| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 17.12.2013 |
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale Kurumu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı; Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu ile gelir bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle sizleri ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, bütçe kanunu Hükûmetin gelecek bir yıl boyunca gerçekleştireceği faaliyetler için yapacağı harcamaların ve bu harcamalar için toplayacağı gelirlerin yer aldığı bir kanundur yani bütçe bir nevi bir ülkenin gelecek planlamasına yönelik mali tablolar belgesidir.
Bütçenin iki temel kaleminden birisi gelirler, diğeri de giderlerdir. Bu iki kalem birbirine eşit olduğunda denk bütçeden, gelirlerin fazla olması hâlinde bütçe fazlasından, giderlerin fazla olması hâlinde ise bütçe açığından söz edilir. Arzu edilenler denk bütçe veya fazla veren bütçe iken istenmeyeni bütçe açığıdır. 2014 bütçesi de ne yazık ki önceki bütçelerde olduğu gibi yine istenmeyen, açık veren bir bütçedir. Toplam 403,2 milyar TL'lik gelire karşılık 436,4 milyar TL'lik giderin hedeflendiği 2014 yılı bütçesinde ne yazık ki 33,2 milyar TL bütçe açığı söz konusudur. Önceki yıllarda gerçekleşen değerler ve 2014 yılının bir seçim yılı olduğu dikkate alındığında, bu açığın daha da büyük olma ihtimali yüksektir.
Gelirlerin yüzde 86,4'ünü yani yaklaşık 345 milyar TL'sini vergi gelirleri oluşturmaktadır. Geçen yıla göre vergi gelirlerinde yüzde 7,1'lik bir artış hedeflenmiştir. Yani, bu bütçede, en yüksek yüzde 20'lik gelir grubuna dâhil olan ve yaklaşık yüzde 5'lik nüfusa karşılık gelen 400 bin kişinin dışındaki 76 milyon vatandaşımıza ek vergi vardır, mal ve hizmetlere zam vardır çünkü vergi gelirlerinin çok büyük bir bölümünü her vatandaşımızdan eşit miktarda alınan dolaylı vergiler oluşturmaktadır. Başka bir ifadeyle 2014 yılında fakirler daha da fakirleşecek, zenginler ise daha da zenginleşecektir çünkü bu bütçeyle gelir dağılımındaki dengesizlik daha da büyümekte ve en alt gelir grubuyla en üst gelir grubu arasındaki fark tam 9 kata çıkmaktadır. Kişi başına düşen millî geliri 10 bin doların üzerine çıkartmakla övünen Hükûmetin bu gelir dağılımı, çok basit bir örnekle 2 bin dolarlık ve 18 bin dolarlık millî gelirlere sahip 2 grubun 10 bin dolar ortalamasına benzemektedir. Bir tarafta açlık sınırının altında kalan milyonlar varken öbür tarafta zevküsefa için de yaşayan, gemilerle açık denizlere açılan mutlu bir azınlığın bulunduğu Türkiye'deki bu dengesizlik, son on bir yılda intihar, hırsızlık, fuhuş, kaçakçılık ve benzeri gibi olumsuzlukların da hızla artmasına yol açmış ve yol açmaya devam edecektir.
Merkez Bankası verilerine göre 2002 yılında harcanabilir hanehalkı gelirlerinin yüzde 4,7'sini oluşturan borç ödemeleri, 2013 yılında yüzde 55,2'ye yükselmiştir yani bir eve giren her 100 Türk liralık gelirin borçlara ayrılan kısmı, son on bir yılda, ne yazık ki tam 12 kat artmıştır. Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu verilerine göre vatandaşlarımızın bankalara olan borçları son on bir yılda 19,4 kat, bankacılık sistemindeki takipteki alacaklar ise 9,04 kat artmıştır. Bu son dönemde borcunu zamanında ödeyemediği için yaklaşık 100 bin vatandaşımız cezaevlerine girip çıkmış, 300 bine yakın vatandaşımız da cezaevine girmemek için evinden kaçak durumdadır. Dolayısıyla bu durum yuvaları yıkmıştır, yuvaları dağıtmıştır. Diğer yandan Adalet Bakanlığı verilerine göre 2002 yılında toplam 8,2 milyon dolayında olan icralık dava dosyaları sayısının, 2013 yılında 3 kata varan bir artışla 22 milyona yaklaşması da vatandaşlarımızın borç yükü altında nasıl ezildiğinin ve AKP hükûmetlerinin ülkemizi ne hâle getirdiğinin çok açık birer göstergeleridir.
Kısaca özetlemek gerekirse 2014 yılı bütçesinde, ek yatırım ve üretim olmadığı için işsiz gençlerimize yeni istihdam ve umut yoktur; emekliye, memura, işçiye, asgari ücretliye, çiftçiye, esnafa herhangi bir destek yoktur; engelli, yaşlı ve hastalarımıza dönük ek bir harcama da yoktur; taşeron işçisine, 4/C'liye, 5 ay 29 gün çalışan geçici veya mevsimlik işçiye herhangi bir umut da yoktur. Velhasıl, milyonlarca gencimizin iş, aş ve eş bulma umudu da kalmamıştır.
"Peki, bu bütçede neler vardır?" derseniz, bu bütçede yaklaşık 96 milyar dolarlık dış ticaret açığı yani 166 milyar dolarlık ihracata karşılık 262 milyar dolarlık ithalat vardır.
Değerli milletvekilleri, buraya çıkan iktidar partisi ve Hükûmet sözcüleri, ihracatta rekor kırdıklarını söylerken maalesef, bu ithalat rakamlarını ağızlarına almaktan gocunmaktadırlar ama gerçek budur.
Diğer taraftan, bu bütçede 56 milyar dolarlık cari açık vardır, borç vardır, yeni borçlanma vardır, her hafta 1 milyar TL'lik faiz ödemesi vardır yani resmî faiz lobisi bulunmaktadır. Son on bir yılda olduğu gibi AKP hükûmetleri öncesindeki cumhuriyet hükûmetleri döneminde yapılmış ancak değişik sebeplerle şimdiye kadar satılamamış ve kâr eden kamu kuruluşlarının satışından beklenen yaklaşık 7 milyar TL'lik de özelleştirme geliri vardır.
"Özelleştirme" demişken konuşmamın bu bölümünde de Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bütçesi üzerindeki görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bilindiği gibi, Özelleştirme Yüksek Kurulunun kararlarını uygulamak ve hükûmetlerle özelleştirilmesine karar verilen kuruluşlara ilişkin her türlü işlemin yerine getirilmesi amacıyla, Başbakanlığa bağlı olarak 1994 yılında 4046 sayılı Kanun'la kurulan Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, bugüne kadar bir çok kuruluşun özelleştirilmesine yönelik iş ve işlemleri yürütmüş ve hâlen yürütmeye devam etmektedir.
Kuruluşundan bugüne kadar yapılan özelleştirmelerden elde edilen toplam 60 milyar dolara yaklaşan özelleştirme gelirlerinin yaklaşık 50 milyar doları son on bir yılda gerçekleştirilmiştir. Yani, AKP hükûmetleri işbaşına geldiğinden bu yana cumhuriyet tarihi boyunca önceki dönemlerde ne yapılmışsa onu satmaya ant içmiş ve satmıştır. Özelleştirme gelirlerinin yaklaşık yüzde 85'i hazineye aktarılarak AKP'nin bütçe açıkları kapatılmaya çalışılmış, maalesef, çok düşük bir miktarı yeni yatırımlar için kullanılabilmiştir.
AKP hükûmetleri döneminde yapılan özelleştirmelerden en çok etkilenen il ise maalesef, benim seçim bölgem olan Kütahya ilimiz olmuştur. Son on bir yılda Kütahya ilimizde bulunan şeker fabrikası, azot fabrikası, Eti Gümüş Anonim Şirketi, Osmangazi Elektrik Dağıtım AŞ, Seyitömer Termik Santrali ve Kömür İşletmesi ile KÜMAŞ yani Kütahya Manyezit İşletmelerinin satışlarından tam olarak toplam 3 milyar 153 milyon dolarlık yani bugünkü parayla yaklaşık 6,5 milyar TL'lik gelir elde edilmiştir. Buna karşılık, aynı dönemde yani 2003-2013 yılları arasında Kütahya iline yapılan tüm kamu yatırımları toplamı -yani duble yollar, kamu binaları, su tesisleri, göletler, barajlar ne varsa- Kalkınma Bakanlığının resmî verilerine göre, sadece ve sadece 1,488 milyar TL yani yaklaşık 1,5 milyar TL olabilmiştir. Bir başka değişle, Kütahya'nın 6,5 milyar TL'lik parası hazineye gitmiş, bunun 1,5 milyar TL'lik kısmı geri alınabilmiştir. Geriye kalan 5 milyar TL Kütahya'nın AKP hükûmetlerine hediyesi olmuştur. Bu dönemde Kütahya ilinin AKP'ye verdiği toplam 15 milletvekiline ve yüzde 65'lik oy desteğine karşılık aldığımız budur değerli milletvekilleri. Ama üzülerek ifade edeyim ki 14 Aralık 2013 tarihinde Kalkınma Bakanlığı bütçesi üzerine konuşan bir değerli ilimiz iktidar partisi milletvekili, on bir yılda Kütahya'ya toplam 4,6 milyar TL kamu yatırımı ve transfer harcamasının yapıldığını belirtmiştir.
Şimdi buradan soruyorum: Değerli arkadaşım, bu 4,6 milyar TL'nin içerisinde devletin memurlarına verdiğiniz paraları da mı sayıyorsunuz? Şimdi, bu nasıl bir anlayıştır? 1,5 milyar TL kendi malından geri alabilmiş. Bunlar olmasaydı, satılmasaydı, özelleştirme yapılmamış olsaydı en kötü ihtimalle bu bütçelerden bu 1,5 milyar TL zaten gelecekti. Şimdi, siz kaybettiklerinizi görmüyorsunuz, bir de üstüne üstlük orada çalışan devlet memurlarına da harcanan parayı Kütahya'ya gelen yatırım olarak söylüyorsunuz. Bu, insafsızlıktır. Bu, doğru bir yaklaşım değildir. Dolayısıyla Kütahya, maalesef, AKP hükûmetleri tarafından ödüllendirilmesi gerekirken âdeta cezalandırılmış bir ildir. Yaşanan aile dramlarını, boşanan yuvaları, yaşanan intiharları ve kazalarda yaralanan insanlarımızı bunun içine katmıyorum.
Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleri döneminde yapılan özelleştirmeler ne yazık ki birçok usulsüzlüğü ve yolsuzluğu da beraberinde getirmiştir. Hemen hemen yapılan her özelleştirmenin ardından birçoğu medyaya da yansıyan yolsuzluklar ve usulsüzlükler kamuoyunun gündemini meşgul etmiş ve bugün de meşgul etmeye devam etmektedir. Daha önceden olduğu gibi bugün de medyaya yansıyan ve bazı bakanların oğullarının da isimlerinin geçtiği yolsuzluk operasyonlarının değerlendirilmesini siz değerli milletvekillerimizin ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızın takdirine bırakıyorum. Bu konu yeniden dikkate alınmalı ve yeniden, mutlaka, AKP hükûmetleri tarafından değerlendirilmelidir.
Özelleştirmelerle ilgili olarak 2014-2016 döneminde hâlen satışları devam eden elektrik üretim santrallerinin yanı sıra, Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi vardır. Yani, bugüne kadar birçok insanımıza ekmek veren şeker fabrikaları satılacaktır.
Buradan şeker fabrikalarında çalışan işçilerimize sesleniyorum: Değerli kardeşlerim, malınıza sahip çıkınız.
Otoyollar ve köprüler de satılacaktır. Şans oyunları yani millî piyango da satılacaktır. AKP'nin son dönemde herkesi kumarbaz ettiği bu müesseseler de satılacaktır. Ve en sonunda toplam 340 adet taşınmaz satılmak üzere programa alınmıştır. Bu taşınmazlar içerisinde kamu binalarından arsalara kadar birçok değerli varlık vardır. Özelleştirme kapsamına alınan bu yeni kuruluşlar, maalesef, yapılacak bu yeni satışlar yeni yolsuzluklara, yeni usulsüzlüklere de yeniden kapı aralayacaktır.
Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada birçok çalışanın mağduriyeti yine kamuoyunun gündeminden düşmeyecektir. Bugün, Kütahya'da ve birçok yerde işçilerin ne hâle düştüğünü inanıyorum ki sizler de çok iyi biliyorsunuz. Bu vesileyle kendi çalıştıkları ekmek teknelerini sattırmamak için açlık grevine giden ancak medyanın yazmaya bile cesaret edemediği Muğla Yatağan Termik Santrali işçilerinin onurlu mücadelesini yürekten kutluyorum. Bu mücadeleye destek veren vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bu mücadelenin diğer illere de, illerimize de örnek olmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, son dönemde sürekli kamuoyunun gündemine yenilerinin eklendiği yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının temelinde, her şeyi para olarak gören AKP zihniyetinin yanında, maalesef, Kamu İhale Kanunu'nda AKP döneminde yapılan yeni düzenlemeler yatmaktadır. 2002 yılında yürürlüğe giren Kamu İhale Kanunu ile Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu, kamu kurum ve kuruluşlarında yapılacak ihalelere ilişkin usul ve esasları düzenleyen oldukça önemli kanunlardır. Ancak AKP hükûmetlerinin işbaşında bulunduğu son on bir yılda en fazla değişiklik yapılan kanunlar ne yazık ki bu kanunlardır. Yani parayla ilgili, ihaleyle ilgili olan kanunlardır. Bu dönemde söz konusu kanunlar toplam 27 kez değiştirilmiş ve bu 27 kez değiştirilme sırasında tam 80'e yakın madde yeniden düzenlenmiştir. Öyle tipik örnekler vardır ki bir yıl öncesinde yapılan madde değişikliği, aynı yıl içerisinde veya ertesi yıl bir daha değiştirilmiştir. Sebep, ihalelerde istedikleri yandaşlara ihaleyi verecek bazı düzenlemeleri ortadan kaldırmaktır. Tüm bu düzenlemelerin ardından artık Kamu İhale Kurumunun eli kolu bağlanmış; kurum, getirilen muafiyetler sonucunda, yapılan ihalelerin ancak yüzde 4'lük bir bölümünün denetimini yapabilecek hâle getirilmiş olup âdeta artık ortadan yitirilmiştir, kaybedilmiştir.
Kurum kanununda yapılan düzenlemeler sonunda, AKP tarafından getirilen istisna ve muafiyetlerin bazıları özellikle dikkat çekmektedir. Bunların başında meşhur FATİH Projesi, Marmaray Projesi, demir yolları, hızlı tren ihaleleri, BOTAŞ alımları, MİT, MASAK, spor federasyonları ve kömür dağıtımı ihaleleri gelmektedir. Artık, bu istisna ve muafiyetlerden dolayı, neredeyse kurum ve kanuna tabii olmak bir istisna hâline gelmiş; kurumun varlığının bir önemi kalmamıştır. Bu hâle getirilmiş bir kurum için bütçe yapmaya bile gerek kalmamış. Kurum çalışanlarında kurumun ne zaman kapatılacağı beklentisi oluşmaktadır.
MİT'in, kamu kurum ve kuruluşlarına ait ihalelere katılacak MHP'li ve CHP'li iş adamlarını fişleyerek ihalelere girmelerinin yasaklandığı iddiaları, 14-15 Haziran 2013 tarihlerinde medya organlarında da yer almıştır. Bu konuya ilişkin soru önergelerimiz, ne yazık ki bugüne kadar Hükûmet tarafından cevaplandırılmamış ve bu iddialar Hükûmet tarafından da yalanlanmamıştır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Hangisi cevaplandı ki!
ALİM IŞIK (Devamla) - Son olarak, 2011 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve millet iradesi hiçe sayılarak çıkartılan 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle kurulan Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu bütçesi hakkında da birkaç cümle eklemek istiyorum. Uluslararası standartlara uyumlu bir şekilde Türkiye muhasebe ve denetim standartlarını oluşturmak ve yayımlamak, bağımsız denetim alanında kamu gözetimi yapmak ve böylece bağımsız denetimde uygulama birliğini, gerekli güveni ve kaliteyi sağlamak amaçlarıyla kurulan bu kurum, ne yazık ki sadece söylemde var ama eylemde olmayan bir kurum niteliğindedir.
Sayıştay denetiminin engellendiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapmakla görevli bu kurumun kaldırılmak istendiği bir dönemde, denetime ilişkin standartları geliştirmekle görevli bir kurumun herhangi bir anlamı yoktur. Dolayısıyla, bu kurumun bütçesinin de gerçekte bir önemi bulunmamaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle ve her türlü olumsuzluğa rağmen, 2014 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)