| Konu: | KAMU FİNANSMANI VE BORÇ YÖNETİMİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 86 |
| Tarih: | 02.04.2013 |
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 443 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, buradan pek çok milletvekili arkadaşım söyledi, bir kez de ben söylemek istiyorum: Kanuni düzenlemeler, yani yasa yapılırken uzun hazırlıklarla, sağlam planlarla ve isabetli öngörülerle yapılması gerekir. Yangından mal kaçırır gibi, günü kurtarmaya dönük, kısa vadeli, çözüm alanları sınırlı ve yetersiz düzenlemelerle kanun yapmaya alıştık. Bu görüşülmekte olan kanun tasarısı da gerçekten bir AKP klasiği.
Şimdi, bu kanun tasarısına baktığınız zaman, arkadaşlar da dile getirdiler, eğer yanlış saymamışsam 22 kanunda, 2 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yaparken 5 ayrı kanuna da gönderme yapıyor. İlginçtir, esas adını alan Kamu Finansman ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı yani kanun, bir yıl içerisinde 4'üncü kez Meclis gündemine getiriliyor, bu 4'üncü değişiklik. Yani AKP'nin detaylı ve kapsamlı hazırlıklar yapmadan, kalıcı ve sağlıklı hükümlere yer vermeden, muhalefet partilerinin önerilerini dinlemeden Meclise "Ben yaptım oldu." mantığıyla getirdiği klasik kanun tasarılarından biri.
Gerçekten, tasarı 24 kanun ya da kanun hükmünde kararnamede değişiklik yaparken pek çok ilginçliği bağrında taşıyor, tam bir hukuksuzluğu -yani yasa yapıyoruz ama yasalara uymamayı, yasaların içine konmamayı- tam bir serbesti içerisinde bir düzenlemeyi öngörüyor. Örneğin, 2'nci maddesinde "?mevzuatta yer alan şekil kurallarına tabi olmaksızın?" Ne demekse, başlıyor yani mevzuatta yer alan şekil kurallarına tabi olmayan bir yasa. Hani, hilkat garibesi gibi bir şey. Varlık kiralama şirketi özel hukuk tüzel kişiliğini haiz ama yüzde 100 hissesi hazineye ait. "Kamu ama kamu mevzuatı uygulanmaz." diyor, ne demekse. Sertifika aynen DİBS'ler gibi işlem görüyor, kamu ihalelerinde teminat kabul ediliyor, her türlü tasarruf yetkisi bakanda, kamu gücüyle donatılıyor ama kamu gibi işlem görmüyor. Aynı, SPK Kanunu'nda yaptıkları Borsa İstanbul AŞ gibi olmuş bu da. Denetlemeden kaçırmak için? Bütün bu garipliğin nedeni, bana göre "bakana serbestî" adı altında hukuksuzluğu yürütmeye egemen kılmak. Gerçekten, hukuk devletinde böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Türk Ticaret Kanunu'ndan muaf, Vergi Usul Kanunu'ndan, kurumlar vergisinden, DASK'tan, 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'den, damga vergisinden, bina vergisinden, arazi vergisinden muaf, yani anlayabilmek mümkün değil.
Kârı ödenmemiş sermayeyi mahsup etme yoluyla, şirketten hazineye tek kuruş gelmemesinin de önü açılmış. Sürekli sermaye artırıp duruyorsun, kamuya tek bir kuruş kaynak ödemekten imtina ediyorsun!
Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısıyla pek çok kanunda değişiklik yapıldığını söylemiştim. Örneğin, İşsizlik Sigortası Fonu AKP'nin on yıldır çiftliği oldu; istediği gibi, emekçilerin alın teriyle, işverenlerin katkısı, devletin katkısı ve işçilerden oluşan payı oraya buraya çarçur etti, şimdi de faizsiz mahsuplaşmayı getiriyor.
Diğer taraftan, Başbakan bir gün söyledi, dedi ki: "Ya, kamu sosyal tesislerini satarız. Devlet memurları eğer tatil yapmak istiyorlarsa onlara tatil imkânı da veririz." Şimdi, Başbakanın ağzından böyle bir cümle çıkar da AKP'ye -affedersiniz- yandaşlık, yalakalık yapacaklar yarışmazlar mı? Apar topar kanunun içine hazineye ait taşınmazların satışına ilişkin düzenleme girmiş. Bir bakıyorsunuz: "Bakan isterse?" Tam bir keyfîlik yine! Yani, bakan isterse hazineye ait taşınmazlar satılacak, istemeyen bakanlıklarınki satılmayacak.
Yine, bakıyorsunuz, hazineye ait taşınmazlar özel kişinin mülkleriyle trampa edilebiliyor. Yani, ben Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim: "Bizim köyde yüz yıllık ahşap bir evimiz var, ben onu da satmak istiyorum. Onun bedeli herhâlde dünyayı tutar, 300-500 milyar?" Yani, bu ironiden şunu kastediyorum: Kimin malı değer kazanacak, kimin malı devletin malıyla trampa edilecek, bunun açıklığa kavuşturulması gerek.
Şimdi, diğer taraftan, bakıyoruz kanun tasarısının özüne, yani söylemek istemem ama Yassıada ve Sivriada, özel bir kanunla, hiçbir kanuna tabi olmaksızın -Kıyı Koruma Kanunu da muaf tutularak- Yassıada'ya demokrasi adası ya da Sivriada'ya, işte, bir kültür varlıkları ya da ne bileyim bir amfiteatr vesair yapılacak diye gündeme geliyor.
Değerli arkadaşlar, on bir yıldan bu yana iktidardasınız, on bir yılı geride bıraktınız. On bir yıl sonra, İmralı'yla yapılan görüşmeler sonucunda kamuoyunda tartışmaya başlanan bir konu üzerine böyle bir olayı gündeme getirmeniz, gerçekten, sizin demokrasi anlayışınızı, insana yaklaşımınızı hayretler içerisinde izlememe neden oluyor.
Bütün devletlerin, bütün toplumların tarihinde bu dönemde yaşayanlar tarafından üzüntü ile anılan anlar vardır, yaşanmışlıklar vardır. Onlar tarihin derinliklerinde bize birer ibret dersi olarak, ders almamız gereken konular olarak durması gerekirken bugün bütün toplumumuzun vicdanını sızlatan Menderes'in, Polatkan'ın ve Zorlu'nun naaşlarını sömürmeye kalkmak, "İmralı görüşmelerinden sonra kaybettiğimiz oyları oradan alırız." mantığıyla hareket etmek size hiçbir şey kazandırmaz. Eğer, böyle bir şey yapılacaksa birlikte yapılabilir. Şimdi, kalkıp da yeniden geçmişteki olayları kaşımanın hiçbir yararı yok.
Örneğin, bugün -nur içinde yatsın- Sabahattin Ali'nin öldürülüşünün de 65'inci yılı.
Deniz Gezmiş'in, Yusuf Aslan'ın, Hüseyin İnan'ın idamlarını bugün nasıl lanetliyorsak Polatkan'ın, Zorlu'nun, Menderes'in idamlarını? Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz o tarihte de, o günkü Genel Başkanımız İsmet İnönü'nün Genelkurmay Başkanına, Millî Birlik Komitesine ve diğer yetkililere yazdığı mektup orta yerde. O, tarihin derinliklerinde hepimizi üzen bir olayı oya tahvil kullanmaya kalkmak ancak AKP'nin yönetim anlayışıyla mümkün olabilir.
Diğer taraftan, yine, bakıyoruz, değerli arkadaşlar, vakıflarla ilgili bir düzenleme var bunun içerisinde. Sayın Başbakan, daha iki gün önce "CHP zihniyeti tarihi yok eden zihniyettir." diyor. E kalkıyor, tarihî varlıklarımızın, vakıflara ait varlıklarımızın tamir bakım, onarımına ilişkin olarak yapılan bir düzenlemeyi beş yıldan bu yana uygulamamış, beş yıl sonra, 20 Şubat 2008'den geçerli olmak üzere maddeyi yürürlükten kaldırarak Vakıflar Bankasının vakıf mallarının tamir bakım ve onarımı için aktarması gereken yüzde 10'un aktarılmasını engelliyor. Diğer taraftan, yine, Başbakan, 30 Mart 2013 Cumartesi, yerel yönetimlerde söyledi yani "CHP zihniyeti tarihi yok eden zihniyettir." diye ama aynı Başbakan, Marmaray'la ilgili yaptığı açıklamada diyor ki: "Projenin ilk fikri, işte, 1860'larda geldi. Bize gecikme yakışmaz, erteleme yakışmaz. Sürekli olarak `Yok arkeolojik şey, yok çömlek çıktı, şu çıktı, bu çıktı.' Önümüze engeller koydular. Bu engelleri tanımayacağız." Çanak çömlek ancak Başbakanın ve bu tabiat varlıklarını korumaktan kaçınan AKP'nin alaycı zihniyetiyle yapılabilir, başka birisiyle değil. Başbakanın bir yerde öyle, bir yerde böyle konuşmalarını artık biz sinevizyon gösterisi olarak toplumun önüne koymaya başladık. Bunu da, yeni bir ibret vesikası olarak, Vakıflar Bankasının vakıf mallarının bakımına?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) - ?yönelik uygulamasını kaldırmış olmasını da kabul etmediğimizi bildiriyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.