| Konu: | CHP GRUBUNUN, BURSA MİLLETVEKİLİ SENA KALELİ VE 20 MİLLETVEKİLİ TARAFINDAN BAYBURT'TA YAŞANAN GÖÇÜN NEDENLERİNİN ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 4/4/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 9 TEMMUZ 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 135 |
| Tarih: | 09.07.2013 |
DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygı ve sevgiyle selamlayarak ramazan ayının hayırlara vesile olması dileklerimi iletirken, barış ve özgürlüğün de gerekçesi olsun umuyor ve diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Bayburt'un yoğun göçten kaynaklı sorunlarına ilişkin araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Söz konusu olan sadece, tek başına Bayburt ilimiz olmuş olsaydı, sorun, çözülebilecek kadar basit ve sıradan bir sorun olabilirdi. En nihayetinde, seksen bir ilin tek bir iline ilişkin bir vaka, bir olay olarak değerlendirilebilirdi ancak sorun Bayburt'la sınırlı olmayacak kadar karmaşıktır, derindir, bu manada da enine boyuna incelenmeye muhtaç bir konudur.
Söz konusu olan, Güneydoğu ve Doğu Anadolu olarak ifade ettiğimiz Kürt coğrafyasının bir bütününde yaşanan sorunun ta kendisidir. Cumhuriyetten bu yana, ulus üniter devletin tek tipçi, katı merkeziyetçi anlayışının yansımalarıdır, o yansımanın sonuçlarıdır. "Neden?" diye soracak olursanız, tek millet yaratmaya dönük, farklılıkları kendi içinde sisteme entegre ederek elimine etmeye hizmet edecek yaklaşımın uygulamalarıdır. Önce bölgeyi insansızlaştırıp zoraki siyasi, askerî, ekonomik gerekçeler oluşturarak göçürtmeye tabi tutmak, göçürttüğü metropollerde egemen ulusun kimliği, kültürü ve yaşam tarzı noktasında da kendi asli unsurundan, kimliğinden uzaklaştırıp ehlileştirmek, eklemlendirmek ve asimilasyonist politikalarıyla başkalaştırma uygulamalarıdır. Bu nedenle, öncelikle "Bölgesel kalkınma farkı" dediğimiz, bölgesel gelişmişliği esas alan, yatırımdan yoksun bırakmak, hizmeti götürmemek, eğitim, sağlık ve benzeri temel insani ihtiyaçları karşılamamak gibi bir mağduriyetle bölge halkını karşı karşıya bıraktırır ki bu hizmetleri alabileceği yerlere göçmesinin ekonomik koşullarını yaratır. İşsiz bırakır, elindeki tek geçim kaynağı olan hayvancılıktan yoksun bırakır, tarım arazilerinin verimli, rantabl, ekilebilir olanaklarından yoksun bırakmaya dair bir politika uygular. İnsanlar ürettiğini satamaz, sattığının üretiminin bedeli olacak karşılığını bulamaz, gerçekleştiremez. Yetinmez bunlarla, bütün bu ekonomik kuşatmaya rağmen. bölge insanı kadim medeniyetler topluluğu olmasından, binlerce yıllık tarihî birikiminin saygınlığı çerçevesinde, coğrafyasında, toprağında kalmak ister ama kalması devleti ve iktidarı ürküten, korkutan bir gelecek tahayyülüne de yol açtığından, oradan insanları göçürtüp insansızlaştırmayı devreye koyar. Nasıl yapar? Askerî operasyonlarla öncelikle köy boşaltmalar, faili meçhuller, şiddet ve baskı uygulamaları. Yetinmez, Atatürk Barajı'ndan Karakaya'ya, Keban Barajı'ndan binlerce, on binlerce köy, mezra, mekân insansızlaştırılır; coğrafyanın florasıyla, faunasıyla oynanır, insansızlaştırılan bu bölgenin insanları İstanbul'un varoşlarında, İzmir'in, Mersin'in varoşlarında yoksullukla, açlıkla terbiye edilmeye çalışılır. Yetinmez, asimilasyonist politikalarla Kürtlüğünden, başka ulustan, başka inançtan olmaktan uzaklaştırılır.
Bu anlamıyla, bilinçli, ulus üniter devletin tekçi politikalarının Bayburt'taki yansımasıdır. Öncelikle bu bilinmeli. Bu nedenle de Bayburt, elbette ki sonradan il olma vasfını kazanmıştır ama il olma vasfıyla birlikte idari vesayete bağlı bir il olmasından kaynaklı da ekonomik ve idari özerklikten yoksun olduğu için de kendi kaynaklarını gelişebilmenin, sürdürülebilir ekonomik kalkınmaya hizmet edecek noktada potansiyelini kullanabilme olanağından yoksundur. Çünkü, atanmış vali vardır. Atanmış vali, Hükûmetin memuru pozisyonunda gününü doldurmakla kendini mükellef tuttuğu için de bu kalkınma potansiyelini halkın, toplumun yararına kullanmak yerine, beş yıllığına, üç yıllığına bu hizmeti devletin kutsiyetine, Hükûmetin ikbaline, onun programına hizmet edecek bir memur pozisyonuyla durumu değerlendirir.
Bu manada, evet, bölgesel kalkınmışlık farkı Türkiye'nin en büyük problemlerinden biridir. Bugün, gayrisafi millî hasıla Türkiye genelinde 15 bin dolar civarında iken Bayburt'ta, Ağrı'da, Ardahan'da, Muş'ta 3 bin dolarlar civarında. Yoksulluk sınırı, buralarda -ifadesi bile mümkün olmayan- açlıkla, sefaletle diz boyu tablolarla bizi karşı karşıya bırakacak kadar acıdır. Bu acı yüreğimizi incitiyor olmasına karşın da görmeyen gözler, duymayan kulakların hâlâ üç maymunu oynamaya devam ettiği de bir başka gerçekliktir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu manada, bölgesel kalkınmışlığın ortadan kaldırılması, adil, eşitlikçi ve sürdürülebilinir bir ekonomik kalkınma projesiyle bütün illeri ve bölgeleri eşit tutacak, eşit mesafede yaklaşacak bir anlayışla yeni bir ekonomik kalkınma olmazsa olmaz olmalıdır. Bu da yetmiyor, illerin ve bölgelerin idari, mali ve siyasi özerkliğe tabi tutulması, mevcut var olan sorunların radikal en kestirme çözüm yoludur. İdari, mali ve siyasi özerklikten yoksun atanmış memurların vesayetiyle sürdürülebilinir bir ekonomik kalkınma da olmaz, yerelin ve yerleşkenin potansiyelini, toplulukların ve halkların lehine kullanmak da mümkün olmayacaktır.
Bu manada, öncelikle -2002-2014 yılları arasında- on bir yılı neredeyse bulacak olan bir iktidarın fırsatını yakalayan AKP, on bir yıl boyunca, ülkenin bu doksan yıllık birikmiş sorunlarına radikal bir şekilde neşter atıp çözüme kavuşturacağına, palyatif çözümlerle günü kurtaran ama dünün uygulamalarında da ısrar eden bir noktada kalmıştır ki bu da sorunu giderek karmaşıklaştıran, kangrenleştiren bir boyuta taşımıştır. Bu manada da öncelikle Hükûmetin yapması gereken, her şeyden önce, bölge illerinin mevcut potansiyellerini insanlık, toplum ve halklar lehine nasıl yeniden dizayn edebileceğine dair nitelikli bir beş yıllık kalkınma planı çerçevesinde ele almasıdır. On bir yıldır tüketim toplumuna dönüştürdüğü Türkiye'yi, üreten, ürettiği üzerinden de temel ihtiyaçlarını meşru zeminle karşılayan bir toplum algısıyla yaklaşması gerekiyor.
Tüketen toplum olmak noktasında, ekonomik istikrarı yarattığınızla övünebilirsiniz. Ekonomik istikrarın yürüyebilmesi için siyasal istikrara da, toplumsal istikrara da ihtiyaç vardır. Ekonomik istikrar tek başına maalesef huzur da getirmiyor, mutluluk da getirmiyor, karın da doyurmuyor. Siyasal istikrarla, toplumsal istikrarla pekiştirmediğinizde, ekonomik istikrarın geçici olabileceği, çökebileceği, toplulukların ve kesimlerin meşru demokratik talepleri üzerine bina edilemeyen bu ekonomik istikrarın da bir gün nafile bir çaba olduğu gerçeğiyle bizi karşı karşıya bıraktırabilir. O nedenle, toplumsal istikrar, türdeş değildir, basit değildir; çokluğun ve çeşitliliğin bizatihi fonksiyonudur.
Toplumun çok kimlikli, çok kültürlü gerçeğine dayalı yeni bir siyasal projeyle, tam da günümüz dünyasının küreselleşmesi, günümüz dünyasının yerindelik ilkesine bağlı olarak bölgesel ve yerel özerklikleri tanımak, bu manada da illerin idari, mali özerklikleriyle birlikte belediyelerin idari, mali özerklikleri ama bölgelerin de siyasal ve mali özerklikleriyle bu bölgesel kalkınmışlık farkını giderebilir, insanlara bulundukları mekânlarda kalabilmenin koşullarını yaratabilir; dolayısıyla da İstanbul gibi megakentler yaratmak, oranın ulaşımından trafiğine, sağlığından eğitimine karmaşık ve çorap yumağına dönmüş sorunlarıyla karşılaşmasının da önüne geçebiliriz.
O manada, sorun, yerinde, yerindelik ilkesine bağlı olarak özerk, demokratik çözüme muhtaç bir sorundur. Bunu çözdüğümüzde, Bayburt da kendi kaderiyle baş başa bırakmış olmaktan çıkarılır, kendi kendisini yönetebilme olanaklarına kavuşturulmuş olur diyor, saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)