GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBUNUN, MERSİN MİLLETVEKİLİ VAHAP SEÇER VE ARKADAŞLARI TARAFINDAN GEZİ PARKI İLE BAŞLAYAN VE TÜRKİYE GENELİNE YAYILAN OLAYLARIN SOSYAL HAYATA YÖNELİK YANSIMALARI İLE YAŞANAN TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİALARININ ARAŞTIRILMASI VE GEREKLİ ÖNLEMLERİN ALINMASI AMACIYLA 13/6/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 13 HAZİRAN 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:120
Tarih:13.06.2013

VAHAP SEÇER (Mersin) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gezi Parkı olaylarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılması için Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu önerge lehinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, son on beş gündür Türkiye gündemini meşgul eden, gerçekten çok önemli sosyal olayların yaşandığı günlerden geçiyoruz. Başta temennim, umut ediyorum, toplumun canı yanmadan, üzücü olaylar devam etmeden bu meselenin barış içerisinde, kardeşlik içerisinde, birlik ve beraberlik içerisinde çözülmesi.

Ancak Sayın Başbakanın "Sürpriz olmadı." dediği olaylar önemli tahribatlar yaptı. Bilanço ağır; 3 yurttaşımız vefat etti, 1 polisimiz şehit oldu, yüzlerce yaralı, onlarca yurttaşımız uzuvlarını kaybettiler, kör olan yurttaşlarımız oldu. Gerçekten milyonlarca lira kamu malları zarar gördü, önemli zararlarla karşı karşıya kaldık.

Aslında bu ortamları hazırlayan çevreci hassasiyetler ve Gezi Parkı'nda "Burayı bizlere bırakın, İstanbul'un nefes alacağımız bir yeri, burası bir kültür mirası, buranın tarihî geçmişi var. Buraya yapılaşma uygun değil, AVM'ler ya da rezidanslar ya da birtakım tarihî, ideolojik, rövanşist saiklerle buraya birtakım `tarihî eser' dediğiniz yapılar yapmak doğru değil. Onun için, biz buna toplum olarak çevreci hassasiyetler içerisinde gayet samimi duygularla karşı çıkıyoruz." diyen bir gruba, vatandaş grubuna sabaha karşı Hükûmetin direktifleriyle, talimatlarıyla, emniyet güçleri TOMA'larıyla, tanklarıyla, tüfekleriyle, gaz bombalarıyla gerçekten insanlık dışı, iğrenç bir şekilde bir saldırı sonucu o insanları oradan bertaraf etme amacıyla şiddet kullandılar ve ne olduysa ondan sonra oldu, bu olaylar tüm Türkiye sathına yayıldı.

Değerli arkadaşlarım, peki, o olaylardan sonra Sayın Başbakan, bu ülkenin 76 milyonunu kucakladığını iddia eden Sayın Başbakan, çıkıp televizyonların karşısına babacan, birleştirici, bütünleştirici bir tavırla "Değerli vatandaşlarım, gerçekten benim de istemediğim, arzu etmediğim olaylar meydana geldi. Polisimiz sizin de polisiniz, Hükûmetin polisi, devletin polisi, herkesin polisi ama orantısız güç kullandı, benim de arzu etmediğim olaylarla karşı karşıya kaldık. Dolayısıyla, yurttaşlarımdan özür diliyorum. Talepleriniz, hassasiyetleriniz dikkate alınacak." deseydi bu olaylar olur muydu?

Şimdi, Sayın Başbakan, aslında bu olayların başladığı tarihten sonra hadiselerin hangi noktalara gideceğini tahmin edemedi ama olaylar büyüyünce, olaylar önlenemez duruma gelince, insanlar hiçbir ideolojik saik ya da sebep düşünmeden, taşımadan sokaklara dökülünce "Yeter artık Tayyip Erdoğan!" demeye başlayınca Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu olayları birinin üzerine yüklemeye, havale etmeye gayret etti çünkü çukura düşmüştü, birilerine sarılıp o çukurdan kendini ve hükûmetini çıkartması lazımdı. Önce CHP'ye sarıldı, olmadı; sonra "marjinal gruplar" dedi, "siyonistler" dedi, "dış medya" dedi, "faiz lobisi" dedi, hiçbiri tutmadı çünkü gerçekten bunların dayanağını, olayları bu gruplara ya da bu sebeplere yüklemek, bu olaylardan kendini sıyırma refleksiyle, iç güdüsüyle yapılmış hareketlerdi, bunu herkes biliyor. Şimdi, olaylar arzu etmediğimiz noktalara geldi ve gerçekten tahribatı ağır oldu.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, bu olayların devam ettiği süreç içerisinde gerçekten her gittiği yerde ama her gittiği yerde yaptığı konuşmalarla aslında olayları provoke eden insan oldu. Bakınız, 9 Haziranda Mersin'e geldi, orada toplantılar yaptı. Adana Havaalanı'nda mini bir miting yapıldı, ardından Mersin'e geldi 2013 Akdeniz Olimpiyatlarının tesislerinin açılış törenine katıldı. Orada herkes bekliyordu televizyon karşısında, Sayın Başbakan, dış seyahatten dönmüştü, "Olayları gördü, belki bundan bir ders çıkartır, şimdi ağzından uygun sözcükler dökülecek, birleştirici sözcükler dökülecek" diye beklerken olimpiyatların -olimpiyatlar demek spor demek, kardeşlik demek, barış demek, fair play demek, anlayış demek, hümanizm demek- ruhuna aykırı bir söylemle ülkeyi bölen, kategorize eden, söven, döven, eli sopalı bir baba edasıyla yine Türk halkına seslendi.

Değerli arkadaşlarım, bu olayları yükleyeceğiniz ya da mal edeceğiniz insan aramanıza gerek yok. Bu olayları provoke eden grupları kendi hayal dünyanızda yaratıp toplumun önüne koymanıza gerek yok. Sayın Başbakan, baştan beri itidalli olsaydı, bugün Türkiye, arzu etmediğimiz bu olaylarla hiçbir şekilde karşı karşıya kalmayacaktı.

Değerli arkadaşlarım, bir örnek vardır, hani, züccaciyeye giren fil misali, maalesef Sayın Başbakan bu konuda nereye girdiyse, hangi toplantıda bu konularla ilgili bir değerlendirme yaptıysa ortalık gerçekten berbat oldu. Daha bugün belde belediye başkanlarıyla yapılan toplantıda, "Bakınız orada samimi bir grup var?" Sayın Başbakanın deyimiyle söylüyorum: "Bir de orada gerçekten bu konuda samimi olmayan, birtakım yasa dışı gruplar var, yasa dışı örgütler var, provokatif gruplar var, marjinal gruplar var. Bunlar çapulcu?" Tanımlama bu: "3-5 çapulcuya meydan bırakmayacağız." diyor. Daha da ileri gidiyor, diyor ki, affedersiniz: "Oralar sidik kokuyor."

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu üslup bir Başbakan için, 75-76 milyon nüfusa sahip Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten, böyle güçlü, büyük bir ülkeyi yöneten Sayın Başbakana uygun, yakışan bir tavır ve davranış mı? Bu üslup, bu tavır ve davranış toplumu barışa, kardeşliğe götürmez, toplumu kavgaya götürür.

Basın da bu olaylarda sınıfta kaldı. İlk günler hiçbir medya kuruluşu bu konuda ilkeli yayıncılık göstermedi, halka gerçekten haberleri doğru olarak iletmedi. Hatta bu konuda ilkeli yayın yapan Halk TV gibi, Ulusal TV gibi, Cem TV gibi yayın kuruluşlarına ceza kesildi. Niçin kesildi bu ceza? Olayları tahrik etme saikiyle ya da şiddet görüntüleri vererek toplumu şiddete yöneltme saikiyle bu cezalar kesildi. Oysaki, bana göre, Sayın Başbakanın toplumu irite eden, topluma bağıran, topluma çağıran görüntülerini veren televizyon kanallarına bu ceza kesilmeliydi, yanlış kanallara bu cezalar kesildi.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, toplum sosyal olarak önemli derecede, bu olaylardan zarar gördü. Bir masum çevre hassasiyetiyle başlayan bu olaylar, bakınız hangi noktaya geldi? Sayın Başbakan her konuşmasında "Çevrecinin daniskasıyım." diyor, "Çevreciliği benden iyi kimse bilemez." diyor ama bu olayda sınıfta kalmıştır. Aslında bu olayda ustalık döneminin AKP'sinin demokrasi anlayışı maalesef sınıfta kalmıştır. Bakınız, "çevreciyim" diyen Sayın Başbakan Türkiye'de iki nükleer santralin yapılması projesinin altına imza atmıştır. Sayın Başbakan Türkiye'nin muhtelif yerlerinde 2 bine yakın, bunun gerçekten çevreye tesiri tam olarak incelenmeden, tamamen rant düşüncesiyle projelendirilmiş HES projelerinin altına imza atmıştır. Sayın Başbakan Atatürk Orman Çiftliği'ne başkanlık sarayı yapılması projesinin altına imza atmıştır. Sayın Başbakan birçok madenci yandaşınıza ormanlar tahsis ederken o projelerin altına imzasını atmıştır. Dolayısıyla, kimse ahkâm kesmesin, çevreci bir başbakan bu projelerin altına imzasını atmazdı.

Ben bu konunun araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda da lehine oy kullanacağımızı belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)