| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 102 |
| Tarih: | 03.05.2012 |
ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Oynamasını bilmeyen gelin "Yerim dar." dermiş. Siz muhalefetten gelen bu tür doğru önermeleri, doğru konuları, doğru tespitleri "Efendim, iyi, fena değil ama bugün şu işimiz var, yarın bu işimiz var." diye geçiştirerek bu vebalden kurtulamazsınız, önce onu söyleyeyim. (CHP sıralarından alkışlar) Yani biraz önce iktidar partisi grubu adına konuşan milletvekilimiz "Tamam, ama işte dün kalan üç madde var." gibi bir anlayışla böyle ciddi bir konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yok sayamaz, önemsiz addedemez. Elbette Parlamentonun yarım kalan gündemi de çok önemlidir, hiçbir itirazım yok. Ama takdir edersiniz ki muhalefetin görevi memlekette olup biteni, milletin çektiği çileyi, ıstırabı, derdi Parlamento gündemine getirmektir. Ondan sonrası sizin yani çoğunluk partisinin vicdanına kalmıştır. Umarım ve dilerim ki, bu tavrınızı da bir an önce değiştirirsiniz.
Değerli milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisinin getirdiği konu son derece önemli, bir eğitimci olarak söylüyorum. Zira, her vesileyle iktidar partisinin sözcüleri, Hükûmetin sayın üyeleri, bu kürsüden ya da bakanlıktaki karargâhlarından, eğitimle ilgili hamaset ve "Şunu yaptık, bunu yaptık..." Böyle dinlediğiniz zaman, zannedersiniz ki, Türkiye'de eğitimde olağanüstü bir değişiklik ve dönüşüm yaşandı diye düşünülebilir. Verdiğiniz rakamlara baktığımız zaman?
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Öyle, öyle?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bardağın neresinden baktığınıza bağlı Sayın Başkan. İstersen, gel, bir gün seninle bir açık oturumda bunları tartışalım.
Şimdi, basit misal. Son iki yılda çeşitli fiziki mekân, ekipman, donatım sorunlarından, imar ve tadilat meselelerinden kaynaklı olarak -bendeki bilgi yanlış olabilir- 15 çocuk hayatını kaybetmiş. Bunun içinde başına lavabo parçası düşerek hayatını kaybeden çocuk da var, okul yolunda servis aracında hayatını kaybeden çocuk da var. Bu kadar teknolojinin gelişiminden, şundan bundan övünüyoruz. Bu kadar nicel atak yaptık, nicel göstergelerde şöyle yol aldık diye övünüyoruz ama ortada bir vakıa var.
Şimdi, hani, sizin bu işleri düzelteceğinize bizim bir umudumuz yok da iki yılda 15 çocuk ölmüş, fiziki sorunlardan dolayı hayatını kaybetmiş. Siz, daha dün, az kaldı 4 bin çocuğu bir anda öldürüyordunuz. Yani belki de bu işlere hiç karışmasanız daha iyi. Bu işleri size sormadan belki özel idare kaynaklarıyla falan bir çare bulsak, bunu da bilemiyorum.
Sayın milletvekilleri, şimdi, eğitimi bir bütün olarak görmek lazım. "Eğitimde 168 bin tane derslik yaptık, bütün çocukların masasına okullar açıldığında kitapları koyduk." diye övünmekle bir ülkenin eğitim meselesinde bir ileri adım atılmış olmaz. Kendinizi böyle görmeyin.
Şimdi, eğitim, çok temel olarak niceliğin niteliğe dönüşümü bir diyalektik yasa gibi. Sizin bu nicel birikimlerinizi nitelik olarak hiç göremiyoruz. Yani nitel dönüşümlerle ilgili hiçbir bakan, hiçbir Eğitim Bakanı çıkıp da "Ey Parlamento, sayın milletvekilleri, bakın, yükseköğretime geçişte eskiden 30 bin çocuk sıfır çekiyordu, şimdi 20 bin çocuk sıfır çekiyor." demiyor. Tesadüf, bu sefer bir de rekor kırdınız.
Sayın milletvekilleri, burada hepimiz milletten aldığımız vekâletle iş görmeye çalışıyoruz. Bu Parlamentonun birinci görevi, o masada oturanları denetlemektir. Sizin de bizim de bundan daha öncelikli bir görevimiz yoktur. Hepiniz anne babasınız. Bir iktidar partisi milletvekilinin, Hükûmete dönüp de "Ne bu kepazelik?" diye sormasını bekliyorum. Bizden çok size düşen, size yakışan bir tavırdır. Ne demek 50 bin tane sıfır? Yani ilköğretim 8 yıl, lise, ortaöğretim 4 yıl, 12 yıl dirsek çürütmüş, gitmiş, gelmiş, aile buna bir masraf etmiş, çocuk yükseköğretime geçişte sıfır çekmiş. Bundan daha büyük bir ayıp olamaz.
PISA sınavlarında kaçız? 45'te 43. Sayın Başkan, biraz önce nicel birikimlerle, nicel dönüşümlerle ilgili "Çok doğru, evet." diyordunuz, bunlara ne diyorsunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Ona da değineceğiz.
ENGİN ALTAY (Devamla) - 45'te 43, Türkiye için başarı mıdır? "Dünyanın 17'nci büyük ekonomisiyim." diye övüneceksin, ondan sonra OECD'de sondan 2'nci olacaksın ve bunu görmeyeceksin. Bu, 16 milyon çocuğu ve 16 milyon aileyi ilgilendiren bir meseledir; özetle, Türkiye'yi ilgilendiren bir meseledir. Eğitimde şu göz boyamadan, şu aldatmacadan bir an önce vazgeçin. Yazık günah!
Tabii, burada sorun şu: Bir doktorumuza, bir hain saldırı yapıldı, Sağlık Bakanı sahip çıktı. Sağlık Bakanını kutluyorum, tebrik ediyorum ama aynı şekilde Millî Eğitim Bakanını da kınıyorum. Niye kınıyorum? Kocaeli'de bir öğretmen bıçaklandı, Millî Eğitim Bakanı "Biz çok kalabalığız, olur böyle şeyler." dedi. Zaten Millî Eğitim Bakanı oraya oturduğu günden bugüne öğretmenlere takmış vaziyette. Adam göreve başladığı hafta, hatırlayın ne dedi; "Öğretmenler çok tatil yapıyor." dedi. Onu da tam bilmiyor, öğretim yılı başı ve sonu seminer dönemlerini karıştırıyor, Millî Eğitim Bakanı zannediyor ki öğretmenler üç dört ay tatil yapıyor. Bilsin ki Millî Eğitim Bakanı, öğretmenler iki ay tatil yapar. "Öğretmenler az çalışıyor, çok para alıyor." dedi. E, ayıp! Avrupa Birliğinde Türkiye'deki öğretmenlerden fazla çalışan yok, onlardan az alan da yok.
Sayın BDP Grubunun önerisinin bir çözümü de şudur: Binayı yaparsınız, yolu vardır, altyapısı vardır ama 600 öğrencili bir ilköğretim okulunda, siz, 2 destek personeliyle 1 nöbetçi öğretmen bulundurabiliyorsanız orası kazalara davetiye çıkaran bir yer hâline gelmiştir zaten. Müteaddit defalar söyledik ya: 700 öğrenciyi bir binaya sokuyorsunuz ve orada 2 nöbetçi öğretmeniniz yok, 700 tane öğrenciyi bir binaya sokuyorsunuz, orada destek personeli yok. E, ondan sonra, vah vah, tüh tüh? Hükûmet ve iktidar "vah vah, tüh tüh" diyemez, yakışmaz. Onların demeyeceği iki laftır bu. Muhalefet olsa olsa "Vah vah, tüh tüh, yazık oldu." der. Size düşen çare üretmektir.
Eğitim konusu da Hükûmetinizin en başarısız olduğu alandır, en başarısız olduğu alandır. On yılda 4 bakan değiştirdiniz ve hepsi, bu 4'ü de kendilerine göre âdeta "Eğitimde reform yapacağım." diye Türk millî eğitim sistemini perişan etti, çekti gitti. Böyle şey olur mu? Yazık, günah!
Şimdi "15 çocuğu iki yılda kaybettik." diyoruz fiziki kazalardan. Siz geldiniz, bir de, şimdi, ilköğretime başlama yaşını 5'e indirdiniz. Bu, otomatik olarak 15x2 demektir. Günah, Allah'tan korkun! Yani yedi yaşındaki çocuğun kafasına lavabo düşerse beş yaşındakinin kafasına ne düşer kim bilir? Yani orayı kullanacak ehliyette olmayan ve destek personeliyle, nöbetçi öğretmenle beslemediğiniz bir okula beş yaşındaki çocuğu nasıl sokarsınız ya? Hanginiz göndereceksiniz çok merak ediyorum? Hanginiz, torununuzu ya da çocuğunuzu beş yaşında göndereceksiniz okula, devlet okuluna.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Bunlar kabul etmiyor, inanmıyorlar?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bana, biriniz, önümüzdeki eğitim, öğretim yılı başında deyin ki "Engin Altay, biz gönderdik." özür dileyeceğim sizden. Gönderemezsiniz kardeşim, pedagojik olarak da mümkün değildir, yapmayın! Bence öneri doğrudur.
Bu vesileyle, öğrencilerin başına gelen kazaları vesile kılarak bu işle ilgili kapsamlı bir Meclis araştırması açılmalıdır. Ya bu okullar bizim geleceğimiz, bu okullar Türkiye'nin geleceği, Türk milletinin geleceği, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ama size bunu anlatmak ne mümkün. Zira, siz, Millî Eğitim Bakanlığı Kuruluş ve Teşkilat Kanunu'nu kanun hükmünde kararnameyle değiştirdiniz sayın milletvekilleri ve beni haklı çıkardınız. Ben diyordum ki: "İçinizde birçok milletvekili var ki onlar Atatürk'ü sevmiyor, içinizde birçok milletvekili var ki onlar cumhuriyeti içselleştirmemiş." Değiştirdiğiniz Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 2'nci maddesinin (a) şıkkının bir eski hâline bakın, bir sizin getirdiğiniz hâline bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Yine söylüyorum, sizin rejimle sorununuz maalesef devam ediyor.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Bizim rejimle sorunumuz yok.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Altay.