GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN BAĞIMSIZ YARGI SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİNİN (10/79) GÖRÜŞMELERİNİN GENEL KURULUN 9 TEMMUZ 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:135
Tarih:09.07.2013

        TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Değerli arkadaşlar, Barış ve Demokrasi Partisinin bağımsız yargı sorunlarının araştırılmasıyla ilgili olarak verdiği Meclis araştırması önergesi üzerinde lehinde olmak üzere söz aldım. Öncelikle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

        Şimdi, az önce Sayın Aydın da dile getirdi, daha önceki konuşmacı arkadaşımız da konuşmasının içerisinde dile getirdi, şu tutuklu milletvekilleri meselesi veya tutukluyken aday olabilir mi, aday olamaz mı konusu sık sık tartışılıyor burada. Arkadaşlar, yani hiç yakışmıyor bize. Burada çok sayıda hukukçu arkadaşımız var, aynı komisyonda çalışıyoruz yani evrensel bir ilke var: Masumiyet karinesi. Yani şimdi masumiyet karinesini biz Türkiye'de yok sayıyoruz. İşte, efendim, milletvekili tutukluymuş. Ya arkadaşlar, tutukluysa hükümlü mü? Şimdi milletvekili tutukluyken aday olabiliyor mu, olamıyor mu? Olabiliyor, anayasal hakkı.

        FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Yüksek Seçim Kurulu izin verdi mi?

        TURGUT DİBEK (Devamla) - Yani Yüksek Seçim Kuruluna başvurduğunda, "Sen tutuklusun, senin adaylığını ben veto ediyorum, aday olamazsın." mı diyor?

        Şimdi, bu konuyu bu kadar basit, hepimizin bildiği ölçüde dahi değerlendirmeden çıkıp burada polemik yapmak hiç yakışmıyor. Bunu zaman zaman Sayın Başbakan da yapıyor. Burada, bakın, geçen gün yaptığım konuşmada da söyledim, Sayın Cumhurbaşkanının son üç yıldır 1 Ekimde burada yaptığı konuşmalara bir bakın yani Parlamentonun açılışında yaptığı konuşmalara bir bakın. O konuşmalardan sonra Sayın Başbakanın çıkıp? Çünkü Sayın Başbakan dayanamıyor, o bildiğimiz üslubu nedeniyle Sayın Cumhurbaşkanına mutlaka yanıt verme ihtiyacı duyuyor. Gazeteciler daha burada, dışarıda yakalıyor kendisini.  Bakın, Sayın Cumhurbaşkanı her seferinde şunu söylüyor: Tutukluluk süreleriyle ilgili şikâyetini dile getiriyor, millî iradenin mutlaka Parlamentoda görevini yapmasını gerektiğini, milletvekillerinin tahliye olmasını gerektiğini, burada bulunmaları gerektiğini? Masumiyet ilkesinden bahsediyor. Sayın Egemen Bağış da burada. Avrupa Birliğinin bu son 2012'deki ilerleme raporunu her beraber gördük. Orada, her ne kadar "Biz o raporu kabul etmiyoruz, çöpe atıyoruz." gibi şeyler söyleseniz de Sayın Bakan o rapor var, orada duruyor yani onlarda bu ülkeyi takip ediyorlar, onlarda bir şeyler yazıyorlar. Orada da bunlar dile getiriliyor ama Sayın Başbakan şunu söylüyor, her 1 ekimden sonra diyor ki: "Hayır, biz Sayın Cumhurbaşkanı gibi düşünmüyoruz." Ya, bunu nasıl söyler bir Başbakan? Sayın Başbakandan az önce bahsedildi, Anayasa'nın işte ilgili maddesi, "Yargıya talimat verilemez." Bu söz, talimat değil midir Sayın Aydın? Yani, "Biz Sayın Cumhurbaşkanı gibi düşünmüyoruz." "Milletvekillerinin tutukluluğu sona ermeli, uzun tutukluluk süresi sona ermeli" dediğinde?

        AHMET AYDIN (Adıyaman) - Birlikte düşünse de suçluyorsunuz.

        TURGUT DİBEK (Devamla) -..."Biz Sayın Cumhurbaşkanı gibi düşünmüyoruz, polemiği de girmek istemiyorum." dediğin de. Sizin söylediğiniz sözleri söylüyor. Tutuklular sanki mahkûmdurlar, sanki bu insanlar suç işlemiştir, bu insanların terörist olduğu kesinleşmiştir? "Onlar orada yatacaktır." demiyor mu Sayın Başbakan?

        Yani, şimdi, sayın mahkeme hâkim ve savcıları bunu nasıl anlıyorlar? Önergeye geleceğiz de sürenin yarısı gitti.  Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu oluştuktan sonra şimdi AKP sözcülerine bakıyorum, buraya geldiklerinde söyledikleri şu, aslında onların içerisinde mahcubiyet var: "Efendim, adliye sarayları yaptık, işte bilgisayarla donattık, yeni binalar yaptık." Sayın Bakan da diyor ki: "38 tane yeni cezaevi yapıyoruz." Yeni cezaevleri yaptınız. Bakın, o adliye binalarının içerisinde hukuk yoksa, adalet yoksa o adliye binalarının içerisinde haksızlık varsa, insanlar oraya gittiklerinde eğer huzuru bulamıyorlarsa, kafaları karışıksa yani o binaları yapsanız ne olacak, yapmasanız ne olacak?

Yani, şimdi, burada, o HSYK'nın yapısının nasıl oluştuğunu hep beraber biliyoruz. Bakanlık bir talimat verdi, tüm Türkiye'deki hâkimler o listeye blok olarak oy kullanmadı mı? Kim kimi kandırıyor, kullanmadı mı? O HSYK yapısı oluştuktan sonra? Bakın, şu Ergenekon davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin o kararlarını da dikkate alarak uzun tutuklulukla ilgili hepimizin aslında hukukçu olarak düşüncesini ortaya koyan ve muhalefet şerhi yazan bir başkan vardı: Köksal Şengün. O başkanı derhâl HSYK'dan alıp bir yerlere sürmedi mi? Hatırlayın. Yani şu Yargıtay ve Danıştaydaki hâkim ve savcılar, daha emeklilik süreleri gelmeden emekliye ayrılmak zorunda kalmadılar mı?

Bakın, Türkiye'de, hukuk, yüksek yargı, bir liyakat ve kıdem vardı, bunun içi doluydu ama öyle bir hâl geldi ki içindeyiz arkadaşlar, burada, Adalet Komisyonunda ben de iki dönemdir sizlerle beraber çalışıyorum; bu aşamaya nasıl geldik, hangi paketlerle geldik, hangi yasal düzenlemeleri yaptık, tek tek hepsinin içindeyim, biliyorum. Ama şu anda gelinen noktada, Türkiye'nin en önemli sorunu, değerli arkadaşlar, yargı bağımsızlığı olmuştur; bakın, en önemli sorunu. Geçen akşam burada bir şey söyledim bu palalı saldırganlarla ilgili. En son, Sayın Ertuğrul Günay'ın da o konuda çok önemli bence bir uyarısı var. Yani orada, bu kadar vahim bir olay, korku yaratmış, infial yaratmış, sonuçlarını düşünmeden o hâkimlerin karar vermesinin altında bir şey yatıyordu; bunun başka bir izahı olamaz.

Sayın Kaplan bir şey okudu az önce. Yani, bu ülkenin Sayın Başbakanı, zaman zaman bir şeyler söylüyor. Çok net çıktı, hepimiz dinledik yani onu orada çevirmenin, evirmenin bir şeyi yok ki. Arkadan, zaman zaman sizler arkasını topluyorsunuz söylediklerinin; o da yetmiyor, o sözle ilgili olarak 1. Daire Başkanı İbrahim Okur'un açıklamalarını hatırlıyor musunuz? Hatırlıyorum, 2012'nin Eylül ayıydı. BDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili tartışmalar vardı, çok iyi hatırlayın. Bak çok değil, ekim ayından bu yana ne kadar geçmiş? Yani, sekiz ay falan geçmiş diyelim ki veya dokuz ay geçmiş, neyse, on ay. Sayın Başbakan, o süre içerisinde demişti ki: "Biz yargıya talimatı verdik, gereği yapılacak." Ya bu sözü söyleyebilir mi Başbakan yani bu ülkenin Başbakanı, hukukçu olmayabilir ama Anayasa'yı biliyor, her şeyi biliyor. Yani "Talimat verdik." sözcüğünün içerisinde aslında ne anlam taşıdığını bilmiyor mu? Biliyor ama o aslında bir itirafta bulunuyor. Sayın Okur: "Yok, dili sürçmüştür." diyor, "Yok, öyle bir görüşme yaptığını zannetmiyorum." diyor.

        Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin geldiği nokta bu.

        Yine geçenlerde, Sayın Başbakan, burada, şu alkol yasasıyla ilgili bir şeyler söyledi. Burada derken, grupta söyledi. Yani "iki ayyaş" lafını geçiyorum yani onu nasıl söyledi? Onu da arkadaşlarımız, Sayın Hüseyin Çelik, çıktılar, evirdiler, yok işte, lafın? O da dil sürçmesi demedi de "Öyle laf olsun diye söyledi." Ya laf olsun diye söylenebilecek olan söz müdür? Onun içeriğinde bir şey var ama sizler dahi ondan mahcup oldunuz, utandınız hep beraber ve onun çok fazla konuşulmasını istemediniz. Ama arkasından bir şey söyledi ilaveten, dedi ki: "Ya, dinimizin gereğini niye kabul etmiyorsunuz." -ki şu anda gerçekten mübarek bir ayın başlangıcındayız, ramazanın ilk günü, milletimizin ramazanını da kutluyorum bu vesileyle- Onun da arkasını arkadan kim topladı? Anayasa Mahkemesi Başkanı topladı. Ne dedi? "Ya, Sayın Başbakan, siz ne diyorsunuz! Yani, bu yorgun vicdanları daha fazla yormayın." dedi. Oradan da yani Anayasa Mahkemesi Başkanından bir açıklama geldi. Bakın, hukuk, Türkiye'de yargı bağımsızlığı gerçekten ben bunu bir yapıcı eleştiri olarak görmenizi istiyorum buradaki bizi dinleyen ben AKP'li milletvekillerimizin de aslında gelinen noktada çok huzursuz olduklarını görüyorum, zaman zaman söylüyorum, sizler de bunu biliyorsunuz. Adaletin en önemli kavramı vicdandır değerli arkadaşlar. Bir defa vicdanlar huzurlu olacak yani hâkimlerin, savcıların verdiği kararlardan sonra toplumun vicdanı huzurlu olacak. Orada bir sorun varsa, işte bence en büyük problem orada başlıyor. Bakın, o satırlı olay? Şimdi, siz insanlara eğer beline silahı koymuş çıkmışsa, ne bileyim, beline bıçağı koyup çıkmışsa "Niçin silah taşıyorsunuz, niçin bıçak taşıyorsunuz?" nasıl diyeceksiniz? O elinde palalı insanlara polis tarafından -gözleri önünde polisin- müdahale edilmiyorsa, savcı veya yargıçlar tarafından -bilmiyorum hangi gerekçeyle, onu da bilmiyorum yani o gerekçeyi de okumak istiyoruz inşallah gerekçeyi de görürüz- serbest bırakılıyorsa, o insanlar, toplumda yaşayanlar, bu saldırılar karşısında adalet, hukuk gereğini yapmıyorsa "Ben kendimi nasıl koruyacağım?" düşüncesine girmeyecek midir? Yani çok basit anlatmaya çalışıyorum.

        Şimdi, gelinen noktada, bakın, Türkiye'nin önünde değerli arkadaşlar, çok önemli bir süreç de var. Yani bu, işte sizin takip ettiğiniz önümüzdeki ekimde, biliyorsunuz, hep onu da söylüyorsunuz demokrasi paketi de gelecek ama yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı eğer biz bunu gerçek anlamda kâğıt üzerinde değil de hayata geçiremez isek inanın Türkiye'nin bu sorunların altından kalkmasının bence hiçbir şekilde önüne geçemeyeceğiz diye düşünüyorum. O kadar çok konu var ki bu konuda verebileceğim örnekler ama zaman kısıtlı olduğu için birkaç şey daha söyleyeyim, sizlerle paylaşmaya çalışayım: Şimdi, Danıştayda, dün baktım, 2 tane seçim yapılması gerekiyordu bir 25'i bir 28'i yani Danıştay başkanının seçilmesi lazım değerli arkadaşlar, ama seçilemiyor. Herhâlde Türkiye'nin tarihinde böyle bir şey olmadı; aday yok, üçüncü tur da yapılmadı bildiğim kadarıyla. Niye yapılmadı? Yani, gelinen noktada, işte az önce arkadaşlarımızın bahsettiği o reformlar, Yargıtayın, Danıştayın yenilendiği, dosya sayılarının eritilmeye çalışıldığı, yeni dairelerin oluşturulduğu, bunlardan bahsediyorsunuz ama Danıştay hâkimi? Danıştay Başkanlığı için şu anda aday çıkmıyor. İnsanlar, oradaki hâkimler -150 küsur hâkim var, kaç kişi aday olabilir bilemiyorum- aday olmak üzere o cesareti bulamıyorlar, bir yerlerden işaret bekliyorlar. İşte, yargı böyle tarafsız ve bağımsız olmaz. Yani birileri işaret gösterecek en yüksek önemli kuruma ve buradan denecek ki:"Danıştay Başkanı şu olacak." Ama kimin okul arkadaşı olacak bilmiyorum. Biliyorsunuz, Sayın Arınç'ındı arkadaşı çünkü Sayın Arınç'ın öyle bir sözü vardı: "Allah verdikçe veriyor." diyordu. Şimdi yeni başkan kimin okul arkadaşı olacak, onu da merak ediyorum, hep beraber göreceğiz değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

        TURGUT DİBEK (Devamla) - Öneriyi destekliyoruz. Bence bir komisyon kurup bu önerinizi enine boyuna tartışmalıyız diyoruz.

        Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)