GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:117
Tarih:06.06.2013

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin, kamuoyunda "yaşa takılanlar" olarak bilinen, emekliliğe erişememiş yurttaşlarımız için gündeme alınmasına ilişkin vermiş oldukları önerge lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşmama başlamadan önce, ben de bir haftadan bu yana ülkemizde meydana gelen olaylarda yaşamını yitiren 2 gencimiz ve polisimize Allah'tan rahmet, yüzlerce yaralıya acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii ki bu olaylar durduk yerde meydana gelen olaylar değil. Bugün Meclisin gündeminde hem BDP'nin hem de Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu, gündeme alınmasına ilişkin önergeler de gösteriyor ki Mecliste, Hükûmette de uygulamalarda Türkiye'nin gündeminden çıktı. Tabii, AKP on yıldan bu yana çok bilinçli politikalarla adım adım ülkeyi buraya kadar getirdi. İş Yasası'yla başladı toplumu etkisizleştirmeye, iş güvencesini ortadan kaldırdı, yaş meselesi, emeklilik meselesi koşulları ağırlaştırıldı, giderek devletin bütün kurumları  partizan bir anlayışla ele geçirildi, bir gecede Millî Eğitimde 4 bin üst düzey atama yapıldı, "Kamu kurum ve kuruluşlarının başına benden olan, yandaş olanları atarım, diğerleri benim değildir." diyerek toplumu ayrıştırdılar. Başbakan kimi zaman toplumu dinsel motiflerle yönlendirmeye, kimi zaman etnik ayrımcılıkla ayrıştırmaya, kimi zaman bölgecilikle, kimi zaman hemşehricilikle keskinleştirmeye çalıştı.

Gerçekten, üniversiteler susturuldu, askerimizin başına çuval geçirilirken susanlar, Ergenekon'da, Balyoz'da  Silahlı Kuvvetlerden âdeta intikam alırcasına zevk aldılar uygulamalarından. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değiştirildi, yargıya müdahale edildi. Gençlerin ne yiyip ne içeceğine, nasıl giyineceğine, metroda nasıl konuşacağına, hatta kaç çocuk yapacağına, hatta ölenlerden kimin cennete kimin cehenneme gideceğine kadar karar verme yetkisini kendinde gören Başbakanın?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - O da nereden çıktı?

İZZET ÇETİN (Devamla)  - ?toplumu on yıl sonra getirdiği nokta böyle bir nokta.

Biz bugün evet burada gergin bir ortamda birtakım konuları gündeme getiriyoruz iki partinin önergesiyle ama hiçbir konuşmacı da olayları yorumlamaktan kendisini alamıyor.

Tabii ki, yaşa takılanların sorunu önemli bir sorun, emekçilerin sorunu önemli bir sorun. Dünyanın her yerinde toplum bu kadar baskılanmışsa, toplum bu kadar susturulmuşsa, basın bu kadar ele geçirilmiş, medya şakşakçıların eline geçirilmiş, yandaş medya palazlanırken diğer medya susturulmuşsa buna ilk tepki vermesi gereken kurumlar bir bakıma sendikalar. Emeklilerin de sendikaları var, bunların da örgütleri, gerçekten dernekleri var ve bu konulara duyarlı olmaları gerekir ama onlar da "Acaba sesimizi çıkarırsak, biz  genç de değiliz, acaba üzerimize panzer gelirse, TOMA gelirse, biber gazı gelirse kaçamayız, ölürmüyüz?" diye seslerini çıkaramıyor. Ama yaşa takılanlar seslerini biraz duyurmaya başladılar. "Hüseyin Sağlam" diye bir arkadaşımız Kayseri'de isyanı doruk noktasına çıkarttı ve bir haftadan bu yana o da açlık eylemini sürdürüyor. Kendisine başarılar diliyorum ve sesini duyması için, onu görmesi için Çalışma Bakanını göreve davet ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu, yaşa takılanlar -biraz evvel Sayın Kalaycı anlattı- gerçekten bu ülkenin insanı. Öyle, Hürriyet gazetesindeki bir yazarın dediği gibi 5-6 milyon da değil, maliyetleri de 50-60 milyar değil; olsa bile bunlar bu ülkenin yurttaşı. Bunun sayısal çoğunluğu da öyle 100 binlere varan bir sayı bile değil, Hükûmetin altından kalkamayacağı bir meblağ da değil. Yani on yılda satıp yandaşlara peşkeş çektiğiniz, "özelleştirme" adı altında zenginleştirdiğiniz eşinizden dostunuzdan birkaç tanesi yerine bu 10 binlerce vatandaşımızı bir kez görseniz bu adaletsizliği, bu hukuksuzluğu ortadan kaldırabilirsiniz ama onlar yandaş değil, onlar emekçi. "Emekçiye ve öğrenciye, gençliğe sopa, yandaşa sefa." Sizin anlayışınız bu.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, bu ülke kolay kazanılmadı. Bakın, gençleri suçluyorsunuz. Biraz evvel, Elitaş -burada değil ama - grup başkan vekili arkadaşım burada- diyordu ki: "Cumhuriyet Halk Partililer bunları kışkırtıyor." Biz kışkırtmıyoruz, biraz evvel söylemeye çalıştım. Eğer toplum bu kadar gerilir, bu kadar haksızlığa uğranır, rejim bu kadar dönüştürülmeye çalışılır ise demokrasiye, cumhuriyete sahip çıkmak öncelikle emekçilerin ve onların örgütlerinin görevidir. Ama ülkemizde yandaş örgütler, yandaş sendikalar yarattığınız için sendikalar her ne kadar sekiz gün sonra sahaya çıkmışlarsa da içlerinde duyarlı olanlar ilk günden bu yana bu konulara, gençlere sahip çıktılar. Ama gençler kendilerine yapılan haksızlıklara, ülkelerindeki cumhuriyetin, demokrasinin, Atatürk devrim ve ilkelerinin zedelenmiş, örselenmiş olmasına tepkilerini "Ey Türk gençliği!" diye Atatürk'ün, atalarının kendilerine yaptığı hitabeden kendilerine kendileri görev verdi. Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak ben de onlara destek verdim, destek vermeye de devam edeceğim. Bundan da hiç hicap duymuyorum. Gençlerle birlikte, eğer bu ülke, cumhuriyet ve demokrasi tehlikede ise o tehlikeye karşı, tehlikeye sürükleyenleri ikaz etmek gençlerin de, siyasetçilerin de görevi.

Değerli arkadaşlar, çok garibime giden bir durum var. Gerçekten, Orta Doğu'da ABD'nin ve Avrupa Birliğinin birtakım ülkelerinin oynadığı oyunları hepimiz görüyoruz, hepimiz yaşıyoruz. Bugün, Orta Doğu'daki pek çok ülkeki hemen hemen tamamı İslam ülkesi- on yıl öncesine kadar Türkiye'deki demokrasiye, rejime özenirken, Türkiye'deki yönetim tarzına özenirken on yıldan bu yana, başta Başbakan ve bakanları ve bazı milletvekilleri büyük bir hayranlıkla oraların diktatörlerine özeniyor. İslam ülkelerinin halkları Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetim tarzına imreniyor, bizimkiler oranın diktatörlüklerine hevesleniyor! Onun için, her şeye karışıyor, hükmediyor, âdeta tahakküm uyguluyor. Tabii ki bunun doğal sonucu olarak da toplumu bu kadar baskılarsanız, bu kadar gererseniz, bu kadar sindirmeye kalkışırsanız -ki kendiniz de kabul ediyorsunuz- bu kadar orantısız demiyorum, acımasız, vahşi güç kullanımına emir vererek katkı verirseniz elbette bu hiç kimsenin, hiçbirimizin tasvip etmediği olaylar daha da büyür. Bunun yolu, birilerinin Sayın Başbakanı ikaz etmesinden geçiyor, uyarmasından geçiyor.

Demokrasi, çoğunluk rejimi değil, çoğulculuk, şeffaflık rejimidir, azınlıkların da, sayısal olarak yetersiz olanların da iktidar olabilme kanallarının açık olduğu bir rejimin adıdır. Ben, polis vahşetini pazar akşamı yaşadım. 15-16 yaşında bir genç kızın - elinde kitap - otobüse yaslattırılıp üzeri aranırken polisin kendisine ne kadar vahşi davrandığına tanık oldum. O öğrencilerden 150-160 kişinin balık istifi bir otobüsün içine bindirildiğine tanık oldum. Bir otobüs değil, onlarca otobüs, sokakta kimi gördülerse karga tulumba götürdüklerine tanık oldum. Gittim Terörle Mücadele Şubede? Yüzlerce polisin Sayın Haluk Koç'la -Genel Başkan Yardımcısıyla- şahsıma, bize de ana avrat küfrettiklerine tanık oldum. Sayın İçişleri Bakanını gece yarısı arayıp "Böyle yapıyorlar. Bunlara hiç mi ders vermediniz, hiç mi eğitim vermediniz?" dediğimde, "Öyle yapmamışlardır." deyince Sayın Bakan, "Sana da güvenim kalmadı. Siz değil, demek ki emirleri Başbakan veriyor." demek zorunda kaldım.

Değerli arkadaşlar, bu işler bu kadar hafife alınacak işler değil. Örgütlü toplum olsa idi, örgütlü topluma yön verecek örgütlerin olması hâlinde tehlike bu kadar büyümeyebilirdi. Gidişiniz iyi değil. Hâlâ "Çoğunluğumuz var, biz ne yaparsak o doğrudur." mantığıyla hareket ediyorsunuz. Bundan sizleri vazgeçmeye çağırıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bu önergeyle toplumda küçücük bir kıvılcım gibi gözüken, bir avuç insan gibi gözüken, yaşa takılıp emeklilik hakkını elde edemedikleri için mağdur olan, çocuğuna harçlık veremeyen, okula gönderemeyen, yaz tatili yapamayan?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Devamla) - ?bırakın tatili, üstünü başını örtemeyen insanların dramına kulak vermenizi diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)