| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 19.12.2013 |
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri sahsım ve partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki gündür uzun uzadıya tartıştığımız konunun kendisine dair ne kadar çok konuşsak, üzerine ne kadar çok yoğunlaşsak ve okumalarımızda ortaklaşsak o kadar anlamlı ve değerlidir. Anlamlı ve değerlidir çünkü söz konusu olan ulus üniter devletin yüz yıllık serüveniyle ilgilidir. Bu serüven ki kimlikleri, kültürleri, inançları tek tipleştirip merkezî devlete tabi tutan algının bizatihi iflasıdır. Bu manada, Türkiye Cumhuriyeti ve devleti bugün yeni bir eşiğin, yeni bir değişim ve dönüşümün arifesinde olduğunun ifadesi anlamlıdır. Bu manada da risktir, ekonomik istikrarla birlikte siyasal ve toplumsal istikrarsızlık söz konusudur ama bunu fırsata dönüştürmek de mümkündür. Bu manada duygusallığa kapılmadan, reaksiyoner ve tepkisel eylemsellikler ve faaliyetler içerisinde olmadan toplumun hakikatiyle yüzleşmek, toplum gerçekliğiyle buluşmak, olması gerekendir. Görünen o ki topluma giydirilen bir deli gömleği söz konusu. Bu deli gömleği paramparça olmuştur, yırtılmıştır, lime lime olmuştur. Aynı zamanda, giydirilen bu deli gömleğine mızrağın sığmadığı, oradan buradan delerek çıkmak zorunda olduğu durumuyla bizi karşı karşıya bırakmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidara geldiği ilk günden bu yana yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele edeceğini, bu manada da üç olmazsa olmazı topluma neredeyse kabul ettirir, dayatır bir noktada bulunmuştu. Bugün, yolsuzluk: Artık, izah etmeye gerek yok; bakanların, bakan çocuklarının bile gündemde olduğu, yakınlarının bile artık milyon dolarlarla gözaltına alınma durumuyla karşılaştığı bir ülkede, bununla mücadele ettiğini söyleyen bir siyasal iktidar da, siyasal yapı da gerçeği söylememiş olacaktır.
Yoksulluk: Yoksulluk bugün yüzde 11 rakamlarına varan, bu manada da 7 milyon 500 bin yoksul işsizimizin yanı sıra 25-26 milyon civarında yoksulumuzla da yoksullukla ne kadar mücadele edildiğinin, aksine başarısız kalındığının işaretidir.
Yasaklar ise herkesin dilinden düşmeyen bir gerçek, bir hakikat olmaya devam ediyor.
Tüm bunların nedeni, devlet denilen iktidar ve hegemonik gücün toplumun gerçekliğine rağmen büyümek zorunda olduğunu, gücünü topluma dayatmak ve dayattığı bu güç üzerinden yeniden kendisini sürdürebilmek olduğu gerçeğidir. Bu anlamıyla da biz, iktidar, egemen ve egemenlikçi anlayışa karşı siyasal bir duruşu; özgürlük lehine, adalet lehine, eşitlik lehine harekete geçirmediğimizde, bugün yaşadığımız, yarın da, öbür gün de yaşayabilme olanağının ve fırsatının olduğunu unutmamalıyız.
Bu yönüyle de 14 Nisan 2009'dan bu yana on binlerce Kürt siyasetçisi, öngörülen ceza ilgili mahkemeler tarafından verilmiş ve Yargıtay tarafından onanmış olsaydı bile, söz konusu cezanın infazını yatacak süreyi doldurmuş olmasına rağmen insanlar hâlâ cezaevinde. 6 milletvekilimiz, 20 belediye başkanımız, 150 civarından il genel ve belediye meclis üyesi arkadaşlarımızla birlikte 10 bin insan, "Yasaklarla mücadele edeceğim." diyen AKP Hükûmetinin anayasası olan Terörle Mücadele Kanunu sayesinde yargısız infaza tabi tutularak cezaevlerinin soğuk duvarları arasında hâlâ yaşam sürdürmek durumuyla karşı karşıyadırlar.
Yasakla da mücadele edilmediğini... Yolsuzluk ve yoksullukla mücadele etme zahmetinde bulunmayan AKP'nin artık tarihsel misyonu da, miadı da dolmuştur.
Bu ülkede, bu ülke halklarına, bu ülkenin gerçeklerine uygun bir siyasal aksiyon, bir siyasal parti, bir siyasal iktidar olmazsa olmaz durumuna gelmiştir. Artık, balçıkla sıvanmayan güneşin bizatihi kendisi bizi aydınlatacak yeni ufuklar, yeni umutlar veriyor.
Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tarih boyunca her din, her inanç insanlığı iyiye, doğruya, güzele ulaştırmak için vardır. İyiye, doğruya, güzele ulaştırmak adına var olan bu toplum hakikatleri üzerinde toplumun ahlaki, etik değerleri oluşmuştur. Toplumun ahlaki, etik değerlerine rağmen hiyerarşiyi korumaya, malı mülkü ve mülkiyeti korumaya adanmış hukuk bir şey veremez; özgürlükleri, adaleti, eşitliği sağlayamaz. Bu yönüyle de, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, doksan yıl boyunca toplumun bu hakikatlerine rağmen, onu cendere altında tutmak, otoritesini kurmak adına 3 kez darbe yapılmış, onlarca kez darbeye kalkışılmış, muhtıralar verilmiş, 4 kez Anayasa'sını değiştirmek, yeni anayasalar kurmak durumunda kalınmış, en sonunda -yıllardır- yeni, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasa yapma durumuyla karşı karşıya kalınmıştır. "Kör gözüme parmak." demenin anlamı ve değeri kalmamıştır.
Gerçekle yüzleşmek, toplumun etik ve ahlak kuralları üzerine yeni bir toplumsal konsensüse razı gelmek, biz siyasi partilere, siyasal aktörlere düşendir; bunu yapmak yerine, mevcut gelenekçi siyasal partilerin alışılageldiğinde ısrar etmekse boşuna zaman kaybıdır.
Otuz beş yıllık siyasal mücadele tarihinde, ben, onlarca hükûmete, lidere, siyasal partiye ve bu manada da darbeler ve darbeler muhtırasına tanıklık ettim. Her biri, toplum önüne farklı olduğunun algısını yayarak bu yönlü siyasal projelerle seçenekler sunacağı gerçeği karşılaştırıldığında iflas etmiştir çünkü söz konusu olan, ulus üniterin pazarını korumak adına herkesi ve her kesimi homojenleştiren, tek tipleştiren anlayışına, zihniyetine karşın toplum gerçekliğinin, toplum dinamiklerinin itirazıdır, isyanıdır. Siz, bunu doğal ve demokratik mecrasına kavuşturmadığınızda siyasal otoriteyle toplumu dizayn edemezsiniz, dize getiremezsiniz, iradesizleştirip teslim alamazsınız.
İradesizleştirip teslim almak adına siyasal soykırım operasyonu bugün Kürt siyasal hareketine, Kürt siyasal partisine öngörüldüğü hâlde Kürtleri teslim alamadılar, alamazlar çünkü bu, bir toplum realitesidir. Nedir? Biz cezaevine ana dilde eğitimi savunuyoruz, biz cezaevine kimliğimiz, kültürümüz anayasal ve yasal güvenceye tabi tutulsun diye, biz cezaevine Kürtlerin de mevcut ademimerkeziyetçi ilişkilerin söz konusu olduğu günümüz dünyasında kendi kendilerini yönetebilme fırsatı, olanağı verilsin diye cezaevlerinin yollarını ev yolu gibi ezberledik. Bu mudur çözüm? Bu mudur demokrasi? Bu mudur demokratik çözüm?
Bu anlamıyla, yanlışta ısrar etmek dün olduğu gibi bugün de kaybettirir. Sorunu çözmeyenin çözüleceği gerçeğini hatırlatmak isterim. Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi, koalisyonlar hükûmeti bu çözümsüzlükteki ısrarın neticesinde bir bir iktidardan, bir bir hükûmetten ve yürütmeden uzaklaştıkları gibi, bugün de AKP Hükûmeti çözüm adına taahhütte bulunduğu, çözüm adına vaatte bulunduğu ve her gün yeniden umudu pazarladığı alışkanlığından kurtulmadığı, sıyrılmadığı sürece bu iş nafiledir. O anlamıyla, söz konusu olan, çözümsüzlükteki ısrarın iktidar kavgasına yansıyan boyutudur. Bu iktidar kavgasına, ne olursunuz, toplum ve toplumun hakikatleri alet edilmemeli, toplum meşru, demokratik yollarla kendi ahlaki, etik değerleri üzerinden kendisini yönetebilme becerisine de, şansına da, olanağına da sahiptir diyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)