GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BİR ÜNİVERSİTE ADI İLE BİR İLÇE ADININ DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA
Yasama Yılı:4
Birleşim:10
Tarih:30.10.2013

CHP GRUBU ADINA NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 1'inci maddesi üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Nevşehir'den sorumlu milletvekili olarak, o topraklarda hoşgörünün, sevginin, saygının timsali ve Türk tarihine mal olmuş öğretisiyle dünya hoşgörü tarihine geçecek sözler söylemiş büyük hünkârın adının o topraklara verilmesini gerçekten heyecanla karşılıyorum. Evet, "İncinsen de incitme." diyen, "İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır." diyen bir hoşgörü abidesinin bu Meclisinde gerçekten de insanın içini acıtan tartışmaları yaşayınca üzülüyor insan doğrusu. Bakıyorum, ırkları tartışıyoruz. Bir hukukçu olarak bize hukuk fakültelerinde "Suçluyu kazıyınız, altından insan çıkar." deniyor. Irkları kazıyınız, altından insan çıkar. Hepimiz Adem'le Havva'dan gelmedik mi? (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

O nedenle, şimdi, bakıyorum, değerli arkadaşlarım, Türkiye'de 12 Eylül öncesi hepimiz bu ülkede hep şunu söyledik: Aynı köyden çıkmış, biri sığırtmacın çocuğu, biri hamalın çocuğu. Üniversiteye gitmiş, biri sağcı olmuş, biri solcu olmuş, ülkenin emek mücadelesinde çatır çatır çatışmalara girmiş. Onun için diyorum ki: Bakın, bu ülkenin mezarlıkları dünyanın en genç mezar taşlarıyla doludur. On sekiz yaşında... Gelin Balıkesir mezarlığına, gidin Ankara mezarlığına, bu ülkede en fazla genç ölümleri veren bir ülkenin evlatlarıyız biz. 12 Eylül öncesi bunları yaşamadık mı? "Bu kış komünizm gelecek." diye, ne kadar Atatürkçü, solcu, devrimci varsa karakollarda sabahlara kadar sopa yedik biz, ölümlerden döndük, diğer arkadaşlarımız da öyle ve hep özgürlükler bir başka bahara ertelendi. "Bu kış şeriat gelecek." diye, yine diğer taraftan birçok insanın üzerine baskılar yapıldı ve bu ülkenin tarihi darbelerin tarihi olmadı mı?

Şimdi, ne güzel, hoşgörünün timsali Hacı Bektaş'ın adını Nevşehir'e veriyoruz. Peki, değerli AKP'li dostlarım, arkadaşlarım -size "dostlarım" diye hitap etmek istiyorum çünkü içinizde değer verdiğim hukukçu arkadaşlarım var; hepinize değer veriyoruz, ayrı bir mesele- şimdi, hoşgörüyle... Sizce -üç örnek vereceğim- dünyanın hangi ülkesinde bir ibadethane 2 bin tane polisle korunarak yapılıyor? Geçen hafta ben Mamak Tuzluçayır'a gittim. Cemeviyle caminin birlikte yapıldığı projenize oradaki partili arkadaşlarımızla 50 kişi yürüdük şöyle.

Değerli kardeşlerim, 50 tane, 100 tane polis, TOMA'lar orayı koruyor, üzerimize saldırıyorlar. Ya, şimdi, ne oluyor dedik burada. Bakın, "50 metre ilerisinde cami var." dediler -hakikaten cami var- 50 metre bu tarafında da cemevi var, o yapılan projenin dibinde. Herhâlde dünya tarihinde bir ibadethanenin yapılmasını polisle koruyan tek ülkeyiz.

Yine, arkadaşlarımızla geçen hafta ODTÜ'ye gittik. Orada ne oluyor? Baskınlar, TOMA'lar, gazlar, tuzlar geliyor. Oraya gittik, Grup Başkan Vekilimizle beraber basın açıklaması yaptık. 2 bin tane polis ve TOMA'lar yolu koruyor. Ya, dünyanın neresinde bir yolun yapımı polisle, TOMA'yla korunuyor? Böyle bir şey olabilir mi?

Hoşgörünüze örnek veriyorum: Yine, Gezi olaylarında o çadırlarında, ağaçların dibinde saz çalan, türkü söyleyen, kız arkadaşlarıyla, namaz kılanıyla, bira içeniyle orada o insanların...

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - O sonuncusu olmadı be Hocam.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) - ...o demokratik taleplerini, özgürlüklerini, çadırlarda yaşayan gençleri, değerli milletvekilim, sabaha karşı 5 bin tane polisle basarak çadırların içerisinden boğarcasına aldınız. Ya, bunları izlerken hoşgörü adına konuşan milletvekili arkadaşlarımın birazcık yürekleri sızlamadı mı?

MUSA ÇAM (İzmir) - Biraz Emniyet Genel Müdürüne dönerek konuşun.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) - Sayın Genel Müdürüm, sızlamadı mı bunları gördüğünüzde, bu manzara karşısında irkilmediniz mi?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İrkilmemiştir, polisliğini hatırlamıştır.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) - Şimdi, evet, hoşgörü gerekiyor tabii ki. Hiç kuşkusuz, demokrasiyi, özgürlükleri yaşayalım hoşgörü içerisinde ama ne yazık ki gerçeklerle uygulamalar örtüşmüyor; onu söylemek istiyorum.

Önceki akşam sadece gösteri yapan öğrencilerin üzerine sıkmıyorsunuz gazı, bütün kampüs, bütün öğrenciler boğulmak üzere ODTÜ'de. Ben tesadüfen oradaydım. ODTÜ'nün yakınındaki ODTÜ Mezunları Derneğinde misafirlerimizle yemek yerken bütün mahalle zehirleniyordu. Ya, burası neresi? Burası demokratik, özgür ve hukuk içerisinde hareket eden bir ülke mi, yoksa burası insanların gestapo kamplarında zehirlendiği bir ülke mi? Hoşgörüyü yaşatacaksak bu ülkede, bu gerçekler üzerinden birlikte yaşatalım ne olur.

Bakın, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Türkiye'nin en önemli bilim üniversitelerinden bir tanesi. Bunlarla ilgili size örnek vermek istiyorum. 12 Eylül askerî darbesinden sonra 1980 öncesine bir tepki olarak üniversiteler susturulup sindirilmişti, toplumsal olaylarla ilgilenmek üniversiteler için olanaksız kılınmıştı. Bu yasak hem üniversite öğretim görevlilerini hem onların yetiştirdikleri gençleri son derece bireyci ve çıkarcı yapmıştı. AKP iktidarı da işte tam aynı çizgiyi izliyor. Bugün Sayın Abdullah Gül "Siyasete de girmeleri serbesttir üniversite hocalarının, bunların hepsini destekliyorum ama günlük kavganın içinde olmalarını çok doğru bulmuyorum, Türkiye'nin bundan zararı var." diyor. Yani siyasete girmeyen hocaların konuşması ve günlük toplumsal olaylarla ilgilenmesi istenmemektedir. İlgilenilmesi istenmeyen günlük toplumsal olaylar yeni bir rejim öngörmekte, karşı devrimi gerçekleştirmektedir.

Yine, Sayın Erdoğan "Eğer bu hocalar öğrencilerini böyle yetiştiriyorlarsa onlara da yazıklar olsun. Bize böyle hocalar lazım değil." diyor. Başbakan, ODTÜ öğretim üyelerine "Akademisyenliği bırakın, sokağa çıkın." çağrısı yapıyor. Ee, yargı ele geçirilmeden önce de toplumsal olaylarla yakından ilgilenen ve açıklamalar yapan yargıçlara "Cübbenizi çıkarıp siyasete girin." çağrısı yapılmıştı. Bu söylemler üniversitelerin varlık nedeniyle bağdaşmamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, her şeye rağmen, bilimsel özerkliğin, bilimsel üretkenliğin merkezi ve Türkiye'nin onuru olan bir üniversitedir. Eğer üniversitelerde, az önce değerli konuşmacı arkadaşımızın söylediği gibi, siz gerçekten Türkiye'de üniversitelerin özerkliğini ve bağımsızlığını savunuyorsanız, dün muhalefette söylediğiniz gibi, YÖK'ü kaldırmak zorundasınız. Üniversitelerde gerçekten bilimsel üretkenlik var mıdır, özgür üniversite var mıdır, bunları sorguluyor muyuz? Bilim üretimi var mıdır? Bugün dünyanın hangi demokratik, özgür üniversitesinde üniversite hocaları kendi rektörlerini seçemiyor, söyler misiniz bana? Yani, koskoca "profesör" titrini almış hocaların bulunduğu üniversitelerde üniversite hocalarımız rektörünü seçiyor, 5 tanesini getiriyor Cumhurbaşkanının önüne, Cumhurbaşkanı onlardan birini atıyor. Bu, utanç verici demokrasi adına. Böyle bir şey olur mu? Okullarda 1'inci sınıf öğrencisi başkanını seçiyor ama bugün üniversitelerde üniversite hocaları rektörünü seçemiyor. Bunun neresi demokrasi? Böyle bir bilimsel özerklikten bahsetmek mümkün müdür?

O nedenle, üniversitelerin adını değiştirebiliriz, üniversitelerin adını Hacı Bektaş Üniversitesi yapabiliriz ama değerli milletvekilleri, gelin, Türkiye'de gerçek bir hoşgörüyü, gerçek bir kardeşliği, gerçek bir demokrasiyi, gerçek bir adaleti getirelim. Bu Parlamentoya bir sürü demokrasi paketi getiriyorsunuz, içinden her şey çıkıyor ama bir türlü adalet çıkmıyor bu paketlerden. Orada Balyoz davasında, KCK davasında, tutuklu gazetecilerde tutuklu öğrencilerde...

Maalesef, son olaylarda, üniversitelerde bir cadı avı başlatıldı. Üniversite öğrencileri üniversitenin dışında Gezi eylemlerine katıldı diye soruşturma geçiriyor Balıkesir Üniversitesinde. Ya, kardeşim, adam 18 yaşını geçmiş, üniversite öğrencisi, dışarıda bir yere katılmış, bir gösteriye katılmış, siz bununla ilgili soruşturma açıyorsunuz. Bunun adı demokrasi değil, buradan demokrasi çıkmıyor. O nedenle, biz sizleri demokrasi ve özgürlükler konusunda tutarlı olmaya, samimi olmaya davet ediyoruz.

Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)