| Konu: | AFET SİGORTALARI KANUNU TASARISI VE ZORUNLU DEPREM SİGORTASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 09.05.2012 |
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Afet Sigortaları Kanunu Tasarısı ve zorunlu deprem sigortasıyla ilgili şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuza geldim.
Öncelikle şunu belirteyim: Türkiye'nin yüzde 96'sı -gerekçede de yazdığı gibi- alan olarak deprem riski taşıyor. Bu yüzde 96 içerisinde de yüzde 98 nüfusumuz yaşıyor. Yani Türkiye'nin hemen hemen tümü deprem alanları içerisinde, deprem riski taşıyor. Muhakkak böyle bir kanunun, deprem sigortası kanununun çıkması gerekiyor.
Nitekim, 17 Ağustos 99 depreminden sonra, hemen sonra, aralık ayı içerisinde bir kanun hükmünde kararname -o zamanın hükûmeti tarafından- çıkarılmış, bu Doğal Afet Sigortaları Kurumu oluşturulmuş ve faaliyetine başlamış 2000 yılının Eylül ayında. 2000 yılının Eylül ayından beri faaliyette olan bu kurum, yalnız yeterli prim toplayamamış, çok büyük bir başarı elde edememiş. Şimdi bu kanunla bunun yenilenmesi gerekiyordu, gayet güzel bir iş yapılıyor. Biz de Plan ve Bütçe Komisyonunda mümkün olduğunca destek verdik, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak mümkün olduğunca destekledik ve bu kanun hükmünde kararnamenin daha dört dörtlük, daha düzgün bir kanun olarak çıkması için elimizden gelen bütün çalışmayı, gayreti gösterdik.
Hâlen, dediğim gibi, bu kanun hükmünde kararnameyle, 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle deprem sigortası zorunlu ama zorunlu olmasına rağmen her 4 konuttan 3'ü sigortasız ancak 1 tanesinde sigorta yaptırılıyor. Hâlbuki zorunlu bu. Biliyorsunuz trafik sigortası da zorunlu. Trafik sigortasında zorunluluk aynı şekilde uygulanmıyor tabii, daha farklı denetim usulleri var. 10 araçtan 9'u sigortalı. Neden böyle bir farklılık var? O da bir müeyyidenin olmamasından, denetim olmamasından.
Türkiye'de 16 milyon 375 bin 840 konut olduğunu DASK ilgilileri bildiriyorlar. Bu konutların 3 milyon 803 bini ancak sigortalı. Yani, biraz önce dediğim gibi ancak dörtte 1'i sigortalı. On iki yılda, aşağı yukarı on iki yıl içerisinde bu bir başarısızlık olarak karşımıza çıkmış. Bu kanun yeniden düzenlenirken de ana gerekçesi, zorunlu deprem sigortası kapsamındaki bütün binaları ödenebilir primler karşılığında sigorta güvencesine almak olarak belirlenmiş.
Şimdi, bunlar konuya baktığımızda çok haklı konular. Siyaseten arındırdığımızda, biraz önce söylediğim gibi, muhakkak desteklenmesi gereken konular ve biz de destekledik, destekliyoruz. Olumlu da oy vereceğiz ama muhakkak bilinmesi, sizlerin muhakkak bilmesi gereken bazı konular var. Bunların mümkün olduğunca düzeltilmesi gerekiyor. Biraz önce söylediğim gibi, on iki yılda ancak dörtte 1'i, zorunlu olmasına rağmen, konutların sigortalanmış. Bunun ana sebebi, bir müeyyidenin olmaması, denetimin olmaması.
Şimdi, bizim getirdiğimiz düzenlemede de bu müeyyide yok. Gerçi diyeceksiniz ki: Var, işte tapu sicil müdürlükleri işlem yaparken bunu denetleyecek. Tapu sicil müdürlüklerinin işlem yaparken bunu denetlemesi zaten var, kanun hükmünde kararnamede de var, bunlarla olmuyor ya da elektrik ve su abonelik işlemlerinde bunların yapılması yine aynı şekilde çok şeyi değiştirmeyecek. Yine, zorunlu olmasına rağmen konutların çoğu sigortasız kalacak, bunun denetimi için bir mekanizma getirilmesi şart yani bir zorunluluk, bir müeyyide getirmemiz lazım. Bu bakımdan çok önemli bir eksiklik var.
Yine, çok önemli bir husus; arkadaşlarım da, bütün arkadaşlar belirtti, bütün konuşmacılar ama hakikaten çok önemli bir husus: Şimdi, bu bir kamu kurumu, kamu kurumu olarak prim topluyor, kamu kurumu olarak işlev görüyor, bir görev veriyoruz bu kuruma ama bu kurum İhale Kanunu'ndan, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminden, Sayıştay denetiminden muaf tutuluyor, bu da çok büyük bir yanlışlık. Öbür taraftan kamu kurumu olarak 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu'na tabi alacaklarıyla ilgili olarak kamu kuruluşu sayılıyor ama denetim sırasında "Bu denetlensin, buradaki işlemler denetlensin." dediğimizde kamu kuruluşu saymıyoruz, bu da çok büyük bir yanlışlık. Yani bu tür şeyler biz yapıyorsak ileriye yönelik şöyle bir durum ortaya çıkacak: Kamu kurumları denetlenmeyecek, İhale Kanunu'na tabi olmayacak, Meclis tarafından dahi denetlenemeyecek ama kamu kurumları işine geldiği zaman alacağını almadı, 6183'ü uygulayacak yani zorunlu olarak, kamu alacağı olarak tahsil edebilecek bunları, bu çok büyük bir yanlışlık.
Ama bizim bu dönemde özellikle yaptığımız buna benzer düzenlemelerde sadece ve sadece -bakıyorum- güvenlik ve temizlik ihaleleriyle ilgili İhale Kanunu'nu çalıştırıyoruz. Onun haricinde hemen hemen hiçbir kanunda İhale Kanunu'nu devreye sokmuyoruz. Şimdiye kadar çıkardığımız bu millî eğitimle ilgili olan kanunda, yap-işlet-devret, yap-işlet-kirala gibi kanunların hiçbirisinde Devlet İhale Kanunu'nu devreye sokmadık; hepsinde muaf tuttuk, denetimi devre dışı bıraktık. Bu, devletin çalışması açısından, devletin işlerliği açısından çok büyük bir yanlışlık; ileride çok büyük bir sıkıntı doğuracak konudur. Bunu bilmemiz lazım. Burada da, biliyoruz, düzeltmeyeceksiniz, düzeltilmeyecek ama bu ileride büyük bir sıkıntıya sebep olacaktır, bunun özellikle kayıtlara geçmesini arzu ediyorum.
Şimdi, bir diğer konu da bu tasarının finansal mimarisiyle ilgili olarak da bir eksiklik var, bazı yanlışlıklar var. Yani bu sadece bir deprem sigortası kanunu olarak düşünülmemeli. Burada çok büyük meblağlar topluyoruz. Bakın, ortalama olarak yılda -16 milyon konuttan bahsettim- en az 500 milyon lira toplanması gerekiyor, on yıl içerisinde en azından 5 milyar dolarlık bir tasarruf yapılacak. Ekonomi açısından düşünüldüğünde -Türkiye'nin çok ihtiyacı var- bu bir tasarruf aracı aynı zamanda ekonomik yönden. Bu tasarrufların değerlendirilmesi açısından da konuya bakmak lazım. Bu tasarrufların nasıl değerlendirileceği, yurt dışına reasüre edildiğinde sonuçlarının ne olacağına da bakılması lazım. Eğer yurt dışında çok düşük? Yurt dışında, biliyorsunuz şu anda finansal bir kriz yaşanıyor, gereken şekilde değerlenemezse sıkıntılar olacağı çok aşikâr. Bununla ilgili olarak bazı düzenlemeler yapmak lazımdı. Nitekim, düzenlemenin 7 ve 8'inci maddelerinde bazı şeyler zikredilmiş ama bir bütünlüğü yok bütün bunların, özellikle bunlara dikkatinizi çekmek istiyorum.
"Ulusal ve uluslararası piyasalardan uygun koşullarda yeterli koruma sağlanamaması hâlinde -8'inci maddede var- Bakanın teklifi ile Bakanlar Kurulunca uygun bir bedel karşılığında devlet tarafından taahhüt edilmesine karar verilebilir." O zaman -madem Türkiye'nin tasarrufa da ihtiyacı var- tümü Türkiye'de değerlendirilsin, fonlar oluşturulsun bunun karşılığında, yeni bir finansal mimari oluşsun, bir yapı oluşsun. Bunun da tartışılması gerekirdi -bunu Sayın Bakan da söyleyecektir- buna da çok ihtiyaç vardı, bu tarafıyla ilgili olarak da gerekenleri yapmadık, gereken düzenlemeler bu açıdan da eksik kaldı. Hâlbuki, sermaye piyasası daha da genişleyebilirdi, yeni bir fon oluşturulabilirdi. Yurt dışında genellikle bankalar sigorta şirketlerine bağlıdır, bizdeki gibi değil. Bu tür konuların fırsat bilinerek bu tür düzenlemelerin yapılması ülke ekonomisi açısından çok faydalı olurdu, bu bir başlangıç teşkil edebilirdi.
Çok değerli arkadaşlarım, bu saatte herkesin dikkatinin farklı noktalarda olduğunu biliyorum, ben de çok daha fazla vaktinizi almayayım ama bunların kayıtlara geçmesini istedim.
Düzenlemenin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kuşoğlu.