| Konu: | 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 13.12.2013 |
MHP GRUBU ADINA BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığının 2014 yılı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Sayın Bakanım burada yoktu ama geldi.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) - Buradayım dinliyorum, gözüm üstünüzde.
BAHATTİN ŞEKER (Devamla) - Peki, teşekkür ederim.
Günümüzde turizmin yarattığı ekonomik, sosyal, kültürel ve politik etkiler özellikle uluslararası ilişkilerde oynadığı rol anlamında giderek önem kazanmaktadır. Kültür ve turizm alanındaki hizmetler ve çalışmalar ile ülkemizin dünyaya sesini duyurması ve insanlığa tanıtılması, dış ülkelere vereceği mesajı belirleyip ulaştırması eminim hepimizin temennisidir.
Ülkemizin zenginlikleri dünyanın dikkatine sunulurken daha markalaşmış, daha profesyonel ve dünya sıralamasında daha üst sıralara yükselecek şekilde, doğru yaklaşımlarla devlet kurumlarının organizasyonu, sektörde yer alan kuruluşların yatırımları ve değerler üzerinden, maddi ve manevi değerler üreten bir anlayışla büyümelidir.
Ülkemizde ve dünyada turizme verilen önem artmakta, turizm eğilimleri çeşitlilik kazanmakta, yeni yerler insanların ilgisini çekmektedir. Son yıllarda, amaçsız gezmenin yerini artık, bilinçli bir kültürel turizmin aldığı bilinmektedir. Kültürel turizm için gelenler, ziyaretleri esnasında birden fazla turizm bölgesini ziyaret etmektedirler.
Ulusal ve uluslararası düzeyde turizm, iş hacmini ve yatırımları geliştirmekte, gelir ve döviz girdisi sağlamakta, yeni istihdam alanları açmakta, sosyal ve kültürel hayatı etkilemektedir. Deniz, kum ve güneşe dayanan kıyı turizmi önemini devam ettirmekle birlikte, son yıllarda turistik taleplerde değişimler ve farklılıklar olmaktadır.
Turizm pazarında rekabet hızlanmakta, doğal ve kültürel çekiciliklere sahip olan mekânlar, termal mekânlar, yaylalar, sağlık turizmi, inanç turizmi, kış sporları, yat turizmi, kongre ve fuar turizmi gibi alanlar da öne çıkmaktadır. Bu alanlarda gelişim yaşanmaktadır. Bütün bunlar Türkiye'nin potansiyelinde ve tecrübesinde olan alanlardır. Turizmi bu şekilde çeşitlendirerek aslında, turistin, ülkemizi sadece ziyaret etmesinden çıkarıp ülkemizin köklü ve zengin kültürüyle yüzleşmesi de sağlanabilir. 7 bölgemizin ve 81 vilayetimizin kendine özgü güzellikleri vardır. Dünyada eşine az rastlanacak birikimler ülkemizde hâlâ canlılığını korumakta, muhafaza edilmeyi beklemekte ve hâlâ tanıtım aşamasındadır. Eğer bu konularda ciddi atılımlar gerçekleştirilir, insanımız bilinçlendirilir ve yatırımlarla şekillenirse Türkiye'nin en büyük imkânı kültür ve turizm faaliyetleri olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medeniyetlerin merkezi olan ve dört mevsimin yaşandığı yurdumuzda 7 coğrafi bölgenin her biri, doğal güzelliklerin çekiciliği, tarihî yerleri, farklı dokuları, kırsal ve kentsel mekânları, kültürel cazibesiyle ayrı bir öneme sahiptir. Maalesef, bölgelerimizin bu zenginliğinde, yurt içi ve yurt dışı turlar, programlar ve projeler, beklenen seviyede değildir. Bu, elbette ülkemizin kültür ve turizm potansiyeline yakışmamaktadır. Az gelişmiş yörelerde turizmi geliştirmek, turistik bölgelerde altyapıyı desteklemek, çevreyi korumak, ortak kültür mirasına sahip çıkmak, sektörde kaliteyi artırmak, yeni özel teşvikler vermek, müzeleri ve kültürel alanları daha etkin kullanmak, el sanatları ve turistik ürünlere katkı yapmak, yaşayan kültür mirasına ve somut olmayan kültürel mirasa sahip çıkmak, gelen turist profilinin gelişmesini sağlamak, bence, Bakanlığımızın başlıca çalışmaları olmalıdır. Yurt dışından gelen turistin dönüşümü ve turist profilinin gelişmesi, biraz da yurt içindeki turistik faaliyetlerin gelişimiyle ilgilidir.
Bakınız, bu vesileyle, yıllardan beri konuşulmasına rağmen beklenen seviyede atılımlar yapılmayan bir noktaya da temas etmek istiyorum. Genç nesil, özellikle kendi kültürümüzün ve yurdumuzdaki zenginliklerin farkına varmadan yaşıyor. Çeşitli imkânlar ve şartlar kısıtlı. Bu, mâkus talih olmaktan çıkarılmalıdır. İlkokul çağlarından itibaren bu ülkenin evlatları, Çanakkale'den Mardin'e, Trabzon'dan Muğla'ya, İzmir'den Kars'a, Bilecik'ten Diyarbakır'a kadar, her bölgemizdeki tarihî ve kültürel mirasımızı yerinde görmeli, ecdat yadigârı olan bu aziz vatan toprağında kendi zenginlikleri içinde hatıralar kazanmalı, ay yıldızlı al bayrak altında kardeşliğin ve bütünlüğün destanını okumalıdır. Umarım, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile ortak projelerle bunlar çözülür. Evet, Sarıkamış'ta ecdadının şahadetine tanıklık edenler, Çanakkale'de yazılan o muhteşem destanı okuyanlar daha memnun olurlar.
Çok değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde yapılan projelerin maliyetleri ve projeleri üstlenen firmalar noktasında gerek sektörün gerekse kamuoyunun doğru aydınlatılması gerekmektedir. Sürdürülen projeler konusunda kamuoyu doğru bilgilendirilmemektedir ve bu konuda bir eksiklik yaşanmaktadır. Bu eksikliğin giderilmesi, sektörün canlandırılması, dinamiği ve sürekliliği için çok önemli olduğu kadar belirlenen hedefler açısından da önemlidir. Açıkçası, belli bir eylem planı içerisinde devlet ve sektör uyumunun sağlandığı bir organizasyona ve vizyona ihtiyaç vardır. Türkiye'nin kültür ve turizm faaliyetlerinde bir model geliştirmiş olması ve kendi dinamikleriyle hayata geçirmesi gerekmektedir. Bazı uygulamalar, bu anlamda belirtmiş olduğumuz vizyonu gölgelemektedir. Bakınız, bilhassa, kıyı şeridinde yer alan yerleşimlerde yaşanan çarpık yapılaşmanın önüne geçilmesi, bunların dokusunun muhafaza edilmesi, yetkililerin ve sorumluların buralarda uygulamış olabileceği keyfî uygulamaların önüne geçilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki bu zamana kadar turistik bölgelerimizde, kıyı şeridinde olan bölgelerimizde, çarpık yapılaşmanın ve betonlaşmanın önüne geçilememiş, son on yıllık süreçte daha da vahşi bir şekilde yapılaşma sürmüştür. Tabiatımız tahrip edilmiş, turistik bölgelerimiz bilinçsizce yapılan betonarme yapıların insafına bırakılmıştır. Gelen turistin şaşırdığı, halkımızın duyarsızlaştığı, yatırımcıların özensizleştiği, bürokrasinin yetki ve sorumluluğunu yerine getirmediği bir ortam hâkim olmuştur.
Değerli milletvekilleri, elbette, turistik bölgelerimizdeki çarpık yapılaşmayı hatırlatıp İstanbul'u unutmak olmaz. Turizm konusunda en önemli illerimizden biri, iki kıtayı birleştiren, dünya çapında eşsiz bir değere ve öneme sahip olan İstanbul'dur. Tarih, İstanbul olmadan yazılamaz. Geleceğin tarihçileri de İstanbul'u anlamadan dünyayı idrak edemeyecektir. İstanbul'da tarihî ve kültürel yerlerimize, müzelerimize daha büyük önem verilmeli, şehrin bu tarihî dokusunun zedelenmesine izin verilmemeli, buradaki sanatsal değerler geliştirilmeli, Türkiye'nin dünyaya açılan penceresi olarak öne çıkarılmalıdır. Bu anlamda, İstanbul'da artık çarpık kentleşme sorunları âdeta dağ gibi birikmiştir. Bu şehrimizin dokusunun, tabiatının, kültürünün, mimarisinin tahribatının önüne geçilmelidir.
Bakınız, bu ilimizde en önemli eksiklik de İstanbul trafiğinin keşmekeşliği ve can güvenliği sorunudur. Elbette, ulaşım imkânları çeşitlendirilmeye son zamanlarda çalışılmaktadır, projeler üretilmekte ve hayata geçirilmektedir. Aynı zamanda, güvenlik güçlerimiz İstanbul'da gerçekten büyük çaba sarf etmektedir. Ancak, bu trafik ve can güvenliği meselesi İstanbul'un artık imajı hâline gelmiştir. Bu, İstanbul'un da kaderi olmaktan çıkarılmalıdır.
Burada sayın bakanlarımız da var, İstanbul milletvekilleri. Bakın, ben geçen gün, yurt dışından döndüğümde, havaalanında indim, İstanbul'u tam iki saat on beş dakikada çıkabildim. Hem olimpiyatlarda hem de bugün Türkiye'nin yaptığı imajda trafik İstanbul için çok önem kazanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk turizm sektörünün yıllardır biriken sorunlarının çözümü ve gerekli önlemlerin alınması için en önemli husus, turizmin tüm kesimlerini içine alan bir turizm çerçeve kanununun çıkarılmasıdır.
Yurt dışında bulunan tarihî ve kültürel varlıklarımızın ve eserlerimizin yeniden ülkemize getirilmesini ve zenginliklerimiz arasında kendi ana vatanımızda sergilenmesi adına çaba sarf edilmiş olmasını takdir ve tebrik ediyoruz. Umarım bu çalışmalar devam eder. Her fırsatta söylüyoruz: Türkiye'ye ait olan bu eserleri yıllardan beri iade etmeyen ülkeler tarih önünde bir kara leke taşımaktadır. O yüzden, bu konuda ülkemiz adına emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.
Ancak, hatırlatmak gerekiyor ki tarihî eser kaçakçılığı ülkemiz için acı bir gerçektir. Binlerce tarihî eser ve binlerce kültürel değer ya yurt içinde çalınmış ya da yurt dışına kaçırılmıştır. Bu konuyla ilgili olarak sadece güvenlik birimlerimizin değil, bütün kurum ve kuruluşların organize olduğu yeniden yeni birimler kurulmalıdır. Dünyada böyle zenginlikleri olup bu kültürel ve tarihî mirasa karşın böylesine duyarsız kalan başka hiçbir ülke yoktur.
Daha birkaç hafta önce, Ankara polisimizin Resim ve Heykel Müzesinden kaybolan eserleri bulmak için başlattığı operasyonda 30 tablo ele geçirilmiş, ardından da Ankara Resim ve Heykel Müzesi Müdürlüğünde yapılan sayım sonunda 302 parça eserin 256 adedinin kayıp ve 46 adedinin ise sahte olduğu anlaşılmıştır. Sayın Bakanım, bu konuda sorumluluk en çok size düşmektedir. Tarihî eser kaçakçılığı ister yurt içi ister yurt dışı olsun, bu konuda en ağır ceza ve yaptırımların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Türkiye bazı suçların hem geçiş noktası hem de merkezi konumundadır, merkezi olduğu suçlardan birisi de tarihî eser kaçakçılığıdır. Türkiye'nin kültürel zenginliği ve tarihî mirası böyle yağmacılardan kurtarılmalıdır.
Dünyanın en zengin klasik yazma eserlerinin Türkiye'de olduğu bilinmektedir, bunların 700 bin civarında olduğu söylenmektedir. Bu binlerce yazma eserin yeni kurumsallaşmalar sayesinde korunması ve gelecek nesillere aktarılması, sağlıklı ve titiz bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Burada en önemli konu, bunlarla ilgili bir envanter çalışması yapılmasıdır. El yazmaları son derece mühimdir.
Bakınız, son günlerde, yine Bakanlığınıza bağlı Millî Kütüphaneden 147 ton kitâp ve yazılı materyal, içinde tarihi çok eskiye dayanan yüzlerce nadide eser sahaflarda kilosu 15 ile 50 kuruş arasında satılmıştır. Sizler de bunu biliyorsunuz. Döküm listesi olmayan, 11 kamyonla Hurdasana gönderilen bu eserler ve "Millî Kütüphane" mühürlü kitaplar, dışarıda büyük meblağlarla satılırken ortaya çıktı. Yine, Millî Kütüphane depolarında 346 bin kitabın çürümeye terk edildiği ortaya çıkmıştır.
Sayın Bakanım, Millî Kütüphanenin kitap hazinesinin yarıdan fazlasının kayıt altında olmadığı söylenmektedir. Yüzlerce esere ve tarihî öneme sahip kitaplara hiçbir işlem yapılmadığı iddia edilmektedir. Bu, ilgisizliktir, duyarsızlıktır, nankörlüktür. Bunların kurtarılamayacak kadar yıprandığı söylenmektedir. Bu, sorumsuzluktur. Bu vahim durum ve sorumsuzluklar karşısında sessiz mi kalınacaktır, bunları yapanlar acaba hesap vermeyecek midir?
Başka bir husus daha var. Yine, İstanbul'da, saraydan lojmanına III. Selim tahtını kaçıran "Müze Müdürü" olarak anılan şahıs, basında saraydan taht kaçırma hadisesinin yer alması ve kamuoyunda büyük tepki uyandırmasının ardından eski görev yeri Konya'ya gönderilmiştir. Fakat, bu sefer de Mevlânâ Müzesinde asırların hatırası olan çok kıymetli Şebiarus Havuzu'nu "alttan su kaçırıyor" gerekçesiyle kaldırtmış, birkaç metre öteye de taklidini yaptırma gafletine düşmüştür. Üstelik, havuzun tarihî mermerleri de yine aynı özensizlik ve gafletle sökülerek ne yazık ki parçalanmıştır. Aynı zamanda, Türk dostu Pakistanlı ünlü şair Muhammed İkbal ve divan şairlerimizden Nef'i'nin temsilî mezar taşlarını da bu düzenlemeler gerekçesiyle ne yazık ki kaldırmıştır. Tarihî eserlerimizi korumakla mükellef olan bu Müze Müdürü hafriyatçı mıdır, inşaatçı mıdır, mezarcı mıdır, taht ve koltuk sevdalısı mıdır yoksa bunların hepsi birden midir? Bunun açıklamasını kim yapacaktır? Bunun hesabını kim verecektir? Bunu yapan sorumlular acele hesap vermeli ve cezalarını çekmelidir. Gelişmiş ülkelerde böyle şeyler yaşanmaz, yaşansa bile hiç kimse tarafından örtülmez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde son yıllarda bilhassa sinema sektörü büyük ilerlemeler kaydetmiş, yurt dışında da ilgi görmüştür. Bakanlığımız sinema sektörüne gerekli desteği vermelidir. Türk sinemasının gelişmesi, Türk sanatçılarının takdir kazanması, bu ülkenin dünyaya sunduğu değerlerin olması hepimiz için gurur vericidir. Sinema ve dizi sektöründe birçok sanatçımız diğer ülkelerde hayranlıkla seyredilmekte ve ülkemizin tanınmasına milyon dolarlar verilse de yapılamayacak ve paha biçilemeyecek derecede büyük katkı sağlamaktadırlar. Birçok ülkede Türk sinema ve dizi sektörünün eserleri yayınlanmaktadır. Bu yayınların devamı Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla yapılan film, dizi ve belgesellerle desteklenmelidir. Bilhassa İslam ülkelerinde, Türk cumhuriyetlerinde, Balkan ülkelerinde ilgi gören bu yapımlar, bence hitap ettiğimiz kültürel ve tarihî coğrafyamızın canlılığını hâlâ koruduğunu da göstermektedir
Evet, ülkemiz hakkında bütün kara propagandalara, düşmanca lobi faaliyetlerine ya da birtakım şer odakların çabalarına da en güzel cevap bu dizi ve filmler olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmayı ve aşmayı hedeflerken can damarı olarak sanatın ve sanatçının gelişimini ve Türk kültürünün yükselmesini görmüştür. Cumhuriyetimizin kuruluşunda işte bu kültür ve sanat faaliyetlerine yönelik üstün öngörüyle sanat faaliyetleri, devletin kuruluşunda yapı taşlarından biri olarak yerini almıştır. Sanat, zenginleştirici ve geliştirici bir kudrete sahip olduğundan bu yönüyle çağdaşlığın da göstergesidir.
Konservatuvarı, operası, balesi, tiyatrosu, orkestrası bulunmayan ülkelerin, toplumsal gelişmesini sağlayamadığı gibi, millî kültürünü de ve tabii demokratik kültürünü de geliştiremediği görülmektedir. Bakınız, içinde yaşadığımız coğrafya bunun örnekleriyle doludur. Sanatın ve sanatçının önemi, bilhassa yaşadığımız bizim bölge için anlamlıdır çünkü yaşanan acılar, duyarsızlık, anlayışsızlık, cehalet, hâkimiyeti asla tartışılmayan diktatörler, mutlak krallıklar, sorgulanamayan emirlikler, bölgemizde yaşayan Müslüman toplumların âdeta kaderi ve kısır döngüsü hâline gelmiştir. Hepimizin bildiği gibi, kısır döngü, vahşice katliamları, tecavüzleri, istila ve işgali beraberinde getirmiştir. Sanatın ve sanatçının susturulduğu, geri plana itildiği, anlamını yitirdiği, değersizleştirildiği, itibarsızlaştırıldığı toplumlarda zevksizlik, duyarsızlık ve vicdansızlık gelişir. İnsanı olgunlaştıran ve birikim sahibi yapan, bilginin kazandırdıklarına bir seviye ve anlayış kazandırıp olgunlaştıran, toplumları aydınlatan, medeniyetlere yön veren içimizden çıkan sanatçı ve sanatçılardır.
Evet, son günlerde müzik ve sahne sanatları alanında bugüne kadar gelen tüm sanat varlığımızı ortadan kaldıracak yeni bir yasa taslağı hazırlandığını takip ediyoruz. Türkiye'de sanatın geliştirilmesi konusu, sadece tek bir kurumun ya da 10 kişilik bir kuruluşun insafına kalırsa bu, sanat ve sanatçı üzerinde siyasi vesayet kurma olarak gözükür. Demokrasinin, özgürlüklerin, sanatın ve sanatçının, hakkın ve hukukun üstünde bir imtiyaz kurulmasına, bir vesayet tartışması açılmasına kimse razı olmaz. Ancak, bu tip yasa tasarılarıyla sanatın üzerinde sansürcü ve siyasi bir vesayet kurulmak istendiği aşikârdır. Bu yasada, ne yazık ki Türkiye'nin köklü sanat kurumları, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ile Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı tüm sanat kurumlarının ortadan kaldırılarak tasfiye edildiği görülmektedir. Meclise geleceği söylenen yasa tasarısı iki noktada sanata müdahale etmektedir. Tasarı ilk olarak sanatı sansürlemeyi ve siyasileştirmeyi, ikincisi de sanat borsasının yaratılmasını, sanatın tamamen ticarileşmesini ve rant elde edilmesini amaçlamaktadır. Bu ve bunun gibi yaklaşımlarla sanatın hür bir şekilde ifade edilmesi engellenerek sanat alanları siyasi ve ticari malzeme hâline getirilmektedir.
Bu ülkenin gelişimi sanat ve sanatçıdan yoksun bir şekilde olamaz. Muhalif de olsa sanattan ve sanatçıdan korkmamak gerekir. Sanatsız, zevksiz, kalpsiz, vicdansız bir toplum, hasarlı bir toplum olarak kendi kendini felakete sürükler. Buna izin vermeyecek olan da yetki ve sorumluluğu içinde ülkesindeki sanatın gelişimine katkıda bulunanlardır. Aksi hâlde, yasakçı ve sansürcü mantık sanatın kudreti karşısında küçük duruma düşer. Tarih bunun birçok örnekleriyle doludur.
Sözlerime son verirken Kültür ve Turizm Bakanlığının bu kadar hedef ve projelerinin bu bütçe için çok az olduğunu söylemek gerekir.
Ve aynı zamanda da kendi ilimle ilgili son şeyi de Sayın Bakana söylemek istiyorum: Yenipazar'da bulunan kanyona destek olacağınıza kuruluş ve kurtuluşa beşiklik etmiş Bilecik'in il ve ilçesindeki diğer sorunlara da iyi bir imajla yakınlaşacağınıza inanıyor, bütçemizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, başarılar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)