| Konu: | BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 21.01.2014 |
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuk devletinde yasa yapma yöntemi ve tekniği, her şeyden önce hukuka uygun olmak zorundadır. Hukuk devletinde eşkıyaların kullandığı yöntem kullanılmaz, yasaların nasıl yapılması gerektiği Anayasa'da ve ilgili hukuk kurallarında açıkça yazılıdır.
Görüşmekte olduğumuz, bir anlamıyla kanun tasarısı olan... Çünkü bunu elimizdeki dağıtılan sıra sayısından da görüyoruz, orada "Hükûmetin teklifi" diyor. Aslında bence doğrusu o, bizim grup başkan vekilleri o konuda yanlış itirazda bulundular çünkü bu, Hükûmetin teklifi aslında. Sadece milletvekilleri formalite olarak imza atmışlar. Niye Hükûmetin tasarısı olması gereken şeyi teklif olarak getirmişler? Hukuku dolanmak adına getirmişler çünkü o teklife imza atan arkadaşlarımız, Komisyonda verilen önergeyi bile açıklayamadılar, bütün... Bakan da oradaydı.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, Adalet Komisyonunda bir sürü hukuksuzluk oldu. Gerçekten hukuk camiasında saygın bir yeri olduğuna inandığım Adalet Komisyonu Başkanı, birilerine yaranmak adına olsa herhâlde, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşmaları bir kenara bırakarak hem usul konusunda, yöntem konusunda hem de esas konusunda hukuka aykırılığı Komisyonun başına oturtturdu. Bir acelesi vardı, anlamak mümkün değil. O Komisyonda çıkan olayların birinci sorumlusu Komisyon Başkanıydı; insanları hedef gösterdi, herhâlde birilerine yaranacaktı.
Şimdi, burada da, Meclis Divanında bu teklifle ilgili hukuksuzluk gene egemen oldu. Demek ki Türkiye hukuk devleti değil, bizim bilmediğimiz bir devlet tipi.
Değerli milletvekilleri, şimdi, hukuk devletinde, yasalar, aslında, hukukun ihtiyacından, hukuk devletinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılır, konjonktürel olarak siyasetin taleplerine ya da iktidarın taleplerine göre yasa yapılmaz. Bu yasaların yapılma nedeni, yasama organının görevi, toplumun ve hukuk devletinin ihtiyaçlarını karşılamaktır. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında -iki dönemdir Meclisteyim- yasalar hukuk devletlinin ihtiyaçlarına, hukuk devletinin taleplerine yanıt vermek üzere değil, siyasetin, yürütmenin, hatta Başbakanın taleplerine yanıt vermek üzere yapılıyor. Eğer Meclisin itibarı zedeleniyor ise öncelikle bu yönüyle zedeleniyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayın Başbakanın -Recep Tayyip Erdoğan'ın- bir yerde kişisel ihtiyaçlarını bile görmenin aracı hâline getiriliyor ve ben bundan çok üzgün olduğumu söylemek istiyorum. Eğer bir ülkede zaten ülke hukukla yönetilmiyor ise zulümle yönetiliyor. Türkiye eğer bir hukuk devleti ise bu hukuk devletinin temelinde kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi hukuk devletinin temelidir, hukuk devleti de demokrasinin özüdür. Sizin bir ülkede demokrasinin olup olmadığını anlamanızın ilk kıstası bu: Hukuk devleti var mıdır, yok mudur? "Hukuk devleti midir, değil midir?" sorusunun yanıtı da: Kuvvetler ayrılığına dayanıyor mu dayanmıyor mu devlet yapısı? Başka bir anlatımla, yasamanın ve yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından denetlenmesi olanağının bulup bulunmamasına göre hukuk devleti tanımlanır. Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise yasamanın ve yürütmenin eylem ve işlemlerinin yargı tarafından denetlenmesi, Sayın Başbakanın söylediği gibi, millî iradenin vesayet altına alınması değildir, millî iradeye pranga vurulması değildir, hukuk devleti olmanın gereğidir.
Değerli milletvekilleri, burada bugüne kadar hep tartışıldı, hukukun üstünlüğü denildi, biz hukukun üstünlüğünü egemen kılmak için yargıdaki sorunları getiriyoruz denildi. Aslında bugün yargıda yaşadığımız sorunların temeli, uygulamadan kaynaklanan sorunlar. Yasama organından kaynaklanan sorunlar tabii ki var. Parlamentonun, siyasetin ihtiyacına göre yasa yapması ve siyasetin ihtiyacına göre yasa yaparken özensiz davranması, bir yıl önce yaptığı yasayı bir yıl sonra değiştirmek zorunda kalması elbette ki sorun doğuruyor ama bu sorun, yargıda yaşadığımız sorunların sadece çok cüzi bir miktarıdır. Yargıda yaşanan sorunların en büyük kesimi, uygulamadan kaynaklanan sorunlardır. Hâkim ve savcılar hukuk kurallarını uygulamakla görevli hukukçulardır ama hukuk kurallarını uygulamakla görevli olan hukukçular hukuku uygulamazlar ise bu sorunlar doğar.
Şimdi, yargıyla ilgili bu Hükûmet döneminde pek çok düzenleme yapıldı. Hepimiz hatırlıyoruz, 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon mahkemesi olarak bilinen mahkemenin gerekçesiz tutuklama kararı vermesi nedeniyle o mahkemenin hâkim ve savcılarına Sayın Haberal tarafından tazminat davası açıldı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tazminata mahkûm etti. Türkiye'de her meslek grubu sorumluluk nedeni olan olaylardan dolayı sorumlu tutulabiliyor ama Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin verdiği karar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda da onanınca Sayın Başbakan o zaman hâkim ve savcıları böylesine suçlamıyordu çünkü o hâkim ve savcılar Sayın Başbakanın ifadesiyle -tırnak içinde- "Onun hâkimiydi, onun savcısıydı. Onları tazminattan korumak üzere, korumak için 2011 yılının Eylül ayında Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda bu değişikliği getirdiler 93/A maddesinde. Dediler ki: "Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim ve savcılar aleyhine tazminat davası açılamaz."
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede avukatlar, doktorlar, mühendisler, her meslek grubu haksız fiil doğuran eylemlerinden, sorumluluk doğuran eylemlerinden sorumlu oluyor da kasten, bilerek, kişisel kusur ve kast işleyen hâkimi siz sorumluluktan niye ayrı tutuyorsunuz? Şimdi pişman olmaya başladınız.
Değerli arkadaşlarım, bu yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisinde niye şimdi görüşüyoruz, bunu da anlamış değilim. Çünkü 12 Eylül 2010 Anayasa referandumunda hepimiz biliyoruz ki üç tane temel madde vardı; siyasi partilerin kapatılması, HSYK'nın yapısı, Anayasa Mahkemesinin yapısı ve üç temel madde muhalefetle iktidar arasındaki görüş farkını oluşturuyordu. Bunlardan siyasi partilerin kapatılması, bu, Meclise düştü, geriye iki madde kaldı; HSYK'nın yapısı, bir de Anayasa Mahkemesinin yapısı. Bu Mecliste Anayasa değişikliği yapıldı. Anayasa değişikliğinde Anayasa'nın 159'uncu maddesiyle HSYK yeniden yapılandırıldı, ona uygun Hâkimler ve Savcılar Kanunu çıkarıldı.
Şimdi, ben birazdan okuyacağım, iktidar partisi sözcüleri, Komisyon Başkanı, Bakanı neler demiş, neler, şimdi de onun tam tersini yapıyorlar; aynı Komisyon, çoğu aynı milletvekilleri, aynı Komisyon Başkanı. Ya, insanda biraz utanma olur ya! Yani iki sene önce söylediğinin yüz seksen derece zıddını söylemek zorunda değilsin. Bunu Bakan da söylemiş -o zaman Sadullah Ergin- bu kürsüde AKP Grup Başkan Vekili olarak Bekir Bozdağ da söylemiş. Şimdi, o söylediklerinin yüz seksen derece tersini yapıyorlar. Böyle bir hukuk düzenlemesi olur mu? O zaman onun gündeme gelme nedeni HSYK'yla Sayın Bakanın çatışmasıydı, iktidarın çatışmasıydı. Şimdi, bunun gelme nedeni, gene 17 Aralık hırsızlık olayından sonra, yolsuzluk olayından sonra...
MUHARREM İNCE (Yalova) - Rüşvet...
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - ...Hükûmet, Başbakan anladı ki bu hâkim ve savcılar kendi hâkim ve savcısı değilmiş, başkalarınınmış; eskiden "hizmet adamı" dedikleri şimdi de "çete" dedikleri Fethullah Gülen cemaatinin mensuplarıymış, onu anladı. Onun için, bu tasfiyeyi yapmak için üç sene önce söylediklerinin tam tersini söyledi değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeyi getirdi. İyi, güzel ama bu düzenlemeye ihtiyaç kalmadı. Zaten HSYK'da işinizi hallettiniz; nasıl hallettiniz bilemem de, hallettiniz. 1. Daireden 2 tane adamı değiştirdiniz -ne vadettiniz onu da bilmiyorum- 1. Dairenin yapısını oluşturdunuz. O yolsuzluk, hırsızlık soruşturmalarını yapan tüm savcı ve hâkimleri harman gibi oradan oraya attınız, bugün de kararname -yine bir sürü hâkim ve savcı- çıkarttınız. Hatta Adalet Bakanının Müsteşarının talimatla "Bu soruşturmayı durdur." dediği İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş Samsun'a gönderiliyor. Hemen okuyayım değerli arkadaşlarım: "Bana müsteşar telefon açtı. -şu andaki Adalet Bakanının Müsteşarı- böyle hâl hatır sorduktan sonra..."
MUHARREM İNCE (Yalova) - Müsteşar niye gelmemiş bugün buraya?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - "Bunun üzerine bu soruşturmanın derhâl durdurulmasını, ilgili Cumhuriyet Savcısının değiştirilmesini istedi, makamında beklediğini, sonucun kendisine bildirilmesini istedi. Cevaben kendisine hukuk ve yasalara aykırı bir işlem olmadığını izah etmeme rağmen ısrarcı oldu. 4 dakika süren görüşme sonrası tekrar soruşturmayı durdurmamı, mahkeme kararlarını kolluktan geri istememi ve Cumhuriyet Savcısını değiştirmemi ısrarla istedi ve cevap beklediğini belirterek telefonu kapattı." Daha sonra gene aramış. Hüseyin Baş, İzmir Cumhuriyet Başsavcısı. Şimdi, açtı mı açmadı mı telefonu bilmiyorum, Adalet Bakanının o Müsteşarından yanıt bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, ama bizim Sadullah Bey bu Mecliste açıkça şunu söylemiş: "Ne Türk halkı ne de şerefli Türk hâkim ve savcıları dışarıdan gelen en ufak bir telkine itibar edecek durumda değildir, bu onlara yapılmış bir haksızlıktır." Ama görüyorsunuz ki Sayın Müsteşarımız -hangi görevi ifa etmek üzere geldiği çok açık- tetikçiliğe gelmiş tetikçiliğe, yolsuzluğun üstünü örtmeye gelmiş, bir hukuk adamı gibi müsteşar olmaya gelmemiş. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) - Bakan talimat vermiştir, sorumlusu Bakandır, Sayın Bakandır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım çünkü bu siyasi iktidar kendi getirdiği müsteşarı aldı, Sadullah Ergin döneminde müsteşarlık yapanı. Ben kimin olduğunu da bilmem.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Muhatabınız Bakandır, o yapmıştır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, bakın, bundan önceki HSYK Yasası görüşülürken ben ne demişim, onlar ne demiş? Ben demişim ki: "Sayın Bakanım, geldiğimiz ileri demokrasi döneminde Adalet Bakanlığının gücünü de kullanarak oluşturduğunuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısından herhâlde memnunsunuzdur artık. Bundan sonra umuyorum ve diliyorum ki böyle her sene, sizin son iki döneminizde yaşamakta olduğumuz bu kriz kararnamelerini yaşamayız. Değerli arkadaşlarım, bugün AKP iktidardadır. Doğrudur, görkemli günlerinizi yaşıyorsunuz. Ben tabii ki başarınızdan dolayı kutlarım. Yani bundan dolayı en az bir alınganlık göstermiyorum ama şunu söylemek istiyorum ki yukarıya giderken, tepedeyken kurduğunuz sistemlerin aşağı inerken size de zararı olacağını bilmenizi isterim. Yani bir yargı sistemini oluştururken bu sistemin kendi siyasi düşüncenize ya da yandaşlarınıza uygun olup olmadığını değil gerçekten demokratik toplumun ihtiyaçlarına uygun olup olmadığı açısından bakmanızı ve böyle değerlendirmenizi isterim."
Yine aynı yasa görüşülürken "Aslında bu tasarı -yani şimdi AKP'nin kaldırmaya çalıştığı tasarı- 12 Eylül darbe hukukunun daha da bu ülkede pekiştirilmesine yöneliktir. Aslında bunu bütün samimiyetimle istiyorum. Bu düzenlemenin de 12 Eylül darbesiyle hesaplaşma söylemine uygun ve o iddianın gerçekleştirilmesini sağlayacak şekilde olmasını ben de isterdim ama aksine, bu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu Tasarısı 12 Eylül darbe hukukunu daha da pekiştirmektedir. Otuz yıl önce olan bir darbeden sonra otuz yıl sonra yapılan sivil darbenin eylem planı niteliğindedir bu kanun tasarısı. O nedenle, bu darbenin eylem planı niteliğinde olan bu kanun tasarısını savunmak suçtur." demişim değerli arkadaşlarım. Tutanaklarda bu var. Tutanaklarda yazıyor.
Şimdi geldiğimiz noktada, bir hukuk devletinin Başbakanı "Savcıya da jandarmaya da gereken yapılacak." diyor. Yine "İznim olmadan MİT'in ne getirip ne götürdüğüne bakamaz." diyor. Kim diyor bunu? Hukuk devleti olduğunu iddia eden Türkiye'nin Başbakanı söylüyor. Aslında Türkiye bir hukuk devleti olsa bu zatımuhtereme "Hadi, sen kimsin!" derler. Yine, Sayın Başbakan, şike davasında, Fenerbahçeli Aziz Yıldırım'ın davasının Yargıtayda onanmasına diyor ki: "Canım, ne var şimdi bunu onadılar; 30 Marttan sonrayı bekleselerdi!" Yani "Milleti kandırsalardı." diyor.
Değerli milletvekilleri, aslında Başbakanın yargıyla öteden beri sorunu var ama bir müddet o sorunlar durmuş. Neden durmuş? Kendisinin olduğunu zannettiği hâkim ve savcılarla işini tıkır tıkır götürmüş. Şimdi, düzenini kurdu, merak etmeyin, o şeyini götürüyor ama bu kanun tasarısının buraya geliş nedeni, düne kadar ortak oldukları, bugün "çete" dedikleri yapıyla aralarının bozulması. Bu Meclis kürsüsünde Sayın Bekir Bozdağ çıkmış "Fethullah Gülen, bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır. Bu ülkenin millî ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şeyi de açık, devletin denetimi, gözetimi altında açık, her şeyi göz önünde olan, yapılan hizmetlere baktığınızda, siz buna, hakkında herhangi bir savcının iddiası, mahkûmiyet kararı olmayan birini 'çete' diye itham ederseniz, ona karşı da büyük bir haksızlık yaparsınız."
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Şimdi Haşhaşi oldu, Haşhaşi...
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu da Hüseyin Çelik'in lafı. Bakın, bunu, 2012'de söylemiş. Hüseyin Çelik diyor ki: " 'Cemaat devlete sızmış.' Buna kargalar güler! Cemaatin bir kaydı mı var? Yıllardır bu paranoyayla yaşadık. İnsan kendisine ait olan bir şeyi ele geçirir mi? 'Cemaat devleti ele geçirmiş, devlete sızmış.' Bunlara kargalar güler!"
Değerli arkadaşlarım, o zaman, şimdi, niye paralel yapılanmadan bahsediyorsunuz eğer cemaat devleti ele geçirmediyse?
Şimdi, Başbakanın bugün söylediği laf: "Tarihte bunu da gördük. Büyük Selçuklu devletinde yaşadık. Haşhaşiler denen gözü dönmüş gizli bir örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl iş birliğine gittiğini asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu sinsi güçlere, devlet bünyesini felç etmeye yönelik sızıntılara asla geçit vermeyecektir."
Burada, Davutoğlu'nun Fethullah Gülen'le ilgili sözleri, övgü dolu. Burada, Başbakanın Fethullah Gülen'le ilgili sözleri, daha iki sene önce. Yine Millî Eğitim Bakanı Çelik'in Fethullah Gülen'le ilgili sözleri. Bülent Arınç'ın Fethullah Gülen'le yaptığı görüşmenin tutanakları.
Arkadaşlar, dün söylediklerinize bugün tu kaka demek zorunda mısınız?
Ama sevgili milletvekilleri, bu tasarının, aslında hırsızlığı örtme, yolsuzluğu örtme tasarısı olduğu herkes tarafından biliniyor. Aslında tozu dumana katmanın anlamı yok, halk her şeyi görüyor. Yatak odasından çıkan kasaları görüyor, ayakkabı kutusundan çıkan paraları görüyor. Ben, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin içinde bu yolsuzluklara alet olmayacak çok sayıda arkadaşım olduğunu biliyorum, bu hukuksuzluklara alet olmayacak arkadaşlarım olduğunu biliyorum.
Bu Meclis, geçmişinde emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı'nı yönetmiş, onurlu geçmişi olan bir meclistir. Bu Meclis, demokrasimiz ve hukuk devletimiz sıkıntıya girdiğinde mensubu oldukları ideolojiyi, siyasi düşünceyi ve parti bağını bir kenara bırakarak çoğu zaman tarihe not düşen milletvekilleri görmüştür. Şimdi de tarihe not düşme zamanıdır. Bu Meclis hukuk ile sınavdadır, demokrasiyle sınavdadır; hukuk devletiyle, adaletle sınavdadır. Bu Meclis, bugün, ya hukukun üstünlüğünü ya da üstünlerin hukukunu perçinleyecektir.
Ben AKP'li vekil arkadaşlarımın aslında hukuk ve demokrasi konusunda, bu hukuk ve demokrasinin yolsuzlukları örtmenin aracı olmayacağını ve bunlara da alet olmayacağını çok iyi biliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)