| Konu: | MHP GRUBUNUN, HATAY MİLLETVEKİLİ ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN VE ARKADAŞLARININ SURİYE'DE YAŞANAN SAVAŞ ORTAMINDAN KAYNAKLANAN TERÖR GRUPLARININ SURİYE TÜRKMENLERİNE UYGULADIKLARI SALDIRININ ARTMASI NEDENİYLE HÜKÛMETÇE GEREKEN TEDBİRLERİN ALINMASI AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 26 KASIM 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNARAK GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 26.11.2013 |
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin Suriye Türkmenlerine yönelik saldırılarla ilgili, Suriye Türkmenlerinin durumunu görüşmek üzere vermiş olduğu Meclis araştırması önergesini görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Suriye'de yaşanan olayları uzun zamandan bu yana ibretle izliyoruz. İktidar partisinin Suriye'ye yönelik, hatta Orta Doğu'ya yönelik dış politikasının hangi noktaya geldiğini ve bugün açıkça kendilerinin de ifade ettikleri iflas noktasına gelip dayandığını hep beraber görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu bakın, şunu ikrar etmek zorunda kalmıştır: Açıkça "Biz de hata yapabiliriz, ne yapalım yani diz çöküp günah mı çıkaralım, bunu mu istiyorsunuz bizden?" demiştir. Hangi konuda? Suriye'de izlenen dış politika konusunda.
Sayın milletvekilleri, hiç kimse, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Dışişleri Bakanı diz çöksün demiyor. Sadece, başından bu yana söylediğimiz şey şuydu: Suriye'de izlenen dış politika, Türkiye'nin geleneksel dış politikasının, doğru oturtulmuş dış politikasının, tarihsel geçmişi üzerine, doğru bir maya üzerine kurulmuş dış politikasının inkârıdır ve bu dış politika, uluslararası küresel güçlere diz çökerek oluşturulmuş bir dış politikadır. Diz çökmeyin diye ikaz etmişiz. Şimdi, bütün bu ikazlara kulak tıkayan, dikkate almayan, kulak vermeyen Hükûmet, Dışişleri Bakanının ağzından bu politikanın iflas ettiğini açıkça ikrar etmek zorunda kalmıştır.
Değerli milletvekilleri, aynı çerçevede, Mısır'da geldiğimiz noktaya bir dönün bakın. Mısır'da o pencereden bakılan dış politika yeni bir iflasın eşiğine daha gelmiş ve Mısır noktasında da Türkiye yalnızlaşma sürecinin içine girmiştir. Ne diyordu iktidar çevreleri, Sayın Dışişleri Bakanı? Bu politikanın bir adını da buldu, "değerli yalnızlık" dedi. "Değerli yalnızlık" bugün Suriye'de Türkmenleri bir katliamın eşiğinde öksüz bırakma noktasına, sahipsiz bırakma noktasına geldi ve Orta Doğu'da sıfır komşu çerçevesinde ne yaptığını bilmeyen ve dalgalı denizde pusulası olmayan bir gemi gibi yürüyen dış politika çizgisini getirdi, Türkiye'ye yerleştirdi.
Değerli arkadaşlar, başından bu yana ikaz ettiğimiz şey buydu. Türkiye'nin "Yurtta barış, dünyada barış!" esası üzerine kurulmuş ve bölgeye işgal gücü penceresinden bakmayan bir dış politika anlayışıyla bugüne kadar nasıl yürüdüysek, bugünden sonra da aynı çerçevede yürüyelim demiştik.
Bakın, Suriye'de yaşananları ibretle izliyoruz. Suriye'de Hükûmet, El Kaide ve El Nusra penceresinden bölgeye bakar bir acz içerisine düşmüştür.
Değerli arkadaşlar, bakın, Hatay'da kamplar kuruldu. Türkiye'de sığınmacı kampları kuruldu. Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri bu kamplara sokulmadılar. Bu kamplar eğitim kampları olarak kullanıldı, bu kamplarda teröristlerin eline silahlar verildi, eğitildi ve bu kamplarda yetiştirilenler, bugün, gittiler Suriye'de Türkmenleri bir köşeye sıkıştırıp dün Kerkük'te yaşananın bir benzerini Suriye Türkmenleri üzerinde, onların boşalttığı yerleri işgal ederek bir kere daha tekrar etmenin peşindeler. Böyle bir dış politikayı, başından bu yana uyaran bir muhalefetin varlığını dikkate almayan iktidar, bugün Türkiye'de Suriye'deki Türkmenlerin böylesi bir sahipsiz macerayla karşı karşıya kalacağı bir noktaya getirip dayatmıştır.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu Hükûmetin penceresinden baktığınızda El Nusra'yı savunmak mübah, El Nusra'ya karşı mücadele edenlerin mücadelesi suç! Daha, yakın zamanda, geçen hafta 14 tane genç evladımız, TGB mensubu 14 tane evladımız, El Kaide terörünü ve şiddetini kınadı diye toplam yirmi dört yıl hapis cezasına mahkûm edildi.
Değerli arkadaşlar, bu Hükûmetin bakanı değil miydi, Sayın Egemen Bağış değil miydi ki "Suriye'de ölenlerin yanında Gezi'de ölenler devede kulaktır." diyen? Yani kendi ülkesinde toplumsal bir gösteride, demokratik bir gösteride öldürüleni "devede kulak" diye gören bir anlayış, Suriye'ye El Kaide penceresinden bakarken kendi insanına zulüm penceresinden bakmanın ne olduğunun en güzel göstergesi, en açık göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, 500 binden fazla Suriyeli sığınmacı var Türkiye'de ve iktidar çevrelerinin açıklamasına göre 2 milyar liranın üzerinde harcama yapıldığı ifade ediliyor. Bakın, Muharip Gaziler Derneğinin açıklamasını söylüyorum: Bir muharip gazimizin, Türkiye'de Türkiye'nin bütünlüğü için gazi olmuş bir muharip gazimizin aldığı aylık maaş 360 lira ama bir sığınmacıya verilen aylık ücret -400 dolar- 800 lira. Bu iktidarın meseleye baktığı pencere bu penceredir. Bu pencereyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirlerine sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bakın, Hatay'da 52 vatandaşımız, buradan kaynaklı, burada izlenen dış politikanın hatasından kaynaklı bir saldırı sonucu katledilmiştir ve Sayın Başbakan meseleyi izah ederken mezhep penceresine ne kadar takıldığını dil sürçmesiyle de olsa göstermiş, "52 Sünni vatandaşımız" diyebilmiştir. İşte bu Hükûmetin bölgeye bakışında esas aldığı pencere bu mezhep penceresidir. "Oradaki istihbaratı haber verdi." denen Er Utku Kalı yüz yetmiş bir gün tutuklu kaldı ve bu çerçevede Türkiye'de devletin kusurunu, Hükûmetin kusurunu, iktidarın kusurunu ifade edenlerin bir şekilde suçlu sayıldığı ama iktidar eliyle teröriste kucak açanların korunduğu bir sistem getirildi, dayatıldı.
Değerli arkadaşlar, emniyet müdürlüğü dün bir rapor hazırladı, Gezi raporunu açıklamış. Aynı mezhep penceresini, biraz önce ifade ettiğim mezhepçi bakış açısını burada da maalesef görmek mümkün. İktidar, mezhep gözlüğüyle hayatın bütün alanlarını tarif etmeye çalışıyor ne yazık ki. Bakın, emniyet müdürlüğünün Gezi olaylarıyla ilgili yayınladığı raporda "Gezi olaylarına katılanların yüzde 78'i Alevi'dir." diyor.
Değerli arkadaşlar, bunu nasıl tespit ettikleri sorununu bir tarafa bırakıyorum, bunun gerçek ya da yalan olduğu hususunu da bir kenara bırakıyorum; bir iktidar, bir devlet kurumu, emniyet müdürlüğü, kendi vatandaşını arşivlere geçirirken "Alevi" ya da "Sünni" diye onun mezhebini ifade edebilir mi? Devletin böyle bir yetkisi var mı? Bu, doğrudan doğruya devlet eliyle vatandaşını fişleyen bir hükûmet uygulaması değil midir? Düne kadar her noktada "Fişleniyoruz." diye bağıranlar, "Mazlumuz." diye bağıranlar iktidar gücünü ellerine aldıklarında tarihin en büyük zalimi olmuşlardır ve bugün kendi vatandaşını "Alevi", "Sünni" diye devlet kayıtlarıyla fişleyen iktidar, hiç şüphe duyulmasın ki Türkiye Cumhuriyeti tarihine en zalim iktidar olarak geçecektir.
Değerli arkadaşlar, bu çerçevede, olaya insanlık penceresinden bakmak için, insanı tarif etmek için, Suriye'deki soydaşlarımıza yönelik bu saldırılar ve oradaki, önümüzde yaşanacak muhtemel saldırılara karşı Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilen bu Meclis araştırması önergesini destekliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)