GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2014 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:28
Tarih:11.12.2013

AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Siyasi tarihimizdeki Cumhurbaşkanlığı seçim süreçleriyle ilgili konuşmak istiyorum. Anayasamız der ki: "Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir. Egemenlik hiçbir surette kişi ve zümreye bırakılamaz." Egemenliğin millete ait olduğu ülkelerde vatanın ve devletin sahibi millettir. Demokrasilerde devlet ve yönetim millete rağmen değil millet içindir. "Demokrasi" ve "millet egemenliği" kavramları egemenliği kullananların millete saygılı olmalarını gerektirir, eğer kendilerine saygıları varsa.

Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı devletin başıdır, milletin birliğini beraberliğini temsil eder.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri tarihimizde daima sancılı olmuştur. Çağdaş demokrasilerde rutin bir hadise olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ülkemizde askerî ve sivil bürokrasinin müdahalelerine açık olmuştur. Burada normal bir durum yoktur. Peki, Cumhurbaşkanlığı makamının sahibi millet midir? Evet. Türkiye demokrasiye saygılı bir devlet midir? Evet. Egemenlik kayıtsız şartsız milletin midir? Evet. Peki, buna rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde niçin millete rağmen hukuk dışı yollara tevessül edilmektedir? Cumhurbaşkanlığı makamı milletin rızasıyla ve desteğiyle üstlenilecek şerefli temsil hizmet yeri midir yoksa millete rağmen yetkilerin kullanılacağı bir mevki midir? Bu soruların hukuk devletinde cevabı bellidir. Millete rağmen milleti yok sayarak Türk demokrasisi bir yere varamaz. Türk iktidar elitine düşen görev ise halkı olduğu gibi kabul etmek, onun iradesine boyun eğmektir.

Cumhurbaşkanı seçimleri tarihimizde siyasi krizlere neden olmuş, kaoslara, ihtilallere, merhum Ali Fuat Başgil'in tehdidine, Meclisin seçimlerde savaş uçaklarıyla ve namlularla kuşatılmasına sahne olmuştur. Cumhurbaşkanı seçimleri maalesef 367 gibi hukuk garabetlerine, askerî muhtıralara sahne olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bile seçildiği dönemde altı ay önce kendisinin belirlediği milletvekillerinden 158'nin oyunu alarak, maalesef 112'sinin oyunu alamayarak Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Cumhurbaşkanı seçimlerinin kahir ekseriyetinde Cumhurbaşkanlığına ordunun patronajında seçilinmiştir. Ordunun müdahalede bulunduğu ama netice alamadığı tek seçim 2007 seçimleridir. Bu da AK PARTİ ve milletimizle birlikte olmuştur.

Kriz nedenlerini değerlendirmek gerekirse:

1) Geleneksel teamül yani kağan, hakan, sultan, padişah gibi liderlerin seçilmesinin tarihî geleneklerimizde olması.

2) Milletten alınamayan iktidar yetkisinin öncelikle Parlamento baskısıyla, olmazsa Cumhurbaşkanlığı makamıyla sağlanması, iktidarı ve statükoyu devam ettirme gayretleri.

3) 61 ve 82 anayasalarını Cumhurbaşkanının yetkileriyle donatarak anayasal ve siyasal sistemin merkezine yerleştirmiş olması.

4) Kimin Cumhurbaşkanı olacağı değil de kimin olamayacağı üzerinden negatif bir siyaset dili kullanılmış olması nedenler olarak sıralanabilir.

Türkiye'de devlet iktidarı, gücü, Cumhurbaşkanı, hükûmet, ordu üçgeninde kullanılmıştır. Gücünü rejimin koruyuculuğundan alan ordu ile meşruluğunu milletten alan hükûmet arasındaki ilişkiyi Cumhurbaşkanı makamıyla dengeye oturtmak üzerine sistem kurulmuştur. Millî Güvenlik Kurulu, yüksek yargıyla milletin iradesinin üzerine çıkılmıştır. Türkiye'de devlet iktidarı seçilmişler ve atanmışlar tarafından âdeta denge ve fren mekanizmalarıyla kullanılmaktaydı. Buna bağlı olarak, halkın oyuyla iktidara gelen yürütme ve yasama organının dokunamayacağı yasak bölgeler oluşturulmuştu. Askerî ve sivil bürokrasi kendilerini devletin ve Atatürk devrimleriyle oluşturulan yeni siyasi değerlerin bekçileri saymışlardı. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı da ancak bu kesimler içerisinde çıkan, statükodan yana birisi olabilirdi. Milleti temsil eden Anadolu evlatları asla Cumhurbaşkanı olamazdı.

İnönü'nün Cumhurbaşkanı seçildiği günlerde Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'ndan bir anekdot aktarmak istiyorum. O dönemde askerî lisede bir hoca talebelerine hitaben "Çocuklar, askerî şerefinizi, kıymetinizi biliniz. Cumhurbaşkanını seçen komutanlardır, askerlerdir." demesi üzerine bir talebe hocaya hitaben şöyle der: "Hocam, Cumhurbaşkanını biz milletvekilleri seçer biliyoruz. Bu doğru değil midir?" Hocanın cevabı ilginçtir: "Evladım, o, işin formalitesidir. Komutanlar, askerler olmasa o başıbozukların Cumhurbaşkanı seçmek hadlerine mi?" diyebilmiştir.

İşte, bu elit ve marjinal askerî ve sivil bürokrasi 2007'de duvara toslamıştır. Gelişen dünya ve gelişen Türkiye gerçeğini okuyamayanlar AK PARTİ ve Başbakanı diğerleri gibi zannetme gafletinde bulunmuşlardır. Devleti ve milleti bu asalak marjinal elitlerden, bir avuç seçkinlerden, kifayetsiz muhterislerden AK PARTİ kurtarmıştır.

21 Ekim ve 12 Eylül 2010 referandumlarında Cumhurbaşkanı seçme iktidarı millete verilmiştir. 27 Nisan e-muhtırasında ve 367 garabetinde bazıları şunu beklemiş olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN CAN (Devamla) - Siyasilere birilerinin birtakım hukuk dışı müdahaleleri bulunduğunda siyasiler "Emredersiniz." diyecek, şapkasını alıp gidecek! Ama yanıldıkları bir şey vardı, milletin evlatları iş başındaydı diyor, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, tekrar saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)