GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: KAMU FİNANSMANI VE BORÇ YÖNETİMİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:86
Tarih:02.04.2013

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle ilgili 443 sıra sayılı torba kanun konusunda grubum adına konuşacağım.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamdan önce, konuya girmeden önce belirteyim ki kanun yapmanın da, kanunların da ciddiyeti kalmadı yani bunu çok samimi olarak söylüyorum. Yönetmelikle, tebliğle düzenlenmesi gereken ne kadar husus varsa hepsi kanun olarak karşımıza geliyor. Geçen hafta, hatırlıyorsunuz, burada 91 maddelik bir torba kanun kabul ettik, Plan ve Bütçe Komisyonundan gelmişti. Bu hafta da yine Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen 59 maddelik bir torba kanunu görüşüyoruz. Bu 59 madde içerisinde, oturdum saydım ben, 27 ayrı kanunla ilgili olan maddeler var. Şimdi bu tür konular önümüze geliyor, bunlarla uğraşıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi, maalesef, bir kanun fabrikası hâline getirildiği için, aslında bürokrasinin kendi içinde halletmesi gereken konular önümüze geliyor. Bunları bürokrasi risk alır, sayın bakanlar risk alır hallederler; biz öyle biliyoruz ama maalesef her şey kanun olarak önümüze geliyor, nasıl olsa iktidarın bir çoğunluğu var, bunları sorgulamıyor, "Götürelim, Meclisten geçsin." deniyor ve bu torba kanunun içerisinde de bu nitelikte olan çok fazla madde var maalesef. Aranızda bürokrasiden gelenler var, bu konuyu, ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaklardır, i. Ama, bu konuya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum değerli arkadaşlar.

Yalnız, bu torba kanun içerisinde çok önemli sakıncalar da var. Maalesef bugün Genel Kurulda pek çoğunluğumuz yok ama -kayıtlara da geçecektir- burada olanların özellikle dinlemesini rica ediyorum çünkü çok çok önemli, hangi açıdan bakarsanız bakın çok önemli, sakıncalı değişiklikler var.

Şimdiye kadar, şahsım adına ben ya da grubum Sayın Başbakan Yardımcımız Babacan'ı çok değerli bir kişi olarak biliyoruz, devlet hassasiyeti olan bir kişi olarak biliyoruz ama bu kanunla ilgili olarak, bu torba kanunla ilgili olarak getirdiği düzenlemeler maalesef bizi üzdü ve şaşkınlığa uğrattı, hayal kırıklığına uğrattı. Onu da özellikle belirtmek istiyorum.

Bu torba kanunla ilgili maddelere girmeden önce de bazı tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu tespitlerim genel olarak ekonomiyle ilgilidir. Özellikle, bu kanunun gelme gerekçelerinin altında da bunlar var. Özellikle bunları sizlerle paylaşmak istiyorum, bazı tespitler.

Şimdi, kriz ortamından çıkmamızı sağlayan, bu 2001 krizindeki ortamdan çıkmamızı sağlayan bazı kanunlar vardı, hatırlıyorsunuz, 5 tane önemli kanun vardı, temel kanun vardı. Neydi onlar? Bir tanesi Bankacılık Kanunu, o tarihlerde çıkmıştı. Bir diğeri Kamu İhale Kanunu. Bir diğeri Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında değişiklik yapan, 1211'de değişiklik yapan bir kanundu, önemli bir değişiklikti. Bir diğeri bu ağırlıklı olarak görüştüğümüz kanun, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun. Bir diğeri de 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'ydu. Bu 5 temel kanun bizim krizden çıkmamızı sağlayan önemli kanunlardı ve bunlarla beraber mali disiplin sağlanmıştı, harcamalara bir kısıt getirilmişti, mali disiplin bu kanunlarla beraber sağlanmıştı. Şimdi, görüyoruz ki o zamandan beri? Ki bu arada başka kanunlar da -Sayıştay Kanunu gibi- çıkarıldı ama bunlar son zamanlara denk geldi. Şimdi, tam tersi bazı uygulamalar var, mali disiplinden önemli ölçüde sapma var. Mali disiplin yok oluyor, maalesef, harcamalarla ilgili kısıtlamalar kaldırılıyor, harcamalar kontrol altına alınmıyor, bütçede olması gereken harcamalar bütçe dışına çıkarılarak, mesela, yap-işlet-devret, kamu-özel ortaklığı gibi modellerle harcamalar bütçe dışına çıkarılarak sanki bütçede az bir açık varmış gibi gösteriliyor. Hâlbuki, mali disiplinden sapıldı, önemli ölçüde sapıldı, büyük sıkıntılar var. Bazı gelirler de bütçeye alınmıyor. Mesela, 2/B gelirleri gibi ya da bedelli askerlik gelirleri gibi gelirler de bütçeye dâhil edilmiyor, onlarla hazine açıkları kapatılıyor. Bu tutum, tabii ki bizim kamu olarak gittikçe mali disiplinden sapmamızı getiren, bizi ileride de sıkıntıya sokacak bir durumdur. Bu konuda özellikle tespitimi yapmak durumundayım çünkü bu torba kanunla da yine bu anlayış devam ediyor, bütçe açıklarını artıracak, harcamalara kısıtlama getirmeyen birçok düzenleme yapılıyor maalesef.

İkinci bir tespitim: Bir taraftan küresel ekonominin gereklerine uygun çağdaş düzenlemeler yapıyoruz; mesela, Sermaye Piyasası Kanunu çıkarıyoruz, Bireysel Emeklilik Kanunu çıkarıyoruz, hatırladığım kadarıyla, Ticaret Kanunu çıkarıyoruz, Borçlar Kanunu çıkarıyoruz, leasingle ilgili bir kanun çıkardık. Bunlar güzel, küresel ekonominin gerektirdiği kanunlar ama bunlarla ilgili, küresel ekonomiye, dışarıdan gelen yatırımcıya yönelik uygulamaları yaparken öbür taraftan kendi vatandaşımıza, kendi kurumlarımıza, kendi firmalarımıza yönelik olarak da yanlış uygulamalar yapıyoruz, yanlış işler yapıyoruz; onları kısıtlayan, özgürlüklerini kısıtlayan, onların rahat çalışmasını engelleyen, rekabet içerisinde çalışmalarını engelleyen kanunlar da yapıyoruz, uygulamalar da yapıyoruz maalesef. Özellikle, bunu belirtmek istiyorum.

Bir diğer tespitim de, bu da çok önemli, şu: Yurt dışında, dışarıda, biliyorsunuz, büyük bir likidite var, faizler de çok düşük. Dışarıdan Türkiye'ye rahatlıkla düşük maliyetli para buluyoruz. O paraların, maalesef, bankalar vasıtasıyla rahatlıkla halka satılmasını, kârlı bir şekilde halka ulaşmasını da sağlıyoruz ama bunu üretimi artıracak şekilde yapmıyoruz, bunu tüketimi artıracak şekilde yapıyoruz maalesef ve tüketim, biliyorsunuz, epeyden beri çok artmış vaziyette ve bunun karşılığında borçlar da, halktaki borçlar da çok artmış. Hane halkının borçları, bireysel borçlar, kredi kartları ve şirketlerin borçlanması çok aşırı bir şekilde kabarmış vaziyette. Neden biz bu nakit kaynakları, likit kaynakları, bulduğumuz parayı üretime yönlendirmeyiz de ithalatı artırırız, tüketimi artırırız, anlamak mümkün değil. Ondan sonra da 8,8'den, bir yıl sonra, 2012'de 2,2 büyüme yakalanınca sıkıntıya gireriz. Sayın Çağlayan, bilmiyorum, haklı gibi görünüyor yani "Yanlış politikalar izledik çünkü." diyor. Evet, yanlış politikalar bunlar. Bu anlamdaysa, benim söylediğim anlamdaysa yanlış politikalar izlenmiştir. Sayın Maliye Bakanı da diyor ki: "Aslında, 2,2 büyüme büyük bir başarıdır." Evet, bu politikalarla, öyle bakarsak, çok büyük bir başarıdır, küçülme olması lazımdı, negatif büyüme olması lazımdı. Anlamak mümkün değil tabii.

Bir diğer konu da, tespitlerimden bir tanesi de Avrupa Birliği ilerleme raporunda da piyasa ekonomisiyle ilgili olarak son dönemlerde bizim uygunsuz işler yaptığımız, bir gelişme sağlamadığımızdır. Bu tespit de Avrupa Birliği ilerleme raporundan aldığım bir tespit, bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir diğer konu da, şunu söyleyeyim: Dünyanın şu anda yaşamakta olduğu kriz bir borç krizidir. Yani dünya farkında olmadan borçlanmış, aşırı borçlanmış ve dünyanın en derin krizine yakalanmış vaziyettedir. Biz de bu yanlışlığın içerisindeyiz değerli arkadaşlar, biz de Türkiye ekonomisini yönetenler olarak bu durumu maalesef yapıyoruz. Şu anda biz de o krize benzer bir şekilde ilerliyoruz, sürekli olarak borçlanıyoruz, tüketimi finanse ediyoruz, üretimi teşvik etmiyoruz. Bu anlayışın sonucu, biraz önce söylediğim gibi, 2012'deki 2,2'yi maalesef bulmuş vaziyetteyiz.

Bu arada da belirteyim ki cuma günü Sayın Başbakan Borsa İstanbul'un gongunu çalacak ama son dönemlerde, bakın, son yıllarda bütün halka arzlar zararla sonuçlanmıştır. Sayın Başbakan cuma günü Borsa İstanbul'un gongunu çalarken ne diyecek, çok merak ediyorum. "Herkesi zarara uğrattık, öyle bir ortam oluşturduk." mu diyecek, tabii, onu söylemeyecektir ama ne bahane edecektir, hakikaten merak ediyorum. Son dönemde bütün halka arzlar maalesef zararla sonuçlanmıştır. Hem halkı, tasarrufları maalesef yok etmiştir hem de şirketlerimizle ilgili önemli kayıplara yol açmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısı ile -bazı yerleri atlayayım çünkü vaktim azalıyor- hazine garantisi imkânlarını da genişletiyoruz yine. Enerjiden kültür yatırımlarına, turizm yatırımlarına, eğitim yatırımlarına kadar hemen hemen her konuyu hazine garantisi kapsamına alıyoruz. Yani, böyle bir bütçe anlayışı olmaz tabii, her konu garanti kapsamında. Bir de türev ürün garantisi getirdik, türev ürünleri de dâhil ettik ki bir bağımsız devletin yapmaması gereken bir şeydir çünkü türev üründe ne kadarlık bir riski aldığınız belli değildir önceden, niçin aldığınız belli değildir, hangi vadeyle aldığınız belli değildir. Maalesef bütün bunları yaptık ve bu kanunla, yine, bu torba kanunla 60'ın üstünde -60'a yakındı şimdiye kadar- muafiyeti de getiriyoruz, Kamu İhale Kanunu ile ilgili muafiyetleri de getiriyoruz. Sayıştay denetiminden yine bir muafiyet getiriyoruz. 5018'den genel -mali, idari- muafiyetler getiriyoruz.

Tabii, burada gördüğüm bir şey var: Hükûmetin ekonomi koordinasyonu yok, Hükûmetin ekonomiyle ilgili bakanları arasında maalesef koordinasyon yok. Birbirleriyle -bilmiyorum ama- oturup görüşmüyorlar mı, ekonomik kurumlarını koordine etmiyorlar mı, anlamak mümkün değil. Son zamanlarda çok önemli yanlışlıklar söz konusu. Tabii, bu arada bağımsız kurulların da bağımsızlıkları uçmuş vaziyette. Yani, onlardan bir tanesini Plan Bütçe Komisyonunda anlatmıştım. Sayın Başbakan Yardımcımızın bu son bankalarla ilgili ceza konusuna müdahale etmesini "Rekabet Kurumu kararından önce müdahale edeceğiz, o işi de halledeceğiz." -yumuşak- yani idare eden bir hâle getireceğiz demesini Plan Bütçe Komisyonunda kendisine sormuştum ama cevap alamamıştım. İnşallah, burada cevaplayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu torba kanundaki en önemli düzenlemelerden bir tanesi daha önce, geçen yıl yaptığımız varlık kiralama şirketiyle ilgili düzenleme, kira sertifikasıyla ilgili düzenleme, "sukuku icara" denilen sukukla ilgili düzenleme. İtikadı olan, itikade hassasiyeti olan, faiz konusunda hassasiyeti olan birçok vatandaşımız, biliyorsunuz, gidip faizsiz bazı enstrümanlara yatırım yapmak istiyorlar. Çok normal. Dünyada da böyle bir pazar var. Dünyada da -Sayın Bakanın da açıkladığına göre- 170, 180, 200 milyar dolara yakın kira sertifikasıyla ilgili bir pazar var. Buraya kadar normal. Türkiye'de de kira sertifikasıyla ilgili bir talep var. Demin dediğim gibi itikadı olan bazı vatandaşlarımız bu tür yatırımlar yapmak istiyor. Türkiye'de de konuyla ilgili olarak üç arz yapıldı. Bir tanesi 1,5 milyar dolar yurt dışına; diğer iki arz yurt içinde, 3 milyar lira. Toplam 6 milyar liraya yakın arz yapılmış oldu, kira sertifikası arzı yani faizsiz kira sertifikası elde etmeye yönelik. Ancak, bu kanun tasarısı önümüze gelince öğrendik ki, daha önce Sayın Bakana şirket, anonim şirketi kurma konusunda, varlık kiralama anonim şirketi kurma konusunda verilen yetki kullanılmamış. Şirket yok. Anonim şirket kurulmamış, böyle bir tescil yapılmamış; şirketin genel müdürü, yönetimi, sermayesi, hiçbir şeyi yok. Nasıl olmuş? Hazine içerisinde bir kâğıda yazmışlar: "Şirket kurulmuştur. Genel Müdür ona verdi, o buna verdi..." Kâğıt üzerinde varlık kiralama anonim şirketine bazı gayrimenkuller, bakanlık binaları satılmış gösterilmiş yani bunlarda tescil vesaire yok, tamamen muvazaa, nitelikli muvazaa, dolandırıcılık demeye dilim varmıyor ama böyle bir işlem yapılmış. Şimdi, insanlarda zannediyorlar ki: "Biz gittik, faizsiz kira sertifikası aldık." Ya, bu konuyu ben araştırdım, canım sıkıldı. Bakın, bir ilahiyatçının bu konuyla ilgili yazdıkları çok önemlidir çünkü bu konularda şirketin kurulmadığını bilen birçok ilahiyatçı da maalesef fetvalar verdiler, dediler ki: "Alabilirsiniz." Başta Sayın Hayrettin Karaman olmak üzere birçok ilahiyatçı şirketin kurulmadığını ya da yapılan işlemin muvazaalı olduğunu bilmedikleri için bu yanlışlığa düştüler.

Bakın, şimdi, bu konuyla ilgili bir şeyler okuyacağım müsaadenizle: "Hazinenin bahsedilen sertifikaları ihraç sürecinde konunun İslami açıdan durumu da tartışılmış, yetkili resmî otoritelerden bu yönde bir beyan olmamasına rağmen, ilginçtir, dönemin görsel ve yazılı medyasında bu evrakların faizsiz olduğu yoğun şekilde gündemde tutulmuştur. Bu konuda en hassas davranması beklenen kurumlardan Katılım Bankaları Birliği ve bazı katılım banka sözcüleri bu sertifikaları memnuniyetle karşılamış, İslami hassasiyete sahip çevrelerin nakit yönetim ihtiyaçlarına büyük oranda cevap vereceğini beyan etmişlerdir. HSBC bankasının Bahreyn'deki 3 kişilik fetva heyeti bu sertifikaların faizsiz olduğu noktasında fetva yayınladı. Hayrettin Karaman Yeni Şafak'taki yazısı ile Hazinenin ihraç ettiği sertifikaların helal nitelikte olduğu ve dolayısıyla bunlara yatırım yapmanın cevazı noktasında görüş beyan etti." Ancak işlem akışına bakıyor, inceliyor değerli ilahiyatçı Doçent Doktor Servet Bayındır, diyor ki: "İşlemin akışından da anlaşılacağı üzere, gerçekte ne bir satış var ne de kiralama işlemi söz konusudur. Ne bir satış ne de bir kiralama var çünkü satım ve aynı bedelden belli bir vade sonunda geri satın alma şartını içeren bir sözleşmeye `satım sözleşmesi' demek mümkün değildir. İslam âlimlerinin satım akdinde üzerinde durduğu en önemli şartlardan biri mülkiyetin müşteriye geçmesidir. Mülkiyet ise sahibine o malda meşru nitelikli tüm tasarruflarda bulunma hakkının mevcudiyetiyle bir anlam kazanır." Çok açık İslami değildir diyor. Yani, bizim devletimiz vatandaşlarımızı kandırmış oluyor maalesef. "Dolayısıyla Hazinenin mevcut sertifika uygulaması hukuken ve iktisaden alım ve satım, kiralama işlemi olmadığı gibi fıkhen de değildir." Ne iktisaden ne hukuken ne de fıkhen alım-satım ve kiralama işlemi değildir bu diyor. Yok böyle bir şey. Gerçekten de yok. "Bu olsa olsa Hazinenin rehin gösterdiği gayrimenkul karşılığında piyasadan borç para toplamasından ibaret bir işlemdir." Bu, hazinenin rehin gösterdiği bazı gayrimenkuller karşılığı piyasadan borç toplama işlemidir diyor. "Hazinenin kira bedeli adı altında ödediği meblağ ise gerçekte yatırımcılara vadedip ödenen faizdir." Ne dersiniz buna? Ya bir devlet vatandaşlarının itikadını, inancını istismar eder mi? Bu doğru mudur?

Bakın, bu devlete inanıyorsanız, hukuka inanıyorsanız, bu, devletin yapmaması gereken bir iştir; hem hukuken yanlıştır hem devlet açısından yanlıştır hem de İslami açıdan yanlıştır. Bu olacak şey değil. Vatandaşın bu şekilde kandırılmasını anlamak mümkün değil. Bir paralel hukuk oluşturuluyor, ne olduğu belli olmayan bir hukuk. Şimdi de bu torba kanunun ilgili maddeleriyle bunu bir şekle şemale sokmaya çalışıyoruz. Mümkün değildir. Bu, Türkiye'de duyulursa çok büyük bir skandala, rezalete sebep olacaktır. Bunun bilinmesini özellikle istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu torba kanundaki skandallar bundan ibaret değil. Vakıfbankla ilgili de benzeri bir şey var. Biraz önce Mehmet Bey anlattı. Orada da geçmişe yönelik olarak, Vakıflar Bankasının vakıflara ödemesi gereken -ki aşağı yukarı 756 milyon liradır- bir meblağ ödenmemiş ve bu torba kanunla geriye yönelik olarak bu düzeltilmeye çalışılmıştır. Bunun bir sorumlusu olması lazım bürokraside, sorumlularının olması lazım. KAP'a bildirimde bulunan, yanlış, sahte bildirimde bulunan birilerinin cezalandırılması gerekirken Türkiye Büyük Millet Meclisini alet ederek bunu düzeltmeye çalışmak, bu sahtekârlığı düzeltmeye çalışmak? Anlamak mümkün değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - İlgili maddelerde konuya devam edeceğim.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.