| Konu: | ÖDEME VE MENKUL KIYMET MUTABAKAT SİSTEMLERİ, ÖDEME HİZMETLERİ VE ELEKTRONİK PARA KURULUŞLARI HAKKINDA KANUN TASARISI (S. SAYISI: 473) |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 122 |
| Tarih: | 19.06.2013 |
ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 473 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 4'üncü maddesinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını öngören önergemiz madde incelendiğinde yerinde bir önerge olarak huzurunuza getirilmiştir çünkü bu madde, genel hükümlerin yer aldığı ve sistemle ilgili tamamen bankanın ve banka yöneticilerinin yetkili kılındığı dolayısıyla, Türkiye'de parayla ilgili her türlü düzenlemenin Merkez Bankasının inisiyatifine bırakılarak yeni sıkıntılara yol açabilecek düzenlemeler içerdiği için önergenin yerinde olduğunu düşünüyoruz.
Bu vesileyle Sayın Bakanın bu işten anlayan birisi olarak, bu yüce Meclise son on bir yılda gerçekleşen reel faiz oranları hakkında bir bilgi vermesini istirham edeceğim çünkü buraya çıkan iktidar partisinin bazı değerli sözcüleri 2002 yılında yüzde 60'larda olan faiz oranlarının yüzde 10'lar düzeyine indiğini söylüyorlar. Onları da doğru söyleseler yine bir itirazda bulunmayacağız. Dolayısıyla, enflasyonun ve nominal faiz oranının birlikte değerlendirilerek reel faiz oranı olarak tanımlanan faiz oranlarının Türkiye'de, son on yılda dünyanın en fazla gerçekleştiği oranlar olduğunu bu yüce Meclise bir bilenin açıklaması lazım. Dolayısıyla, bundan dolayıdır ki Türkiye'de sıcak para trafiği hızlanmış, birçok kara paranın aklandığı ülke hâline getirilen Türkiye bugün sıkıntılı bir duruma düşmüştür. Reel faiz oranlarıyla birlikte ciddi bir değerlendirilme yapılmadığı sürece bu gerçekleri bazı arkadaşlarımızın anlaması maalesef mümkün olamamaktadır. Onun için, Sayın Bakanım, bu son on yıldaki reel faiz oranlarının yani enflasyonun etkisi düşüldükten sonra ortaya çıkan net gerçek faiz oranlarının dünya ülkeleriyle bir kıyaslamasını, ama bu kanun görüşmeleri sırasında ama bir başka zeminde, mutlaka doğru bilgilerle bu Meclise verme zorunluluğunuzun bulunduğunu ifade etmek istiyorum.
Özellikle son on yılda üretimin teşvik edildiği bir Türkiye'den daha çok başkalarının malını alıp başka ülkelere satan, dolayısıyla ihracatın teşvik edildiği bir Türkiye'ye geçiş dönemi yaşanmıştır. Bu uzun vadede Türkiye'nin ekonomik istikrarının sürdürülebilir olmasından uzaklaştığının en önemli gerekçelerinden birisini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, derhâl, bu Teşvik Yasası'nın da son uygulamayla hiçbir şey getirmediğini dikkate aldığımızda, yeni bir üretim teşvikine ihtiyaç vardır ve buna göre de bazı illerimizdeki kurulmuş tesislerin desteklendiği bir yola mutlaka başvurulması gerekiyor. Her çıkarılan düzenlemede, yeni kurulacak işletmelere bazı avantajlar sağlanırken var olan işletmelerin ayakta duramadığı bir Türkiye'de yeni işletmelerin de kurulmadığını maalesef hepimiz yaşayarak görüyoruz.
Bu nedenle, bazı bölgelere verilen teşviklerin, Türkiye genelinde yeniden, hâlen çalışmakta olan ama kapasite kullanım oranı oldukça düşük olan sanayi işletmelerini kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması ve buna göre yeni bir düzenlemenin yapılması gerektiğini tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu, AB'ye uyumla ilgili düzenleme gerekçesiyle tasarının getirilmiş olması, gerçekten -biraz önce birçok arkadaşın da değindiği gibi- artık anlamını yitirmiştir. Bir taraftan AB'yle düşman olduğunuzu, AB'yi tanımadığınızı ilan edeceksiniz; öbür taraftan bu yüce Meclise AB'ye uyum gerekçesiyle tasarıları getirdiğinizi söyleyeceksiniz. Hangisinin doğru olduğunu anlamakta güçlük çektiğimizi ifade etmek istiyorum. Bu konuda da bir açıklamada bulunulursa, son gelinen nokta AB'de fasılların kapandığı nokta ise bunun gerekçesinin de bu yüce Meclis tarafından bilinmesi gerekmektedir.