GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GEÇİCİ GÖREV GÜCÜ BÜNYESİNDE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN 5 EYLÜL 2013 TARİHİNDEN İTİBAREN BİR YIL DAHA UNIFIL HAREKÂTINA İŞTİRAK ETMESİ HUSUSUNDA ANAYASANIN 92'NCİ MADDESİ UYARINCA HÜKÛMETE İZİN VERİLMESİNE DAİR BAŞBAKANLIK
Yasama Yılı:3
Birleşim:132
Tarih:06.07.2013

MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan'da barışı korumak amacıyla Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFIL ile Türkiye'nin silahlı kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamasına bir yıl daha imkân sağlayacak düzenleme ile ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçen yıl yine UNIFIL'in süre uzatımıyla ilgili yaptığım konuşmamda, o dönem yaşanan, Türk uçağının Suriye tarafından düşürülmesi ve bölgedeki diğer gelişmelerle ilgili olarak "Söz konusu saldırıların hedefinde Türk egemenliği ve bağımsızlığı olduğu kadar, asırlardan bu yana her gün, her saat nakşedilen Türk mucizesi vardır." demiştim. "Üniter devlet anlayışı bu sebeple önem arz etmektedir. Cumhuriyet nizamı, farklılıklara, birtakım özelliklere bakmadan herkese, her ferde sağladığı fırsat eşitliği için mühimdir. Demokrasi, fertlere tanıdığı haklar, özgürlükler ve fakat aynı zamanda yüklediği sorumluluklar sebebiyle hayatidir. Milli kimlik, yani Türklük, bir büyük ulus için bir araya gelmiş binlerce irili ufaklı topluluğu içeride ve dışarıda yekvücut yapmak için vardır ve vazgeçilmezdir."

"Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmetin `Arap Baharı' siyasetini yanlış bulduğumuzu defalarca söyledik, ciddiyetle eleştirdik, uyarılarımız yetkililerce duyulmadı, dinlenmedi." demiştim.

Yine, aynı konuşmada, biz daima bölge ülkelerinin demokrasiye kendi kanalları ve dinamikleriyle ulaşmalarının daha doğru olduğunu, bu kapsamda da Türkiye'nin sürece -Suriye ile ilgili- fazla angaje olmaması gerektiğini vurgulamıştık.

"Farkındayız ve görüyoruz ki bölgedeki dikta rejimlerinin sayısı çok fazladır ve halklar düzeyinde belli bir demokratikleşme arzusu var ise de bu arzu çoğu zaman bastırılmakta ve yok sayılmaktadır. Diktatörlük, faşizm kötüdür; insan haklarına ve insan haysiyetine nispetle de aykırıdır. Bunlara sonuna dek karşı çıkılmalıdır ancak Irak örneğinde gördüğümüz gibi, ihraç siyaseti de çoğu zaman işe yaramamakta ve çoğunlukla da ters tepmektedir; bölünmeye, parçalanmaya vesile olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, biz komşularımızın toprak bütünlüğünden yanayız. Zira, çalkantılı ve hassas bir coğrafyada yaşıyoruz. Komşularımızın toprak bütünlüğü bizimkinin de güvencesidir." demiştim. Bu satırlar, sırf sizlere hatırlatmak için geçen yılki konuşmamdan.

Kıymetli arkadaşlar, bu alıntılardan sonra bugüne geldiğimizde açıkça görülmektedir ki siyasi iktidar muhalefetin hiçbir uyarısına kulak asmamış ve bölgesel bir güç olma yolundaki devletimizin ciddi stratejilere dayalı, kalıcı, tutarlı siyaset izlemesi için gerekli adımları atamamıştır. Mısır'daki ilk Tahrir olaylarından sonra, Mübarek'in görevden uzaklaştırılmasının akabinde AKP Hükûmeti Mısır'a gidip Tantavi yönetimindeki cuntayla anlaşmalar yapmış ve yeni yönetimin kabul edilebilir bir yönetim olduğu anlamına gelebilecek açıklamalarda bulunmuştu. Bugün ise Mısır'da, Tahrir'de başlayan ve seçilmiş cumhurbaşkanını görevden alan ihtilal yönetiminin antidemokratikliğine vurgu yapmaktadır. Bu sizce de tenakuz değil midir? Mübarek'in atadığı Tantavi yönetime el koyunca kabul edilir oluyor da Mursi'nin atadığı El Sisi, tam da 21'inci yüzyıla uygun, yanına muhalefeti, dini liderleri ve Batı'da kabul göreceğine emin olduğu şahsiyetleri alarak yönetime el koyduğunda bunun neyini beğenmediniz Allah aşkına? Siz Libya'daki olaylar sırasında ilk gün "NATO'nun burada ne işi var?" deyip yirmi dört saat sonra "Libya'ya NATO müdahale etsin." diyen Hükûmet değil misiniz? Avrupa Birliğinin çekimser kalmaya çalıştığı ve Batı'nın ihtilal demekten imtina ettiği bu yeni yönetim ile ilişkiniz bugün yaptığınız beyanatlarda olduğu gibi mi gelişecek yoksa bunu da geçen günlerde, geçmişte yaptığınız gibi tadilata tabi tutacak mısınız?

Değerli milletvekilleri, bu sözlerimi Mısır'daki demokrasi dışı uygulamaları Milliyetçi Hareket Partisi olarak hoş gördüğümüz veya seçilerek iş başına gelenlerin müdahaleyle yönetimden uzaklaştırılmasını desteklediğimiz manasında almayınız. Biz buna karşıyız, her zaman karşı olduk ve karşı olacağız. Burada sadece siyasi iktidarın zikzaklarla, virajlarla ve kavislerle dolu ve belirsiz makro bir stratejiye oturtulmamış olan dış politikasına dikkat çekmeye çalışıyorum. Suriye'yle ortak bakanlar kurulu yapıp kendi tabirinizle "Şamgen" anlaşması yaparken el ele tutuştuğunuz ve kardeşiniz olduğunu iddia ettiğiniz "Beşar El Esad" bundan kısa bir süre sonra sizin tarafınızdan "Esed"e dönüştürülüp düşman konumuna gelmemiş miydi? İki yılı aşkın bir süredir Türkiye gündeminin öncelikli sırasına yerleştirdiğiniz bu konuda vardığınız noktayı başarı olarak değerlendirebilir misiniz? Daha da önemlisi, mülteci kamplarında sebebini bildiğimiz ve tahmin de edebildiğimiz yanlış uygulamalar nedeniyle Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin mülteciler için teklif ettiği yardımları alamadınız, Avrupa Birliğinin önerdiği 257 milyon euroluk fondan da istifade edemediniz. Suriye'de yaşananlar sadece Türkiye'nin meselesiymiş gibi bu kampların giderlerini millî bütçeden karşılayıp her fırsatta vurgu yaptığınız garip gurebanın haklarını buralara harcadınız. Şimdi soruyorum size: Bugün geldiğimiz noktadan hiç mi pişmanlık duymuyorsunuz?

Konu Lübnan ve Orta Doğu iken tabii ki Türkmenler ile ilgili yanlış uygulamalarınıza değinmeden geçmek mümkün değildir. Irak'ta baş gösteren sahipsizlik, kıyım ve zorunlu göç maalesef Suriye'deki Türkmenlerin de kaderi olmuş ve sahipsizlik onları da kavurmuştur. Bu bölgede yaşananlar içerisinde daha da tehlikelisi Batı ile İran arasında izlenen siyaset ve bunda siyasi iktidarın belirsiz ve git gellerle dolu tutumudur. Bu vesileyle uyarmak istiyorum ki İran dünya dengelerini gözeterek son on yılda kendince doğru bir siyaset izlemekteyken sizin bu konudaki müphem tutumunuz Türkiye açısından risk oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Mavi Marmara olayı ardından İsrail ile yaşanan özür dileme krizi Hükûmetimizin "Özür dilediler." beyanı ile toplumsal tansiyonun düşürülmesine vesile olmuştur. Oysaki İsrail'de Başbakanlığın resmî İnternet sitesinden yapılan açıklamada -buraya lütfen dikkat buyurunuz- "Yaptığımız operasyon sırasında kazaen ölüme veya yaralanmaya sebebiyet verdiysek bundan üzüntü duyarız." denilmiştir. Yani, aslında 3 silahtan çıkan mermilerle taammüden öldürülen 9 vatandaşımız ile ilgili hiçbir pişmanlıklarının olmadığını zımnen ikrar etmişlerdir. Bir an için bunun değil de sizin söylediğinizin doğru olduğunu kabul etsek dahi, o zaman, sizin de Sayın Başbakanın "Mayıs ayında Gazze'deyim." beyanının bugüne kadar niye gerçekleşmediğini, en son Türkiye'yi ziyaretinde İsmail Haniye'nin "5 Temmuz'da Sayın Erdoğan'ı ağırlayacağız." demesine rağmen, bugün, 6 Temmuz 2013'te bunun hâlâ niye gerçekleşmediğini bu yüce Meclise açıklamanız gerektiğini düşünüyorum. Mayıs ayında Sayın Başbakanın yaptığı son Amerika Birleşik Devletleri ziyareti sırasında Filistin'in yasal temsilciliğinin Ramallah'taki Ebu Mazen yani Mahmud Abbas yönetimi olduğunun ısrarla hatırlatıldığı konusuna hiç girmiyorum bile.

Evet, Orta Doğu'daki olaylara şöyle bir ufuk turu yaptıktan sonra, son olarak bu, UNIFIL ile ilgili silahlı kuvvetlerin unsurlarının çeşitli devletlerin üzerinde siyasi veya kültürel tasarruflarının olduğu Lübnan'da Birleşmiş Milletler Barış Gücü şemsiyesi altında var olmalarının gereğine inanıyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun mevcut düzenlemeye olumlu baktığını ifade ediyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)