GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ÜLKEMİZİN ULUSAL GÜVENLİĞİNİ YENİ TEHLİKELERE MARUZ BIRAKAN, SİYASİ VE EKONOMİK ÇIKARLARINA ZARAR VEREN, DÜNYADAKİ KONUMUNU GİDEREK AŞAĞI ÇEKEN HATALI DIŞ POLİTİKA İCRA ETTİĞİ İDDİASIYLA DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİ NEDENİYLE
Yasama Yılı:4
Birleşim:26
Tarih:09.12.2013

CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu hakkında verilen gensoruyla ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dışişleri Bakanı gensorulara alışkın. Zira, bugün kendisi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen 4'üncü -Rabia işareti değil bu, yanlış anlaşılmasın- gensoruyu görüşüyoruz.

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Alıştırdık sizi.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Yani, bu vesileyle Rabia'ya alışmış oldunuz Sayın Loğoğlu.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - Ha, 5'incisi gelecek, hiç merak etmeyin, 5'incisi de gelecek. Bu durum bile, milletvekilleri olarak, hepimizin düşünmesi gereken bir tablodur. Dışişleri Bakanı hakkında ana muhalefet partisi 4 defa gensoru veriyor ise ortada ciddi bir sorun var demektir.

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Beyhude işlerden vazgeçmenizi diliyorum.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - Ortada, derhâl onarılması gereken bir durum var demektir. Bu tablodan, biz, ülkemiz adına, ülkemiz adına takip edilen politika nedeniyle çok derin üzüntü duyuyoruz. Biz halkımıza karşı sorumluluğumuzun gereğini yapıyoruz fakat bu tablodan ders çıkarması gerekenler bugüne kadar hiç oralı olmadılar; bunu da ibretle izliyoruz.

Değerli milletvekilleri, gensoru bir haktır. Bütün milletvekillerine, bütün siyasi parti gruplarına verilen, tanınmış bir haktır, bir denetim hakkıdır fakat yanlış politika izlemek bir Dışişleri Bakanının hakkı değildir. Onun için "Efendim, arka arkaya gensorular veriyorsunuz. Niçin bu kadar sık kullanıyorsunuz?" şeklindeki serzenişleri, asla, en ufak bir şekilde üstümüze kondurmuyoruz ve kabul etmiyoruz.

Değerli milletvekilleri, göreve geldiği günden bu yana, dış politikanın gerçekleri ile kendi hayalleri arasındaki uçurumu bir türlü fark edemeyen Sayın Dışişleri Bakanı, bütün uyarılarımıza rağmen, yıllardır, maceraperest, yayılmacı ve saldırgan bir dış politika izlemektedir; izlediği dış politikayı hiç kimsenin itiraz etmeyeceği "komşularla sıfır sorun" gibi şatafatlı sloganlarla gizlemeye çalışmaktadır fakat artık, deniz bitmiş, kara görünmüştür, Türkiye bir çıkmaz sokağa girmiştir, gerçekleri görmenin zamanı gelmiştir.

Peki, nedir bu gerçekler? Liste aslında çok uzun, çok daha uzun ama ben burada sadece 5'ine -bakın, bu sefer 5 diyorum- değineceğim:

Birinci gerçek: Türkiye'nin, bölgesinde, bırakın sıfır sorunlu komşusunu, sağlıklı ilişkiler kurabileceği bir komşusu kalmamıştır. Türkiye, komşuları tarafından tehdit olarak algılanan bir ülke hâline gelmiştir. Komşularımızla ilişkimizi ayrıntılı olarak birazdan sizlerle paylaşacağım.

İkinci gerçek: Türkiye, giderek dünyada yalnızlaşmaktadır. Orta Doğu barış süreci, İran'la nükleer müzakereler gibi bütün belli başlı süreçlerde Türkiye'nin adı artık geçmemektedir. Suriye'deki savaştan en çok etkilenen ülkelerin arasında olmamıza rağmen, Cenevre-2 Konferansı'nda yer alıp alamayacağımız bile şu anda belirsizdir.

Üçüncü gerçek, Hükûmetin izlediği dış politika halkımızın can ve mal güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Hükûmetin himayesi altındaki radikal unsurların, terörist örgütlerin halkımızın huzurunu bozdukları yetmiyormuş gibi, Suriye sınırındaki yerleşim yerlerinde yaşayan vatandaşlarımız çatışmalarda hedef olmaktadır, hayatlarını kaybetmektedirler. Reyhanlı, bunun en acı örneğidir.

Dördüncü gerçek, Türk dış politikasının istikrar üretmek, barışı hedeflemek, başka ülkelerin iç işlerine karışmamak ve sorunları diplomasiyle çözmek gibi bütün temel dayanak noktaları bilinçli olarak çökertilmiş, Türk dış politikası raydan çıkarılmıştır. "Yurtta sulh, cihanda sulh." şiarını umursamayan Hükûmet, bölgedeki terör unsurlarından medet umar hâle gelmiştir.

Beşinci gerçek, Türkiye'nin sadece komşularıyla değil Batı dünyasıyla da sorunları olmasıdır. Avrupa Birliğiyle olan ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Üyelik müzakereleri kaplumbağa hızıyla ilerlemektedir. Hükûmetin dış politika yönelimleri ve savunma sanayisi alanında yaptığı tercihler nedeniyle NATO'yla ilişkilerimizde beliren sıkıntılar ulusal güvenliğimizi ve NATO içindeki konumumuzu olumsuz etkileyebilecek bir duruma kapı aralamaktadır.

Değerli milletvekilleri, "Komşularla sıfır sorun"dan "sorunsuz sıfır komşu" noktasına nasıl geldik? Ne oldu da Orta Doğu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için tehlikeli ve girilmez bir coğrafyaya dönüştü? Hiç bu soruları kendinize soruyor musunuz? Dış politikanın ulusal bir politika olması lazım ve dolayısıyla ulusal bir uzlaşıyı, ulusal bir yaklaşımı, görüş birliğini içeren bir politika olması lazım. Bu nedenle, bu soruları kendinize sormadıysanız, şimdi, hiç olmazsa bu gensoru nedeniyle sormanın zamanıdır. Hükûmet, Suriye'deki çatışmaların başladığı ilk günden beri komşumuzdaki aktörlerin bir kısmını kayıran, bir kısmını da tamamen dışlayan bir politika izlemiştir. Esad'ın iki üç haftada devrileceği, yerine de Müslüman Kardeşlerin geleceği varsayımı üzerine inşa edilen Suriye politikası, Esad'ın görevde kalmaya devam etmesiyle çökmüştür. Hükûmet, bu çöküşün üzerine hırçınlaşmış, El Kaide ve benzeri radikal unsurlara verdiği desteği arttırmıştır. Fakat, AKP'nin izlediği Suriye politikası, komşumuzdaki savaşı derinleştirmekten ve ölümleri arttırmaktan başka hiçbir işe yaramamıştır. Suriye'de kimyasal silah kullanımına ilişkin iddialar, Adana'da Suriyeli muhaliflerin elinde yakalanan sarin gazı malzemeleriyle yeni bir boyuta ulaşmıştır. Fakat, son birkaç gün içinde çok daha önemli bir gelişme daha olmuştur.

Araştırmacı bir Amerikan yazarı -ki şahsen kendisini Amerika Birleşik Devletleri'nde Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil ederken tanımıştım. Bu araştırmacı Amerikan gazeteci, birçok ödül almıştır, çok derin, saygın bir ismi vardır- Amerikan istihbarat kaynaklarından aldığı bilgilere dayanarak yazdığı son 16 sayfalık bir raporda, yazıda, ayrıntılı bir makalede, Şam yakınlarında kimyasal silahlarla yapılan katliamın sorumlusunun El Nusra -tekrar ediyorum- El Nusra örgütü olduğunu ileri sürmüştür ve bunun, Obama yönetimi tarafından da çok iyi bilindiğini ayrıca ileri sürmüştür.

Şimdi, bu, El Nusra örgütünün bir başka özelliği var. Aylardır ben Sayın Dışişleri Bakanına bu kürsüden de ifade ettim, El Nusra örgütü terör örgütü müdür, değil midir?

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Başbakan defalarca açıkladı, terör örgütüdür.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - Biraz önce Sayın Grup Başkan Vekilimiz ifade etti, sorulan soruların büyük bir kısmına hiçbir cevap verilmiyor, verilen cevaplar geç veriliyor, zamanında verilen cevaplar da içerikten yoksun cevaplar olarak önümüze geliyor.

MEHMET METİNER (Adıyaman) - El Kaide de, El Nusra da terör örgütüdür.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - Tekrar soruyorum: El Nusra örgütü terör örgütü müdür? Çad Büyükelçimizin ileri sürdüğü gibi, El Kaide, terör örgütü değil midir, yoksa terör örgütü müdür?

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Sayın Başbakan defalarca açıkladı bunu.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - Bunlar çok basit sorular. Yani bu soruların yanıtının olmaması, ben eski bir Dışişleri Bakanlığı mensubu olarak bunu anlamakta... Yani hayal gücüm yetmiyor. Onun için, cevap bekliyoruz Sayın Bakan.

Ocak ayında toplanması beklenen Cenevre-2 Konferansı'yla örtüşen bir öneriyi Cumhuriyet Halk Partisi iki yıl önce yapmıştı. "Birleşmiş Milletler Suriye'deki taraflara ateşkes çağrısında bulunsun, Suriye'deki kimyasal silahlar yok edilsin." önerilerini de keza Cumhuriyet Halk Partisi yapmıştı. Fakat bütün bu çağrılarımız iktidar partisinin vurdumduymazlığı neticesinde ters yüz edilerek hiçbir şekilde kale alınmadı ve çok yanlış bir politikanın izlenmesinde ısrarlı bir şekilde devam edildi ve bunun acısını hem Türkiye hem Suriye halkı hem bölgemiz çekmekte, bu yanlış politikanın sonuçlarına maalesef katlanmaya devam etmektedir.

Sayın Davutoğlu'nun yalanlar, yanlışlardan oluşan Suriye politikasını ısrarla sürdürmesi Türkiye'nin başını çok ciddi dertlere sokmuş, belaya sokmuştur. "Gerekirse bütün Suriyelileri Türkiye'de misafir ederiz." diyen Sayın Davutoğlu, bugün, sığınmacıların sayısının giderek artması karşısında çaresiz durumdadır. Sayın Bakanın haberi var mıdır ki, bugün ülkemizdeki yüz binlerce Suriyeli sığınmacı ağır insan hakları ihlallerine uğramaktadır. Sayın Davutoğlu, izlediğiniz maceraperest dış politika yüzünden halkımız Suriyeli kardeşleriyle karşı karşıya gelmektedir. Sokaklarda dilencilik yapan Suriyeli çocukların, Ege'de batan mülteci teknelerinden denize savrulan Suriyeli bebeklerin, fuhşa sürüklenen Suriyeli kadınların, atölyelerde sömürülen, savaş sahalarına sürülen Suriyeli gençlerin sorumlusu doğrudan doğruya sizsiniz Sayın Bakan. Yüz binlerce Suriyeli kardeşimizin hayatları sizin yanlış, beceriksiz dış politikanız nedeniyle maalesef söndü ve sönmeye devam etmekte. Ülkemiz sizin başarısız dış politikanız nedeniyle Suriye'yle savaşın eşiğine gelmiştir.

Son günlerde bazı gazetelerde Sayın Başbakanın Suriye ile arayı düzeltmek için "Sayın Dışişleri Bakanını acaba feda etsem yeter mi?" şeklinde zemin yokladığı iddia ediliyor.

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Çok beklersiniz, çok beklersiniz!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - Eğer bu iddia doğru ise Cumhuriyet Halk Partisi olarak tek bir görüşümüz var: "Yetmez ama evet." Niçin yetmez? Çünkü, bizim derdimiz aslında Dışişleri Bakanı Davutoğlu'yla değil, bizim derdimiz izlenen yanlış dış politikayla. (CHP sıralarından alkışlar) Ama bunda Dişleri Bakanı Davutoğlu'nun da şahsi bir katkısı olduğu için onun da gitmesi herhâlde çok hayrımıza olur diye...

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Çok beklersiniz, çok beklersiniz siz!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - Bekleriz, sabırlıyız biz.

Değerli milletvekilleri, komşularımızla sorunlarımız sadece Suriye ile sınırlı değil, Irak'la da sorunlarımız var. Hükûmetin ayrımcı ve tarafgir politikası Irak'la ilişkilerimizi bozmakla kalmadı, Irak'ın iç dengelerini de sarstı. Hükûmetin Irak Merkezî Hükûmetini dışlayarak ve uluslararası hukuka ve Irak Anayasası'na aykırı olarak Erbil'le kurduğu tek taraflı ilişkiler sonucunda Bağdat yönetimiyle ilişkilerimiz, bağlarımız kopma noktasına gelmiştir. Orta Doğu'nun bütün etnik, dinsel ve kültürel çeşitliliğini bünyesinde barındıran Irak'la ilişkilerimizin zedelenmesi Türkiye'nin çıkarlarına ve güvenliğine aykırıdır. Bu tehlikeli durumu dikkate alan Cumhuriyet Halk Partisi, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında bir heyetle Bağdat'a giderek ilişkileri biraz olsun yumuşatmanın yollarını aramıştır ve bunun semeresini de kısmen görmüş bulunmaktayız.

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Daha önce de Saddam'ın sarayına gitmiştiniz. "Dayan Saddam, dayan!" demiştiniz.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - İran'la ilişkilerimiz de izlenen mezhepsel dış politikanın ve saldırgan Suriye politikasının gölgesinde zedelenmiştir. Kürecik radarı konusunda, diğer birçok konuda olduğu gibi, AKP'nin dürüstlükten uzak, gerçeklere dayanmayan, gerçekleri hep, sürekli inkâr eden tutumu nedeniyle İran'ın şimşeklerini de üzerimize çekmiştik. Bugün, İran imzaladığı nükleer anlaşmayla bölgenin yükselen gücü olurken Türkiye zemin kaybetmektedir. İran ile Batı arasındaki görüşmelerde Türkiye'nin bir ağırlığı kalmamıştır.

İsrail'le ilişkilerimiz ise... Hükûmet anlaşılan bu ilişkileri iç politika malzemesi ve seçim yatırımı olarak kullanmaya devam etmek niyetindedir. İsrail ile ilişkilerin bir an önce normalleştirilmesi bölgenin istikrar ve huzuru için önem taşımaktadır. Öte yandan şunu unutmayın: İsrail'le ilişkileri sorunlu olan bir Türkiye, Orta Doğu barış sürecinde hiçbir şekilde yer alamaz, zaten alamamaktadır. Aynı şekilde, Filistin'le de ilişkileri kötü olan, Filistinli gruplar arasında tercih yapan Sayın Davutoğlu Filistin davasına da bir katkıda bulunamamaktadır. Türkiye'nin Orta Doğu'nun lideri ve bölgede oyun kurucu olduğuna inanmamızı bekleyen Sayın Davutoğlu'na Suriye ve İsrail'den sonra Mısır'da da büyükelçimizin olmadığını hatırlatmak isteriz. Orta Doğu'nun en önemli ülkesi olan Mısır'da neden büyükelçimiz yoktur? Hükûmet ve Sayın Bakanın Müslüman Kardeşler sevdası yüzünden mi yoktur? Başka ülkelerde kendi düşünceleriyle paralel gruplar iktidara gelmedi diye o ülkelerin iç işlerine karışmayı kendisinde hak gören bir Hükûmet ve Dışişleri Bakanıyla karşı karşıyayız; bu kabul edilemez bir durumdur, bu vahim bir durumdur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, ülkemizin doğusuyla ve güneyiyle sorunlarımıza değindim, Batı dünyasıyla sorunlarımıza da kısaca değinmek isterim.

Avrupa Birliğiyle müzakereler süreci yavaşlamıştır. Müzakere başlıklarının gecikmeyle açılmasına sevinen Hükûmet, Avrupa Birliği normlarının gereklerini yerine getirmemektedir. Demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği konularında ülkemiz sürekli gerilemekte, göstermelik demokrasi paketleri bu konudaki olumsuz gerçekleri değiştirmemektedir. Büyük bir gösteriyle dolaşıma sokulan vizesiz Avrupa Birliği konusunda gerçekler halkımızdan gizlenmektedir. Bu konu çok önemlidir. Avrupa Birliğine vizesiz seyahatin Türkiye'ye bedeli çok büyüktür. Gizlenen büyük gerçeklerden biri de budur sayın milletvekilleri. Bu serbestinin neticede tanınıp tanınmayacağı bile belli değildir ancak Geri Kabul Anlaşması bağlamında Türkiye'nin yerine getirmesi gereken, imza tarihinden itibaren geçerli olacak sorumlulukların faturası çok ağırdır. Gösterilerle sunulan vize serbestisi için ilk olarak, Türkiye, şimdiye kadar çeşitli ülkelerle yaptığı vize muafiyet anlaşmalarını iptal etmek durumunda kalacaktır, topraklarımızdan Avrupa Birliği ülkelerine giren düzensiz göçmenleri geri almak durumunda kalacaktır, Avrupa ülkelerine gidemeyen mültecilerin sığınma başvurularını kabul etmek durumunda kalacaktır ve Kıbrıs Rum Kesimi dâhil tüm Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşlarına ülkemiz vizesiz giriş olanağı tanıyacaktır. Bu ödenecek bir bedel midir? Üstelik, Türkiye bu ödemeyi, bu bedeli peşin ödeyecek, Avrupa Birliği ise yıllar sonra duruma bakacak "Ha, Türkiye sorumluluklarını yerine getirdi veya getirmedi." ona göre bir karar verecek ve yıllar sonra bu vize serbestisi sözde uygulamaya konulacaktır.

Sayın milletvekilleri, Kıbrıs konusunda son günlerde yeni gelişmeler yaşanmaktadır. Sayın Davutoğlu Türkiye'nin Kıbrıs'ta tarih yazdığını iddia ederek Atina ve Kıbrıs'a yapacağı ziyaretleri bir gösteriye dönüştürme çabası içindedir. Sayın Bakanın Orta Doğu'da yazdığı tarihe bakınca Kıbrıs için dehşete kapılmamak mümkün değildir. CHP Kıbrıs'ta çözümden yanadır. Kıbrıs Türk halkının siyasi eşitliğine dayalı ve gerek KKTC'nin gerek Türkiye'nin hak ve çıkarlarını koruyan bir anlaşmaya destek veririz. Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi Kıbrıs konusunda Hükûmetin gereksiz tavizlerde bulunmasına izin vermeyecektir. Kıbrıs özelleştirmeye tabi bir toprak parçası değildir. Kıbrıs'ın satışına asla izin vermeyeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Sayın Davutoğlu'nun izlediği dış politika ülkemizin itibarını tüketmiştir. Yakın zamana kadar vatandaşlarımızın turistik seyahatler yaptıkları ve iyi karşılandıkları bölgeler artık yurttaşlarımıza kapalıdır. Lübnan'da pilotlarımız kaçırılmaktadır, El Kaide ve benzeri örgütler Türkiye'ye tehditler savurabilmekte, hatta Türkiye'de cirit atmaktadırlar. Komşularımız zaman zaman hava sahalarını uçaklarımıza kapatmaktadırlar. Ait olduğumuz Avrupa Atlantik camiasıyla ilişkilerimiz soğumuştur. İzlenen dış politika ülkemize ekonomik ve sosyal zararlar da vermektedir. İş adamlarımız bulundukları bütün yabancı ülkelerde sürekli kaybetmekte, yeni olanaklar bulmakta sıkıntı çekmektedir. Vatandaşlarımız ise tehlike içinde, korku içinde bu ülkelerde yaşamaya çalışmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, bu gensoru önergemiz sizin için hem bir sınav hem bir fırsattır. Mezhep eksenli, istikrar üretmeyen, savaş çığırtkanlığı yapan bir dış politikayı terk etmeniz için size olanak tanıyoruz. Barışçıl ve Türkiye'yi prestijli bir konuma tekrar yükseltecek bir dış politikanın oluşturulması için bu gensoru önergesiyle size sunduğumuz fırsatı kaçırırsanız tarih önünde yine sorumlu olacaksınız. Vatandaşlarımızın güvenliğini, ülkemizin çıkarlarını ve bölgemizin istikrarını partinizin çıkarlarının üzerinde tutarak karar vereceğinize inanmak istiyoruz. Ancak Türkiye'ye ve iktidarınıza Sayın Davutoğlu gibi bir Bakanın layık olduğunu düşünmeye devam ediyorsanız o da sizin bileceğiniz bir iş.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - Bal gibi düşünüyoruz, hiçbir sıkıntı yok.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - Ama biz usanmayacağız, bunu da bilin.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) - Devam edin siz!

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Devamla) - Ya bu dış politika düzeltilecek ya da düzeltecek biri gelecek.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)