GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ VE DEVLET MEMURLARI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:129
Tarih:03.07.2013

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 478 sıra sayılı -torba, çuval, harar, ne derseniz deyin- Kanun Teklifi, Tasarısı üzerine söz aldım Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yasama yılının 1 Temmuzda Anayasa'daki yazılı hükmüne göre bitmiş olması gerekir ama AKP'nin -on bir yıllık alışkanlığı- haziran ayının sonuna doğru gelince birdenbire aklına, bürokratlarıyla iş tutarak, ne var ne yok böylesi torba kanunlar adı altında Meclis gündemine taşıyıp onları kaşla göz arasında geçirme gibi bir alışkanlığını sürdürdüğünü görüyoruz. Bu, torba kanun değil esasında, çuval da değil, "harar" diye tabir edilebilir veya matruşkalar vardır hani -Rusların- çıkardıkça peş peşe çıkar; kanun içinde kanun, kanun içinde kanun, kanun hükmünde kararname?

Biraz evvel arkadaşım belirtti, bu, 18 Haziran tarihinde alt komisyona geldiğinde 46 madde. 6 madde çıkartıldı, 19 madde ilave edildi ve 59 oldu, daha sonra 76. Şimdi görüyorum ki iktidar çoğunluğu çoğunluğuna güvenerek, yine vereceği önergeler ve ekleyeceği yeni hükümlerle 76 olan madde sayısını 100'e kadar çıkarabilecek.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben de biraz evvel konuşan Sayın Zozani gibi tek tek yasaları yazdım, bu kitabın üzerine de çizdim, gerçekten sadece 73'üncü madde, 19 kanun, 12 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapıyor. Toplamda 76 maddelik kanun teklifinde 75 kanun ya da kanun hükmünde kararname değişikliğe uğratılıyor verecekleri hariç.

Değerli arkadaşlar, bir kere, her şeyden önce, bu kanuna, bu teklifi sunan arkadaşların teklif olarak sunması abesle iştigal bir durumdur. Ondan daha vahimi torbasına, çuvalına sahip çıkmayan AKP Grubunun hâlidir. Bakınız şu AKP Grubuna, 75 kanunda değişiklik yapan teklif, tasarı veriyorlar; içeride 75 kişi değil, 15 kişi yok AKP'den. Kamuoyunun dikkatine sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu kanun teklifinin görüşülmesi sırasında teklif sahibi milletvekillerine -hem alt komisyonda hem ana komisyonda teklife imza attınız- asıl imza koyan arkadaşımıza da "Şu kanun teklifindeki şu madde hakkında bilgi verin." dediğimizde, hiç kusura bakmasınlar, aval aval bürokratın yüzüne bakıyor. Bürokrat bir şeyler söyleyecek, o bize aktaracak. Kanun teklifi vermiş sözüm ona, verdiği tekliften bihaber.

OKTAY VURAL (İzmir) - Zaten oturan da Orman Bakanı.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Evet, o da vahim bir durum.

Gerçekten, bu kanun teklifinin, tasarısının, adına ne derseniz deyin, inançsızlığını, Sayın Bakanın utangaçlığı, mahcubiyeti ortaya koyuyor. Kendisi malın sahibi olarak gelemiyor, bir başka bakanını gönderiyor ama gelmediği hâlde açıklama yapıyor. 4/C'liler sesini yükseltti diye "Ramazan ayında geniş geniş onların da kadro sorununu çözeceğiz." diye sıyırıyor Bakan. Yok böyle bir şey, gündemlerinde yok çünkü AKP'nin gündeminde emek yok, işçi yok, memur yok, esnaf yok, emekli yok, işsiz yok. Ne var? Tüccar siyaset. Ne var? Kaşla göz arasında yasa yapıp yandaş affetme var, burada Tarım Kanunu'nda yapılmak istenen değişiklikte olduğu gibi veya kamulaştırmada yapılmak istendiği gibi.

RECAİ BERBER (Manisa) - 85 bin çiftçi yandaş mı oluyor şimdi?

İZZET ÇETİN (Devamla) - 85 bin çiftçinin? Tarım Bakanı gelip buraya açıklarsa?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Hep onlar dolandırıcı, dolandırıcılar! Sen daha kimi koruyorsun, sen!

RECAİ BERBER (Manisa) - Mevlüt Ağabey, ayıp oluyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Dolandırmışlar!

İZZET ÇETİN (Devamla) - ?Diyarbakır'da ne yapmak istediğini açıklarsa kamuoyu da bilgi sahibi olur.

RECAİ BERBER (Manisa) - Ayıp oluyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Ayıp mayıp olmuyor.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Başkan, süremi istiyorum.

RECAİ BERBER (Manisa) - İçinde dolandırıcı varsa onlarla ilgili hüküm koyduk ya.

OKTAY VURAL (İzmir) - Dolandırmak için mi?

İZZET ÇETİN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, evet?

RECAİ BERBER (Manisa) - Dolandırıcı olanlarla ilgili yasak geldi, yasak, yasak!

OKTAY VURAL (İzmir) - Ya yeter, dolandırmak için hüküm koymayın çiftçileri!

İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Berber, Komisyondaki alışkanlığını burada da sürdürüyorsun.

BAŞKAN - Sayın Berber, lütfen?

OKTAY VURAL (İzmir) - Yani olmaz ki, çiftçileri dolandırmak için hüküm konulmaz ki. Bizi de alet etmeyin buna.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Sayın Başkan, müdahale edin Berber'e lütfen.

BAŞKAN - Ediyorum efendim.

Sayın Berber, lütfen?

MUHARREM VARLI (Adana) - Ne varmış çiftçiler için bir anlatsana.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bizi alet etmeyin Sayın Berber.

BAŞKAN - Sayın Çetin, siz Genel Kurula hitap edin.

İZZET ÇETİN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, kanun teklifi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. Yani demin söyledim, toplamda 54, 55 kanunda değişiklik yapıyor, 20 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapıyor; sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. O görüşmeler de nasıl oluyor? Perşembe günü gündüz on birde başladık, ertesi sabah yediye kadar; insanlık dışı bir çalıştırma.

Meclis yasa yapan bir organ, yaptığı yasalara önce kendisi uyacak. Bundan evvel yürürlükte olan 1475 sayılı İş Yasası'nda olağanüstü hâllerde çalışmaya ilişkin bir hüküm vardı, o da savaş hâlinde bile bir insanın on bir saatten fazla çalışmasına Bakanlar Kurulu karar verirdi. Şimdi, biz aralıksız yirmi iki saat? Kimimiz uyukladı, kimimiz gezindi, esnedi; e, kanun yapıyoruz. O kanundan ne AKP'ye hayır gelir ne millete hayır gelir ne işçiye ne memura ne de bunu teklif olarak sunan, sunduran Başbakana, bakanlara hayır gelir. Bir kere, herkes bilmeli ki kanun yapma tekniğine uymayan, ilgili kesimleri dinlemeyen, ilgili komisyonları, Anayasa'da hüküm altına alınmış -Plan Bütçe Komisyonu elbette ama- Meclisin kurduğu komisyonları görmezden gelen bir zihniyetin demokrasiyle uzaktan yakından ilgisinin olmadığını açıkça söylemek isterim.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, teklife bir baktığınız zaman, çorba. Yani maddelere bir göz atıyorsunuz, maddelerin içinden çıkabilmenin olanağı yok, hemen hemen her kanunda değişiklik yapıyoruz, 75 kanun ya da kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapıyoruz. Hazırlanması açısından çelişkiler daha ilk, 1'inci maddede ortaya çıktı. ORKÖY'de, özellikle orman köylülerinin bulunduğu orman köyünde en az bir yıl oturmadan ORKÖY kredilerinden faydalanmasına ilişkin bir düzenleme getirildi. Orman Bakanlığı bürokratına sorduk, "Ya, bizim böyle bir teklifimiz yok." dedi. Biraz araştırdık, Tarım Orman Komisyonunda aynı mahiyette bir başka konu görüşülüyor. E, çıkarttık?

5'inci, 6'ncı maddeleri görüşüyoruz. Geldik, Diyanet İşleri Başkanlığıyla Hükûmet arasında çelişki. Diyanet İşleri Başkanlığı diyor ki: "Biz bu maddelerin böyle değiştirilmesini istemiyoruz." Hükûmet diyor ki: "Değiştireceğiz." Neyi değiştiriyorlar? Değerli arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye Cumhuriyeti bütçesinden en büyük payı alan, hemen hemen dört bakanlıktan sonra en çok bütçesi olan bir kurum. Gerçekten, din işleriyle ilgili bir kurum, inanç işleriyle ilgili bir kurum, herkesin koruması gerekir. Şimdi, bakıyoruz, Diyanet İşlerine bağlı olan camilerin, mescitlerin veya diğer müştemilatın ek tesisleri ticari amaçla kiralanabilecek veya başkalarına devredilebilecek bir düzenleme. Diyanet diyor ki: "Biz bunu istemiyoruz." Hükûmet diyor ki: "Böyle yapacağız."

Bir başka düzenlemeye bakıyorsunuz, bu memlekette 100 binden fazla öğretmen adayı atama bekliyor. KPSS sınavına girmiş yüz binlerce memur adayı genç, memuriyet için atama bekliyor. Biz ne yapıyoruz bu tasarıyla? "Sanki KPSS'yle kazanan memurlar -ne olur- bizim yandaşımız olmayabilir, hakkıyla sınav kazanmış, bir devlet dairesine atanırsa o, öteki olduğu için bize hizmet etmeyebilir. Ne yapalım? Diyanet İşlerini paravan bir kurum olarak kullanalım, vekil imam, vekil müezzin, vekil kayyum, Kur'an kurslarında öğretici kim varsa hiçbir kadro tahsisi veyahut da sınırlama olmaksızın kadroya alalım." Ayıptır, günahtır, hiç olmazsa Diyanet İşleri Başkanlığını kullanmayın sayın bakanlar, Sayın Başbakan; hiç olmazsa milletin inancı nedeniyle saygı duyduğu kurumu yıpratmayın yani buna hakkınız yok. Diyanet İşleri Başkanlığında Kur'an kursu öğreticisi bu ülkenin yurttaşı elbette ama onların içinde bile, şu anda, bakın, Diyanet İşleri Başkanlığında görevliler, imamlar, müezzinler birbirine girmiş vaziyette. Onların içerisinde "Bu kadar da olmaz ki!" diye düşünenler var, bu da çelişki. Öbür taraftan, gerçekten baktığınız zaman göreceksiniz ki, bu düzenlemenin içerisinde bu hüküm, özellikle demin belirttiğim mescitlerin ve camilerin müştemilatının ticari amaç olarak kullanılması, bir-bir buçuk ay evvel bu Mecliste görüşülen alkole ilişkin düzenlemede de gündeme gelmişti. Bir ay sonra ne değişti de tekrar getiriliyor? O zaman, bu, komisyonda düzeltilmişti ama şimdi yine gündeme getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, yine, bir bakıldığı zaman, 9'uncu maddede 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4/B'sine göre sözleşmeli olarak çalışanlara kadro veriliyor. Evet, yıllardan bu yana, memurları, tüm çalışanları bölüp parçaladık, e şimdi oya tahvil de olsa kısmen çözeceğiz. Nasıl bir çözüm? "Sadece 4/B'lileri çözeriz. 4/B'lilerin de tamamını değil yani mahallî idarelerde 23 bin kişiyi, 4/B'li 72.500 kişiyi, sağlık personeli 772 kişiyi kadroya alırız." Peki, sanatçılar, KİT'lerde çalışanlar, kurumsal sözleşmeliler ne olacak, 4/C'liler ne olacak?

Bakınız, bugün 4/C'lilerden bir yurttaşımız -Mehmet Cerenoğlu- intihar etti, Beykoz Devlet Hastanesinde can çekişiyor; 4/C'li olup çoluğunun çocuğunun yüzüne bakamadığı için intihar eden 22'nci 4/C'li.

Sayın Bakan, bunu not alın, orada sizi meşgul ediyorlar ama.

Değerli arkadaşlar, yine bunun içerisinde, "Yaşa takılanlar." diye bilinen ve 1999 yılında çıkarılan kanundan sonra peş peşe AKP'nin çıkarttığı kurum kanunlarında teşvik edilerek emekliliğe özendirilen ya da zorla gönderilen ve o orduyu büyüten, büyütüldükten sonra da maaş alamadığı için kıdem tazminatını yiyen ve yiyecek ekmeği olmayan -ne yazık ki- bugün 4 kişi daha Sıhhiye'de, parkta açlık grevine başladı. Değerli arkadaşlar, gerçekten bunlar da hiç dikkate alınmadı.

Ya, biz yasa yapan bir kurumuz, Meclisteyiz. Mecliste 4/C'li çalışma modelini yaşama geçiren AKP oldu. Meclis Başkanını dün seçtik; Meclis Başkanını göreve çağırıyorum. Aynı işi yapan Meclis çalışanları içerisinde ayrım yapmaktan utanmıyor musunuz Sayın Başkan? Bu sorunu bir an evvel çözünüz ve Mecliste lokantada yemek yerken, bahçede gezerken "Ne olur bizi kurtarın." diyenlerin sesini duyun Sayın Başkan diye seslenmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, gerçekten ülkemizde personel rejimi böyle bir madde ilavesiyle çözülecek bir sorun değil. Ben Devlet Personel Başkanı ve Çalışma Bakanlığının üst düzey bürokratlarına sesleniyorum: Ne olur siyaset yapanları doğru bilgilendirin. Bir ülkede çalışanlar, memurlar kendi içinde 4/A'lı, 4/B'li, 4/C'li ve işçiler, kamu çalışanları? İşçilere bakıyorsunuz, -sözleşmelisi, kısa süreli çalışanı, part-time çalışanı- esnek çalışma modellerinin her birisini yaşama geçirdiniz, kiralık işçiliği getirdiniz, kölelik düzenini yeniden getiriyorsunuz. Bakıyorsunuz, bütün kurumlara özel çalışma kanunu çıkarıyorsunuz. Böyle bir çalışma modeli Türkiye Cumhuriyeti'nde hiçbir dönemde olmamıştı, şimdi yaşama geçirmeye kalkışıyorsunuz. Bu, ayıptır, günahtır. Ben buradan çalışanlara, işçi ve memur sendikalarına, örgütsüz işçilere, örgütsüz kesime sesleniyorum: Haklarınız için direnin, haklarınız için sesinizi yükseltin. Eğer sendikalar size sahip çıkmıyorsa derdinizi Büyük Millet Meclisindeki milletvekillerine anlatmanın yolunu bulun, sesinizi duyan yok diyorum.

Değerli arkadaşlar, bir başka konu, bunun içerisinde matruşka gibi önemli konulardan bir tanesi Karayolları Trafik Kanunu'na ilişkin bir düzenleme. Onun içerisinde 17'nci maddeye bir bakıyorsunuz, hakikaten güzel, ehliyetler değişecek, sürücülerden harç parası alınmayacak. Aa, bedavaya değişim, ne iyi. Biz de "Peki." dedik, geçirdik 17 ya da 18'inci maddede. E, bir bakıyoruz ki sadece harç alınmıyor, bir de değerli kâğıt parası? Bir değerli kâğıt parası olarak alınacak para 101 lira. 24 milyon vatandaşımızın ehliyetleri yani sürücü belgesi değişecek. "Her birisi harç ödemeyecek." dedik ama ne verecek? Değerli kâğıt parası, 101 lira. Yani, 2,5 katrilyon lira parayı yurttaştan -belki ehliyeti var ama işsiz, belki ehliyeti var ama yoksul- onun cebinden alacağız. Ne yapacağız? Seçime giderken yeni bir kaynak bulacağız.

Değerli arkadaşlar, bu kanunda en acımasız maddelerden bir tanesi de gerçekten 28 Şubat mağdurlarını her seferinde gündeme getiren AKP'nin diğer darbe mağdurlarını görmezlikten gelmesidir. Sadece 28 Şubat değildir mağdurlar. Evet, ortada bir mağduriyet varsa giderilmelidir. Kaç sefer de giderildi ama aslolan diğer mağdur olanları da görmektir. 12 Martta, 12 Eylülde bu memlekette devrimcilerin, demokratların, yurtseverlerin, aydınların görmedikleri işkence kalmadı, kovulmadıkları yer kalmadı; 1402 sayılı özel yasa çıkartıldı sıkıyönetim döneminde ve sakıncalı görülenler, güvenlik raporu alamayanlar iş yerlerinden sorgusuz sualsiz kovuldu, açlıkla pençeleşti. Sadece 1402'likler değil, güvenlik soruşturması mağdurları var. Arkasından, güvenlik soruşturması mağdurlarından sonra, askerî darbelerin asker mağdurları var. Ya, bütün bu mağduriyetleri gidermek için önergeler verdik "Gelin, bunları da ilave edelim." diye. Siz ne yaptınız? Alt komisyonda değiştirdik gerçi bir bölümünü ama sadece 28 Şubat döneminde mağdur olanlar varmış gibi on bir yıllık mağdur edebiyatınızı sürdürmenin yolunu seçtiniz. Eğer gerçekten AKP, ülkeyi bölmek istemiyorsa, yurttaşlar arasında ayrım yapmak istemiyorsa, 28 Şubat mağdurlarıyla birlikte diğer darbe mağdurlarının da haksızlıklarını bertaraf edecek düzenlemeye ve önerilere katkı verir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bir başka önemli konu da, ÖSYM gibi bir kurumun birtakım işlerini gördürdüğü şu ana kadar, bu döneme kadar, AKP dönemine kadar, hâlen de gördürmeye devam ediyor, üniversitedeki öğrencilerin yoksulluğunu sömürmek, onların darda kalmasını, zorda kalmasını sömürmek adına onları 16 yaşından küçük çıraklar gibi çalıştırmak istiyor ve tanım koyuyor "Bunlar işçi sayılmaz." diye.

ÖSYM gibi bir kurumun başındakinin de, o teklifi kabul eden bakanın da utanması gerekir, hem çalıştıracaksın hem işçi demeyeceksin. Devletsin, üniversiteler arası sınav yapan kurumsun, sigortasız adam çalıştıracaksın. Bunun hesabı bugün olmasa da bir gün mutlaka sorulur, buna hiç kimsenin hakkı yok değerli arkadaşlar.

Yine bir başka düzenleme: Bakıyorsunuz, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası geçtiğimiz sene bugünlerde çıktı, yürürlüğe girdi, yürürlük tarihi de 1/1/2013'e ertelendi. Aradan altı ay geçti daha, işverenlerin baskısına bir kez daha boyun eğdiğinizi görüyoruz. Basit bir gerekçeyle "Efendim, bizim yeteri kadar iş müfettişimiz yok, denetim elemanımız yok, bunların yürürlüğünü erteleyelim..." Önce ölümü gösteriyor, iki yıl, dört yıl ertelemeye kalkıyor, sonra, kendisi akıllı, diğerleri -affedersiniz- aptal sanki, "Bunu yarı yarıya indirelim, hastalığa razı olun?"

Değerli arkadaşlar, yaptığınız yasaların yasa olmadığının, düşünülmeden, konuşulmadan, tartışılmadan yapıldığının bir güzel örneği de burada kendini gösteriyor. Yani bir yasa yapıyorsunuz, üzerinden altı ay geçmiş daha yürürlüğe gireli, yürütemiyorsunuz "Gelin değiştirelim..." Değiştirmeye kalkıyoruz, Bakan gelmiyor. "Haydi değiştirelim Bakan, gel bizi bir ikna et..." Orman Bakanını gönderiyor. Yani, malın gerçekten sahibi burada yok. Bu kadar büyük, bu kadar kapsamlı bir kanunu, Bakan yok.

Değerli arkadaşlar, bütünü üzerinde şunu söylemek istiyorum bir de: 75 ayrı kanunda değişiklik yapan bir kanun nasıl temel kanun olabilir? Bunun Anayasa'yla, yasama yapmakla nasıl bir ilişkisi var? Bunu bana anayasa profesörleri mi anlatacak, Meclis Başkanı mı anlatacak, başkan vekili mi anlatacak? Buna, böyle bir ucube kanun teklifine temel kanun diyebilmenin mantığını ben çözebilmiş, görebilmiş değilim. Nasıl zeki insanlarsınız, temel kanunun nasıl tarifini yapıyorsunuz, ben anlayamıyorum.

Değerli arkadaşlar, neresinden bakarsanız bakın, bu kanun AKP'nin on bir yıldan bu yana ülke yönetiminde kullandığı yöntemlerin son halkasıdır. Böyle bir kanuna "evet" demenin olanağı yoktur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)