GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ ALTAN TAN VE ARKADAŞLARININ ENGELLİ VATANDAŞLARIMIZIN KARŞILAŞTIĞI SORUNLARIN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 17/6/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 3 ARALIK 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:24
Tarih:03.12.2013

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen grup önerisiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak söz aldım; hepinizi, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemizde yaşayan 8,5 milyon engelli vatandaşımız var. Bunlar görme engelli, bedensel engelli, işitme engelli ve zihinsel engelli olarak dünya standartlarıyla beraber 4 ayrı grupta toplanmış. Bunların nüfusu 8,5 milyon. Aileleriyle beraber mütalaa ettiğimiz zaman bu rakam 35 milyona ulaşmakta. Yani engellilerle ilgili bir cümle kullandığımızda, engellilerle ilgili televizyonda bir program olduğunda Türkiye nüfusunun yarısı buna kulak kabartmakta. Ve engellilere sorduğumuz zaman, onlarla sohbet ettiğimiz zaman, onlarla konuştuğumuz zaman hepsinin, birçoğunun daha doğrusu, -biraz yumuşatayım burayı- mutsuz olduğunu görüyoruz ve bunu anlıyoruz. Bunların kendi dernekleri, vakıfları, federasyonlarında bu sohbetleri gerçekleştirdiğiniz zaman hepsini görüp anlamak mümkündür.

Ne yapmamız lazım? 8,5 milyon engellimiz ve aileleriyle beraber düşündüğümüz zaman bu insanları mutlaka rahatlatmamız lazım, engellilerin bütün problemlerine kucak açmamız lazım. Bunların o kadar çok büyük problemleri var ki, aslında çözülemeyecek de hiçbir problemleri yok. Bunun, bu Parlamentoda, bu Mecliste, istenilirse hepsi ortadan kalkar, bu kanunları hep beraber çıkartabiliriz.

En önemli konuları eğitimle başlıyor. Engelli olan, yeni yetişmiş, ilköğretime başlayacak olan bir çocuğumuz kaynaştırma eğitimine mi başlasın, yoksa kendiyle ilgili özel bir okulda mı eğitim alsın? Bunu hâlâ çözmüş durumda değiliz.

Bununla beraber, ağır engelli olan vatandaşlarımız, birkaç engellilik özelliğini taşıyan vatandaşlarımız normal okullara mı gitsin, özel eğitim rehabilitasyon merkezlerine mi gitsin? Buna da hâlâ karar vermiş değiliz. Bunlara derhâl bir çözüm bulmak durumundayız. El ele verip bu problemlerin hepsinin altından kalkmak mecburiyetimiz var çünkü engelli, ülke nüfusumuzun büyük bir bölümünü teşkil ediyor aileleriyle beraber tekrar mütalaa edersek.

Bununla beraber, en önemli konularından bir tanesi, diyelim ki okulunu bitirdi -üniversiteyi de bitirdiğini düşünelim- bundan sonra en önemli konusu iş istihdamının sağlanması. Bugün mevcut meri kanunlarımıza göre özel sektör -belli bir iş istihdamı sağlanan- durumuna göre yüzde 3 olarak engelli çalıştırmak durumunda, devlet yüzde 4 engelli çalıştırmak durumunda. Bugün baktığımız zaman, bakanlıklarımızda dahi, binlerle ifade ettiğimiz kadrolarımız boş durumda. Bunlara mutlaka bu engelli vatandaşlarımızı yerleştirmemiz gerekiyor, bunların hayatlarını idame ettirmeleri noktasında yardımcı olmamız gerekiyor. Nedendir anlaşılmaz, nedendir bilinmez; bu kadrolar niye boş durur, niye bu iş istihdamı engellilere tahsis edilmez?

Yine, bunlarla beraber, en büyük problemlerinden bir tanesi, engellinin engelli olduğunu ispat edebilmesi için hastaneden rapor alması gerekir. Bir hastaneden alınan rapor başka bir hastaneden alınan raporla tamamen farklı. Diyelim ki engelli raporunu aldı, o bir noktada rahatlamış oluyor çünkü engelli olduğunu ispat ediyor. Engelli olduğunu ispat edemezse almış olduğu rapor hiçbir anlam ifade etmiyor. Yine, normal iş hayatına atılmak isterse, iş başvurusunda bulunursa diyorlar ki: "Sen engellisin." "Ama raporumu alamadım." diyor. Raporunu alamadığı için ne engelli olduğu belli ne engelsiz olduğu belli.

Buradan Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak önerimiz şudur: Türkiye'de ortak bir hastanede bu işte ehil olan bir rapor verme grubu teşkil ettirelim, burada çalışan uzman doktorlarımız bir vatandaşımızın ne kadar engelli olup ne kadar engelsiz olduğunu tespit edecek bir merci olarak çalışmalarına başlasın ve bu büyük problemi ortadan kaldırmış olalım çünkü engellilerimiz bunu beklemektedir.

Bunlarla beraber, en büyük problemleri spor. 4 engelli grubumuzun da 2000 yılında kurulmuş spor federasyon başkanlıkları var. Bunlar, Bedensel Engelliler Spor Federasyonu Başkanlığı, Görme Engelliler Spor Federasyonu Başkanlığı, İşitme Engelliler Spor Federasyonu Başkanlığı ve Özel Sporcular Spor Federasyonu Başkanlığı.

Engellilere imkân verdiğimiz zaman, imkân verildiği zaman başaramayacakları hiçbir şey yok. Aynı, eğitimde olduğu gibi, sosyal hayatta olduğu gibi, iş hayatında olduğu gibi, ekonomiye katkı anlamlarında düşündüğümüz zaman, spor anlamında da imkân tanındığı zaman engellilerin başaramayacakları hiçbir şey yoktur. Bunu, aldıkları madalyadan tespit etmek, gerçekten, aldıkları madalyalarla övünmek içten bile değil. Çok büyük bir özveriyle bu federasyonlarımız, orada bulunan federasyon başkanlarımız, yönetimler, aileler, antrenörlerimiz, okullarımız birlikte hareket ettiklerinde alamayacakları hiçbir başarı yok ve nitekim birçok dünya, Avrupa, olimpiyat ve paralimpiklerde Türk engelliler bunu başardılar ve bunu da başarmaya devam edecekler. Burada önemli olan, onlara imkân tanımak. Bu başarıları alıyorlar, gayet iyi, güzel ama maalesef -üzülerek söylüyorum- basında bazen hiç yok, bazen de küçük puntolarla "İşte Engellilerin Başarısı" diye var. Hatta bazen öyle duyumlar alıyoruz ki "Engellilerin sporu da olurmuş! Bu da var mıymış?" diyen maalesef ki vatandaşlarımız var.

Ben, milletvekili olmadan önce Türkiye Görme Engelliler Federasyonu Başkanlığını dört dönem yürüttüm, uluslararası kuruluşların genel sekreterliğini yaptım, Türkiye Paralimpik Komitesi Yönetim Kurulu üyeliğini ve As Başkanlığını yaptım. Onun için, engellilerle yaklaşık sekiz, on yıl beraber yaşadık, aileleriyle beraber güldük, beraber başarılara sevindik veya üzüldük. Onun için, bu engellilerin neler düşündüklerini, neler başarmak için hangi imkânları beklediklerini gerçekten iyi bilen bir arkadaşınızım. Şimdi, bu saydığımız, deminden beri anlatmaya çalıştığım bu imkânları mutlaka bizim, engellilerimize vermek mecburiyetimiz var.

2005 yılında 5378 sayılı Kanun'umuz çıktı. Bu Parlamentodan çıktı bu kanunumuz, yedi yıllık bir süreyi kapsıyordu. Bu sürenin içerisinde, engellilerimizin yaşamaları, onların günlük hayatlarında rahat edebilmeleri, apartman girişleri, iş merkezlerine giriş-çıkışları ve yolda yürümeleri noktasında çıkan bu kanun maalesef ki yedi yıl üstünden geçmesine rağmen düzeltilemedi, yapılamadı ve nihayetinde de üç yıl daha uzatılacak ve 2015 yılına kadar ötelenmiş durumda. Keşke bu belediyelerimizin büyük çoğunluğu buna uysaydı, yollar da engellilerimizin yürüyebileceği, hayatlarını idame ettireceği bir şekle getirilseydi, taşıma araçları, ulusal anlamda sağlıklı bir şekilde yollarımız idame ettirilseydi engellilerimiz için çok büyük bir artı olacaktı ama bugün görüyoruz ki maalesef, daha bu konuyla ilgili -bazı duyarlı belediye başkanlarımız hariç- pek bir yol katedildiğini söylemek mümkün değil.

Bunlarla beraber, en büyük eksikliklerden bir tanesi Türkiye'de, bedensel engellilerimizin, fiziksel engellilerimizin akülü arabalarına ulaşma noktaları. Maalesef ki bu akülü arabalarımız yurt dışından ithal olarak gelmekte ve fiyatları da çok pahalı. Geçen sene bir konuşmamda dedim ki: Bir teşvik verilsin, bu akülü arabalarımız Türkiye'de üretilsin. Ama maalesef hiçbir ses çıkmadı.

Bir ülkenin engellisine verdiği değer, o ülkenin kalkınmışlık derecesini gösterir. Bugün, engellilerimizle beraber 35 milyon -aileleriyle beraber mütalaa ettiğimizde- eğer mutsuzsa, bu devletten, bu Hükûmetten beklediklerini alamadılarsa burada bir sorun var demektir. Bunu tekrar irdelemek lazım ve tüm imkânları burada kullanmak lazım.

Engelsiz bir dünya temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)