| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 17.12.2013 |
CHP GRUBU ADINA NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 5'inci madde üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken burada grubumuzun ve grup başkan vekillerimizin ifade ettiği gibi bu ülkenin bir milletvekili olarak anayasal bütçe denetim hakkımın engellenerek burada bütçe hakkının eleştirilmesiyle ilgili gerçeklerin bizden saklanmasını milletten saklanmasını protesto ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçeler siyasal iktidarların siyasal politikalarının tercihinde belirlenmesinde halktan yana mı, sermayeden yana mı belirlenmesinde siyasi iktidarların çok temel tercihlerini yansıtır. Bu anlamda ben burada bizi televizyonları başında izleyen Balıkesir Öğretmenevindeki öğretmen arkadaşlarıma iyi şeyler söyleyemeyeceğim, emekli öğretmenlerimize de iyi şeyler söyleyemeyeceğim. On bir yıldan beri AKP iktidarlarında bu halkın sorunlarını çözme noktasında, öğretmenlerin sorunlarını çözme noktasında, emeklilerinin sorunlarının çözülmesinde, hayvan üreticilerimizin sorunlarının çözülmesinde, çiftçilerimizin sorunlarının çözülmesinde AKP Hükûmeti hiçbir zaman için onların çıkarlarına, onları kayıran siyasal bir bütçe burada getirmemiştir. O nedenle, hiç hayal kurmayın, on bir yıldan beri ne emeklilerimizin ne atanamayan öğretmenlerimizin ne devlet memurlarımızın lehine bir bütçe buradan çıkmadı, çıkmayacak ve sizden oy isterken "İstikrar sürsün, durmak yok, yola devam" diye ülkede istikrar adına oy isteyen siyasal iktidar, işte yol budur. Ama şunu asla unutmamak gerekir: Azrailin gelir kendi, ne ağa der ne efendi, sayılı günler tükendi, yolun sonu görünüyor değerli arkadaşlarım, değerli AKP'li siyasetçiler.
Üç yıl önce, biz, burada, ilk bu Parlamentoya geldiğimizde, yemin ederken, "Yapmayın etmeyin, gelin, 'millet iradesi' dediniz, haklarında kesinleşmiş bir hüküm olmadan, mahkûmiyet kararı verilmeden milletvekili arkadaşlarımız seçildi, onların sorunu bu Parlamentonun sorunudur, onların sorunu Türkiye'nin demokrasi sorunudur, bunu çözelim." dedik ama ne yazık ki iktidar partisi işi yargıya havale ederek milletvekili arkadaşlarımız o karanlık dehlizlerde beş yıla yakın bir sürede tutuklu kaldılar.
Anayasa Mahkemesinin biraz olsun Türkiye'nin demokratik görüntüsünü kurtaran kararı, Türkiye demokrasisi adına bir umut oldu ancak yeterli olmadı. Maalesef, yargıçlarımızı korkak ve ürkek yaparak siyasi iktidarın etkisinden, baskısından yargıçlarımız korkar hâle geldi. Bunun en somut göstergesi, Ergenekon davasında Haberal için tahliye isteyen mahkeme başkanı ertesi gün görevden alındı, yerine başka bir hâkim atandı. Bu hâkimlerin özgürce, vicdani kanaatlerine göre karar vermesini beklemek mümkün müdür? Asla değil.
Değerli arkadaşlarım, işte Anayasa Mahkemesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına paralel olarak verdiği o vicdani hüküm karşısında Balbay da bir mucize eseri oradan çıkabildi ama ne yazık ki emir ve talimata alışmış yargıçlar o kararın bir emsalini diğer tutuklu milletvekilleri üzerinde uygulama yürekliliğini, cesaretini ve basiretini gösteremedi. İşte bu Parlamentonun en önemli sorunlarından biri budur, millet iradesinin burada tecelli etmesinin zorunlu bir sonucu olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bakın, hamaset yapmadan yolsuzlukla mücadele ettiğinizi söylediniz ve iktidar olurken biz üç şeyle mücadele edeceğiz diye halktan oy istediniz, "Yolsuzluk, yasaklar, yoksulluk." dediniz. Ben size yolsuzluklarla ilgili söyleyeceğim. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2002 yılında 522 yolsuzluk ve usulsüzlük davası açıldı ve 72 mahkûmiyet kararı verildi. Sizin döneminizde, 2012 yılında, sıkı durun, 6.990 kamu davası açıldı, yolsuzlukla ilgili 6.990... 522, 6.990! Ve tarihî bir şekilde, Türkiye tarihinde görülmedik bir şekilde, Deniz Feneri e.V davasında, Almanya'da "asrın yolsuzluğu" olarak belirlenen ve mahkûmiyet kararı verilen Deniz Feneri e.V davasında savcıları yargıladınız, savcılar yargılandı ama sanıklar hâlâ yargılanamadı. Biz buradan şunu söylüyoruz, demin arkadaşımız söyledi: Masumiyet karinesi gereği haklarında mahkûmiyet kararı olmayan herkes masumdur, milletvekili arkadaşlarımız gibi. Şimdi de, bakın, bakan çocukları gözaltına alınıyor ve Twitter'da bunun cumhuriyet tarihinin en derin soruşturması olduğu yönünde şeyler söyleniyor. Biz onlar için şunu savunacağız: "Herkes haklarındaki karar kesinleşinceye kadar masumdur." karinesini elbette savunacağız ama aynı tutarlı duruşu bu Parlamentoda herkes için istememiz gerekiyor.
Bakın, değerli milletvekilleri, siz yolsuzluklarla mücadelenin değil, yolsuzlukların odağı olma yoluna giden bir iktidar hâline geldiniz. Bunu rakamlar ortaya koyuyor. Bu, hamaset değil, tam tamına rakamlar. Sizin döneminizde 6.990 tane yolsuzlukla ilgili dava açılmış. Bunun hesabını siz vereceksiniz.
Bakın, yoksullukla ilgili tablonuza geleyim. Yolsuzlukla ilgili bu durumdasınız. Yoksullukla ilgili söylüyorum: 30 milyon insanın evi yok. 30 milyona yakın insanın ısınma sorunu var. 27 milyon insan yeni giysi alamıyor. Asgari ücret 2013 yılında 773 lira ve açlık sınırı 1.050 lira. Türkiye'de şu anda 13 milyon çalışanımızın 9 milyonu asgari ücretle geçiniyor yani 773 lirayla yani toplumumuzun çok önemli bir bölümü açlık sınırında. Öğretmenlerimiz, yine, bakın, SSK emeklileri 922 Türk lirası alıyor, esnaf BAĞ-KUR'luları 862 lira alıyor, tarım BAĞ-KUR'luları 553 ile 661 lira alıyor, Emekli Sandığı emeklileri 1.118 ile 1.337 lira alıyor. Yani toplumumuzun tamamı açlık ve yoksulluk sınırında, çalışanların hepsi. Emekliler, öğretmenler, BAĞ-KUR emeklileri, SSK emeklileri, çiftçi emeklileri hepsi açlık sınırında yaşıyor. Sayın Başbakan burada kişi başına gelirimizin 10 bin dolar olduğunu ve Türkiye'nin zenginleştiğini ifade ediyor. Bakın değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye'de bir gerçeği yansıtmıyor. Türkiye'de 10 bin dolar yani 5.600 Türk lirası geliri olan hane sayısı Türkiye nüfusunun yüzde 1,2'si yani şu anda Türkiye'de 10 bin doları bırakın hayal etmek, 10 bin doların Türkiye nüfusunun yüzde 99,8'i yanına bile yaklaşamıyor. Türkiye'de tablo bu. Öyle bir gelir dağılımı uçurumu yarattınız ki ülkede, bir tarafta olağanüstü zenginler, halkımızın büyük bölümü yoksulluk, açlık sınırında. Böyle bir tabloda, işte, yoksullukta da Türkiye'yi getirdiğiniz durum bu. Yasakları söylemeyeceğim. Parlamentoda milletvekili olmuş insanlar bile bu Parlamentonun kapısından giremiyor yasaklar sebebiyle. 100'ü aşkın gazeteci, Türkiye'de OECD ülkeleri arasında en fazla tutuklu gazeteci bizim ülkemizde var yani Türkiye yasaklar, yolsuzluklar ülkesi olmaya devam ediyor. Öğretmenlerimiz, atanamayan öğretmenler, emeklilikte yaşa takılanlar ve bir türlü 4/C'den, 4/B'den... Bu ülkede sözleşmeli istihdam, part-time istihdam, 4/B'li istihdam, insanların yaşam güvencesinden sosyal güvenlikten yoksun olduğu köle düzeni bir emek düzeni yarattınız. Şuna hayret ediyor tabii, siyaset bilimciler hayret ediyor, çalışanların haklarını bu kadar gasbeden, çalışanların haklarını bu kadar yok sayan bir siyasal iktidara nasıl oluyor da, emeklileri kömüre, makarnaya muhtaç eden, köydeki tarlaları satmak zorunda kalan, gebe ineklerini kesmek zorunda olan köylüler, emekliler nasıl oluyor da bu iktidara hâlâ oy veriyor. Siyaset bilimi açısından incelenmesi gereken bir durum ama hiç merak etmeyin artık mızrak çuvala sığmıyor. Emekliler de, öğretmenler de, köylüler de, işçiler de gerçeği görüyor ve bu bütçenin onlar için bir anlam ifade etmediğini on bir yıldan beri gördüler, şu anda da görüyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NAMIK HAVUTÇA (Devamla) - Bu bütçeyi halka emanet edemiyoruz ve yine, halkla birlikte sizin iktidarınızdan alarak halkın bütçesini yapacağımız günler yakındır diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)