| Konu: | BİR ÜNİVERSİTE ADI İLE BİR İLÇE ADININ DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 30.10.2013 |
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 492 sıra sayılı Bir Üniversite Adı ile Bir İlçe Adının Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, "demokratikleşme" adı altında açıklanan paket içerisinde Nevşehir Üniversitesinin adının "Hacı Bektaş Veli" olarak değiştirilmesi Alevi vatandaşlarımızın yüreğinin şişini indirme taktiğidir. Oysa, Alevi vatandaşlarımız daha köklü değişiklikler beklemektedirler. Ne yazık ki, bu beklentiler, bir parmak bal çalınarak giderilmeye çalışılmaktadır. Bu da bir yasak savma işidir.
Elbette Hacı Bektaş Veli için ne yapılsa azdır. Zaten o, insanların kalbinde asırlardan beri yer etmiştir. Onun hoşgörüsü sizin onun adına verdiğiniz üniversite isminin de önündedir. O, söylemiş olduğu sözlerle insanlığa hoşgörü ve sabır aşılamıştır ve onların içinden birkaç tanesini sizlerle paylaşmak gerekirse:
"Özünü bilirsen özürden kurtulursun." "İncinsen de incitme." "İnsanın gerçek güzelliği sözünün güzelliğidir." "En yüce servet ilimdir." "Dikkat et, lokma seni yemesin, sen lokmayı ye."
Ve sonuçta yine bir sözü:
"Hararet nardadır, sacda değildir.
Keramet sendedir, taçta değildir.
Her ne ararsan kendinde ara,
Kudüs'te, Mekke'de, hacda değildir."
İşte, Hacı Bektaş Veli'nin asırlardır insanlığa yapmış olduğu bu söylemler bugün, günümüzde bizlere ders olmalı, örnek olmalı ve gelecek kuşaklara aktarılarak devam etmelidir.
Sayın milletvekilleri, yine üniversitelerimizin isimlerinin değiştirilmesinin yanı sıra üniversitelerimizin gerçek bilim, irfan yuvası olarak düzenlenmesi; fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür gençlerin yetiştirilmesi için gerekli teknoloji ve çağın gerektirdiği ilerici, çağdaş medeniyetleri yakalayan gençleri eğitmek gerekmektedir ama ne yazık ki bugün üniversitelerimiz YÖK'ün vesayeti altındadır, üniversitelerimiz siyasi iktidarın baskısı altındadır. Bunun en bariz, açık örneğini rektör atamalarında görmekteyiz. Sözde demokrasi adı altında rektör adayları öğretim üyelerince belirleniyor ama sonuçta en fazla oy alan aday değil, en az oy alan adayın ataması da yapılabiliyor.
Değerli milletvekilleri, bu neye benziyor biliyor musunuz? Az önce bir gerginlik oldu, biraz da bunu yumuşatalım, bu şuna benziyor: Geçmiş zamanda bizim bir hemşehrimiz bir ilde meteoroloji bölge müdürlüğü yapmaktadır ve bu her gün yapmış olduğu rasatı umum müdürlüğüne fakslamaktadır ve bu rasatı da rüzgâr gülü ve rüzgâr okuna göre yapmaktadır. Yine böyle bir rapor yazıyor Ankara'ya, Meteoroloji Umum Genel Müdürlüğüne "Şu gün şu tarihte yapılan rasata göre, rüzgâr gülünden alınan veri ve rüzgâr okundan alınan veriye göre de rüzgârın şiddeti şu kadar olacak, rüzgârın yönü bu kadar olacaktır. Görüşlerinize arz ediyorum." diyor ve umum müdürlüğüne gönderirken yazının altına da şöyle diyor: "Not: Her ne kadar rüzgâr oku ve rüzgâr gülü böyle diyorsa da sonucu Cenab-ı Rabb-ül âlemin bilir."
Değerli arkadaşlar, şimdi, sizin yapmış olduğunuz bu atamalarla, bu düzenlemelerle sonucun sizler tarafından tayin edildiği ve YÖK ile Cumhurbaşkanı tarafından rektör atamalarının gerçekleştirildiği bilinmektedir. İşte böylesi bir anlayışla, "Her şeyi biz belirleriz."le üniversitelerimizde hâkimiyet kurarak hak edeni değil, kendine göre hak edeni rektör tayin ediyorsunuz. Bari bırakın öğretim üyelerine oy kullandırmayı, onları da birbirlerine kırdırmayınız. Ayrıca, 2002 seçimlerinde "YÖK'ü yok sayacağız." diye kampanyalar açmadınız mı? Ama işbaşına gelince kendinize göre bir YÖK yarattınız.
Sayın milletvekilleri, elbette üniversitelerimizin isimlerini değiştiriyoruz ama onları düzeltebiliyor muyuz? Örneğin, kendi seçim bölgem olan ilimden, Karadeniz Teknik Üniversitesinden birkaç örnek verecek olursam: Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı Beşikdüzü Meslek Yüksekokulunda bulunan bilgisayar, makine, işletme, elektrik bölümlerinin kapatılmasına karar verilmiştir. Oysa, KTÜ'ye bağlı Beşikdüzü Meslek Yüksekokulu, faal 10 bölümü, 2.300 öğrencisi, eğitim kadrosu ve fizikî şartlarıyla değil kapatılmayı, bir fakülte olmayı beklemektedir ama ne yazık ki alınan kararla bunlar kapatılmıştır.
Yine, ilimizin Tonya ilçesinde 1996 yılından beri Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı meslek yüksekokulu açılması konusu gündeme alınmış ve yörenin bakanları, milletvekilleri oraya, o ilçeye yapmış oldukları her gezide seçim vaadi olarak "Biz Tonya'ya meslek yüksekokulu açacağız." söylemlerini ortaya koymuşlar ama günümüzde hâlâ böyle bir atılım, böyle bir meslek yüksekokulu yapılmamıştır.
Tonyalıların istediği bu okul yapılmazken Tonyalıların istemediği ve bir tabiat, doğa harikası olan Livalobo mevkisinde çimento fabrikası yapılması, tamamen onların düşüncelerinin dışında, Hükûmet tarafından ele alınmıştır. Bu konuda Tonyalıların yoğun baskısı sonucunda Hükûmet tarafından geri adım atılmıştır.
Bir de değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan buradayken, bilindiği gibi fakülte ve yüksekokulların idari, teknik ve yardımcı hizmetler denetiminde gözetim yapmak, akademik ve idari personelle ilgili mevzuatı bilmek, fakülte ve meslek yüksekokulu yerleşkesinde gerekli güvenlik tedbirlerini almak, üniversite sınavlarının, Açıköğretim Fakültesi sınavlarının daha sağlıklı bir şekilde yapılmasını sağlamak için büyük gayret sarf eden fakülte sekreterleri ve yüksekokul sekreterleri hâlen 3600 ek gösterge almayı beklemektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî eğitim bu Hükûmetiniz zamanında yazboz tahtasına dönmüştür. Bu Hükûmetin eğitim politikasının ne olduğu henüz açıkça anlaşılamamıştır. Her millî eğitim bakanı değiştiğinde program da değişmekte, kitaplar değişmektedir. Ama öğretmenler, ücretsiz olarak okullara gönderilen bu kitapların müfredat içerisinde yeterli olmadığını düşünüp velileri öğrencilere kitap alması noktasında masrafa sokmaktadır. Bu konunun Sayın Bakan ve ilgililer tarafından dikkate alınması gerekiyor.
Sayın Bakan, dershanelerin durumu da bir karmaşa hâlini almıştır. "Dershaneleri kapatacağız." diyorsunuz ama buradaki öğretmenlerin ne olacağını ve öğrencilerin nasıl yetiştirileceğini, okulların yeterli olup olamayacağını da söylemek gerekiyor.
Ayrıca, yine ilimize atamış olduğunuz Millî Eğitim Müdürü "Sosyal Bilimler Lisesinin öğrencileri aynı merdiveni kullanıyor, bu nedenle gece uykularım kaçıyor, uyuyamıyorum, diken üzerinde yatıyorum." diyerek Sosyal Bilimler Lisesini bir ilçe belediyesine taşımaya kalkmış ama bu, sonuçta, velilerin ve öğrencilerin katkısı ve etkisiyle durdurulmuştur.
Şimdi, Sayın Bakanım ve değerli milletvekilleri; sürem daralıyor ama size bir şeyi daha göstermek istiyorum. Bakın değerli milletvekilleri, Sevgili Bakanım; burası TOKİ tarafından Akçaabat Yıldızlı beldesinde yapılmış bir okul, 32 derslikli. Hemen yanında da yüksek gerilim hattı var. Şimdi veliler diyor ki: "Arkadaş, yüksek gerilim hattında bizim çocuklarımız sağlıksız bir ortamda eğitim göreceklerdir. Ne yapmamız gerekiyor? Bu olmaz."
Bunun üzerine Millî Eğitim Müdürlüğü yazılı bir açıklama yapıyor ve endişe duyulmaması gerektiği ve gerekli önlemlerin alındığı vurgulanarak şu ifadelere yer veriyor: "Akçaabat ilçesi Yıldızlı beldesinde TOKİ Başkanlığı tarafından inşa edilmiş olan 32 derslikli okul binasının üzerinden geçmekte olan enerji iletim hattıyla ilgili, kimi velilerimizce endişe ve tereddüt oluşturduğu yazı ve duyumlardan anlaşılmaktadır. Türkiye Elektrik İletişim AŞ Genel Müdürlüğü ile Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı arasında yapılan yazışmalar ve inceleme neticesinde, emniyet sınırının 11,30 metre olduğu, okul binası ile enerji iletişim hattı arasındaki en yakın mesafenin ise 11,51 metre olduğu, bu nedenle okul binasının emniyet sınırın dışında kaldığı belirtilmektedir."
Yani değerli arkadaşlarım, şu kadar bir mesafeyle, şu 21 santimlik bir mesafeyle, yüksek gerilim hattıyla okul binası korumaya alınmış oluyor. Bu okulda ana sınıfından, kreşinden, Anadolu Öğretmen Lisesine kadar olan öğrenciler yetişmektedir. Şimdi, buradan öğretmen mi yetişecek, yoksa buradan daha bilinçli insanlar mı yetişecek, yoksa buradan bu tehlikeye karşı göğüs geren komando öğretmenler mi yetişecek? Zaten öğretmenlerimizin de durumu vahim. Onları da "atamayı bekleyen güvercinler" gibi tabir ediyorsunuz ve bu noktada, baktığımız zaman, millî eğitim süratli bir şekilde düzeltilmeli; artık, öğretim değil, eğitim yapılmalı ve Türk gençliğini muasır medeniyetler seviyesine hazırlamamız gerekiyor.
Hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)