GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ÜLKEMİZİN ULUSAL GÜVENLİĞİNİ YENİ TEHLİKELERE MARUZ BIRAKAN, SİYASİ VE EKONOMİK ÇIKARLARINA ZARAR VEREN, DÜNYADAKİ KONUMUNU GİDEREK AŞAĞI ÇEKEN HATALI DIŞ POLİTİKA İCRA ETTİĞİ İDDİASIYLA DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİ NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:26
Tarih:09.12.2013

MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu hakkında verdiği gensoruyla alakalı Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini paylaşmak için söz almış bulunuyorum.

Tabii, konuşmama başlamadan, az önce Sayın Bakanı burada da değerli yalnızlık içinde göreceğimizi zannediyorduk ama Kabinenin diğer üyeleri teşrif ederek burada bir değersiz destek buldunuz diye düşünüyorum. Yani, dış politikada hani yalnız olunca değerli oluyordu ya, o bakımdan söylüyorum.

Evet, meselenin kalbine temas etmeden evvel gensoru metninde yer alan talihsiz bir tabire ilişkin eleştiri oklarımızı bu utancın müsebbiplerine yöneltmek mecburiyetindeyim.

Az önce burada Plan Bütçedeki konu konuşuldu, yani bir sözcüğün yanlış kullanılması üzerine konuşuldu. Öyle anlaşılıyor ki Halk Partisi yönetimi, parti bünyesindeki birtakım Neomarksist ve etnik ayrılıkçı grupların yükselişine mâni olamamış. Nedir bu Kürdistan çıkışınızın sebebi Allah aşkına? Nasıl böyle bir gaflete düşebilirsiniz ve en önemlisi, neden şimdi, neden Başbakanın Diyarbakır'da sergilediği tiyatrosunda bu sözcüğü dillendirmesinden hemen sonra? Başbakandan işaret fişeği bekliyormuşsunuz meğer. Soruyorum size CHP'liler: Siz de mi yıkıcılığa soyundunuz, siz de mi peşmergeci, siz de mi Barzanici, siz de mi Kürdistancı oldunuz? Yerel seçimlerde geniş bir Marksist ittifakın zeminini hazırlamak için aşırı sola mı göz kırpıyorsunuz? Yoksa küresel baronlardan alınan talimatların gereğini yerine mi getiriyorsunuz? Hangisi sizsiniz CHP'liler? Siz kimsiniz, neye ve kime dönüştünüz? Bundan önce birkaç defa sizi AKP ile birlikte siyam ikizleri olmakla itham ettiğimizde bize kırılmıştınız. İşte bugün ne kadar haklı olduğumuz bir kez daha apaçık ortaya çıktı. Siz AKP ile birbirinizin yalnızca başka yüzlerisiniz ve maalesef aynı kötü amaca hizmet ediyorsunuz, çok yazık.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - AKP'nin her zaman stepnesi olan parti, kendileri.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) - Sizleri karşımda gördükçe "İyi ki Milliyetçi Hareket Partisi var, iyi ki Türk milliyetçileri var, iyi ki Türk milleti var." diyorum. Yeniden gördük ki partimiz bu ülkenin sigortasıdır. Milliyetçi Hareket Partisi millî refleksi temsil etmektedir. Partimiz, bölünmez bir bütün olarak Türkiye'nin, içindeki farklı etnik varlıklarla topyekûn Türk milletinin, millî birliğin yegâne teminatıdır. Söz konusu hakikat, geçmişte olduğu gibi bugün de tüm görkemiyle ışıldamaktadır.

Gelelim önergenin konusuna. Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı son dönemini yaşamaktadır. Her koldan çatırdayan ve çürüyen bir iktidar yapısı mevcuttur. Bu çözülüşün en can alıcı örneklerinden bazıları artık tüm kamuoyunun malumu olduğu üzere dış politika sahasında yer almaktadır. Biz aynı şeyleri tekrarlamaktan usandık ve fakat Sayın Davutoğlu ders çıkarmamak inadından usanmadı. AKP diplomasisinin uğradığı hüsranlara her geçen gün yenileri eklenirken Sayın Davutoğlu'nun Bakanlık serüveni de çoğalan fiyaskolarla yıpranmaya devam ediyor. Tabii olarak Sayın Davutoğlu hata yaptıkça ve inatlaştıkça başarısızlıklarının faturasını da Türkiye Cumhuriyeti devleti ve aziz milletimiz ödüyor.

Gerçekten de tarihimizde bu denli acz içinde ama ihtiraslı ve kibirli bir kadroya rastlamak mümkün değildir. Tarihin hiçbir döneminde bir Dışişleri Bakanı toplumda bu kadar ayrışma ve çatışma işlevi görmemiştir. Elbette, burada, çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle nam salmış Dışişleri bürokrasimizin emektarlarını tenzih ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi devletin belkemiğini teşkil eden bürokratlarımızı daima başüstünde tutmuştur, bundan sonra da aynı tavrımız sürecektir. Bizim mücadelemiz, gemiye rota çizen, çizdiği rotanın nihayetinde de dümeni en büyük buz dağlarına, en korkunç tufanlara doğru kıran kaptanlarladır.

Üzülerek belirtmeliyim ki, akademik otoritesine sonsuz saygı duyduğumuz Sayın Davutoğlu'nun siyaset pratiği gerçek dünyanın sert kayalarına toslamıştır. Hatta bir adım daha ileri giderek bu tespitin de ötesine geçmek gerektiğini hissediyorum.

Sayın Davutoğlu, şayet içinizi kavuran ideolojik tutkularınızı dizginleyebilseydiniz bugün Suriye iç savaşının tarafları barış konferansı için Cenevre'de değil İstanbul'da, hatta belki de neden olmasın, Hatay'da buluşuyor olabilirdi. Onun yerine bugün Batı, El Kaide'yle pazarlık yapmak için Ankara'yı seçiyor. Bu ne kadar vahim bir tablodur farkında mısınız? Şayet mezhepçi bir çizgiyi benimsememiş olsaydınız bugün 2003 yılında İstanbul'un merkezinde terör saldırılarında bulunmuş örgütlere yardım ve yataklık fırsatları sunan bir ülke konumuna gerilemezdik.

Sayın Bakan, partinize yakın sivil toplum kuruluşları El Kaide örgütüne eleman temin ediyor, lojistik destek sağlıyor, sizler de buna alenen müsamaha gösteriyorsunuz. Şayet biraz daha az savaş yanlısı, biraz daha fazla ılımlı olabilseydiniz "En uzun sınırımızı 30 bin evladımızı katleden PKK militanlarıyla mı yoksa insanlıktan nasibini almamış yamyamlarla mı paylaşalım?" sualine muhatap bırakılmazdık. Şayet Sayın Başbakanla yeşerttiğiniz bu esrarengiz ihvan aşkınızı azıcık dahi olsa bastırabilseydiniz bugün Kahire Büyükelçimiz kapı dışarı edilmezdi ve siz böyle bir ayıbı devletimize ve insanımıza yaşatmamış olurdunuz. Şayet "İslam dünyasına önderlik edeceğim." hayaliyle partinize yakın radikal unsurları İsrail'in üzerine salmasaydınız belki Türkiye bugünlerde İsrail ve Filistin devletleri arasında yürütülen nihai statü görüşmelerinde mühim bir aktör olabilirdi. Kesin bir diplomatik zafer elde etmekle kalmaz, belki de bu vesileyle birçok masum Filistinli sivilin, çocuğun, kadının katledilmesine de izin vermezdiniz. "Gazze ablukasını yaracağım." diye çıktığınız yolda bölgedeki gelişmeleri yerinden izleyebilecek bir Tel Aviv büyükelçimiz dâhi kalmadı.

Bu arada Sayın Başbakanın Mayıs 2013'te tertip edileceği söylenen, daha sonra da defalarca ertelenen şu meşhur Gazze gezisini de hâlâ büyük bir heyecanla beklediğimizi burada not düşmek isterim. Sayın Başbakan birçok defalar Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekillerinin ve yöneticilerinin yurt dışına gitmediğini söylüyor. Ben, kendi payıma, Erez Kapısı'ndan Gazze'ye gittim, oraları gördüm ama Sayın Başbakanın ne zaman gideceğini merak ediyoruz.

Devam ediyorum Sayın Davutoğlu. Şayet kendinize dev aynasında değil de boy aynasında bakabilecek kadar tevazu sahibi olsaydınız İran'ın nükleer programıyla alakalı yürütülen müzakere sürecinde devletimiz de varlık belirtebilir ve gerçek bir rol oynayabilirdi.

Şayet zerre kadar millî bir hassasiyetiniz olsaydı Kıbrıs davamızı sırtımızda bir kambur imiş gibi değerlendirmez, dolayısıyla da Kuzey Kıbrıslı kardeşlerimizi küstürmez, Rum kesiminin hoşgörüsüne terk etmezdiniz. Aynı şekilde, yaklaşan 2015 sürecini ciddiyetle ele alır, çok önceden uluslararası ölçekte bir dizi proaktif tedbire başvurur, inisiyatif kullanırdınız fakat bunların hiçbiri umurunuzda değil, ne sizin ne de Sayın Başbakanın.

Şayet millî şuurunuz biraz daha gelişkin olsa idi -ki bu mevcut CHP yönetimi için de maalesef aynı derecede geçerlidir- Türkiye'nin menfaatleriyle doğrudan çelişen ve ileride başımıza binbir çeşit bela açacak terminolojik ikilemlere düşmezdiniz. Sandığınızın aksine, kelimelerin ve mefhumların siyasette bir ağırlığı var Sayın Bakan.

Şayet geleneksel Türk dış politikasının ana hatlarından böylesine bihaber olmasaydınız belki komşularımızın toprak bütünlüğünün ülkemizin istikbali açısından arz ettiği hayatiyeti layıkıyla idrak edebilirdiniz. Bu anlamda, komşu bir devletin iç işlerine müdahil olmaz, merkezî yönetimi ile yerel yönetimleri arasına nifak sokmaya kalkmazdınız

Sayın Davutoğlu, şayet Cumhuriyet Dönemi dış politikasının hikmetini kavrayabilseydiniz, Misakımillî hakikatini kendinize birazcık dert edinebilseydiniz bugün el ele kol kola dolaştığınız zatların yanı başımızda soydaşlarımızı sürgün etmesine, imha etmesine, bombalı saldırılara muhatap etmelerine, suikastlarla katledilmelerine karşı duyarsız kalmazdınız.

Ve Sayın Bakan, şayet gerçekten iddia ettiğiniz gibi samimi bir Müslüman iseniz Kuzey Irak'ta Kürt-Türkmen ayrımı yapmazsınız, yapmamalısınız. Şayet Batı karşıtlığınızı yumuşatabilseydiniz Şanghay İşbirliği Örgütünün -tabii, bunun adı da bu, Şanghay Beşlisi diyor ama- Avrupa Birliğinin bir alternatifi olmadığını ve NATO üyesi bir ülkenin diğer güvenlik teşkilatlarına mensup ülkelerden savunma sistemi almasının etkilerini ve sonuçlarını -almayın değil, konuşmayın da değil- belki de Başbakana izah edebilirdiniz. Veya gerçekten NATO'dan çıkmaya hevesliyseniz o zaman da niçin Suriye'den gelen ilk tehditte Malatya Kürecik için NATO'dan patriot füzeleri talep ettiniz ve ABD demirbaşına kayıtlı bir füze savunma sistemini kurdurdunuz?

Sayın Davutoğlu, şayet tüm bu yanlışların içine düşmeseydiniz, inadınızdan vazgeçebilseydiniz ne olmazdı biliyor musunuz? Türkiye'mizin güney il ve ilçelerine havan topları düşmezdi, Ceylânpınar'daki, Akçakale'deki dram yaşanmazdı, Reyhanlı'daki 52 insanımız -bakın, Sünni vatandaşımız değil, "insanımız" diyorum- hâlâ hayatta olur, aileleriyle vakit geçirirlerdi.

Ne olmazdı biliyor musunuz Sayın Bakan? Uçağımız düşürülmezdi, 2 yiğidimiz göklerde memleketimizi korumaya, kollamaya devam ederdi. Mogadişu'daki elçilik binamıza yöneltilen terör saldırısı gerçekleşmez, polisimizi şehit vermezdik. Şayet siz olmasaydınız, bu iktidar olmasa idi Mavi Marmara ile göz göre göre ölüme gönderilenler için İsrail'den yarım yamalak elde ettiğinizi iddia ettiğiniz özrü dilenmezdiniz. Suriye'de birçok masumun hayatını kurtarmış olurduk. Silah sevkiyatı işi içinde yer almaz, kan dökülmesine belli ölçülerde fırsat tanımazdık. Tır şoförlerimizin, iş adamlarımızın can güvenliğini riske atmazdınız. 2 Türk Hava Yolları pilotumuz günlerce tutsak kalmazdı. O bölgedeki dış ticaretimiz milyarlarca dolar zarara uğramazdı.

Şayet sizin politikalarınız tatbik edilmeseydi Sayın Bakan, bugün Suriyeli mülteciler için çıkarılan ödenekler işçimizin, emeklimizin, memurumuzun, askerimizin yani kendi insanımızın refahı ve saadetini geliştirmek için ayrılırdı. El Muhaberat, El Kaide, eşkıya ve diğer uğursuzlar topraklarımızda cirit atmaz, sınırlarımızı her gün ihlal etmezdi.

Sayın Davutoğlu, siyasetçi kimliğinizden çok akademisyen kimliğiniz baskın geldiği için fark ettiğiniz üzere eleştirilerimi farazi örnekler vasıtasıyla sıraladım, belirgin bir siyasi üslup kullanmaktan imtina ettim; zira, geçen defalarda öyle yaptık fakat anlamadınız. Belki bu tarz sizin için daha münasiptir diye düşünüyorum. Gördünüz mü Sayın Bakan, varsayımlar somut dünya gerçekleriyle her zaman örtüşmüyor demek ki.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanı eleştirirken aslında Milliyetçi Hareket Partisinin dış politika vizyonunu da dolaylı yoldan kulaklarınıza fısıldamış oldum. Biz ne AKP'ye ne CHP'ye ne de bir başkasına benzeriz. Biz, cumhuriyetimizin geleneklerini, milletimizin millî ve manevi değerlerini, devletimizin ve insanımızın ortak menfaatlerini 1948 yılından beri hiçbir kopukluk olmadan sahiplenen tek siyasi partiyiz. Milliyetçi Harekette diğer partilerde gördüğünüz tarzda arsız talepler, çıkar kavgaları, fırsatçılık yoktur, bizde katı nizam, disiplin ve çelikleşmiş prensipler vardır. Bu, iç politikada da, dış politikada da böyledir, aynıdır. Biz, tahrip edileni onarmaya, yozlaşmış olanı arındırmaya, bükülmüş olanı doğrultmaya geliyoruz. AKP dış politikasının bu anlamda iki boyutu olduğuna inanıyoruz: Birincisi, AKP Hükûmetinin sebebiyet verdiği konjonktürel sorunlar ki bunlar basit bir iktidar değişimiyle halledilebilecek sorunlardır. İkincisi ise doğrudan Türk devletini bağlayan yapısal sorunlar ki bunlar fevkalade uzun soluklu bir tabiata hasıldır ve geri döndürülmesi güç bir yıkım sürecini tetikleyici mahiyettedir. Mısır, Suriye gibi iktidarın yapısına endeksli sorunların hızlı çözümü mümkündür, bu hususta bir huzursuzluk ortaya çıkmayacaktır. Ama, üç sorun var ki bunlar millî istikbalimizi ve devletimizin stratejik menfaatlerini etkilemektedir. Bunlardan ilki Irak, ikincisi Kıbrıs, üçüncüsü ise sözde Ermeni soykırımıdır. Üçü de partilerin günlük siyasi hesaplarını aşan millî davalardır. Hayalperestlikten mülhem birtakım hatalarınızı affedebiliriz fakat bu sahalardaki herhangi bir kayıtsızlığınızın, vurdumduymazlığın sonuna kadar takipçisi olur, bedelini de ödetiriz; bunu da aklınızdan çıkarmayın.

Sayın Davutoğlu, sizden tek ricamız, önümüzdeki genel seçimlere kadar bu üç soruna ilişkin dikkatli ve tedbirli davranmanızdır. Diğer meselelerdeki entelektüel oyununuza şimdiye dek engel olamadık -burada bizim de sorumluluğumuz elbette vardır- fakat bahsini ettiğim millî davalarda şu andan itibaren atacağınız tek bir yanlış adım emin olunuz ki size Yüce Divanın kapılarını ardına kadar açar.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında da altını çizdiğim üzere Halk Partisinin Marksist ve ayrılıkçı gündemini tasvip etmemize imkân yoktur. Önergeyi kaleme alanların gösterdikleri art niyet ve düştükleri akıl almaz tuzak bizce Halk Partisinin özellikle bu gensoruda gayri samimi olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Bu anlamda, Milliyetçi Hareket Partisinin verilen gensorunun aleyhine tutum sergileyeceğini hiçbir komplekse kapılmadan açıkça ilan ediyorum.

Konuşmama son verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarında alkışlar)