| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 17.12.2013 |
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi bütçesi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Şahsım ve partim adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu 2014 bütçe görüşmelerine, maalesef, Sayıştay denetim raporları ve Sayıştay denetimi damgasını vurdu. Ne zaman bütçeyle ilgili söz söyleyecek olsak -artık bir borç hâline geldi ki- mutlaka Sayıştay denetiminde yaşanan, bize göre geçen yıldan beri kronik hâle gelmiş ve artık skandala dönüşmüş, Sayıştayın denetim sorununu dile getirmeden konuya girmek mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, bütün yolsuzluklar kural dışı davranmaktan çıkar. Bütçe kural demektir, devlet kural demektir, devlet demek, aynı zamanda denetim demektir. Şeffaf olacaksınız, hesap verebilir olacaksınız ve mutlaka denetleneceksiniz. Eğer bir yapıda -ister kurum olsun ister özel şirket olsun- bir denetim mekanizması işlemiyorsa orada yolsuzluklar kaçınılmazdır.
Bütün yolsuzluklarda üç silahşorlar görev alıyor. Gündeme taşınan, artık iyice ayyuka çıkan yolsuzluklarda da bu üç silahşorlar arzıendam ediyorlar: Bir, siyasetçi; iki, iş adamı; üç, bürokrat. Bu kaçınılmazdır, bu üçlü bir araya gelmez ise yolsuzluklar yapılamaz.
Sayıştay ne yapar değerli arkadaşlar, aziz vatandaşlar? Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapar, bütçe harcamalarını ve gelirlerini denetler. Peki, bir Hükûmet neden denetimden kaçar? Çok aşikâr hâle geldi ki Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti on bir yıldır denetimden çekinmekte, korkmakta ve kaçmaktadır. Yaptığı bütün düzenlemeler denetimden kaçmaya yöneliktir. Peki, neden? Bir şeylerden mi korkuluyor? Elbette, mutlaka. Korkan kişi denetimden kaçar. Ve iktidar, maalesef, Sayıştayı iğdiş etme yoluna girmiştir, devamlı ihale kanunlarıyla oynamıştır. Enişteler bazı işler çeviriyor, oğullar, kızlar birtakım faaliyetlerde bulunuyor ve bunların da faaliyetlerinin alanının birçoğu kamu kaynaklarıyla ilgili.
Muhterem arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir, ciddi bir devlettir. Bu devleti aşiret gibi, aile şirketi gibi yönetemezsiniz yani iktidar olmak demek bu ülkenin tapusunu ele geçirmek değildir. İktidar sahipleri -hangi iktidar sahibi olursa olsun- iktidar olmakla ülkenin tapusunu eline geçirdiğini zannetmemelidir.
Değerli milletvekilleri, bu bütçe kanunuyla da Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükûmete, bir yıl süreyle kamuya gelir toplama ve bu gelirleri harcama yetkisi vermektedir. Bütçe kanununda, Hükûmetin siyasi, sosyal, idari ve ekonomik politikalarını görürüz ve bunlar yansır. Aynı zamanda, bütçe, hükûmetin sorumluluklarını da göstermektedir. Bütçelerde esas olan, tüm toplumun topyekûn faydasıdır. Bütçenin temel alınması gereken ilkelerinden birisi, ülkenin toplam faydasıdır. 2014 bütçesinde de ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, mali ve sosyal durum bütçeye yansımaktadır. Bütçe, hem ekonominin hem de hükûmetin aynasıdır.
Bu çerçevede, şunları söyleyebiliriz: Bütçe, sağlıksız bir yapıdadır çünkü mali yapı ve ekonomi maalesef hastadır. Ekonominin yapısal sorunları on bir yıldır çözülememiştir. Bu yapısal sorunlar daha da derinleşmiştir. Üretim ekonomisinin hiçbir işareti yoktur. Ekonominin hâli pür melalini yani can sıkıcı, üzücü, dertli durumunu bir cümleyle ifade edecek olursak bugün, Türkiye ekonomisi ürettiğinden fazla tüketen, kazandığından fazla harcayan, borçlanmaya ve ithalata dayanarak ekonomiyi çeviren, dış ticaret ve tasarruf açığı ve buna bağlı olarak cari açıkla birlikte sağlıksız bütçe yapısıyla yaralı bir ekonomidir ve ekonomi pastası reel anlamda büyütülememiştir. Oysa Hükûmet, ekonomiyi sürekli "İyi, iyi, iyi..." diyerek sanki psikologların "İyi, iyi." de "İyi söyle, iyi düşün." telkinleri gibi, âdeta acıdan mutluluk çıkarmak istiyor. Ya, Hükûmet sadist midir ki halktan mazoşist bir tavır bekliyor? AKP "İyi, iyi..." telkinleriyle, güneşin her doğuşunda aynı manzarayı yansıttığını sanmamalıdır. Adalet ve Kalkınma Partisinin gördüğü ve halka göstermek istediği bir seraptır.
Şimdi, sizlere, Hükûmetin gösterdiğiyle ülkenin yaşadığı ve vatandaşlarımızın yaşadığı bazı hususları başlıklar hâlinde ifade etmek istiyorum. Bazı söylenceleri var AKP Hükûmetinin, ben bunlara ahir zaman hurafeleri diyorum. Bu ahir zaman hurafelerinden kısaca bahsetmek istiyorum. Bu ahir zaman hurafelerinden birisi "Borç veren bir ülke olduk." Hükûmetin ekonomi kurmayı olarak bilinen bir sayın bakanı "Borç veren bir ülke olduk." dedi. İşte, bu, bir ahir zaman hurafesidir, aldatmacasıdır. Oysa on bir yılda Türkiye'nin borçluluğu her alanda korkunç derecede artmıştır. Örneğin, vatandaşlarımızın borçlarına bakalım: 2002'den günümüze bankalara olan nakdî kredi borcu 20 kat artmıştır, 52 milyardan 1 trilyon 23 milyar liraya yükselmiştir -tüm bankacılık sistemine- bireysel, ticari, kurumsal borçların tamamı, 20 kat artış. 2007'de bu 251 milyar lira idi. 2007'den bu yana 4 katlık bir artış söz konusu.
Faiz lobisini kendi eliyle besleyen, kendilerini 5 kat zengin ettiği için teşekkür edilen Sayın Başbakan çıkmış "Kredi kartı kullanmayın, evinizde ne var ne yok götürürler." diyerek vatandaşa boş nasihatlarda bulunmaktadır. Bu borçlar çok ciddi bir tehlike işaretidir. 2002'den 2012'ye hanehalkının borçluluğu 44 kattan fazla arttı. Özel sektörün dış borçları 5 kat arttı ancak Hükûmetin sayın bakanları "Bana ne özel sektörün borçlarından kardeşim!" demektedir. Kardeşim, özel sektörün ihracatına sahip çıkmıyor musun? Bu özel sektörün ihracatıyla övünmüyor musun? Madem övünüyorsun, borçlarına neden sahip çıkmıyorsun? Özel sektörün ihracatına sahip çıktığın gibi borcunun da derdinin dermanı olmak durumundasın. Sonra, bu borçlar hepimizin, ülkenin borcu değil mi?
Merkezî yönetim iç borç stoku yüzde 171, toplam dış borç yüzde 184 arttı. Türkiye ekonomisi aslında bir borç batağına düşmüştür. Her ne kadar millî gelir mukayeseleriyle bu borcun normal olduğunu, sürdürülebilir olduğunu zaman zaman ifade etmeye çalışsalar da artık, bu sürdürülebilir olmaktan gittikçe uzaklaşmaya başlamıştır.
Bu borcun üzerine kalkıp bir de borç vermekten bahsederseniz, o zaman biz de sizleri Sultanahmet'te toplayıp Libya'da, Suriye'de dağıtan kişilere benzetiriz. AKP vatandaşı, esnafı, çiftçiyi ne kadar çok borçlandırdığıyla övünüyor. Bir hükûmet vatandaşlara ne kadar çok kredi verdiğiyle, ne kadar çok borçlandırdığıyla övünür mü? Bizim Hükûmetimiz övünüyor. "Esnafa 2002'de 154 milyon lira borç verilirken şimdi 9 milyar lira kredi veriyoruz." diye övünüyor. Ya, bu borçlar, esnafın borçları 59 kat artmış. Yani, esnafa "Ben sizi 59 kat borçlandırdım benim politikalarım yüzünden." diyor ve buradan bir övünç çıkarıyor. Yine, bu dönemde çiftçinin borçları da 530 milyon liradan 40 milyar liraya çıkmış ve 75 kat artmıştır. Siz neyle övünüyorsunuz?
Gelelim büyümeye: Büyüme de bir ahir zaman hurafesidir. Hükûmet, büyüme hedeflerine hiçbir zaman ulaşamamıştır. "On yılda millî gelir 4 kat arttı." diyor. On yılda, Türkiye ekonomisi 1998 sabit fiyatlarıyla sadece yüzde 62,3 büyümüştür. Cari fiyatları görüp sabit fiyatları neden görmezden geliyorsunuz? Ve yine AKP "Ak Hedefler" başlığıyla, "Ak Hayaller" başlığıyla duyurduğu hedeflerinde, 2015'te millî gelirin 1 trilyon 76 milyar dolara yükselmesini öngörüyor. 2015 için OVP'ye, Orta Vadeli Program'a bakıyoruz, rakam 928 milyara düşmüş ve bu hedefler hayalden öteye geçememektedir. Hükûmet, 2012'deki gibi 2,2'lik büyümeye dahi sevinir ve bununla övünür duruma gelmiştir. Büyümedeki temel sorun borca, tüketime ve ithalata dayalı büyümedir.
İmalat sanayisine bakıyoruz, artış, büyüme oranı 4,9'da kalmış. Tasarruf oranı yüzde 18,6'dan yüzde 12,6'ya düşmüş. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 69,9'dan, yüzde 70'ten 60'a düşüyor ve cari açık 2014'te de hâlâ can yakmaya devam edecek, millî gelirin yüzde 7'sine ulaşmış vaziyette. Çiftçi, esnaf, sanayici, emekli muzdarip, işsizler ordusu iş ve aş bekliyor. Ancak, bu bütçeyle 2014'te de vatandaşı yine hasret, yine hüsran bekliyor. Bir hükûmet ki vatandaşı simide mahkûm etmiş, övünüyor. Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana. Böyle bir yapıdan sağlam bir bütçe çıkması mümkün mü? Sayın Başbakan "5 kişilik bir aile 3 öğün çay ve simit tüketse 450 lira eder." diyor. Ancak, simit 1 lira olduğuna göre çay parası hesaba dâhil edilmemiş, çaylar şirketten herhâlde! Millî geliri on bir yılda 4 kat artırdığını iddia eden bir hükûmet hesabını çay, simit üzerinden yapamaz, yapmamalıdır. Madem "4 kat artırdım." iddiası vardır, vatandaşı da simit mukayesesine mahkûm edemezsiniz. Bu mukayesenin yaşam kalitesi üzerinden yapılması gerekir. Bu göstergelerde Hükûmet bir iyileşme sağlayamamıştır.
Harcamalara baktığımızda, değerli arkadaşlar, bütçede en çok kısılan yatırım ödenekleri olmuştur. Yatırım giderleri de on bir yılda 2002'deki yüzde 11,5'tan yüzde 9,5'a düşmüştür. Bütçe yatırımlarının millî gelir içindeki payında da düşüş vardır, artış yoktur. Bütçede kamu yatırımından uzaklaşan AKP kamu-özel iş birliği modelleriyle ülkenin ve bütçe imkânlarının gelecek yirmi beş otuz yılını ipotek altına almaktadır, âdeta ülkenin gelecek imkânları bu modelle gasbedilmektedir. Bu model, bütçe açığının düşük görülmesine, yükümlülüklerin uzun vadeye yayılmasına, israfa ve hizmetlerin pahalılaşmasına yol açacaktır.
Ulaştırma yatırımlarıyla ilgili Sayıştay raporlarında Hükûmete yönelik ciddi tespitler vardır. Ulaştırma yatırımlarında Hükûmet kendi yaptığı programlara uymamaktadır. Plansız ve programsız işler yapıldığı ifade edilmektedir. Yatırım programı, ödenek ve iş programı bağlantısı kopmuştur. Yatırım programında yer alan projeler için öngörülen ödenekler yıl içinde devamlı değiştirilmekte ve iş programları anlamsız hâle gelmektedir.
Sayın Başbakan ve Hükûmet evlerde ve yurtlarda kızlı erkekli kalındığı söylentileriyle toplumda kışkırtma, kamplaştırma ve ötekileştirme yaparken öğrencilerin yurt ve kalacak yer sorunlarıyla ilgili bütçede bir hamle ve atılım göremiyoruz. Gençlerimizin, öğrencilerimizin yurt sorunları var. Buna ilişkin bir hamle görebiliyor muyuz? Göremiyoruz. 2014'te yükseköğrenim öğrencileri için yurt yapım ödeneği 520 milyon lira iken taşıt alım ödeneği 503 milyon liradır. Suriyeli mülteciler için yapılan harcama 4 milyar liradır. Taşıt ve bina kiralamalarındaki israf başlı başına ayrı bir konudur.
Değerli milletvekilleri, gelelim vergilere. Vergiler ekonominin aynasıdır. Beyana dayalı gelir ve kurumlar vergilerinden doğru dürüst vergi toplanamamaktadır. O yüzden de Hükûmet dolaylı vergilere, ithalattan ve borçla yapılan tüketim harcamalarından alınan KDV'ye ve ÖTV'ye yüklenmektedir. Millet bankalara borçlanmasa, ithalat azalsa neredeyse Hükûmet vergi toplayamayacak. Kurumlar vergisi rekortmenlerinin ilk 100'ünde 23 bankanın bulunması aziz milletimize çok şey anlatmaktadır ve her şeyi de ayan etmektedir. 2014 yılında vergi gelirleri içindeki beyana dayalı gelir vergisinin oranı yüzde 1,4 -geçici vergi de dâhil- geçici vergi de olmasa yüzde 1'in de altına inecek, kurumlar vergisinin oranı yüzde 8,8.
Değerli arkadaşalar, dolaylı vergiler 2014 bütçesinde yüzde 71'e ulaşmaktadır. Her ne kadar Hükûmet, Kalkınma Bakanlığı, tablolarında dolaylı vergileri yüzde 68,3 olarak gösterse de gerçekte durum öyle değildir. Motorlu taşıtlar vergisini, aslında bir servet vergisi olmasına rağmen, bir dolaylı vergi olarak tahsil etmektedir ve oranı da 2,5'u buluyor ve bu çerçevede yüzde 71'e ulaşan -ki bana göre de 2014 sonunda yüzde 71'i de aşacağını tahmin ediyorum dolaylı vergilerin- böyle bir bütçeye "Hazreti Ali bütçesi" denilemez.
Ve AKP Hükûmetinin vergi anlayışını şu şekilde örneklendirmek istiyorum: Pırlanta, elmas, yakut ve inciyi halkın zorunlu ihtiyacı olarak mı görüyor acaba Hükûmet? Görüyor ki 1 Ağustos 2004'te KDV oranını sıfıra indirdi, halkın ekmek, peynir, zeytin, süt, yumurta, ilaç, kefen bezi gibi -tırnak içinde, ünlem- lüks ihtiyaçlarını da KDV'ye tabi tutuyor. Şimdi de pırlanta ve elmasta ÖTV'yi sıfırlama çalışmaları yapılmaktadır.
Diğer görüşlerimizi de bundan sonraki konuşmalarımızda ifade etmek üzere muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)