GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YARGI HİZMETLERİ İLE İLGİLİ OLARAK BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI (S. SAYISI 475)
Yasama Yılı:3
Birleşim:126
Tarih:27.06.2013

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Genel Kurulda iktidar partisi tarafından verilmiş bir önergeyle 2575 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin (2)'nci fıkrasında, Danıştay üyesi seçilebilmek için hâkimlik ve savcılık mesleğinde yirmi yıl çalışmış olmak şartı getiriliyor. Burada benim öğrenmek istediğim konu şudur Adalet Komisyonunun bir üyesi olarak: Daha önce bu süre sanıyorum uzun bir süreydi. Ondan sonra yapılan bir değişiklikle bu süre üç yıla indirildi, mevcut uygulama üç yıl. Şimdi, daha önce uzun bir süre niye üç yıla indirildi, şimdi üç yıldan niye yirmi yıla çıkarılıyor? Yani, benim şuna itirazım yok Sayın Bakan: Bu sürenin, bu önergeyle yirmi yıla çıkarılmış olmasına herhangi bir itirazım yok ama neden üst sınırdan, daha yüksek bir sınırdan üç yıla indirildi, ne oldu da şimdi üç yıldan yirmi yıla çıkarılıyor? Bu operasyon yapılırken aradan kimler, ne fayda elde etti? Yani, acaba bu üst sınırdan üç yıla indirilirken birileri korundu mu ya da şimdi o operasyon tamamlandı, daha normal bir duruma mı geliyoruz, ben bunu anlamak istiyorum, bu bir.

Bu, aynı zamanda bu Meclisin en kutsal yeri olan, kanun yapma, yasa yapma konusunda mutfağı olan Adalet Komisyonunun bile çalışmalarının şeklî olduğunun somut göstergesidir. Burada da Sayın Komisyon Başkanımız, kendi komisyonunun hukukunu koruyamamaktadır. Bu yönüyle de Komisyon Başkanımızı eleştiriyorum. Yani, gelen tasarı ve teklifler Adalet Komisyonunda artık sadece görüşülmüş olmak üzere görüşülmesin. Eğer öyle olacaksa Anayasa'mızda hüküm var, illa komisyonda görüşmeye gerek yoktur. Alın bu kanun teklifini, Hükûmetten Türkiye Büyük Millet Meclisine gelince getirin gene doğrudan Genel Kurulda görüşün. Hiç olmazsa "mış gibi" yapmış olmazsınız, hiç olmazsa şeklî anlamda hukuku dolanmış olmazsınız diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri bu kürsüye geldiğinde hep efsaneden bahsediyorlar. Sayın AKP grup başkan vekili arkadaşımız da az önce geldi, bir efsaneden bahsetti, yine eski efsaneleri tekrarladı. O şudur: Biliyorsunuz, Türkiye on bir yılı aşkın bir süredir, tek adam olarak Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yönetilmektedir. Sayın Erdoğan'ın yönlendirdiği ve yönettiği bir algı, Türkiye'nin on yılda mucizevi bir iktisadi gelişme gösterdiği yönündeki yaygın bir söylemdir. Şimdi, bu söylem bir gerçeğin ifadesi midir, yoksa bir efsane midir, bunu ben dile getirmek istiyorum; yine Hükûmetin, devlet kurumlarının rakamlarıyla dile getirmek istiyorum.

Birinci efsane şu: "Kişi başına millî gelir 3 kat artmıştır." Yanlıştır. Doğrusu: Kişi başına millî gelir bu süre içerisinde yüzde 45 oranında artmıştır. 3 kat artmış hesabı, cari dolar fiyatıyla yapılan bir tercüme hatasından ibarettir. Her ülkenin millî geliri ve büyümesi ulusal para ile ölçülür, onunla hesaplanır. Ulusal para biriminin dolar karşısında değerlenmesi ya da değer kaybetmiş olması büyüme oranını değiştirmez. Mesela, 9 Haziran 2008'de 100 Japon yeni 0,94 dolar ederken 24 Ekim 2011'de 100 Japon yeni 1 dolar 32 sente yükselmiştir. Japon parası dolara göre yüzde 40 değerlenmiş ve Japonya'nın gerçekte pek de artmayan kişi başına millî geliri, cari dolar kuruyla hesaplandığında yüzde 40 artış göstermiştir ama Japonya'nın hiçbir Başbakanı çıkıp bununla böbürlenmemiştir. Japonya'da yüzde 40, Türkiye'de on yılda, on buçuk yılda yüzde 45'tir değerli arkadaşlarım.

Bu kürsüde söylenilen ikinci efsane: "On yılda toplam millî gelirimiz çok hızlı artmıştır." Bu da yanlış değerli arkadaşlarım. Nereden biliyoruz yanlış olduğunu? Bugün AKP tarafından yönetilen devlet kurumlarının verilerinden. Son on yılın, on buçuk yılın ortalama büyüme hızı yüzde 5'tir. Bu oran, Türkiye Cumhuriyeti'nde önceki seksen yılın ortalama büyüme hızına kabaca eşit olan bir orandır. Değişen bir şey yok, aksine faraşlaşan bir devalüasyon ve cari açık var. Şimdi bu cari açık devalüasyon krizine sebep olmasın diye büyüme hedefi üç yıl için yüzde 5'te tutulmuştur. Bu efsane de çökmüş aslında.

Üçüncü efsane: "Türkiye ekonomisi büyüklükte 17'nci olmuş." Allah Allah! Yani gören de sanacak ki AKP döneminde Türkiye ekonomisi dünyada büyüyen 17'nci ekonomi. Değerli arkadaşlarım, zaten öyleydi. Yani, siz okuma yazma da mı bilmiyorsunuz? Yahu Allah aşkına biraz okuyun, kendi kurumlarınızın verilerini okuyun. 1993 yılında, Türkiye, toplam millî gelire göre dünyanın en büyük 17'nci ekonomisi, yıl 1993. Bazen bir basamak çıkmış, bazen bir basamak inmiş. On dokuz yıl sonra, 2012'de, büyüklük sırası değişmemiş yani Türkiye dünyanın 17'nci büyük ekonomisi olmuş. Önümüzdeki on yılda da değişeceği pek öngörülmüyor. E, bu efsane de gitti.

Başka bir efsane, diyorlar ki: "IMF borcunu sıfırladık, borçsuz ülke olduk." Bu konuda Ankara Ticaret Odasını da bu işe alet ettiler, billboardları donattılar. Değerli arkadaşlarım, bu "IMF borçlarını sıfırladık, borçsuz bir ülke olduk." aslında nedir biliyor musunuz sevgili milletvekilleri? Eksik konuşarak yalan söyleme sanatıdır. Bu, şudur: AKP'nin aslında ekonomide aldığı en başarısız sonuç, dış borç yükünün aşırı bir oranda artmış olmasıdır. Aslında, bu efsanenin çıkış sebebi de budur. Yani AKP'nin ekonomide dış borç yükünü aşırı bir şekilde artırmış olması, böyle bir efsaneyi Türkiye'de yaygınlaştırma ihtiyacını gündeme getirmiştir.

Şimdi, rakamlarla söylüyorum, dış borçlarımızın toplamı 2002 yılında 130 milyar dolarmış -bunlar devletin rakamları- 2012'de ise dış borç miktarımız 337 milyar dolarmış.

Şimdi, sevgili milletvekilleri, 337 milyar dolar mı büyüktür, 130 milyar dolar mı büyüktür? AKP'nin yöneticileri, herhâlde 337 milyar dolar dış borç almışlar, bugün onu 130 milyar dolara indirmişler gibi konuşuyorlar. Aslında indirmemişler "Dış borçsuz bir ülke olduk." diyorlar.

Şimdi, aslında, bu dış borç yükü hâlen önlenemez bir şekilde devam etmektedir. Aslında, ülkemiz hiçbir dönem, cumhuriyet tarihinde hiçbir dönem bu kadar borç yükü altına girmemiştir.

Evet, IMF'ye olan borçlar ödenmiş. Nasıl ödenmiş değerli arkadaşlarım? Bunu, ekonomi bilgisi olmayan, azıcık kitap okuyan, kafası çalışan bir adam bilir. IMF borçları, vadeleri geldiğinde, dış bankalardan, yabancı bankalardan alınan dövizlerle kapatılmıştır, olay bundan ibarettir.

Son söz olarak, efsane, efsunlardır değerli arkadaşlarım. Halkı kandırmaya gerek yok, rakamları kandıramazsınız eğip bükerek. Bu rakamlar, Cumhuriyet Halk Partisi ya da MHP'nin ya da BDP'nin yönettiği devletteki kurumların rakamları değildir. Bunlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin şu anda yönettiği devlette bağlı kurumlardır, Başbakanın bağlı kurumlarıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)