| Konu: | MHP GRUBUNUN, ADANA MİLLETVEKİLİ SEYFETTİN YILMAZ VE 22 MİLLETVEKİLİNİN 6292 SAYILI ORMAN KÖYLÜLERİNİN KALKINMALARININ DESTEKLENMESİ VE HAZİNE ADINA ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN YERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE HAZİNEYE AİT TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞI HAKKINDA KANUN'UN UYGULAN-MASINDAN DOĞAN SORUNLARIN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 10 TEMMUZ 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 136 |
| Tarih: | 10.07.2013 |
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun'un uygulanmasından doğan aksaklıkların araştırılması için verdiğimiz Meclis araştırması önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, ramazan ayının aziz milletimize hayırlar getirmesini diliyorum. İnşallah, birliğimize, beraberliğimize vesile olmasını Cenabı Allah'tan niyaz ederim.
Orman köyleri değişik şekillerde tanımlanmıştır. Gerek 6831 sayılı Orman Yasası'nda ve gerekse Orman Köylüleri Kalkınma Fonu Yönetmeliği'nde, mülki sınırları içinde orman bulunan köyler "orman köyü" olarak nitelendirilmiştir. Ülkemizde mevcut 20 bin adet orman köyünde 7 milyon 601 bin orman köylüsü yaşamaktadır. Yüzde 40 oranındaki kırsal nüfusun hemen hemen yarıya yakın kısmı ormanlarla değişik biçim ve boyutlarda ilişki içerisindedir.
Orman köylerinde yaşayan insanların büyük bir kısmının az verimli ya da verimsiz topraklarda yaşadığı bilinmektedir. Bu kesimlerin altyapı olanaklarından büyük ölçüde yoksun olduğu bir gerçektir. Ayrıca, bu insanların orman işçiliğinin dışında yapacak fazla bir işleri de yoktur.
Öte yandan, orman köylerindeki tarım arazilerinin büyük bir kısmı çok parçalı, dağınık ve küçük aile işletmeleri karakterindedir. Dolayısıyla, bu işletmelerde tarımsal yapı son derece zayıftır. Buna bağlı olarak, bu kesimde yaşayan insanların sosyoekonomik yaşam düzeyleri diğer kesimlere kıyasla çok düşüktür. Kırsal alanda yaşayan kesimlerin orman kaynaklarının değerlendirilmesinde doğrudan ya da dolaylı olarak etkilendikleri göz önüne alındığında, "Orman köylüleri" olarak isimlendirilen bu kesimlerin yaşam koşulları, sosyoekonomik yapı özellikleri, sahip oldukları kültür, alışkanlık ve gelenekleri büyük ölçüde ormanla iç içedir.
Orman köylülerinin geçim düzeyi, kullandıkları tarım arazilerinin yetersiz ve verimsiz oluşu, hayvanlarının verimsiz alanlarda otlatılması gibi birçok nedenle Türkiye ortalamasının altındadır. Ülkemizde millî gelirden en düşük payı, genelde tarım sektörü, özelde de orman köylüleri almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 169'uncu ve 170'inci maddeleri orman köylüsünün kalkındırılması ve dolayısıyla ormanların korunmasını amirdir. 1980'de 10 milyon olan orman köyleri nüfusu 1997'de 7,1 milyona gerilemiştir. Orman köylerinde kalan nüfus ise toplumun en fakir kesimini oluşturmaya devam ettiğinden orman üzerindeki olumsuz etki sürmektedir.
ORKÖY'e yeterli finansman sağlanamadığından mahallî orman köylüsünün durumunun iyileştirilerek orman üzerindeki olumsuz baskıların kaldırılması yönünde etkili çalışmalar yapılamamıştır. Orman köylüleri için gelir sağlama yönüyle önemli bir yere sahip olması gereken kooperatifçilik kaynak ve teknik eleman yetersizliği nedeniyle olumlu ve verimli yönde kullanılamamaktadır. Orman Köylüleri Kalkınma Fonu ise bu amaç için yetersiz kalmaktadır.
Özellikle son yıllarda tıbbi ve aromatik bitkilerin üretim ve tüketiminde hızlı bir artış meydana gelmiştir. Bu bitkilerin üretim alanları ise genellikle orman ve orman yamaçlarıdır. Ormanlardan elde edilen ve ikincil ürün olarak da ifade edilebilen bu ürünler hem doğal olarak yetişmekte hem de ihraç olanakları nedeniyle üreticilere yüksek katma değerler kazandırmaktadır. Bu ürünlere örnek olarak mantar, kekik, defne, çam fıstığı, ıhlamur, reçine ve ada çayı verilebilir. Son yıllarda, özellikle büyük şehirlerde tüketicilerin organik ürünlere olan yoğun talebi de orman tali ürünlerini daha da önemli kılmaktadır. Dağ ve orman köylerinin gelişmesinde çok önemli katkıları olabilecek bu ürünler konusunda ne yazık ki yeterli çalışma yapılmamaktadır.
AKP iktidarının on yılını geride bırakmış durumdayız. AKP Hükûmetlerinde tarımın geldiği nokta içler acısı bir hâldedir. On yıllık AKP Hükûmetleri tarım politikalarını, çiftçinin bitirilmesi, tarımın küçültülmesi ekseninde oluşturmuştur. Türk tarımı gün geçtikçe kan kaybederken, AKP Hükûmetleri, Türk çiftçisini desteklediğini, tarımın kalkındığını, tarımda büyük gelişmelerin yaşandığını iddia etmektedir. Ancak elde olan rakamlar ve ülkemizdeki çiftçilerin yaşadıkları sıkıntılar, bu söylemlerin ne kadar yanlış olduğunu ortaya koymaktadır.
Onuncu Kalkınma Planı'nda görüldüğü gibi, tarımın bir ara gerilediğini sonra yükseldiğini yazmışsınız, çizmişsiniz. Bununla ilgili tabloya yer vermeyerek, hedeflerle ilgili tabloya yer vererek hedefte yüzde kaç yükseleceğinize afaki rakamlarla yer vermişsiniz. Fakat durum hiç de anlatıldığı gibi değildir. Ülkemizde 2000 ve 2002 yıllarında ortaya konan ekonomik istikrar programıyla alınan tedbirler ve yeniden yapılandırma programı sayesinde MHP'li Tarım Bakanlığı yönetiminde, tarımda 2002 yılında yüzde 8 olan büyüme hızı, 2003 yılında yüzde eksi 2; 2004 yılında yüzde 2,8; 2005 yılında yüzde 6,7; 2006 yılında yüzde 1,3; 2007 yılında yüzde eksi 6,7; 2008 yılında yüzde 4,1; 2009 yılında yüzde 3,7 olarak gerçekleşmiştir. Yani AKP iktidarlarının on yıllık döneminde tarımdaki ortalama yıllık büyüme oranı yüzde 1,4 olarak gerçekleşmiştir. On yıldaki ortalama büyüme oranı 2002 yılı büyüme oranının yaklaşık altıda 1'idir.
AKP Hükûmetleri dönemi, Türk çiftçisi için tarihinin en zor dönemidir. Çiftçi, ürettiği ürünün para etmemesi nedeniyle borçlarını ödeyememekte. Bu olumsuz durum karşısında bankalara ipotek ettirdiği tarlaları, bahçeleri ellerinden alınarak durum daha vahim hâle gelmektedir. Bugün, ailece aylarca uğraşıp ürettikleri ürünler masrafları karşılamamakta, buna mukabil bankalar kıskaç altına almakta ve birçok alanda su, elektrik sayaçları borçları nedeniyle sökülmektedir. Bir sonraki dönemin ürününü ekebilmek, yetiştirebilmek için bankalardan kredi kullanan çiftçimizin borcunu biraz geciktirmesi, tarlasına ve arazisine bankalar tarafından el konulmasıyla sonuçlanmaktadır. Çiftçimiz, köylümüz hiçbir dönem bu kadar sahipsiz, bir başına bırakılmamıştır.
On yılda gelinen noktada çiftçi, borç, haciz, icra ve hapis kıskacında inim inim inlemektedir. Girdi maliyetlerinin çok yüksek olması, ürettiği etin, sütün, buğdayın, mısırın, arpanın, meyve ve sebzenin para etmemesi çiftçinin belini bükmüştür. Buğday taban fiyatlarını -buradan defalarca ısrarlarımıza rağmen- Çukurova'da, Konya'da, Harran'da çiftçi malını tüccara kaptırdıktan sonra açıklamayı gelenek hâline getirdiniz. Ayrıca, çiftçi, ürününü Toprak Mahsulleri Ofisine -buğdayı- teslim etmek için tam bir merasime tabi tutulmaktadır.
Dörtçeker cipe, lüks arabalara satılan mazot ile çiftçinin kullandığı traktöre, biçerdövere, patpata konulan mazotun aynı fiyat olması kabul edilebilir bir durum değildir.
Tarımın en önemli girdilerinden olan mazot, tohum, fide, ilaç ve gübrede ÖTV ve KDV kaldırılmalıdır. Yine, tarımsal sulamada kullanılan elektrikte ÖTV ve KDV kaldırılmalıdır. Belki bu şekilde, can çekişmekte olan çiftçimize bir cansuyu verebiliriz.
On yıllık iktidarınızda faiz lobisi paradan para kazanırken, servetine servet katarken, 10 kat zengin olurken, çiftçilerimiz, köylülerimiz gün geçtikçe geriye gitmektedir. Şehirde, taşeron firmada asgari ücretle çalışmak için yol arayan tarım sektörünün durumu sayenizde içler acısıdır.
Şimdi, böyle bir denge içerisinde, üretici, ürettiği üründen nasıl para kazanacak, bu üretimi nasıl devam ettirecek? Peki, bu dengeleri kim kuracak? Bunu Hükûmet kuracak ama Hükûmet izliyor. Hükûmet sadece şunu söylüyor, eline tabloyu alıyor bizim Tarım Bakanımız, "Biz tarımsal ürüne destek veriyoruz; geçen yıl 7,2 milyar lira verdik, 8 milyar liraya çıkarttık, bu sene 8 milyarın üzerini de öngörüyoruz." gibi birtakım ifadelerde bulunuyor. Üretici ne yaparsa yapsın! Saldım çayıra Mevla'm kayıra. Şimdi böyle bir anlayışla Türkiye'de tarımı bir noktalara getiremezsiniz.
Son günlerin, hatta son yılların en önemli sorunlarından bir tanesi de spesifik olarak hayvancılık sektöründe yaşanıyor. Bakın, 2007'den bu yana özellikle, bir aşağı bir yukarı, mehter takımı misali iki ileri bir geri; hayvancılık sektörünün durumu bu. Önce süt üreticileri krize girdi, 2007-2008 yıllarında yem fiyatları arttı, üretim yapamadı, süt hayvanları kesildi. Ardından, 2009 yılı ortalarından sonlarına doğru et üreticileri krizi yaşandı.
Yine, dönemsel birtakım tedbirler? 7 milyar lira faizsiz kredi dağıtıldı, bu süre içerisinde milyarlarca lira hayvancılığa desteklemeler ödendi. Peki, bugün gelinen nokta ne? Yine hüsran, yine pişmanlık, yine iflas. Yine insanlar bağırıyor, 1 kilo süt satıyor, 1 kilo yem alamıyor, borçlarını ödeyemiyor. Adam kredi almış sıfır faizli diye, cazip kredi diye, teşvik kredisi diye, sizlere inanarak 6-7 milyar liraya krediyle almış ama bugün ne hâle gelmiş? Bugün 3.000-3.500 liraya bu ineğini satamıyor. Peki, ben size soruyorum, bu nasıl sıfır kredidir? Krediler yüzde 100'ü geçmiş vaziyette.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Büyük kentlerde?
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)