GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
Yasama Yılı:4
Birleşim:49
Tarih:21.01.2014

MHP GURUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 523 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz biliyoruz ki bu kanun teklifi, 17 Aralık tarihinde başlayan, 25 Aralık tarihinde devam eden yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama operasyonunun akabinde yargıyı ele geçirme amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelmiştir.

Şimdi, şair diyor ki: "Kâh çıkarım gökyüzüne, seyrederim âlemi / Kâh inerim yeryüzüne, seyreder âlem beni." Keşke AKP'li milletvekillerimiz kuliste sohbet etmek yerine gelseler de birlikte gökyüzüne çıksak ve yeryüzünde olanları bitenleri hep beraber bir görebilsek, seyredebilsek. Onlar yok ama biz birlikte şöyle bir tur atalım.

Bu 17 Aralık operasyonuyla birlikte;

1) Bakanların rüşvet alma iddiasıyla haklarında bir soruşturma başlamıştır. Bundan daha vahimi, bakanlar öz evlatlarını rüşvet almak için aracı kılmışlardır.

2) İmar yolsuzluğu yapılmıştır.

3) Kara para aklama yapılmıştır.

4) Teröre destek olucu faaliyetlerde bulunulmuştur.

Bütün bunlar olurken trajikomik bir fotoğraf da karşımıza çıkmaktadır. Bu trajikomik fotoğrafta devletin organları, bakın, nasıl? Kaçakçılık, organize ve mali şubeye mensup polisler rüşvetçiyi, kara paracıyı takip ediyor, teknik takip ediyor, görüntü alıyor, arabalarında para taşırken tespit ediyor. Bunları mali polis tespit ederken mali polisi de polis istihbarat şube müdürlüğünün ekipleri takip ediyor. Rüşvetçiyi mali polis, kaçakçılık şube müdürü takip eder, onu da istihbarat şube müdürlüğü ekipleri takip ederken istihbarat şube müdürlüğü ekiplerini de yine kaçakçılık, organize ve mali şube polisleri takip ediyor. Devletin hâli bu, devletin organları bu vaziyette.

Şimdi, bu komik fotoğrafın arkasında ortaya çıkan deliller neler? Ayakkabı kutusundan milyon dolarlar çıkıyor, tespit ediliyor. Çikolata kutusuyla rüşvet götürülüyor, tespit ediliyor. Yatak odasında para kasaları bulunuyor, tespit ediliyor. Taksi bagajında milyon dolarlar var, tespit ediliyor. Havaalanından geçerken sırt çantasında milyon dolarlar var, tespit ediliyor ve fotoğraf bu.

Şimdi, böyle bir suçüstü hâlinde ne olması lazım? Başka ülkelere bakalım: İspanya'da İspanya Kralının kızı Prensesin bir vergi yolsuzluğuna alet olduğu şeklindeki iddia üzerine İspanya Kralı dedi ki: "Hukuka saygımız var. Kızım gidecek, hukuk önünde hesap verecek." Bunun üzerine, fil avı nedeniyle İspanya'dan ayrılmış olan Kralın İspanya halkında saygınlığı düşmüştü ama bu ifadesiyle saygınlığı bir kat daha arttı. Almanya'da Cumhurbaşkanı bir muhabire telefon eder: "Bunu haber yapmayın." Bu ortaya çıkınca Cumhurbaşkanı istifa etmek zorunda kalır. Yunanistan'da benzeri olur, Japonya'da benzeri olur.

Bizde ne oldu? Bizde ilk iş, savcıya "Seninle görülecek hesabımız var." diye Başbakandan tehdit gitti. İlk iş, cümlesinden olmak üzere, bu operasyonu yapan polislerin müdürleri, amirleri, memurları, çaycıları bir gecede görevden alındı ve netice itibarıyla İstanbul polisinden bu operasyona katılanların tamamına işten el çektirildi. Savcıya işten el çektirildi, savcılar sürüldü. Bununla da yetinilmedi, Adli Kolluk Yönetmeliği'yle Ceza Muhakemesi Kanunu değiştirildi, Anayasa'nın kuvvetler ayrılığı ilkesi değiştirildi; bir yönetmelikle hâkimin bağımsızlığı, tarafsızlığı ilkesi değiştirildi; bir yönetmelikle "hukukun üstünlüğü" kavramı dediğimiz, insanlığın ulaşmış olduğu en yüce değer örselendi.

Bütün bunlar olurken değerli arkadaşlarım, yeryüzüne inip hali pürmelalinizi izleyemediniz, yeryüzüne inip hâli pürmelalinizi seyretseydiniz "dünya lideri" diye taltif ettiğiniz, yandaşlarınızın "halifeyi ruyizemin" diye iltifata boğduğu ama içinizden birinin de yetinemeyip "Allah'ın bütün sıfatlarının birleştiği şahsiyet" diye takdim ettiği Sayın Başbakanın oğlu marifetiyle ulaştığı, bugün akşam çıkan tapelere göre de bizzat kendisinin yolsuzluklara bulaştığı bir operasyonda onu koruyabilmek için bu kanunu ortaya getirdiniz.

Bunu nasıl koruyacaksınız? Polisi değiştirdiniz, 16 tane ilin emniyet müdürlerini değiştirdiniz, yüzlerce şube müdürünü değiştirdiniz, binlerce polis memurunu değiştirdiniz. Buradan çıkan bir sonuç var, o sonuç da şu: İstanbul dışında, Ankara'da, Adana'da, Bursa'da, Kocaeli'de, Trabzon'da, Malatya'da, Mersin'de, Sakarya'da, İzmir'de, Antep'te, Hatay'da, Erzurum'da, Diyarbakır'da ve Antalya'da polis operasyonlarını yaptınız. Bunun şu anlamı var: Bu illerin tamamında AKP'nin bulaştığı pislikler var. Bu illerin tamamında, şimdiden, tedbir olmak üzere, oradaki delilleri değiştirmek üzere, o işleri teknik takiple, tapelerle, görüntülerle delillendirmiş olan polisleri görevinden alıyorsunuz.

Şimdi Adalet Bakanı, bu kanun çıkmadan önce, üç gün önce gitti, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu ziyaret etti. Bir saat kaldı orada, bir saat sonra -Sayın Bakan, şimdi onlara belki cevap verir- HSYK'nın atamalarla görevli 1. Dairesindeki 2 tane üye görevinden başka bir daireye gönderildi, başka daireden 2 tane, zülfüyâre dokunmayacak, üye getirildi 1. Daireye üye yapıldı. Yapıldı da ne oldu? Olay şu: Bu değişiklikten bir saat sonra, 20 tane yolsuzluk operasyonunu yöneten savcı görevinden alındı. Bugün de aynı daire yani üyelerinde oynama yapılan daire 97 tane hâkim ve savcıyı içeren bir kararname çıkardı.

Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, siz, var olan, delillendirilmiş olan yolsuzluğu, hukuk devleti zemininde, hukukun üstünlüğüne inanarak, mahkemelerin bağımsızlığına, tarafsızlığına güvenerek yargıda çözmek yerine polisi susturarak, hâkimi susturarak, HSYK'yı susturarak buna çare aramaya çalışıyorsunuz. Buna bir çare bulamazsınız çünkü bu deliller milletimiz tarafından görülmüştür, bu deliller dünya tarafından görülmüştür. Dünyanın diline düştük; dünyanın en önemli gazeteleri, ajansları, televizyonları Türkiye'deki yolsuzluk operasyonlarıyla ilgili haberler yapar hâle geldi ve Türkiye'yi, Türk milletini dünyaya bu şekilde rezil rüsva ettiniz.

Birinci dalga operasyonunu böyle kesemediniz. Bilal Erdoğan'la ilgili ikinci dalga operasyonunda daha vahim hatalar yaptınız. Savcının gözaltına alma, yakalama kararlarını polisin yerine getirmemesi için İstanbul Emniyet Müdürünü görevden aldınız; onun yerine, Sayın Başbakan bir valiyi özel uçağına alarak İstanbul'a kadar götürdü; herhâlde uçakta boş durmadı, gerekli talimatları verdi ki onu İstanbul İl Emniyet Müdürü yaptı. O il emniyet müdürü de, savcının mahkeme kararına dayalı olan Bilal Erdoğan'la, Kalyoncularla, Topbaşlarla ilgili toplanmış delillere göre 45 kişinin arama, tedbir ve gözaltı kararını yerine getirmedi. Bu, cumhuriyet tarihimizde belki bir ilktir. Anayasa'nın 138'inci maddesinin her devlet organının yargının emrinde olduğuna ilişkin hükmünü sizin tayin ettiğiniz bir emniyet görevlisi ihlal edebilmekte ve siz buna çanak tutabilmekte, ona emri veren savcıyı da "Seninle hesabımız var." diye tehdit edebilmektesiniz. Tehdidin arkası kesilmiyor, Savcı Öz'e Bursa'da 2 mutemet adamınızı göndererek tehdit mesajı gönderiyorsunuz ve bu şekilde de tehditlerle de bu pisliklerin, yolsuzlukların üstünü örteceğinizi zannediyorsunuz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - İşleri güçleri inkâr etmek.

FARUK BAL (Devamla) - "Üçüncü dalga operasyonu geldi geliyor." denilirken adı var, kendi yok çünkü emniyetin üzerine kürelendiniz, yargının üzerine kürelendiniz; devletin yargısı çalışamaz, emniyeti çalışamaz hâle geldi, teknik takip yapan polisleri, teknik takip yapan şube müdürlerini, emniyet müdürlerini görevden aldınız. Ama, olan başka bir şey oldu, bu defa tır operasyonları karşımıza çıktı. Tırlarla ne taşıyorsunuz? Siz diyorsunuz ki: "Türkmenlere yardım." Türkmenlerin Suriye'de bulunan cemiyetlerinin 2'nci başkanı Hüseyin Abdullah diyor ki: "Biz bu AKP'den zulüm dışında bir yardım göremedik." İşte, Türkmenler iki gün önce kamptan kovuldu, 160 Türkmen çoluk çocuğu bu kışta bu kıyamette.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyı, değerli milletvekilleri, Cenab-ı Allah'ın size bahşetmiş olduğu akılla, mantıkla, izanla, vicdanla ölçmeniz gerekmektedir. Sizin parti disiplini çerçevesi içerisinde, biraz önce ifade ettiğim gibi, Allah'a şirk koşacak şekilde bağlı olduğunuz, biat ettiğiniz Genel Başkanınızı korumak amacıyla yapar iseniz hem bu dünyada hem öbür dünyada tüyü bitmedik yetimin eli yakanızda olacaktır. Hırsızlık haramdır, rüşvet haramdır, tüyü bitmedik yetim hakkına el uzatmak haramdır. Harama haram dememek haramzadeliktir. Dolayısıyla siz bu haram işlerinde bu dünyada belki ikbal için elinizi kaldıracaksınız ve bu kanunu çıkaracaksınız.

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Şerefle çıkaracağız!

FARUK BAL (Devamla) - Ya öbür tarafta hakkı geçen bir insanın yüzüne nasıl bakacaksınız?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Ortada, daha ne olacak, ortada...

FARUK BAL (Devamla) - Öbür dünyada Cenab-ı Allah'ın yüzüne nasıl bakacaksınız? Öbür dünyada sıratımüstakimden nasıl geçeceksiniz?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Biatçiler bilmez o işi, biatçiler! Biatçiler bilmez onu!

FARUK BAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, vicdanın, aklın ön plana çıkacağına ve sizlerin bu çerçeve içerisinde hareket edeceğinize inanmak istiyorum ancak biraz önce yapılan tartışmalarda ve Sayın Başkanın da yapmış olduğu hukuksuz uygulamalar karşısında ümidimin zayıf olduğunu da ifade etmek isterim.

Bu tasarı Anayasa'ya aykırıdır, aykırı olduğunu yüz bin defa yüz bin gerekçeyle ifade ettik, sadece dört madde saymadık ama Sayın Başkan dedi ki: "Anayasa Komisyonunda on günlük süre geçmiştir." Neye göre? Söyleyin Sayın Başkan, neye göre? 11 Ocak tarihini esas alırsanız, Burhan Kuzu da "11 Ocakta benim önüme gelmedi." diyor, "Benim önüme 13 Ocakta geldi." diyor.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Bakan, hukuk konuşma, hırsızlığı konuş! Memlekette hukuk mu kaldı?

FARUK BAL (Devamla) - Yani deve kuşu misali, bir tarafınız kuş, bir tarafınız deve.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifi Anayasa'nın 138'inci maddesine aykırıdır, Anayasa'nın 139'uncu maddesine aykırıdır, Anayasa'nın 140'ncı maddesine aykırıdır, Anayasa'nın 159'uncu maddesine aykırıdır. En mühimi, vicdani muhasebe yapmanız için söylüyorum, bugün hapishanelerde yüzlerce rüşvetçi var, yüzlerce hırsız var, yüzlerce yolsuzluk yapan insan var.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Onlar gariban, gariban!

FARUK BAL (Devamla) - Onlar da bu ülkenin vatandaşıdır, onların da eşitlik hukuku çerçevesi içerisinde yargının ve emniyetin elinin kolunun bağlanarak bu suçlardan mahkûm olmamak gibi bir talebi olacaktır. Onlara ne diyeceksiniz?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Onlar üstünler, üstünler!

FARUK BAL (Devamla) - Demek ki bu, Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırıdır. Yani, sizin iktidar yanında olan herkesin hukuka karşı herhangi bir müeyyide uygulanması noktasında bir mükellefiyetinin bulunmadığı sonucunu doğurmak için getirdiğiniz bu teklif Anayasa'nın 10'uncu maddesine de aykırıdır. Anayasa'nın 2'nci maddesine aykırıdır. 2'nci madde diyor ki: "Türkiye bir hukuk devletidir." Başındakileri saymıyorum. Nasıl hukuk devleti? Çalışmayan hukukun devleti mi olur? Dolayısıyla, siz, bu kanunla hukuk devleti ilkesini de ortadan kaldırıyorsunuz. Sadece bu maddelere değil, Anayasa'nın, bu teklif, özüne de aykırıdır, sözüne de aykırıdır.

Şimdi, ortaya çıkan fotoğrafı bir daha tekrarlayayım: Rüşvet delilleriyle tespit edilmiş, fotoğraflar, tapeler, iz sürmeler, tespitler tam. Yolsuzluk tespit edilmiştir ama iki ayrı tespit daha var: Bunlardan bir tanesi İran kaynaklı kara para aklama. İkincisi ise tır operasyonları nedeniyle terör örgütüne, El Kaide'ye, El Nusra'ya silah taşıma. Birincisini Türkiye'de halledebilirsiniz, sonuç nereye gider bilmeyiz, sizin vicdanınıza kalmış bir şey ama ikincisini halledemezsiniz yani kara para ile terör örgütüne yardım, Türkiye'de bu işi kapatsanız bile uluslararası mecralarda açılacaktır. Gelin, hukuk devleti işlesin, Türkiye kendi kanunlarıyla, kendi kurumlarıyla, kendi organlarıyla buna baksın, bir sonuca bağlasın ki dış operasyonlara Türkiye mahkûm edilmesin. Türkiye'yi yabancı ülkelerin, yabancı uluslararası teşkilatların yargılamasına mahkûm etmeyin. Eğer Türkiye'yi buna mahkûm ederseniz buradan iki sonuç daha doğacaktır; bunu, bugün, burada söylüyorum: 2010 yılında Anayasa değişikliği yapılırken söylediğimiz laf nasıl ortaya çıkmışsa, bu da ortaya çıkacak. Eğer siz, terörle ilgili tır operasyonlarını ve kara para aklama operasyonlarını bu yasayla kapatmaya kalkarsanız önünüze uluslararası kuruluşlar çıkacak ve onların ortaya çıkaracağı iki ayrı ihtimali dahi bugünden görmekteyiz. O da şudur: Uluslararası örgütler, odaklar, kara para ve terörle ilişkili bir süreç başlattığı takdirde uluslararası fonlar ve para piyasaları anında harekete geçer ve Türkiye'deki sıcak parayı çeker. Bu süreç içerisinde bir de yandaş olarak seçtiğiniz, İmralı'da, Oslo'da görüşmeye başladığınız, bugün dağdan inip şehirlerde KCK çerçevesi içerisinde örgütlenmiş, asayiş birimlerini kurmuş, mahkemelerini kurmuş, özerkliğini ilan edecek seviyeye gelmiş bir ayaklanma başlarsa, işte, Türkiye'nin ipinin çekileceği bir noktaya doğru götürüyorsunuz. Bu kadar vahim bir durumu niçin görmüyorsunuz? Bu kadar acı bir gerçeği niçin görmüyorsunuz? Siz, bu kadar mı bu ülkeye pamuk ipliğiyle bağlısınız? Hiç mi elinizde vicdan, hiç mi yüreğinizde vatan sevgisi, hiç mi beyninizde bu ülkenin doğrularını bulabilecek merkezler çalışmamakta?

Değerli arkadaşlarım, ben, ümit ve temenni etmek istiyorum ki Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde de vicdanını dinleyecek, Cenab-ı Allah'ın verdiği izanla bu kanun teklifini ölçecek değerli milletvekilleri vardır. Onların da oylarıyla bu kanun teklifi Türkiye'nin başına büyük belalar açmadan bu Mecliste bertaraf edilecek ve Türkiye'nin hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına ve hâkim teminatına dayalı sistemin içerisinde bu yolsuzlukların, bu hukuksuzlukların...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) - ...bu rüşvetin hesabı görülecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)