GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 10 ARALIK DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ'NE İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:26
Tarih:09.12.2013

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'ne ilişkin gündem dışı söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyamız İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin ilan edildiği 10 Aralık 1948 tarihinden bu yana çok fazla değişikliğe tanık oldu. Savaşlar gördü dünya, devletler yıkıldı, yeni devletler kuruldu, sınırlar değişti, rejimler çöktü ama bunca yıl, tüm bu değişimlere rağmen, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi insanlığa yol göstermeye devam etti. Bu beyannameyi yalnızca imzalamakla kalmayıp hayata geçirmeyi başaran ülkeler gerçek demokrasiye ulaşma yolunda büyük adımlar attılar. Bizim gibi ülkeler ise bu beyannameyi yalnızca imzaladılar ve halklarını eksik bir demokrasiye mahkûm ettiler.

Temel insan haklarını uygulamayan hiçbir devlet, hiçbir hükûmet, hiçbir siyasi irade demokrasi iddiasında bulunamaz. Örneğin, İnsan Hakları Beyannamesi'nin 12'nci maddesinde yazılı olan "Kimsenin özel yaşamına karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz." hükmü yok sayılıyorsa o ülkede demokrasi de, insan hakları da yok sayılıyor demektir. Örneğin, 19'uncu maddede yazılı olan "Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır." ilkesi görmezden geliniyorsa o ülkede insanlar baskı altında demektir, konuşmaya korkuyorlar demektir. Örneğin, 20'nci maddede yazılı olan "Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma özgürlüğü vardır." ilkesi ihlal ediliyorsa, silahsız gösteri yapan insanlara düşman gibi davranılıyorsa o ülkede insan hakları vardır iddiasında kimse bulunamaz.

Eğer, insanlar protesto haklarını kullandı diye baskıya uğruyorlarsa, haklarında kovuşturma açılıyorsa ya da eleştirdi diye hapislere atılıyorsa, ekmekleriyle oynanıyorsa ya da "Sen şöyle yaşayacaksın, şunu giyeceksin, bunu içeceksin, bunu içmeyeceksin, el ele tutuşmayacaksın, kızlı erkekli parklarda oturmayacaksın." deniliyorsa o ülke demokrasiden, temel insan haklarından nasibini almamış demektir ve maalesef, bizim ülkemizde olan da tam budur.

Demokratik ülkelerde devlet, özel yaşam ihlal suçlarını önlemekle yükümlüdür; otoriter ülkelerde ise devlet bu suçu bizzat kendisi işler.

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki adil yargılanma hakkının en çok ihlal edildiği ülkeler sıralamasında Türkiye hep üst sıralardadır. Ülkemiz, basın özgürlüğü ihlallerinin en çok görüldüğü ülkelerden birisidir. Bunları geçtim, kendi insanlarına zalimce davranan bir ülkedir bu ülke. Karakolda gencecik kadınların onurları ayaklar altına alınarak çırılçıplak soyularak arandığı bir ülkedir bu ülke. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserinin kadınların sözlü ve fiziki taciz, tecavüz tehditleri ve bedenleri üzerinde onur kırıcı şekilde yapılan aramalara maruz kaldıklarını ifade ettiği ülke, bizim ülkemizdir.

Bunları görmezden gelmeye, yok saymaya hakkımız yoktur. Kafamızı kuma gömmeye devam edersek özgürlüklerle değil, demokrasiyle değil, yaygın ve sistematik insan hakları ihlalleriyle anılan bir ülke olmaya devam ederiz. Bu nedenle, hepimiz en ufak bir insan hakkı ihlaline karşı sesimizi yükseltmek zorundayız. Hepimizin, tereddüt etmeden, hiç kimsenin bir başkasının yaşam biçimine, inancına, düşüncesine müdahale edemeyeceğini, buna hakkı olmadığını açıkça ortaya koymamız gerekmektedir. Aksi takdirde, 2013 yılında İnsan Hakları Beyannamesi'nin ilan edilişinden altmış beş yıl sonra, beyannamenin 1'inci maddesinde yazan "Bütün insanlar özgür doğar, onur ve haklar bakımından eşittir." ilkesini yaşama geçiremediğimiz için, bize kalacak tek duygunun utanç olduğunu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP, MHP ve BDP sıralarından alkışlar)