GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, AFYONKARAHİSAR MİLLETVEKİLİ AHMET TOPTAŞ VE ARKADAŞLARININ AFYONKARAHİSAR'DA BULUNAN MÜHİMMAT DEPOSUNDA MEYDANA GELEN PATLAMAYLA İLGİLİ SABOTAJ VE TERÖR SALDIRISI OLASILIKLARININ ORTAYA ÇIKARTILMASI AMACIYLA 10/10/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 23 EKİM 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:4
Birleşim:8
Tarih:23.10.2013

DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Cumhuriyet Halk Partisinin Afyonkarahisar'daki mühimmat deposu patlamasıyla ilgili verdiği araştırma önergesi aleyhine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün ikinci yıl dönümüne girdiğimiz Van depreminin üzerinden yirmi dört ayı aşkın bir zaman geçti. Van depreminin yaraları sarılmamışken, Van depreminin konut ve konteyner ihtiyacı gibi meşru ve temel bir talebi yerine getirilmediği gerekçesiyle 20 civarında aile açlık grevinden ölüm orucuna yatmışken, duyarsızlık, ilgisizlik, taleplerini karşılamama yönlü ısrar anlaşılmazdır. Ama biz bu tavrın, bu duyarsızlığın gerekçesini sadece Van'da görmüş, izlemiş değiliz. Dünyanın herhangi bir yerinde ya da başka ülkelerde olup bitene el uzatılırken, yardımseverlikte kendi vatandaşı, ötekinin vatandaşı olmaya başladığından hemen ötekileştirilip iradesizleştirmenin arayışı içerisine girildiğinden biz bu anlayışı çok iyi tanıyoruz. Bu manada da ben öncelikle bu meşru talebin bir an önce karşılanması gerektiğini, bu ve benzeri anlayışla hareket eden zihniyetin de aşılarak en azından vatandaş olmaktan ileri gelen haklarının iadesi yönlü bir çabanın, gayretin Meclis tarafından devreye konulması ihtiyacını dile getiriyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afyonkarahisar'da, evet, on üç ay öncesinde sabotaj ya da ihmal olduğu henüz açığa kavuşturulamamış gerekçelerden mühimmat deposu patlar, 21'i er olmak üzere toplamda 25 asker hayatını yitirir. On üç ay geçmiş olmasına karşın soruşturmada yetkili olan Antalya Özel Yetkili Savcısı soruşturmaya yer olmadığı kanaatine varır, herhangi bir yaptırım, herhangi bir araştırma ihtiyacı duymaksızın âdeta ölenlerin ardı sıra dökülen gözyaşlarıyla yetinmemiz istenmekte, bu da bize tek seçenek olarak dayatılmaktadır. Ama biz bu anlayışı da biliyoruz. Bu anlayışın yabancısı olmadığımızın Roboski'sinde, Sivas'ında, Gazi'sinde yaşanan ve yüzleşemediğimiz, yüzleşmekten kaçındığımız Dersim'den bu yana ulus üniter devletin ötekileştirdiği anlayışların ortaya çıkardığı inkârcı bir yaklaşım ve zihniyetin ürünüdür ama aynı zamanda iktidar biriktirmenin, sermaye biriktirmenin hem hiyerarşik hem enine ve genişleyen bir hegemonik güçle toplumu hiçleştiren, toplum ve toplumun özgürlükleri yerine devleti büyüten, iktidarı büyüten anlayışın ürünüdür. Bunun için sınırı kollamak ve korumak adına savaşlar yapılır, bunun için ulusal pazarlar kavgası verilir. Bu anlamıyla da yoksul halk çocukları -Kürt'ünden Türk'üne- ölüm savaş makinelerinin hedefine konulur; yetinmez, iradeleri dışında zoraki askere alındıklarının hemen ardından, ilk on gününde nedeni bilinmeyen patlamalarla yaşamını yitirirler.

Bu her şeyden önce bu Meclisin üstüne gitmesi gereken, Roboski katliamında olduğuna benzer araştırmaya muhtaç bir konudur. Ama ne yazık ki kirli ilişkilerin dönüp dolaştığı iktidar odaklarının hükümranlığının sürdüğü bu alanda gerçeği açığa çıkarma, gerçekle yüzleşmek yerine üstünü örtmek, iktidarın sürdürülebilirliği için olmazsa olmazdır çünkü söz konusu olan iktidarın, devletin hegemonik gücün ikbalidir, geleceğidir. Oradan El Nusra'ya, El Kaide'ye aktarılacak olan silahlarla Suriye halklarının kendi öz gücüne dayalı öz yönetimleri seçeneğini bertaraf etmenin, ora insanlarının özgürlüklerini çalmanın bir yoluna bakılmak istenmektedir. Bu nedenle açıklanmayacaktır, açıklanmaya çalışılmayacaktır, üstü örtülecektir çünkü biz Ceylan Önkol'dan biliyoruz. Suçsuz, günahsız, henüz yaşamının baharında, henüz doymadığı yaşamın arkada bıraktıklarının merakıyla gözleri açık giden Ceylan Önkol, aslında onlarca Kürt'ün dağlarda unutulmuş, bırakılmış savaş artıkları ve mühimmatlarıyla canlarını, yaşamlarını nasıl yitirdiklerini biz biliyoruz. Ama onda da yine özel yetkili, yetkisiz savcılarla ne olayın aydınlatılması ne de faillerinin yakalanıp hukuk karşısına çıkarılması duyarlılığı görülmemiştir. Bu da 90'lı yılların o kendini bilmez, kontrol dışı bir kısım derin devlet, paralel devlet uzantılarının yaptıklarına benzer bir olay olmaya devam ediyor.

Bugün, nasıl ki Antalya Özel Yetkili Mahkemesi Afyonkarahisar'da, Diyarbakır Özel Yetkili Mahkemesi Ceylan Önkol ve Lice olaylarıyla yüzleşmemizi engelleyen, onu karartan bir noktada gerçekle buluşmamızı engelliyorlarsa 1920'lerde istiklal mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri ve özel yetkili mahkemelerle iktidara hizmetle mükellef olan bu kurumlar, devletin gizli ellerini kollayan, koruyan ama insanı, toplumu, halkları da hiçleştiren bir noktada yaklaşmaktadırlar.

Bu zihniyet, kendisini kışlada asker ölümleriyle sonlandırıyor. Kürt çocuğu ana diliyle konuştuğundan dolayı ya işkence ve kötü muameleyle karşı karşıya kalıyor ya psikolojik depresyonla, ölümle, tek seçenek intiharla karşı karşıya bırakılıyor ya da Alevi olduğu için, farklı bir inanca mensup olduğu için, Hristiyan, Musevi, Yahudi olup Ramazan orucunda oruç tutmadığı için, bırakın kışlada, sokakta oruç tutmadığı, namaz kılmadığı için katli vacip fetvalarla cezalandırılan zihniyetten, anlayıştan biliyoruz.

İnsanı insan olarak görmeyen, insanı ekosistemin sürdürülebilirliğinin, o doğal dengesinin olmazsa olmazı görmeyen, ötekileştirip iradesizleştirerek insanı hükümranlığı altına almaya çalışan zihniyet, on binlerce yıldır doğayı, toplumu da hükümranlığı altına almaya çalışan zihniyetle aynıdır. O zihniyet, kötürüm olan, kötülük olan ve bütün kötülüklerin anası olan iktidardır, devlettir, o da savaşı isteyendir; savaş ise yoksulluktur, açlıktır, sefalettir. Bunun yerine, vatandaşıyla çatışacağına, savaşacağına, ötekileştirme muamelesine tabi tutacağına vatandaşıyla barış içerisinde bir arada yaşamanın fırsatı varken işte savaşın gerekçesi olacak olan mühimmatlar, savaş araçları depolanır, patlatılır, günahsız, suçsuz halk çocukları aynen savaşta ve cephanede olduğu gibi cephane gerisinde de, savaş gerisinde de ölüm makinelerinin kustuğu birer denek hâline getirilir.

Bu yönüyle Afyonkarahisar mühimmat deposundaki patlama, ama aynı zamanda Kırıkkale, sayamadığımız, adını hatırlayamadığımız birçok kışlada olan ölümler, adına "intihar" denilen birçok vaka aydınlatılmaya muhtaçtır.

Meclis tarihin kör, karanlık sayfalarında kalmış nice faili meçhulleri, nice siyasal ve tarihsel olayları aydınlatamayacaksa, Meclis Afyonkarahisar, Kırıkkale'deki patlamaların faillerini, Ceylan Önkol'un faillerini açığa çıkaramayacaksa o kendi tarihsel rolüne de, tarihsel görev ve sorumluluklarına da ihanet eder.

O nedenle, biz halktan aldığımız siyasal temsiliyetin gereği, halkın ulaşamadığı, ulaşmakta zorlandığı engeller ve barikatlarla karşılaştığı günümüz Türkiye'sinde onun dili, kolu, gözü olabilmeliyiz ki onun bize verdiği temsiliyet hakkını layıkıyla yerine getirebilmenin erdemliğini, onurlu insan olmanın erdemliğini de yerine getirebilelim diyorum.

Bu anlamıyla da biz araştırma amaçlı önergenin lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)