GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:34
Tarih:17.12.2013

BDP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 5'inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tutuklu milletvekillerimiz Sayın İbrahim Ayhan, Sayın Gülser Yıldırım, Sayın Faysal Sarıyıldız, Sayın Kemal Aktaş ve Sayın Selma Irmak'ın seçilmesine gösterilen tahammülsüzlük, Sayın Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin iptaliyle dışa vurulmuştur. Cezaevine tıkılarak yıllarca hapsedilen millî iradenin son günlerde bölük pörçük de olsa serbest bırakılmasını anlamlı bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Yine, ifade etmek isterim ki, İstanbul mahkemelerinin Sayın Mustafa Balbay hakkında vermiş olduğu kararı, gecikmiş bir adaletin tecellisi olarak değerlendiriyorum. Ancak, emsal oluşturması gereken Sayın Balbay hakkındaki bu karar Diyarbakır'da görmezden gelinmiş ve yok sayılmıştır. Bu nedenle, Kürt siyasetçilere dayatılan sömürge hukuku kararını şiddetle ve nefretle kınıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Biz de kınıyoruz.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) - Biz sizi kınıyoruz.

Ayrıca, değerli yoldaşlarım ve mücadele arkadaşlarım olan Halkın Demokrasi Partisinin sayın milletvekillerinin Diyarbakır mahkemelerinin kararı karşısında başlatmış oldukları açlık grevlerini saygıyla, sevgiyle selamlıyorum yoldaşlarım.

Değerli milletvekilleri "Görülen lüzum üzerine..." diyerek başlayan ifadelere hemen hepinizin bir şekilde tanıklık ettiğinizi düşünüyorum. Sözlü ya da yazılı olarak anlatımlarına bu şekilde giriş yapanlar, başta da ifade ettikleri üzere zaten gördükleri yani bildikleri lüzumu açıklamak istemezler. İfade sahibinin gördüğü veya bildiği fakat açıklamaktan imtina ettiği o lüzum, eğer kendisiyle sınırlı veya sadece kendisini bağlayan sonuçları doğuruyorsa burada toplumsal açıdan bir sıkıntı yok demektir çünkü ortaya çıkacak olan olumlu veyahut da olumsuz sonucun etkileri sadece lüzum sahibinin kendisiyle ilgili olacaktır ancak açıklanmayan o lüzum, ifade sahibinin dışında başkaları için yeni bir sonuç, yeni bir durum tesis ediyor veya zaten var olan olumsuz durumu sürdürüyorsa o lüzumlar mutlaka ve mutlaka sorgulanmalıdır. Aksi hâlde, izahı lüzumsuz gibi gösterilen o lüzumsuz gündelik yaşamda giderek rutinleşecek, en önemlisi de, yönetim ve hukuk alanını kuşatarak toplumsal dokuya sinsice zerk edecektir. Yönetim veya hukuk alanlarını kuşatma altına alan bu lüzumsuzluk hâli, demokrasinin derecesini belirleyeceği gibi, sürmekte olan rejime de hak ettiği rengini verecektir.

Değerli milletvekilleri, toplumsal hiyerarşinin tepesinde başlayan ancak tabanla da karşılıklı etkileşim hâlinde palazlanan bu lüzumsuzluk hâli, sorumsuzluk hissiyle birlikte hesap vermemeye dönüşerek kendisini her gün yeniden üretiyor. Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti veya hukukun üstünlüğü gibi toplumun soluklandığı kanalları keyfiyete mahkûm edenlerin lüzumsuzlukları her geçen gün Türkiye'yi esir almaya devam ediyor. Demokrasilerde ve hukuk devletlerinde lüzumu olmayanlar, bu kez de gördükleri lüzum üzerine Parlamentoyu esir alıyor. Hukukçu değilim ama hukukun en önemli yardımcı kaynaklarından birinin içtihat olduğunu hasbelkader biliyorum. Bildiğim ama tecrübe ederek çok iyi bildiğim bir şey daha var ki, o da şudur: Eğer mevzubahis olan bir Kürt ise hukukmuş, doktrinmiş, yasaymış veya içtihatmış, bunların hepsi teferruattan ibarettir. Kürtlere ve Kürt coğrafyasına sömürge hukukunu dayatan faşist ve ırkçı lüzumsuzları bir kez daha bu vesileyle kınıyor ve günü gelince hesap soracağımızı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yılki bütçe görüşmelerinin de artık sonlarına doğru gelmek üzereyiz. Bütçeler, yalnızca devletin gelir ve harcama kalemlerinin ifade edildiği rakam yığınlarından ibaret de değildir. Bütçeler, aynı zamanda, toplumsal olarak yapılan üretimin kimler tarafından ve nasıl bölüşüldüğünün göstergesi olan teknik belgelerdir. Bu yönüyle bakıldığında, bütçeler hükûmetlerin ekonomik ve sosyal politikalarının aynasıdır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu kısmında, seçim bölgem olan Şanlıurfa'nın bir türlü çözülemeyen sorunlar yumağından hızlıca bahsetmek ve değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.

Karşımıza 12'ncisi olarak getirilen AKP bütçesinde, Şanlıurfa'nın payına acaba neler düşmüş veya hangi sorunlarımıza çare üretilmiş diye merakla göz gezdirdim. Ancak, Başbakanın "3 de yetmez 5 tane." dediği hâlde, bu talebini fazlasıyla karşılayan Urfa'da her yıl ortalama 60 bin çocuk dünyaya gelmekteyken, bu çocukların 2014 yılı bütçesinde de yer almadıklarını bir kez daha gördüm. Doğuma bağlı anne ve bebek ölümlerinin en çok yaşandığı Şanlıurfa'nın, ne anneleri ne bebekleri ne de hastanedeki yatağını 3 veya 4 arkadaşıyla paylaşarak tedavi görmek zorunda kalan çocukları yoktu bu bütçede maalesef.

Lösemi ve talasemi hastası çocukların doktor beklentisi başka bahara, devletin bozuk aşılarla hasta ettiği çocuklara olan özür borcu, başka zamana bırakılmış olacak ki, yine yoktu bu bütçede.

Değerli milletvekilleri, taşımalı eğitim merkezleri başta olmak üzere, özellikle kenar mahalle okullarında derslik başına düşen ortalama 65 çocuğa da yer verilmemiş bu bütçede. En garibi de aileleriyle birlikte tarım işçiliği için yollara düşmek zorunda kalan ve henüz ilköğretim çağındaki 70 bin çocuğun ise esamesi bile okunmamış bu bütçede.

Her 3 çocuktan birinin ilkokula başladığında tek bir kelime dahi Türkçe bilmediğini, ama buna rağmen Türkçe eğitim almak zorunda kaldıklarına ise, hiç ama hiç yer verilmemiştir.

Şanlıurfa'da her 5 çocuktan birinin tarlada veya sokaklarda çalıştırıldığına, her 5 çocuktan birinin hâlen kuyulardan su içmek zorunda bırakıldığına; yine, aynı şekilde, her 5 çocuktan birinin ebeveyninin işsiz olduğuna, üstelik büyüdüğünde kendisinin de işsiz kalacağına dair sorunlara da yer verilmemiştir bu bütçede.

Günün on saati kesili olan elektrikler yüzünden mum ışığında ders çalışmak zorunda kalan, aynı zamanda, kesintiler nedeniyle kışın soğuktan donan, yazın ise sıcaktan bunalan çocuklar yine bu bütçede yoktular.

Değerli milletvekilleri, sizlere biraz da Şanlıurfa'da hâlen yaşanmakta olan yeşil talandan bahsetmek istiyorum. Kent merkezinde yaşanmakta olan imar sorunlarından en büyüğü, Şanlıurfa'nın Gezi Parkı sayılan 11 Nisan Kent Meydanı'na AVM dikme ısrarıdır. Epeyce eskilere dayanan bu arazinin hikâyesini çok kısa olarak sizlerle paylaşayım: Güllüoğlu ailesine ait olan bu arazide...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) - ...daha sonraki yıllarda ailenin isteğiyle 11 Nisan Şehir Stadyumu, Atatürk Kapalı Spor Salonu ve olimpik yüzme havuzu yapılmıştı. Hükûmet, 2011 seçim vaatlerinde bu stadyumun yer aldığı araziyi "11 Nisan Kent Meydanı" olarak yeniden düzenleyeceği taahhüdünde bulunmuş ancak seçimleri atlattıktan hemen sonra bu alana AVM dikmek için harekete geçmiştir.

Ahde vefadan yoksun bu tacir zihniyeti bir kez de daha vesileyle kınıyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)