GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SURİYE'DEKİ DURUMUN OLUŞTURDUĞU TEHDİT VE RİSKLER ÇERÇEVESİNDE HUDUT, ŞÜMUL, MİKTAR VE ZAMANI HÜKÛMETÇE TAKDİR VE TAYİN OLUNACAK ŞEKİLDE, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN YABANCI ÜLKELERE GÖNDERİLMESİ VE GEREKLİ DÜZENLEMELERİN HÜKÛMET TARAFINDAN BELİRLENECEK ESASLARA GÖRE YAPILMASI İÇİN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN 4/10/2012 TARİHLİ VE 1025 SAYILI KARARIYLA HÜKÛMETE VERİLEN İZİN SÜRESİNİN ANAYASA'NIN 92'NCİ MADDESİ UYARINCA 4/10/2013 TARİHİNDEN İTİBAREN BİR YIL SÜREYLE UZATILMASINA DAİR TEZKERESİ (3/1284)
Yasama Yılı:4
Birleşim:3
Tarih:03.10.2013

CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, yeni görevinizde sizi tebrik ediyor ve başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin Meclise 2'nci defa getirdiği Suriye tezkeresi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlar, yeni yasama döneminin halkımız ve ülkemiz için gerçek demokrasi ve tam özgürlükler doğrultusunda olumlu kararlara tanık olmasını dilerim.

Değerli milletvekilleri, Suriye'de Nisan 2011'de başlayan ve derinleşerek günümüze kadar gelen iç savaşın sona erdirilmesi için uluslararası platformlardaki diplomatik çabalar hızlanmış iken yeni yasama dönemini Hükûmet bir savaş tezkeresiyle açmaktadır. Bu tezkere savaşa karşı olan halkımıza saygısızlık ve AKP iktidarının ibret verici vurdumduymazlığının hazin hafifliğidir. (CHP sıralarından alkışlar) Hemen belirteyim ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye'nin barış ve istikrardan yana olan konumundan çıkarılıp savaş çığırtkanlığı yapan bir ülkeye dönüştürülmesine daima karşı duracaktır.

Suriye'deki çatışmalarda ölenlerin sayısı 115 bini aşmıştır. Yüz binlerce yaralıya ek olarak, Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonunun son raporu 6 milyon Suriyelinin yerinden edildiğini söylemektedir. Suriye'de savaşın her türlü bilançosu komşumuzda acil olarak söndürülmesi gereken bir yangının varlığını bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Bu yangının söndürülmesinde en büyük görev hiç şüphesiz çatışmalardan en çok etkilenen ülkelere yani Suriye'nin komşularına düşmektedir. Fakat, AKP Hükûmetinin iki buçuk yıldır izlediği Suriye politikasına baktığımızda bu görevin gerektirdiği sorumluluk ve bilincin izlerine rastlayamıyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi mezhep eksenli, feraset ve öngörüden yoksun, geçersiz varsayım ve beklentilerle şekillenen, maceraperest ve sorumsuz bir Suriye politikası izlemektedir. Uyarılara ve artık kendilerinin de kabul ettikleri yalnızlığa rağmen bu politika inatla sürdürülmektedir. AKP iktidarı halkımızın can ve mal güvenliğine büyük zararlar vermeye devam ettiği gibi, ülkemizi bir savaş felaketinin de eşiğine getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin politikası Suriye rejimine yönelik hakaretlerden beslenen buyurgan bir üslup, ülkedeki çatışmalarla ilgili olarak silahlı radikal unsurları destekleyen tarafgir bir tutum ve diplomatik çabalara karşı dışlayıcı yaklaşımın toplamından ibarettir. Eşi benzeri bulunmayan bu bağnaz politikadan vazgeçilmesi için, Cumhuriyet Halk Partisi, sorunun başlangıcından beri somut ve yapıcı öneriler sunagelmiştir. Komşumuzda akan kanı durdurmak için bir buçuk yıl önce yaptığımız "Türkiye'nin öncülüğünde, çatışan taraflar ve ilgili ülkelerin katılımıyla uluslararası bir konferans toplansın." önerimizi Hükûmet elinin tersiyle itmiştir. Türkiye'yi, bugün, bu Hükûmet, uluslararası toplum tarafından sadece sus payı biçilen ikinci sınıf bir aktör hâline getirmiştir.

Yüce Meclisin Suriye konusunda partilerüstü barışçıl bir tutum alması için yaptığımız çağrı, yine, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından reddedilmiştir. Son dönemlerde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bir ateşkes çağrısında bulunması için Türkiye'nin girişimde bulunması düşüncemize Hükûmet itibar etmemiştir.

Yine, Suriye'de kimyasal silahların yok edilmesi yolundaki önerimize Hükûmet sahip çıkmamış, bunu yapan Rusya ise ciddi saygınlık ve itibar kazanmıştır. Velhasıl, Cumhuriyet Halk Partisi, hep "barış", "diplomasi", "siyaset" demiş, Adalet ve Kalkınma Partisi ise hep "savaş", "daha fazla silah", "az değil daha çok askerî müdahale" demiştir; aramızdaki fark budur.

Önümüzdeki Suriye tezkeresi de göstermektedir ki AKP Hükûmeti, Suriye'deki savaşın her geçen gün artan maliyetini, ülkemizin yalnızlaşarak güvenliğinin tehlikeye girmesini ve bölgemizin daha geniş bir çatışma alanına dönüşmesi ihtimalini umursamamaktadır. Hükûmetin "Esad gitsin."den ibaret olan kısır yaklaşımı devam etmektedir. El Kaide başta olmak üzere, radikal unsurlara verilen desteğin kesilmeyeceği anlaşılmaktadır. Yüz binlerce sığınmacının ve halkımızın geleceğinin AKP Hükûmetinin ideolojik hırslarına feda edilmek istendiği apaçık ortadadır.

Değerli milletvekilleri, sakat Suriye politikası ülkemizi hangi noktaya getirmiştir? Türkiye-Suriye sınırı terör örgütlerinin geçiş noktası hâline gelmiş, sınırımız buharlaşmış, El Kaide başta olmak üzere dünyanın en tehlikeli terör örgütleri ülkemizin yeni komşuları ve konukları hâline gelmiştir. El Nusra ve aynı çizgideki örgütlerin, kimyasal silah yapımında kullanılan malzemeleri ülkemizden tedarik ettikleri konusunda ciddi iddialar vardır. Üçüncü ülkelerce gönderilen silah ve kimyasal silahların, muhalif güçlere Türkiye üzerinden ulaştırıldığına dair duyumların arkası kesilmemektedir. Terör örgütlerinin, sınır kapılarını kapatmaması için Türkiye'yi tehdit ettikleri de basında yer almıştır. Suriye krizi kaynaklı olaylarda Reyhanlı, Ceylânpınar ve Akçakale'de onlarca vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Reyhanlı olayını El Kaide'nin üstlendiği ileri sürülmektedir. İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklama ise bu bağlamda inandırıcı değildir. Öte yandan, sınır bölgelerimizin ekonomileri çökmüş, vatandaşlarımızın huzur ve can güvenlikleri kalmamıştır.

AKP'nin Suriye siyaseti Türkiye'nin Orta Doğu politikasında savrulmalara da yol açmıştır. Türkiye, silahlı unsurları himaye eden ve komşu ülkedeki iç savaşa taraf olan bir ülke konumuna gelmiştir. Esad'a "Gitsin." ayarlı Suriye politikası, Türkiye'yi bölgesinde yalnızlaştırmıştır. Türkiye'nin dostları artık Hamas ve Müslüman Kardeşler çizgisindeki örgütlerdir. AKP Hükûmetinin bu felaketi halkımıza "değerli yalnızlık" gibi anlamsız yakıştırmalarla satmaya çalışması ise ayıptır, utanç vericidir. Mezhepsel saiklerin ve bölgeye yönelik yayılmacı emellerin damgasını taşıyan Suriye politikası sıfırı tüketmiştir. Türkiye, AKP'nin sayesinde bugün terör ithal eden, terör örgütleriyle içli dışlı ilişkiler içinde olan bir ülke konumundadır. Defalarca sorduğumuz hâlde, AKP Hükûmeti, Nusra cephesinin bir terör örgütü olduğunu niçin hâlâ kabul etmemektedir? Aylarca önce, resmî İnternet hesabında El Kaide'nin bir terör örgütü olmadığını ileri süren bir büyükelçi müteaddit uyarı ve sorularımıza rağmen görevine hâlâ nasıl devam edebilmektedir? Büyükelçi yalanlanmadığına ve görevden alınmadığına göre Dışişleri Bakanı Davutoğlu Büyükelçinin görüşüne katılmakta mıdır? Tekrar soruyorum: AKP Hükûmetine göre "El Kaide", "Nusra Cephesi" ve El Kaide uzantısı "Irak ve Suriye İslam Devleti" adlı örgütler terör örgütleri midir, yoksa sırf Suriye rejimine karşı oldukları için AKP'nin Suriye'deki müttefikleri ve dostları mıdır?

Savaş çığırtkanlığının Türkiye'ye uluslararası maliyetleri de vardır. Altyapısı bölgesel liderlik ve oyun kuruculuk gibi hezeyanlarla oluşturulan Suriye politikası, Türkiye'nin başta Rusya, ABD ve İran olmak üzere tüm bölge ülkeleriyle de ilişkilerini zedelemektedir. Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu'nun tüm dünyayı Suriye'ye bir askerî müdahale için ayağa kaldırma çabaları sonuç vermemiş, AKP ağır bir itibar kaybına uğramıştır.

Sayın Başkan, lütfen arkadaşları uyarabilir misiniz?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen salondaki uğultuyu keser misiniz. Çok gürültü geliyor, hatip konuşmasına konsantre olamıyor, lütfen...

Buyurun Sayın Hatip.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkanım.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Suriye'ye ilişkin, oy birliğiyle kabul ettiği son karar bile AKP Hükûmetinde ne acıdır ki memnuniyetsizlik yaratmıştır. O kadar ki bir Hükûmet yetkilisi "Kerry'nin kimyasal silahların teslimiyle ilgili sözleri maalesef Suriye'ye müdahale imkânını ortadan kaldırdı." diyebilecek kadar ileri gidebilmiştir. AKP, barışa doğru atılan her adımdan rahatsızlık duymaktadır. Bu dost ve kardeş Suriye halkına karşı ne biçim kindir, bu nasıl bir zihniyettir?

Değerli milletvekilleri, Suriye krizinde gelinen nokta şudur: Bir tarafta Suriye'deki duruma diplomatik yollarla siyasi bir çözüm bulmaya çalışan, karar çıkaran, konferans toplamaya çalışan uluslararası toplum, diğer tarafta diplomasi çabalarının içini boşaltan, taraf tutan, savaş çığırtkanlığı yapan AKP Hükûmeti. CHP'nin ise Suriye'de çatışan taraflardan birini desteklemek gibi bir siyaseti olmamış, akan kanı durdurma ve çatışmaları sona erdirme gayretiyle tarafların hepsiyle görüşmüştür. Cumhuriyet Halk Partisi yurtta kutuplaşma, bölgede savaş siyasetinin değil, "yurtta barış, dünyada barış" yaklaşımının temsilcisidir.

Değerli milletvekilleri, Suriye'de devam eden iç savaşın bölgesel ölçekte yarattığı en büyük sorun ise Suriyeli sığınmacılardır. Sayıları her geçen gün artan Suriyeli sığınmacılar Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye başta olmak üzere, neredeyse bütün bölge ülkelerine dağılmış durumdadır. Uluslararası toplum sığınmacıların bulundukları ülkelere yeterli mali desteği sağlayamamıştır. Bu durum, sığınmacıları kabul eden ülkelerin üzerindeki yükü artırmaktadır. Suriyeli sığınmacılar için 4 milyar lira harcama yapan Türkiye, kontrolsüz sığınmacı politikasının ortaya çıkardığı mali yükün altında ezilmektedir. Bugün, ülkemizde kayıtlı Suriyeli sığınmacı sayısı 500 bini geçmiştir, kayıt dışı olanların sayısının da bu kadar olduğu tahmin edilmektedir. Esad'ın iki üç haftada devrileceği varsayımına dayanan Suriye politikası ülkemizi korkunç bir insanlık dramı ve güvenlik sorunuyla baş başa bırakmıştır. Sığınmacılar bugün sadece kamplarda değil Türkiye'nin her yerinde boy göstermektedirler. Kimi iyi ama büyük çoğunluğu insanlığa yakışmayan koşullarda yaşamlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar.

AKP Hükûmetinin misafir etmekle övündüğü Suriyeli sığınmacılar insanca yaşam koşullarına sahipler midir? Hükûmetin, bu insanların ülkelerine ne zaman dönecekleri konusunda bir planı ya da öngörüsü var mıdır? Türkiye giderek artan bu yükü hangi kaynaklarla ve nasıl göğüsleyecektir? Suriyeli kadınların satıldıkları, çocukların Suriye'deki savaş sahalarına sürüldükleri, birçoklarının ucuz iş gücü olarak sömürüldüklerine ilişkin haberler vicdanlarımızda hiç iz bırakmamakta mıdır? Yoksa, siz bu insanlık dışı uygulamaları işin doğası olarak mı görüyorsunuz? Suriyeli sığınmacıların uğradıkları insan hakkı ihlallerini araştırmak için verdiğimiz önerge gündeme alınırsa akla karayı, AKP'nin göstermelik insaniyetini burada daha ayrıntılı olarak tartışırız.

Değerli milletvekilleri, tezkere metni kitlesel bir göç hareketi tehlikesine dikkat çekmektedir. Bu metni yazanlara Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Şubat 2012'deki sözlerini hatırlatmak isterim. "Türkiye'nin kapıları Suriye'deki baskılardan kaçan bütün Suriye halkına açıktır, onları gerekirse evimizde ağırlarız." diyor Sayın Davutoğlu. Şimdi sormak isterim: Aradan geçen bir buçuk yılda ne oldu da ülkemize yönelik olası bir göç dalgası tezkere metninin gerekçesi yapıldı? Hani siz bütün Suriyelileri kabul etmeye hazırdınız? Demek ki dış politika üst perdeden, gerçek dışı, ilk başta kulağa hoş gelen söylemlerle yapılmazmış. Herkes, özellikle Dışişleri Bakanı diline hâkim olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Suriyeli sığınmacılar ve vatandaşlarımız arasında yaşanan gerginlikler de giderek artmaya başlamıştır. AKP'nin maceraperest Suriye politikası, düşman olmaları için hiçbir neden bulunmayan iki halkı birbirine karşı kışkırtmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar) Tezkere metninden de anlaşılmaktadır ki AKP, Suriyeli sığınmacılar konusunda köşeye sıkışmış ve çaresizdir. Kendi yarattığı sorun AKP Hükûmetini esir almıştır. (CHP sıralarından alkışlar) AKP iktidarı hem ülkemize sığınan Suriyelileri hem kendi vatandaşlarımızı mağdur etmektedir.

Dışişleri Bakanının bir sözünü daha sizlerle paylaşmak isterim. Sayın Davutoğlu geçtiğimiz ay "Türkiye hiçbir zaman savaş çağrısı yapmadı." ifadesini kullanmıştır. Sayın Bakanın bu sözünü halkımızın zekâsına ve hatırlama gücüne yapılmış bir hakaret olarak kabul ediyorum ve reddediyorum. Suriye'deki çatışmalar başladığından beri uluslararası toplumu Suriye'ye yönelik bir askerî harekât için ikna etmeye çalışan ve bugün, itildiği köşede yalnızları oynayan Sayın Davutoğlu değil midir? Suriye rejimine karşı olan grupların Türkiye'de örgütlenmesine önayak olan kendisi değil midir? Özgür Suriye Ordusu aylarca Hatay'ı karargâh yapmamış mıdır? Sayın Bakan ya daha önce söylediklerini hatırlamıyor ya da ne söylediğini kendisi bile önemsemiyor. Her iki durum da bir Dışişleri Bakanı için vahim bir tablodur. Rusya Devlet Başkanı Putin'in kinayeli bir şekilde bu çelişkiye değinmesi ise AKP dış politikası için onur kırıcıdır.

Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmeti bu tezkereyle izlediği yanlış, tarafgir ve saldırgan Suriye politikasının faturasını size yani bu yüce Meclise ödetmek istemektedir. Dünyada ve bölgesinde yalnız bırakılmış, bütün diplomatik süreçlerden dışlanmaya başlamış, uluslararası toplumun ve büyük devletlerin tepkisini çeken AKP Hükûmeti, bu tezkereyle aklı sıra halkımıza kahramanlık taslamak istemektedir.

Tezkere metninde de belirtilen 71 vatandaşımızın hayatını kaybetmesinin ve ülkemizi bekleyen kitlesel göç hareketinin sorumlusu Adalet ve Kalkınma Partisinin ta kendisidir. Suriye politikasını değiştirmesini beklediğimiz Hükûmet tam tersine karşımıza bir savaş tezkeresiyle çıkma pişkinliğini gösterebilmektedir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu da yetmiyormuş gibi bu savaş tezkeresi aldatmaca ifadeler ve çarpıtmalarla bezelidir. Metinde Suriye rejiminin kimyasal silah kullandığına yönelik kesin ifadeler vardır. Evet, Suriye'de kimyasal silah kullanılmıştır, bu belgelidir. Kim kullandıysa onu lanetliyoruz fakat kimin kullandığı konusunda kesin kanıtlar yoktur, karşılıklı suçlamalar vardır. AKP Hükûmeti hangi kanıtlara dayanarak kimyasal silah kullanımı konusunda çatışan taraflardan birini işaret edebilmektedir? AKP Hükûmetinin istihbarat kaynağı Anadolu Ajansı mıdır? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bile "Kimyasal silahı şunlar kullandı." demez iken AKP Hükûmeti bu suçlamayı tezkere gerekçesine nasıl dâhil edebilmektedir? (CHP sıralarından alkışlar) Reyhanlı, Cilvegözü ve sayısız saldırıları önleyemeyen, Uludere ve Afyon olaylarını hâlâ aydınlatamayan Hükûmet bu karmaşık konuda nasıl bu kadar kesin bir kanaate süratle varabilmektedir? Suriye'nin kimyasal silahların tasfiyesi için ABD ve Rusya'nın Güvenlik Konseyi kararıyla desteklenen anlaşması bugün işlemektedir. AKP Hükûmeti savaş zihniyetini bir kenara bırakıp bu anlaşmanın uygulanmasına yardımcı olmalıdır. Suriye'de şiddetin sona erdirilmesi ve barış için bir fırsat penceresi açmaktadır kimyasallar konusunda varılan mutabakat. Dolayısıyla Türkiye, Cenevre'de toplanması beklenen Suriye Konferansı'nın başarısı için samimi çaba göstermelidir.

Tezkere metninde dikkat çeken bir başka ifade de "Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi" ifadesidir. AKP Hükûmetinin niyeti nedir? Bu tezkereyle AKP ilke olarak bütün dünyaya asker gönderebilir. Yine tezkere metninde yer alan ikinci bir ifade, "kriz süresince ve sonrasında" ifadesi ne anlama gelmektedir? Kafanıza göre istediğiniz ülkeye saldırıp sonrasında orada kalmayı mı düşünüyor acaba Hükûmet?

Tavsiyemiz şudur: Kendinize gelin, ölçüyü kaçırmayın. Bugün iktidarda kendinizi güçlü ve dokunulmaz hissedebilirsiniz ama unutmayın, halk sizden daha güçlüdür. Siz unutabilirsiniz ama tarih asla unutmaz ve affetmez. (CHP sıralarından alkışlar)

Halkımız savaş istememektedir. Cumhuriyet Halk Partisi barış isteyen halkımızın yanındadır. Onların huzur, güvenlik ve istikrar taleplerini Meclise taşımaya devam etmekte kararlıdır. Gelecek kuşaklarımız bugün izlenen Suriye politikasını büyük bir utançla, Orta Doğu halkları da büyük bir kırgınlık ve öfkeyle hatırlayacaklardır. Partimiz, halkımızın isteği doğrultusunda komşu Suriye ile silahlı çatışmanın yolunu açabilecek gelişme ve girişimlere karşı çıkmaya, barış ve diyalog yollarını açmak için çalışmaya devam edecektir. Bölgemizin yeni savaşlara değil, barışa ve uzlaşıya ihtiyacı vardır. Suriye konusunda çare ve ihtiyaç bir savaş tezkeresi değil, AKP Hükûmetinin Suriye politikasını baştan aşağı değiştirmesidir.

Konuşmamda açıkladığım nedenlerle tezkere için Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumsuz oy kullanacağımızı bildirir, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)