GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP GRUBUNUN, HATAY MİLLETVEKİLİ ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN VE ARKADAŞLARININ SURİYE'DE YAŞANAN SAVAŞ ORTAMINDAN KAYNAKLANAN TERÖR GRUPLARININ SURİYE TÜRKMENLERİNE UYGULADIKLARI SALDIRININ ARTMASI NEDENİYLE HÜKÛMETÇE GEREKEN TEDBİRLERİN ALINMASI AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 26 KASIM 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNARAK GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:21
Tarih:26.11.2013

DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Barış ve Demokrasi Partisi adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Suriye'de yaşananlara ilişkin Meclis araştırması yönlü önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu manada, partimizin de hem Suriye'ye hem soruna nasıl yaklaştığını sizlerle paylaşmak adına huzurlarınızdayım.

Evet, üç yılı bulacak olan bir zaman diliminde Suriye'de haksız, hukuksuz bir savaş yaşanıyor, yaşatılıyor ora halklarının, ora inançlarının, ora kimliklerinin iradesine rağmen. Yapılmak istenen şey, 1916'da emperyal küresel güçlerin paylaşıp da yetinemedikleri, yeniden şekillendirmek üzerine cansiparane bir şekilde ora halklarını çarpıştırarak, savaştırarak gelecek iktidarlarını, geleceklerini tanzim etmeye çalıştıkları kirli bir savaş. Bu savaşın tarafları bugün ortalıkta yok, bu savaşı isteyen küresel emperyal güçler, Amerika Birleşik Devletleri'nden Avrupa Birliğine, Çin'den Rusya'ya hegemonik güç sahibi güçler ortalıkta yok ama bu emperyal güçler, bölgesel aktörler üzerinden yarattıkları sömürge ve emperyal paylaşım savaşının payandası bir kısım yapılar üzerinden, orada kıyasıya bir insanlık dramına neden olmaktadırlar. Bunu görmeden, buna dair duyarlılıkları harekete geçirmeden bu savaşı da sona erdiremeyiz, bu savaşın ortaya çıkardığı siyasal, sosyal travmaları da tedavi edemeyiz.

Yürekleri burkan, acılar üstüne acıların yaşanmasına neden olan Suriye savaşı, küresel emperyal güçlerin Orta Doğu'daki çıkarlarının neticesinde şekillenmiştir, halkların savaşta çıkarı yoktur. Halklar, kimlikler, inançlar düşman değildir, onlar olsa olsa kardeştir. Hele hele bu halklar, devlet dışı kalmış Kürt'se, Türkmen'se, Çerkez'se, Süryani ve Ermeni'yse Suriye'deki savaştan hiç mi hiç yararları yoktur. Savaşın olsa olsa mağdurlarıdır, savaşta ölüm, kan, gözyaşı, yokluk ve yoksulluktan en çok payını alan halklardır. O manada, elbette ki bu Meclisin, orada yaşanan dramı, orada yaşanan travmayı aydınlatması, açığa çıkarması, varsa Türkiye'nin bu konudaki paylarına da eleştirel yaklaşarak mevcut, var olan haksız, hukuksuz savaşın önüne geçmesi gerekiyor.

Niçin haksız? Her şeyden önce, 1916'da Orta Doğu'yu bölüştürüp paylaşan, Kürdistan'ı mevcut emperyal güçlerin çıkarına peşkeş çeken Fransa, Almanya, İngiltere bugün nerede? Fransa-Almanya arasında sınır bile yokken, onlar sınırlar üstü, ulus üstü yeni birliklerin arayışı içerisindeyken Orta Doğu halklarının çatıştırılmasından, savaştırılmasından nemalanmak istiyorlar. Yine nemalanmak isteyen bunlar, taşeronlar aracılığıyla, maşalar aracılığıyla halkları, kimlikleri birbirine kırdırıyor. Fetvalar veriliyor dinimiz adına ki İslamiyet barış dini, sevgi dini, biz öyle biliyoruz, öyle öğretildi. Barış ve sevgi dini olan İslamiyet adına hareket ettiğini söyleyen El Nusra, El Kaide üzerinden halkların katliamına ve kıyımına göz yumularak görmezlikten geliniyor.

Bütün bunların elbette ki bir sebebi, bir gerekçesi vardır. Her şeyden önce, toplumun çok kimlikli, çok kültürlü olma realitesini göz önünde bulundurmayan, her şeyi tek tipleştirip tekçi anlayışla yeniden şekillendirmek isteyen ulus üniter devletin günahı var burada. Bu manada, Birinci Dünya Savaşı'nda bir Arap ulusundan 22 devlet çıkarmak isteyen, Orta Doğu yer altı, yer üstü zenginliklerini kendi ulusal çıkarları için paylaşmak isteyen emperyal küresel güçlerin ve onun uzantısı şekillenen ulus üniter devletin çıkarlarını esas almadan, ona yönelik bir yaklaşımda bulunmadan biz sorunu çözemeyiz.

Bakın, ulus üniter devlettir ki tüm kimlikleri, inançları, kültürleri tek tipleştirmenin aracıdır. O manada, hangi ulus ve ülkeden olursa olsun, iktidarı elinde bulunduran, egemenlikçi olan zihniyet ötekileri yok saymıştır, yok sayıyor; kırmayı, katliama tabi tutmayı, asimilasyonist politikalarla siyasal entegrasyon içerisinde eritmeyi görev bilmiştir. Türkiye yapıyor, İran yapıyor, Irak yapıyor; Fransa yapmıştır, Almanya yapmıştır, yapmaya devam ediyor. O nedenle, savaşta çıkarı olan ulus üniter devlet karşıtlığı temelinde sınırsız, sömürüsüz, baskısız bir gelecek adına mücadele etmek, onu savunmak bizatihi günümüz insanlığının yaşadığı sorunun temelinde yatan paradokstur. O manada da, öncelikle, evet, savaş kötüdür, kötürümdür, kaybettirendir, yoksulluktur, açlıktır ama Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iyi bilinmeli ki, savaş, bu ne idüğü belirsiz ulus üniter devletlerin bize kader olarak dayattığıdır.

Bakın, Orta Doğu'da yüz yılı aşkın bir süredir savaş eksilmiyor, eksilmeyecek de. Ora halklarının kendi öz güçleriyle kendi kendilerini yönetmeye başlama anına kadar savaşlar eksilmeden devam edecektir. Hele hele, büyük iddia sahibi Türkiye'nin son Hükûmetinin, son on bir yıllık AKP iktidarının büyük iddialarına rağmen, Türkiye dolaylı ya da direkt bu savaşın içerisinde bulunmuşken, bu Meclisin ve Türkiye halklarının yapmak zorunda olduğu çok iş vardır. Öncelikle dış politikanın "sıfır sorun", "sorunsuz dış politika" olarak adlandırılmış olmasına rağmen bugün çatışmadığımız, bugün düşmanlık ikilemiyle karşı karşıya kalmadığımız komşumuz ya da birlikte kaderi paylaştığımız halklar kalmamıştır. O nedenle her şeyden önce düşmanlık, kin, nefret yerine dostluğu, savaş yerine barışı, gasp ve baskılar yerine özgürlükleri esas alan bir politikayla soruna yaklaşmak lazım.

Bugün 1916'nın eseri olan Rojava ile Bakur'u yani Türkiye Kürtlerini ayrıştıran emperyal güçler, kendi aralarındaki sınırı kaldırıyor biz ise bu sınırlarda mayınlı tarlalarla yetinmiyoruz, tel örgülerle yetinmiyoruz, metrelerce yükseklikteki, kilometrelerce uzunluktaki duvarlarla aynı etnik kimlikten, aynı kültürden, aynı tarihten müteşekkil olan halkları ayrıştırmanın, ötekileştirmenin, karşıtlaştırmanın arayışı içerisindeyiz. Bu manada, haksız, hukuksuz bu savaşa son vermek, barışsever olmak, barıştan yana olmak olması gerekendir.

Buna rağmen de Türkiye Hükûmetinin mevcut sınırları halklara kapatan anlayışına, zihniyetine rağmen ve dolaylı noktada El Nursa, El Kaide, ora çetelerinin geçişlerinin kolaylaştırılmasıyla yetinmeyip onların lojistik desteğini, askerî, sağlık desteklerinden de mahrum bıraktırmayacak bir konumda olduğu, ora halkları, ora yaşayanları tarafından dile getirilen bir durumdur. Bu da bu manada Meclisin araştırmak zorunda olduğu bir durum ise tez elden halkları, toplumu aydınlatmayı bizim ertelenemez bir görev olarak önümüze almamız gerekiyor.

El Kaide'yi, El Nusra'yı besleyen güçler kimdir? El Kaide'yi, El Nusra'yı Müslüman'ın, İslam'ın malı, canı, namusu helaldir noktasına taşıyan zihniyet nedir? Bir başka Müslüman halka ve halklara saldırtan zihniyet nedir? Bu her şeyden önce, "ileri demokrasi" söylemine sahip AKP iktidarının ama beraberinde bütün Meclisin aydınlatması gereken bir sorumluluğu gereğidir. Biz bunu yapmadığımızda, bunun üstüne gidip araştırmayı netleştiren bir kısım okumalarla Suriye'de olup biteni bilincimize çıkarmadığımızda yarın -Reyhanlı'da olanlara benzer- Türkiye'nin sınırları içinde de birçok istenmeyen savaş artıklarının ve ardıllarının ortaya çıkardığı olumsuzluklarla da karşılaşabiliriz. Bu istenmiyorsa, ertelenemez, ötelenemez bir noktada bunun üstesinden gelinmek isteniyorsa, Suriye'de olup bitene projeksiyon yöneltmek, aydınlatmak ve açığa çıkarmak gibi bir görevin yüklenilmesi gerektiğini, araştırma önergesinin bu konuda destekçisi olacağımızı ifade ederek teşekkürlerimi sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)