliydi. İşte siz bu nitelikteki Türk-İslam kültüründeki peygamber postunda oturan hâkimi emre itaat eden bir memur hâline getirdiniz. Nasıl? 17 Aralıkta yapılan soruşturmalardan sonra buldozer gibi hâkim ve savcıların ve polis memurlarının üzerinden geçerek.
HSYK'yı Sayın Bakanın bir defa ziyareti HSYK'nın şeklini şemailini değiştirdi. 20 tane kritik davada görev yapan savcı görevlerinden alındı, dosyaları elinden alındı. Yüzlerce, binlerce polis memuru, tahkikat yapan polis memuru görevlerinden uzaklaştırıldı ve daha sonra yapılan bir kararnameyle de kritik görevlerde bulunanların tamamı el çektirildi. Şimdi, peşi gelecek. Aha burada söylüyorum, Meclis zabıtlarına geçsin. 17 ilde AKP'nin yolsuzluklarını, hırsızlıklarını soruşturan emniyet görevlilerini darmadağın ettiniz. İlk gelecek kararnamede 17 ildeki kritik görevdeki hâkim ve savcıları çil bülücü gibi dağıtacaksınız ve siz kendinize Silivri naibi gibi bir yargı istiyorsunuz. Onu da söyleyeyim. Zamanında -kötü yönetimin örneği olarak- bir Osmanlı paşası Silivri'deki bir hâkime yazar: "Silivri Naibi, şeriat haini/İlamını okudum, kahkaha ile güldüm/Meali hezeyan, hükmü hilâfı Kur'an/Mührü müeyyidemi basarım/Gelir seni mahkeme kapısına asarım."
Aynen, Sayın Başbakanın Habertürk'deki Fatih adındaki kişiye Sayın Bahçeli'nin televizyonun alt yazısındaki ifadelerini kaldırmasını Fas'tan telefonla verdiği bir talimatla sağladığı gibi, hâkimleri de telefon başında talimatla yolsuzlukları, hırsızlıkları kapatacak bir memur hâline getirmek istiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) - Buna bizim kültürümüz, inancımız, itikadımız, geçmişimiz cevaz vermez. Bu sizin korkunuzun, telaşınızın ne kadar büyük olduğunu ortaya koyuyor. Gelin bu yoldan dönün, hakka, hukuka, adalete riayet edin.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)