GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SEÇİMLERİN TEMEL HÜKÜMLERİ VE SEÇMEN KÜTÜKLERİ HAKKINDA KANUN İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:103
Tarih:08.05.2012

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 201 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile ilgili olmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın seçimlerde oy kullanmalarına imkân sağlayan ve bir başka açıdan ise doğumla Türk vatandaşlığını kazanmış fakat daha sonra vatandaşlıktan çıkmış olan yurt dışında yaşayan kişilere Türkiye ile ekonomik, sosyal ve kültürel bağlarının güçlendirilmesine imkân veren bir düzenleme. Tasarının bu iki yönüne Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz iki açıdan yaklaşmaktayız: Bunlardan birincisi, Avrupa Türklüğünün sorunları, ikincisi de demokrasinin sorunları.

Değerli milletvekilleri, 5,5 milyonu bulmuştur Avrupa Türklüğünün sorunu ve Avrupa Türklüğünün Avrupa'ya seyahati Aralık 1961 yılında Sirkeci'den kalkan bir trenle başlamıştır. Birinci nesil oraya bilek gücünü, alın terini paraya çevirerek dönüşünde ülkesinde bir traktör kazanmak, bir dükkân açmak hayaliyle bu yolculuğa başlamıştır ve Avrupa'da dil farkı, din farkı, kültür farkı nedeniyle bir getto hayatına mahkûm olmuştur, bulunduğu ülkelerde sosyal hayatın içine girememiştir, çalışmıştır, didinmiştir, tasarruf etmiştir ve Türkiye'nin o yıllarda çok ihtiyacı bulunduğu döviz ihtiyacını karşılamıştır. İşte Avrupa Türklüğünün vatan hasretiyle, aile hasretiyle bütünleşen alın teri ve göz nuruyla paraya dönüşen emeğine birileri musallat olmuştur. 1960'lı ve 70'li yıllarda kurulan işçi şirketleri, Avrupa Türklüğünün hayalindeki bir traktör parasını, bir dükkân parasını hortumlamış, netice itibarıyla, orada yaşayan insanlarımız alın terinin karşılığında hüsrana uğramışlardır. Bugün, o tarihlerde onlarcası kurulan işçi şirketlerinden bir tanesi ayakta yoktur ama o tarihte alın terini ve emeğini vermiş olan insanların acısı ve ahı onların üzerindedir.

Değerli arkadaşlarım, ikinci nesil, 1980'li yıllardan itibaren o ülkedeki getto hayatından çıkmaya, sosyal hayata intibak etmeye, bulundukları ülkenin ekonomik ve sosyal kuruluşlarına girmeye, hatta siyasete atılmaya çaba göstermiştir ve netice itibarıyla da daha verimli alanlarda çalışabilme imkânına kavuşmuştur, hizmet sektöründe ve ticaret sektöründe de önemli adımlar atmışlardır, dil öğrenmeye başlamışlardır, dernek kurmaya başlamışlardır, vakıf kurmaya başlamışlardır. Dolayısıyla, birikimleri biraz daha fazla olmuştur. Bu defa, bunların birikimlerine bir başka görüntü altında yine kirli eller musallat olmuştur. Bu musallat olanlar da bankerlerdir. On binlerce insanımızın alın teri, göz nuruna musallat olan bankerler, Avrupa Türklüğünün birikimlerini, tasarruflarını yok etmişler, hortumlamışlar ve bugün karşımızda, bir tane, Avrupa Türklüğünün tasarrufunu hortumlayan yaşayan banker bulunmamaktadır.

Üçüncü nesil, Avrupa Türklüğünün üçüncü nesli, artık esnafı tüccar olmuştur, hizmet sektöründe bulunan sosyal hayatın o kadar içine girmiştir ki mahallî derneklerde, mahallî kültür kuruluşlarında ve siyasette başarılı olmaya başlamış yerel yönetimlerde, hatta milletvekili olabilme yollarını açmışlardır. Dolayısıyla, bunların oluşturduğu ticari organizasyonlar, sınai organizasyonlar önemli bir cesamete ulaşmış ve tasarrufları da bir hayli artmıştır. İşte bunlara da üçüncü bir el atma hadisesi yaşanmıştır ve 1990'lı yıllarda Avrupa Türklüğüne musallat olan üçüncü kirli el "holding" diye ortaya çıkan, dini ticaret aracı olarak kullanan, "Allah" ile aldatan bir kitledir. Bugün bu kitle yani bu holdinglerden bir tanesi hayatta yoktur. Holding olarak yoktur ama kişi olarak vardır ve bu kişiler, maalesef, Türk siyasi hayatında da çok önemli ve çok etkili olabilmektedirler.

Değerli arkadaşlarım, işte Avrupa Türklüğünün 1961 yılında başlayan bu Avrupa seyahati artık Avrupa'da bir değer olarak ifadesini bulmuştur ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu 5,5 milyonu aşan insanımızı bir kültür değeri, bir varlık değeri olarak görmekte ve adına da "Avrupa Türklüğü" ismini vermekteyiz.

İşte, biz, hem Avrupa Türklüğü içerisinde bulunan ve bulundukları ülkeler de çifte vatandaşlığı kabul etmediği için Türk vatandaşlığından ayrılmak zorunda kalan insanlarımızın Türkiye ile ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi ilişkisini daha da güçlendirerek devam ettirmelerine imkân sağlamak amacıyla bu kanuna destek olmaktayız. Bu kanuna daha doğru bir şekilde çıkabilmesi için yol gösterici bir anlayış ile bakmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, işte bu kanunun Avrupa Türklüğüyle ilgili kısmını kısaca bu şekilde özetledikten sonra ikinci bölümüne geçmek istiyorum. İkinci bölümde de önümüzde bulunan 201 sıra sayılı Tasarı'yı biz bir demokrasi meselesi olarak görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, "demokrasi" dediğimiz zaman o ülkenin siyasi rejimini belirleyen ana kural, anayasa, ana kanunda adı ne kadar demokratik olursa olsun ya da adı ne kadar demokrasiyle örtüşürse örtüşsün, eğer o ülkenin seçim kanununda, seçim mevzuatında, siyasi partiler kanununda belirli ilkeler kabul edilmemiş ise, uygulanamıyor ise o ülkenin kendisi demokrasi olamaz. Adı demokrasi olmasına rağmen kendisi demokrasi olamaz. O zaman, bir ülkenin demokrat olabilmesi için seçim mevzuatında olması gereken ana kurallar nedir, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi, kaba bir ifadeyle halkın kendi kendini yönetim rejimi olarak ifade edildiğine göre, kendini yönetecek olan halkın önce seçmen listesine yazılması lazım oy kullanabilmesi için. Dolayısıyla, demokrasinin birinci kuralı, seçmen olarak yazılacak olan kişilerin çok açık seçik ve net bir şekilde önünde hiçbir yasal, hiçbir maddi engel bulunmadan seçmen kütüğüne yazılabilmesi gerekmektedir. Oysa Türkiye'de vatandaşın seçmen olarak yazılabilmesi, siyasi iktidarın kontrolünde bulunan İçişleri Bakanlığının elinde bulunmaktadır. Dolayısıyla, yaşadığımız seçimlerde ortaya çıkan vahim hileler, vahim hatalar, Türkiye'nin, adı demokrasi olmasına rağmen kendi demokrasi olmayan bir seçim sistemiyle idare edildiğini ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, demokrasinin seçim mevzuatındaki ikinci göstergesi ise, seçmenin serbest iradesinin oluşmasıdır. Seçmen siyasi kanaatini serbestçe oluşturabilmelidir ki oyunu buna göre kullanabilmelidir. Ancak ülkemizde, maalesef, baskı, tehdit, şantaj ve yaratılan korkular ile seçmenin serbest iradesinin oluşmasının önünde engeller vardır, bu engellerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Üçüncü demokrasi kuralı seçim mevzuatında, vatandaşın oyunu gizli bir şekilde kullanmasıdır.

Değerli milletvekilleri, pek çok yerde bu kurala riayet edilmektedir. Ancak bilmekteyiz ki, bir köyde sandık seçmen listesinde 200 tane seçmen varsa, o köyde 200 tane seçmenin bilaistisna 200 tanesinin ve hatta bazı yerlerde seçmen listesinden daha fazla insanın oy kullanmış gibi zabıtlar tutulduğuna, yani topluca oy kullanıldığına şahit olmaktayız. Bu, topluca oy kullanma işi demokrasi kültürünün yerleşmediğinin bir işareti olmakla birlikte aynı zamanda o bölgede, o köyde, o mahallede belirli unsurların şiddet kullanmak suretiyle vatandaşlarımızın  serbestçe oyunu kullanmasına engel oldukları ve kendi istikametleri doğrultusunda oy kullanmaya mecbur ettikleri bir gerçektir.

Değerli arkadaşlarım, dördüncü kural ise, kullanılan oyların açık bir şekilde tasnifidir. Açık  bir şekilde tasnif edilen oyların değiştirilmeden, hile yapılmadan aynen tutanaklara geçirilmesi ve sandık kurullarında tutulan bu tutanakların ilçe seçim kurullarında yine aslına uygun  bir şekilde rakamlar değiştirilmeden birleştirilmesi, il seçim kurullarında birleştirilmesi ve Yüksek Seçim Kurulunda birleştirilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, burada da Türkiye çok ciddi  sorunlar yaşamaktadır. Bu sorunlardan bir tanesini geçtiğimiz milletvekilleri seçimlerinde biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaşadık. Tam da bu konuyla ilgili olmak üzere, İstanbul Milletvekili adayımız Hayrettin Nuhoğlu elimizdeki Seçim Kanunu'na göre milletvekili seçilmiştir. Ancak Yüksek Seçim Kurulunun, birleştirme tutanaklarıyla ilgili çıkarmış olduğu bir genelgedeki kanuna aykırı yanlış uygulaması nedeniyle bugün aramızda yoktur. On yedi oy farkını, genelge ile Kanun arasındaki farklılıktan dolayı, bir başka milletvekili, seçilmemiş olmasına rağmen bugün aranızda bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, beşinci demokrasi kuralı ise seçim mevzuatında, seçimlerin yargının denetim ve gözetimi altında yapılmasıdır. Yargının da, eline verilen kurallara, seçim kanunlarına aynen uymasıyla ilgilidir. Maalesef, bu çerçeve içerisinde baktığımızda yargının, seçim işleriyle ilgili olmak üzere bu mantıktan hareketle düzgün bir şekilde çalışamadığına şahit olmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, altıncı kural ise, iktidarın, seçim süreci içerisinde kamunun kaynaklarını ve kamunun gücünü seçmen iradesinin lehine oluşturulması şeklinde kullanmaması ve devlet memurlarının seçimlerle ilgili olmak üzere tarafsızlığına gölge düşürücü iş ve işlemlerden kaçınması gerekmektedir. Maalesef bugün seçimlerde yaşadığımız temel yanlışlardan bir tanesi de budur. O kadar yanlıştır ki bir kısım sayın valiler iktidar partisi lehine oy toplayabilmek için kış gününde buzdolabını rüşvet olarak vatandaşa dağıtabilmekte, yine bir kısım valiler bazı illerde milletvekili seçilebilmesi için bazı bakanlara resmen valilik antetli kâğıtlarıyla mitingler tertip edebilmektedir. Bazı kaymakamlar, Fak Fuk Fon diye bilinen fakir fukaraya, yetime, garibe gurebaya bu milletin tasarrufuyla, vergisiyle toplanmış olan paraları sanki iktidar partisinin ikramıymış gibi rüşvet olarak verip onun yerine, onun karşılığında oy toplamaktadır. Bunlar açık seçik Türk demokrasisinin ayıbıdır.

İşte bu ayıplardan kurtulmak için, 12 Eylül ürünü olan Siyasi Partiler Kanunu'nun, 12 Eylül ürünü olarak önemli değişikliklere uğramış olan seçim mevzuatının bir an önce değiştirilmesi ve bugün uyguladığımız seçim mevzuatında Avrupa Türklüğüne de imkân sağlayabilecek bir yolun, bir yöntemin açılmasıdır.

İşte o kapsam içerisinde, değerli milletvekilleri, 5,5 milyonu aşmış olan Avrupa Türklüğünün, her ne kadar bugün Anayasa'mıza, Anayasa ilkelerimize uygun değilse de bir seçim çevresi olarak değerlendirilmesi burada bulunan bütün siyasi partilerin üzerinde bulunan bir vecibe olarak değerlendiriyoruz. Biz Milletçi Hareket Partisi olarak, Avrupa Türklüğünün bir seçim çevresi içerisinde bu Mecliste temsil edilebilmesi için gerekli temaslarda bulunduk, gerekli önerilerde bulunduk ancak bir konsensüs sağlanamadı. Konsensüs sağlanamamasının sebebi hikmeti mevcut siyasi parti gruplarının buna karşı olmasından değil Anayasa nedeniyle birtakım engellerin bulunmasından ibarettir. Ancak biz yine Milliyetçi Hareket Partisi olarak Avrupa Türklüğünün burada temsil edilebilmesi için en azından Ankara'da bulunan yurt dışı ilçe seçim kurulu çerçevesi içerisinde bir seçim bölgesi oluşturularak bu seçim bölgesine belirli bir milletvekili kontenjanı tanınmak suretiyle Mecliste temsillerine imkân sağlamak istiyoruz. Bu da mümkün olmadığı takdirde Milliyetçi Hareket Partisi olarak Avrupa Türklüğünü temsil edebilecek ve siyasette Milliyetçi Hareket Partisi saflarında yer alabilecek ehliyet ve liyakatte arkadaşlarımızı seçimlerde aday gösterme şeklinde bir düşüncemizi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün görüştüğümüz kanun tasarısının gerek alt komisyonlarda gerek Anayasa Komisyonunda olgunlaştırılmasına, daha iyi, daha ileri hakların Avrupa Türklüğü seçmenine tanınmasına imkân sağlayacak önemli önerilerde bulunduk. Bu önerilerimizin büyük bir bölümü kabul edilmiştir. Bu önerileri kabul eden siyasi partilerimizin alt  komisyon ve Anayasa Komisyonundaki değerli üyelerine teşekkür ediyorum. Ancak bazı önerilerimiz reddedilmiştir. Reddedilen önerilerimizi tekrar burada Avrupa Türklüğünün hizmetine daha fazla temsil edilebilmesine imkân sağlamak üzere önerge olarak Mecliste huzurlarınıza getireceğiz.

Bu kapsam içerisinde değerli arkadaşlarım, her ne kadar eleştiriyor isek de seçim mevzuatı bir bütündür ve belirli bir sistematik ile ilçe seçim kurullarını ve sandık kurullarını düzenlemiştir. Bu düzenleme çerçevesi içerisinde sandık kurullarının oluşumu, buraya üye ve başkan seçilmesi, yurt dışı ilçe seçim kurulunun oluşması, gümrük kapılarındaki geçici ilçe seçim kurullarıyla ilgili düzenlemeler mevcut Seçim Kanunu'muzda yazılı sandık kurullarıyla ve ilçe seçim kurulları ile çelişmektedir. Bu çelişkinin giderilmesi gerekmektedir. Kanun oy vermenin usulünü 298 sayılı Kanun'da yurt içinde belirlemiştir. Yurt dışından gelen seçmenlerimiz için ayrı bir usul belirlemeye gerek yoktur. Gümrüklerde oy kullanmaya gelen vatandaşlarımız için ayrı bir usul belirlemeye gerek yoktur. Yurt dışında bulunan seçmenlerimizin oy kullanacağı sandık kurullarıyla ilgili ayrı bir düzenlemeye gerek yoktur. Yine, yurt dışı ilçe seçim kurulunun ayrı bir şekilde tanzimine gerek yoktur.

Değerli arkadaşlarım, burada iki hususa daha değinmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, elektronik oylama ile ilgili ciddi bir hile yapıldığına dair kaygı vardır ve bu kaygı giderilememiştir. Şimdi, giderilememiş olan bu kaygının üzerine, Dışişleri Bakanlığı gibi iktidar partisinin siyasi sorumluluğunda ve talimatı doğrultusunda hareket eden Dışişleri Bakanlığının Bilgi İşlem Ünitesinin seçmen oylarının naklinde kullanılmasını biz doğrusu yanlış bulmaktayız. Bununla ilgili izleme, gözleme, denetleme yetkisinin Yüksek Seçim Kurulunda bulunan siyasi partilerin temsilcilerine verilmesine ilişkin talebimiz Anayasa Komisyonunda reddedilmiştir. Bu önergeyi burada bir kez daha tekrarlayacağız.

Değerli arkadaşlarım, bir başka sorun ise tasarının 8'inci maddesiyle getirilen örtülü bir aftır. Bu örtülü aftan yararlanacak, dava açma süresini iki yıldan altı aya indiren ve altı ay içerisinde açılmış davalarla ilgili sayı ve rakamların bize ulaştırılmadığı, altı aydan sonra açılmamış davalarla ilgili olarak da yani bu yasa tasarısından yararlanacak rakamları, sayıları bilmediğimiz için, bir bilinmeze doğru, örtülü bir affa Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz karşıyız.

Değerli arkadaşlarım, bu kapsam içerisinde düzenlemenin, hem yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın Türk demokrasisine yapacağı katkı ve hem de Mavi Kart ve bunun uygulamaları şeklinde vatandaşlığımızdan ayrılmış, doğumla Türk vatandaşı olan kardeşlerimizin Türkiye'yle ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerini devam ettirmesine ilişkin bu tasarıyı biz olumlu yönde destekleyeceğiz ancak önerilerimiz ile düzeltilmesini talep ettiğimiz hususları da yüce heyetin takdirine sunmaktayız.

Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bal.