Konu: | MHP GRUBUNUN, ANKARA MİLLETVEKİLİ ZÜHAL TOPCU VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN DERSHANELERİN ORTAYA ÇIKMASINA SEBEP OLAN DURUMLARIN VE DERSHANELERİN KAPATILMASININ EĞİTİM SİSTEMİNDE NE GİBİ PROBLEMLERE NEDEN OLACAĞININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 9/10/2013 TARİH VE 250 SAYI İLE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 13 KASIM 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
Yasama Yılı: | 4 |
Birleşim: | 16 |
Tarih: | 13.11.2013 |
YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin dershaneler üzerinde verdiği Meclis araştırma önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.
En başından itibaren, başlangıçta önerge sahibi Milliyetçi Hareket Partisinin değerli üyesi, konuşan değerli meslektaşım Zuhal Hanım'ın, sonraki konuşan arkadaşlarımızın, her iki partiden konuşan arkadaşlarımızın eğitim duyarlılığını kutluyorum. Gerçekten, burada, çocuklarımızın eğitimini önceleyen, bunu her şeyin üstünde tutan bir anlayışı her zaman, her fırsatta görmek istediğimi belirtmek istiyorum. Şimdi, aynı kaygılara katılıyorum. Özellikle değerli meslektaşım Zuhal Hanım'ın söylediklerini, aynı kaygıları, aynı sorunları paylaştığımı bir kez daha sizlerle paylaşarak birkaç noktanın altını çizelim.
Eğitime ilişkin, bizim Başbakanımız -geçenlerde kendisi bir kez daha söyledi- eğitimle ilgili bugün geldiğimiz noktada, evet, biz, Türkiye'nin on yıl öncesine göre dershane yetersizliğinden, fiziksel altyapıdan, bilgisayar, yani fiziki altyapıyla, programla, ders kitaplarıyla İnternet'le ve FATİH Projesi'yle geldiğimiz noktada hâlâ tamamlamamız gereken eksikler olduğunu, önümüzde daha katetmemiz gereken yollar olduğunu söyledi. Ama buraya nereden geldiğimizi bir konuşmamız gerekiyor değerli meslektaşlarım, değerli üyeler.
Çok kısa zaman öncesine kadar biz, Türkiye'de hiçbir eğitim konusunu bir eğitim konusu olarak tartışamıyorduk. Hangi eğitim konusunu ele alsanız, ister üniversiteye giriş konusunu ele alın ister mesleki eğitimi ele alın ister zorunlu eğitimi, kapsamını, süresini, şeklini ele alın hiçbirini rejim meselesi hâline gelmeden konuşamıyorduk. Bunu hepimizin bir görmesi gerekiyor.
Ben eğitimciyim. Üniversiteyi bitirdiğim, doktorayı tamamladığım, yani 1995'ten bu yana üniversitelerde hoca olduğumuz ve sonrasındaki millî eğitim göreviyle bakacak olursak bizim, Türkiye'de eğitimi bir eğitim konusu olarak konuşamadığımız gerçeğinden ve o günlerden buraya geldiğimizi bir hesap etmemiz gerekiyor. Değerli meslektaşım kendisi de çok iyi bilir, hangi konuyu ele almak istersek alalım, dakika bir, mesele rejim meselesi hâline geliyordu; dakika bir, mesele laiklik meselesi hâline geliyordu ve bundan dolayı biz yıllarca eğitim meselesini konuşamadık. Eğitimin üzerindeki vesayetleri kaldırdık ve bugün konuşabilir olmaktan, en ağır eleştiri gelmiş bile olsa, gelen en ağır eleştiriyi de saygıyla karşılıyorum ve esasında gurur duyuyorum çünkü artık mesele bir rejim meselesi hâline gelmeden bir eğitim konusu hâline getirilip tartışılabiliyor.
Biraz önce gene bir değerli konuşmacı eğitime ayrılan payı diyanetle, emniyet teşkilatıyla, savunmayla filan karşılaştırdı. Çok değerli milletvekilleri, çok uzun zamandır millî eğitim bütçeden en yüksek payı alıyor. Bir eğitimci olarak benim gönlümden geçen rakamdan hâlâ eksik olduğunu, az olduğunu söylüyorum ama önceki durumlara göre savunmanın önündedir. Yani herkes hâlâ aynı şekilde zannediyor belki, Millî Savunma Bakanlığının çok çok önündedir ve bugünkü rakam yani 2014 için teklif ettiğimiz rakam 56'sı millî eğitime, 17'si üniversitelere olmak üzere 73 milyardır. Bu rakam 2000 yılında 4,5 milyardı toplam, 2002 yılında 9,5 milyardı. Hadi rakamlar, enflasyon değeri filan, o oranları da verelim: Gayrisafi yurt içi hasılanın 2000 yılında yüzde 2,64'ü, 2002 yılında yüzde 2,84'ü, bugün geldiğimiz noktada 4,23'ü yani ikiye katlamıştır. Bundan dolayı eğitime verilen önem, eğer bütçe rakamlarıyla bakılacak olursa, daha önceki hiçbir dönemde konuşulamayacağı kadar daha yüksek bir rakamdır ve daha da yükseltilmesi gerektiğine inanan birisi olarak bunun da altını çiziyorum.
Şimdi, gelelim dershane meselesine. Burada bir tenakuz var değerli meslektaşım, diyorsunuz ki: "Bugün veliler dershanelere okullardan daha fazla anlam yüklüyor." Eğer tablo buysa bizim hep beraber bunu değiştirmemiz gerekiyor ve önergenizi okudum, diyorsunuz ki: "Dershaneler fırsat eşitliği sağlayan araçlardır." Geldiğiniz noktanın ne kadar tenakuz içerdiği burada gözüküyor. Ne demek? Yani parasını ödeyip de dershaneye gidemeyen birisi fırsat eşitliği elde edemiyor, böyle bir şey olabilir mi? Dershaneye kim gidiyor? Dershaneye parasını ödeyebilen gidiyor. Siz önergenizde diyorsunuz ki: "Dershaneler bugün Türkiye'deki eğitimdeki fırsat eşitliğini sağlayan..." Bir bakın Allah aşkına. Yani parasını ödeyemeyen insanların fırsattan yararlanamadığını, yani eşit bir şekilde, kendisine sunulan fırsatı değerlendiremediğini söylüyoruz. Bu geldiğimiz noktada -ben on beş yıl önce de bunu söylüyordum- yani Anadolu lisesi öğrencilerinin, fen lisesi öğrencilerinin bile... Esasen dershaneyi dolduran öğrencilerin bunlar olduğunu bilmemiz gerekiyor. Yani burada hızla değiştirmemiz gereken bir tablo var. Yani buna bakarak, bunu görerek ilerleyelim.
Ne var? Peki, biz ne yapıyoruz? Yani tespitler doğru, burada geliyoruz, biz ne yapıyoruz bakalım. Dershaneyi doğuran 2 tane sebep var. Biraz önceki değerli konuşmacı da söyledi, esasen dershane bir sonuç. Dershane önümüze bir sonuç olarak ortaya çıkıyor. Niye çıkıyor? 2 tane... Birincisi, üniversiteye giriş; ikincisi, liseye giriş. Ne yaptık? Bugün itibarıyla baktığımızda, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, liselerden yeni mezun olan öğrenciler, sadece ve sadece onlar üniversiteye girecek olsa Türkiye'de üniversiteye girişte tek mesele kalmamıştır çünkü liselerden yeni mezun olan öğrencilerin sayısıyla üniversitenin -açık ve örgün- yarattığı kapasite miktarı aynıdır; ikisi de 650 bin, 700 bin civarındadır. Bir önceki yılda 659 bin biri, 668 bin biriydi. Nereden geliyor? 1 milyon 800 bin yılların birikimi, defalarca girenler ve dershanelerin... Ona da şaşırdım, dershaneler çok iyi yönlendirme yapıyormuş, çok iyi rehberlik yapıyormuş. Soruyorum... İlk 2 bine giren öğrencilerin 1.200 tanesi tek mesleği seçiyorsa burada yönlendirme yoktur. İlk 10 bine giren öğrencilerin çok büyük bir kısmı ya da tamamı üç dört tane mesleği seçiyorsa burada yönlendirme yoktur, kendi kendimizi kandırmayalım. 10 bin öğrencinin zekâ puanı, başarı puanı ne olursa olsun üç meslekte birleşmesinin, buluşmasının imkânı yoktur. İşte, ondan dolayı ikinci kez giriyor, ondan dolayı üçüncü kez giriyor. Yönlendirme yok ve dershaneleri böyle bir yönlendirme yaptığı varsayımıyla savunmak da doğru değil.
Burada, bakın, geldiğimiz nokta şudur: Önümüzdeki yıllar içerisinde üniversiteye girişten dolayı dershane ihtiyacı minimuma ve keyfekeder bir hâle gelecektir. Çünkü üniversiteye gitmek isteyen herkesin kendi puanına göre, çalışmasına göre gidebileceği yerler olduğu gibi, ben eminim, birkaç yıl içerisinde sınavsız olarak girilebilecek üniversitelerin, üniversite bölümlerinin, programlarının sayısı da artacaktır.
Gelelim ikinci nedene, ikinci neden de liseye giriştir. Evet, yani 3 çocuğu bu birinci basamaktan atlatmış birisi olarak konuşuyorum, 1'i lisede, 2'si üniversitede çocuğu olan bir veli olarak konuşuyorum, çocuklar hayatlarını yaşayamıyorlar, çocuklar bugün dersin dışında hiçbir iş yapamıyor. Hafta içinde okulla dolu, hafta sonunda da dershaneye koşturuyor, ne aile bir araya gelebiliyor ne çocuk sosyal, kültürel -müzik, spor gibi- herhangi bir etkinliğe girebiliyor, hiçbiriyle uğraşmıyor. Bakıyorsunuz, hafta sonu Kızılay civarında dolaşın, her veli 1, 2 çocuğunu almış, hafta sonunu orada geçiriyor. Bu tablo bizim hep birlikte hızla değiştirmemiz gereken tablodur, üniversite kısmı çok büyük oranda hallolmuştur, lise kısmında da evet, fizikî altyapıyı eşitleyerek, niteliği eşitleyerek, burada kurumlara birbirine yakın fırsatlar sağlayarak hep birlikte o kısımda da dershaneye gitme ihtiyacını kaldırmak burada konuşmamız gereken konudur. Yani, bir sorun olarak ortaya çıkmış, bir ur olarak orada duran, kaynaklarımızı sömüren, çocukların sosyalleşmesini, hayattan da, aile hayatından bile kopmasını sağlayan bir durumu paylaşmanın, bunun varlığını sürdürmenin değil, hep birlikte nasıl kaldırmamız gerektiğinin üzerinde duruyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)